TSunami_61
Kayıtlı Üye
ATEISTLERE HODRI MEYDAN!...
Bizi Tanri yaratmadiysa kim yaratti?
Bu soruda iki mantik yanlisi bulunmaktadir. Dongusel akil yurutme ve celiski. Dongusel akil yurutme (ya da totoloji), bir noktadan baslayip, donup dolasip yine o noktaya donmek demektir. Evreni yarattigi soylenen bir seyin tanimindan yola cikip (Tanri), sonra o yaratmadiysa kim yaratti diye soruluyor. "Yaratilmadiysa nasil yaratildi?" diye sormaktan bir farki yok bunun. Ya da "Elma kirmizi degilse, niye kirmizi?" demekten.
Bu soruyu soran kisilerin zihninde evren icin yaratilmasi disinda dusunulebilecek baska bir secenek olmamasinin ve bu kisilerin yaratilma fikrini bu kadar dogal gormelerinin tek sebebi cocukluklarindan beri yaratilma fikrine alistirilmis olmalaridir. Halbuki yaratilma (yoktan var edilme), cok alisilmisin disinda bir fikirdir.
Kolay akla gelecek ve mantikli birsey degildir. Nitekim bu yuzden insanligin dusunce tarihinde, "yaratilma" kavrami nispeten yeni bir kavramdir. (Birkac bin yillik). Ondan once, daha cok "Bir seyden baska bir seye donusme" vardir eski mitolojilerde ve inanclarda. Cunku bir seyin yoktan ortaya cikmasi pek kolay akla gelebilecek bir varsayim degildir.
Bu konuda teistler tarafindan sorulabilecek dogru soru “Evren nasil ortaya cikti?” sorusu bile degildir. Cunku bu da evrenin once yok, sonra var oldugunu kabul ediyor. Dogru soru “Evren hep var miydi, yoksa sonradan mi ortaya cikmistir?” sorusudur.
“Ciktiysa nasil ve neden?” diye soru devam ettirilebilir. Ayrica “Evrende neden hayat vardir?” sorusu da bunlara eklenebilir. Ki bu sorularin bir kismi bilimin (kozmoloji ve teorik fizik) alanina girmektedir. Girmeyen kismi icin ise dunya uzerinde hickimse guvenilir bir yargida bulunamaz.
Eger dinler yanlissa niye bu kadar cok kisi inaniyor?
Cunku uc buyuk din, aslinda tek bir din sayilir. Hristiyanlik ve muslumanlik tevrati referans alir. Toplumdan topluma biraz farklilik gosteren bu inanc sistemi topraga dayali buyuk imparatorluklar ortaya cikmaya basladiginda, bu imparatorluklarla birlikte yayildi.
Bu inanc sisteminin mensubu olan toplumlar, tarihte siyasi ve askeri acidan daha basarili oldular ve bu yuzden de inanclari yayildi. Eger baska bir dinin mensuplari hristiyan avrupa ve musluman turk ve araplar kadar yayilmaci ve gaddar olsalardi, su anda birileri eger bu sozkonusu din dogru degilse neden bu kadar kisi ona inaniyor diye soracakti.
Cennet, cehennem, allah, seytan, adem, havva fikirlerine dayali bu inanc sisteminin bu kadar yayginlasmasinin sebebi odur. Fakat, "Neden tum toplumlarin su ya da bu sekilde bir dini vardir ve neden tumu dogaustu guclere, ruhlara, Tanri ya da tanrilara inanir?" diye sorulursa, o zaman cevap degisir.
Bunun sebebi dunyanin neresinde dogarsa dogsun, tum insanlarin aslinda bu evren denen bilinmezde aciz olusu. Neden varoldugumuzu bilmiyoruz. Hayattaki amacimizi bilmiyoruz. Hayatta bir amacimiz olup olmadigini bile bilmiyoruz. Kokenimizi zaten bilmiyoruz. Hele de gelecegimizi, olumu ve olumden sonrasini hic bilmiyoruz.
Dolayisiyla bu kadar bosluk icindeki bireyleri biraraya getirebilmek, bir amac etrafinda toplayabilmek ve onlara hayatta sag kalip birseyler yaratma ve birseyler basarma mucadelesinin icine cekebilmek icin fikirsel olarak tutunacaklari dallar gostermek gerekiyordu. Bazi ruhani liderler ve karizmatik toplum onderleri de insanlara bu tur gerekceler verdiler. Iste dinler bundan ibarettir diyebiliriz.
