Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme
Gaye bir ateisti çevirmek, onu doğru yola ulaştırmak değil ki zaten bunun mümkün olmadığını, onların basiretinin bağlandığını, bazı şartlardan dolayı inanmasına izin verilmediğini Kur’anı kerim bizlere çeşitli şekillerde söylemekte. Esas olan ateizmin mantıksızlığını ve aldıkları riskin ne kadar büyük olduğunu bildirmek. Bozuk mantıklarının ve süslü cümlelerinin nelere sebep olabileceği, hangi fırsatları kaçırdıklarını bizim hatırlamamızdır önemli olan.
“Bu kitap, Allah'tan korkanların, Allah'ın emirlerine saygılı olanların, Cenâb-ı Hakkın emirlerine itâatkar bulunan kimselerin, hidâyete ermelerine, doğruyu bulmalarına, hakîkati görmelerine, gerçeği anlamalarına vesîle teşkîl edecek bir özelliğe sâhiptir.” Bu kitâbın karakteristiği budur. İnsanlar, doğruya ve hakka tâlip iseler, mutlakâ bu kitâba uymak sâyesinde, bu kitâba uyarak o doğruyu bulma imkânını elde ederler. Bu sûretle, dalâletten, sapıklıktan, her türlü yanlış yollara düşmekten de kendilerini kurtarırlar.
.
Ama onlarda, Allah’tan korkma, Allah’ın emirlerine saygı gösterme vasfı bulunması esastır. Bu özelliğe sahip olan, bu vasfa haiz olan mü’minler, mütteki kimseler, ittika eden kimseler, Allahü tealanın kendilerine ihsanı olan bu kitap vasıtasıyla hakikati, gerçeği anlama imkanına sahip olabilirler. 2/2
“İşte onlar, Rabları tarafından hakîkî, gerçek bir hidâyet (doğru yol) üzeredirler ve onlar felâha, kurtuluşa ermişlerdir.” 2/5
Diğerleri için şunlar söylenmekte;
Kâfirleri azâb ile korkutman veyâ korkutmaman müsâvîdir. Onlar îmân etmezler. 2/6
“Kâfirler, yani inkâr edenler hakkında, herhangi bir korkutma ve îkâzda bulunsan da, bulunmasan da fark etmez; Onlar inanmazlar.” Yani bu îkâzların, bu uyarıların, onlar için tesîrli, etkili olmaz. Onlar, Allahü teâlânın kendilerine daha önce gösterdiği bütün hakîkatleri, gerçekleri göz ardı etmiş, bunları gizleme yoluna giderek, hakîkatleri görmek istememişlerdir. Haddizâtında onlar, önceki davranışlarının sonucu olarak böyle bir durumla karşı karşıya kalmışlardır. Onların inkârları, son derece inâdî, bilinçli bir inkârdır. Bu bakımdan, Cenâb-ı Hak, “onların îmân etmeleri, inanmaları söz konusu değildir artık” buyuruyor.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. 2/7
“Hakîkati kabûl etmeyenleri, uyarsan da, uyarmasan da, eşittir; onlar inanmazlar” buyurulmuştu. Neden? Burada ma’nâ devâm ediyor: Çünkü, “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.” Onlar, içinde bulundukları inkâr hâlet-i rûhiyesiyle, inkâr psikolojisiyle, kendilerini öyle şartlandırmışlardır ki, kendilerine herhangi bir îkâzda, uyarıda bulunulduğu zaman, bu îkâz, uyarı onların kulaklarına, zihinlerine, idrâklerine tesîr etmez. Yani onların kuvve-i fikriyyeleri, aklî ve zihnî faâliyetleri, melekeleri, haddizâtında gerçekleri algılayacak özelliği kaybetmiştir. Gerçekleri idrâk edecek husûsiyetlerini yitirmişlerdir âdetâ. “Kalplerine mühür vurulmuştur adetâ. Kalpleri mühürlenmiştir.” “Kulaklarına da, hakîkati duymalarına engel olacak bir nevi mâni, bir engel, konulmuştur âdetâ.” İnatlarının ve bilinçli tercihlerinin doğal sonucu budur.
Kalblerinde hastalık olanlara gelince, onların Kur’anı azimüşşanı dinlemeleri, onların küfür ve inkârlarını daha da arttırır. Onlar kafir olarak ölür giderler. Bu çok değer verdikleri dünyayı onlar hüsran içinde terk ederler. 9/125
Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız? 45/23
Sen Kur’anı kerimi okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.
Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı Kerimi anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini bir tek olarak andığın zaman onlar nefretle arkalarını dönüp kaçarlar ve bunu kesinlikle dinlemek istemezler. 17/45-17/46
26/200-201 - Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
İmam-ı Maverdi hazretleri “Seleknahu” fiilindeki zamiri, fiilin sonundaki zamiri şirk, şek ve inkâr olarak açıklamıştır. Ayeti kerimenin aslında gerek sibakıyle, gerek siyakıyle daha da bağlantılı daha da uyumlu bir mana teşkil ediyor.