Bu baska islere de yaradi toplumda. Cunku din oyle bir kontrol mekanizmasidir ki, normalde bir amac etrafinda toplanamayacak binlerce degisik kisi ve karakteri kontrol etme imkani veriyor. Dunya nimetlerinin haksiz bolusumunu de insanlarin kolay kabul etmelerini saglayacak bir psikolojik kontrol mekanizmasidir din ornegin. Bu amac icin idealler zaten. Hatta bazilarina gore dinlerin ortaya cikis sebebi de odur, yeryuzundeki tek fonksiyonlari da.
Obur dunya yoksa olunce ne olacagiz?
Bilimsel acidan cevaplayabildigimiz kadariyla, olunce toprak olacagiz ve azot ve karbon cevrimine girecegiz.
Ruh bedenle birlikte olecek. Cunku ruh gunumuzun cagdas bilimsel yorumuna gore beyin dedigimiz organin duygular, hafiza, akil yurutme ve karar verme gibi bazi fonksiyonlarina verdigimiz isimdir. Dolayisiyla, vucudu bir makina gibi dusunursek, bu makina islemez hale geldiginde fonksiyonlari da duracak. Artik hissetmeyecegiz, bilincli olmayacagiz, hicbir seyin farkinda olmayacagiz. Cunku bunu saglayan organimiz calismiyor olacak.
Ruhun bedenden bagimsiz oldugunu iddia eden hicbir din ya da ruhsal inanc, ornegin neden icki icince hafizada ve zihinsel yeteneklerde azalma oldugunu tutarli bir sekilde aciklayamaz. (Icki icmek gibi fiziksel bir etki ya da kisinin kafasini bir yere carpmasi, nasil ruh denen bedenden bagimsiz bir varligi etkiler konusu gectigimiz yuzyillarda filozoflari cok dusundurmustur ve ruhu bedenden bagizsiz goren hicbir dusunce sistemi bu isin icinden tutarli bir bicimde cikamamistir). Bunu bilim aciklar, cunku bilim ruha atfedilen ozelliklerin insan beyninin fonksiyonu oldugunu soyler.
Bizi Tanri yaratmadiysa kim yaratti?
Bu soruda iki mantik yanlisi bulunmaktadir. Dongusel akil yurutme ve celiski. Dongusel akil yurutme (ya da totoloji), bir noktadan baslayip, donup dolasip yine o noktaya donmek demektir. Evreni yarattigi soylenen bir seyin tanimindan yola cikip (Tanri), sonra o yaratmadiysa kim yaratti diye soruluyor. "Yaratilmadiysa nasil yaratildi?" diye sormaktan bir farki yok bunun. Ya da "Elma kirmizi degilse, niye kirmizi?" demekten.
Bu soruyu soran kisilerin zihninde evren icin yaratilmasi disinda dusunulebilecek baska bir secenek olmamasinin ve bu kisilerin yaratilma fikrini bu kadar dogal gormelerinin tek sebebi cocukluklarindan beri yaratilma fikrine alistirilmis olmalaridir. Halbuki yaratilma (yoktan var edilme), cok alisilmisin disinda bir fikirdir.
Kolay akla gelecek ve mantikli birsey degildir. Nitekim bu yuzden insanligin dusunce tarihinde, "yaratilma" kavrami nispeten yeni bir kavramdir. (Birkac bin yillik). Ondan once, daha cok "Bir seyden baska bir seye donusme" vardir eski mitolojilerde ve inanclarda. Cunku bir seyin yoktan ortaya cikmasi pek kolay akla gelebilecek bir varsayim degildir.
Bu konuda teistler tarafindan sorulabilecek dogru soru “Evren nasil ortaya cikti?” sorusu bile degildir. Cunku bu da evrenin once yok, sonra var oldugunu kabul ediyor. Dogru soru “Evren hep var miydi, yoksa sonradan mi ortaya cikmistir?” sorusudur.
“Ciktiysa nasil ve neden?” diye soru devam ettirilebilir. Ayrica “Evrende neden hayat vardir?” sorusu da bunlara eklenebilir. Ki bu sorularin bir kismi bilimin (kozmoloji ve teorik fizik) alanina girmektedir. Girmeyen kismi icin ise dunya uzerinde hickimse guvenilir bir yargida bulunamaz.
Eger dinler yanlissa niye bu kadar cok kisi inaniyor?
Cunku uc buyuk din, aslinda tek bir din sayilir. Hristiyanlik ve muslumanlik tevrati referans alir. Toplumdan topluma biraz farklilik gosteren bu inanc sistemi topraga dayali buyuk imparatorluklar ortaya cikmaya basladiginda, bu imparatorluklarla birlikte yayildi.
Bu inanc sisteminin mensubu olan toplumlar, tarihte siyasi ve askeri acidan daha basarili oldular ve bu yuzden de inanclari yayildi. Eger baska bir dinin mensuplari hristiyan avrupa ve musluman turk ve araplar kadar yayilmaci ve gaddar olsalardi, su anda birileri eger bu sozkonusu din dogru degilse neden bu kadar kisi ona inaniyor diye soracakti.
Cennet, cehennem, allah, seytan, adem, havva fikirlerine dayali bu inanc sisteminin bu kadar yayginlasmasinin sebebi odur. Fakat, "Neden tum toplumlarin su ya da bu sekilde bir dini vardir ve neden tumu dogaustu guclere, ruhlara, Tanri ya da tanrilara inanir?" diye sorulursa, o zaman cevap degisir.
Bunun sebebi dunyanin neresinde dogarsa dogsun, tum insanlarin aslinda bu evren denen bilinmezde aciz olusu. Neden varoldugumuzu bilmiyoruz. Hayattaki amacimizi bilmiyoruz. Hayatta bir amacimiz olup olmadigini bile bilmiyoruz. Kokenimizi zaten bilmiyoruz. Hele de gelecegimizi, olumu ve olumden sonrasini hic bilmiyoruz.
Dolayisiyla bu kadar bosluk icindeki bireyleri biraraya getirebilmek, bir amac etrafinda toplayabilmek ve onlara hayatta sag kalip birseyler yaratma ve birseyler basarma mucadelesinin icine cekebilmek icin fikirsel olarak tutunacaklari dallar gostermek gerekiyordu. Bazi ruhani liderler ve karizmatik toplum onderleri de insanlara bu tur gerekceler verdiler. Iste dinler bundan ibarettir diyebiliriz.
Bu baska islere de yaradi toplumda. Cunku din oyle bir kontrol mekanizmasidir ki, normalde bir amac etrafinda toplanamayacak binlerce degisik kisi ve karakteri kontrol etme imkani veriyor. Dunya nimetlerinin haksiz bolusumunu de insanlarin kolay kabul etmelerini saglayacak bir psikolojik kontrol mekanizmasidir din ornegin. Bu amac icin idealler zaten. Hatta bazilarina gore dinlerin ortaya cikis sebebi de odur, yeryuzundeki tek fonksiyonlari da.
Obur dunya yoksa olunce ne olacagiz?
Bilimsel acidan cevaplayabildigimiz kadariyla, olunce toprak olacagiz ve azot ve karbon cevrimine girecegiz.
Ruh bedenle birlikte olecek. Cunku ruh gunumuzun cagdas bilimsel yorumuna gore beyin dedigimiz organin duygular, hafiza, akil yurutme ve karar verme gibi bazi fonksiyonlarina verdigimiz isimdir. Dolayisiyla, vucudu bir makina gibi dusunursek, bu makina islemez hale geldiginde fonksiyonlari da duracak. Artik hissetmeyecegiz, bilincli olmayacagiz, hicbir seyin farkinda olmayacagiz. Cunku bunu saglayan organimiz calismiyor olacak.
Ruhun bedenden bagimsiz oldugunu iddia eden hicbir din ya da ruhsal inanc, ornegin neden icki icince hafizada ve zihinsel yeteneklerde azalma oldugunu tutarli bir sekilde aciklayamaz. (Icki icmek gibi fiziksel bir etki ya da kisinin kafasini bir yere carpmasi, nasil ruh denen bedenden bagimsiz bir varligi etkiler konusu gectigimiz yuzyillarda filozoflari cok dusundurmustur ve ruhu bedenden bagizsiz goren hicbir dusunce sistemi bu isin icinden tutarli bir bicimde cikamamistir). Bunu bilim aciklar, cunku bilim ruha atfedilen ozelliklerin insan beyninin fonksiyonu oldugunu soyler.