Evet, yani Kur’anı azimüşşanı onların kalplerine dahil ettik. Kur’anı kerim kalplerine kadar nüfuz etseydi, aslında onlar Kur’anı kerimin manevi feyzinden istifade etme imkânını bulurlardı ama Kur’anı kerime karşı hasmane ve düşmanca bir tavrı onların Kur’anı kerime olan düşmanlıklarını sonunda onların kalplerine yerleştirdik manasında açıklamıştır İmam-ı Maverdi hazretleri.
Esasında hidayeti vermek, insanlara doğruyu göstermek, doğruyu kabul etme yeteneğini onlara bahşetmek Allahü teâlânın kudretiyle olacak bir şeydir.
İnkarın 1. Sebebi yanlış tercihte ısrar olmakta,
sebebi, insanın kendini düzeltmeye, iyi ve doğruya istekli olmadığından layık olamamaktan kaynaklanmakta,
Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Allahü teâlâ dilerse size merhamet eder, doğruyu gösterir. Hak yolu bulmanıza yardım eder. Ama dilerse de siz iradenizi, ihtiyarınızı kötü yolda kullanmak suretiyle dalalete düşersiniz. Bundan dolayı da Cenab-ı Hak size azab eder. Biz seni, insanlara vekil olarak, onları zabtu rabt altında tutacak, onları zorla ve cebren belli bir yola sevketmek üzere göndermedik. 17/54
Allah dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi iman ederdi. İkrah etme onları. Bırak, onları kendi iradeleriyle, kendi ihtiyarlariyle başbaşa kalsın.
“Onların kaderleri, onların neye layık oldukları, nasıl bir hadiseyle karşılaşmaları icab ettiği hususundaki takdiri ilahi Allaha aittir. Cenab-ı Hak ona karar verir. Fakat onların çoğu bu hakikati, bu gerçeği bilmezler.” 7/131
10/96 Allahü teâlânın hükmü, kendileri hakkında gerçekleşmiş olanlar, iman etmezler.
Cenab-ı Hak emirlerini insanlara gayet açık, sarih ve net olarak duyurmuştur. Allahü teâlânın açıklamalarına rağmen, insanlar hala inanmamakta ısrar ediyor, inanmağa yanaşmıyorlarsa, inatlarında ve temerrütlerinde ısrar ediyorlarsa, onlar ileriye bir adım atmak istemiyorlarsa, Cenab-ı Hak onların kalplerini mühürliyecektir ve bundan dolayı artık onlar imanla şereflenemiyeceklerdir.
Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler. 6/111
10/97 Velev ki onlara bütün ayetler, mucizeler, en inandırıcı harikulade haller gözlerinin önüne serilse bile, onlar can yakıcı , elem verici azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir.
Allahü teâlânın demek ki takdiri budur. Cenab-ı Hakkın emirlerine karşı insanlar hiçbir zaman muhalefette bulunmamalı, nefislerine uyarak eğer bir yanlışlık yaparlarsa, en kısa yoldan hatadan rücu ederek, Allahü tealaya pişmanlıkla tövbe ederek, Cenab-ı Hakka iltica etmeli, Ona sığınmalı, Allahü teâlânın kendisini kapısından kovmaması, rahmetinden tard etmemesi için, içi yanarak dua etmelidir insan.
36/ 7 - Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
Bunlardan çoğu üzerinde ilahi hüküm artık kesinleşmiştir. Onların iman etmiyecekleri çok açık bir şekilde anlaşılmıştır. Onlar dehşetli bir inat ve temerrüt ile dayatmaktadırlar, karşı gelmektedirler. Büyük bir düşmanlık duygusuyla, husumet duygusuyla sana muhalefet etmektedirler. Bundan dolayı artık onlar inanmıyacaklardır buyuruyor cenab-ı Hak.
36/10 - Onları sen ister korkut, onlara akibetlerini haber ver, istersen verme. Arada hiçbir fark yoktur, onlar iman etmiyecekler.
Cenab-ı Hak bu insanların iman etmiyeceklerini haber verirken, onların bu imansızlığı, bu inkarcılığı, bizzat kendilerinin kasti olarak, bile bile istediklerini ve bu yolu kendilerinin seçtiklerini bildiriyor ayeti kerimede. Onlar artık iman etmiyeceklerdir.
“La yü’minun”, onlar iman etmiyecekler buyuruyor cenab-ı Hak. Bu durum, işte insanların aslında çok açık bir şekilde delilli, isbatlı, belgeli burhanlı önlerine konulan bir gerçek karşısında akıl almaz bir ayak diretme ve inat gösteriyorsa bir kimse, artık o kimse ile herhangi bir tartışmaya girilmez.
7/146 “Se asrifu an ayatiyellezine yetekebberune fil ardı bi gayril hak”, hakları olmadığı halde yeryüzünde sebepsiz tekebbür gösteren, büyüklenen, kendisinde bir varlık, bir benlik hisseden insanları, ayetlerimizi anlamaktan, onlardan istifade imkânından mahrum bırakırız.
Allahın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etme imkânı yoktur. Aklını kullanmıyan kimselere Cenab-ı Hak azabı ve gazabı ilahisini gönderir. 10/99-100
İncilin ve Tevrâtın içine düştüğü çıkmazı olduğu gibi, Kur’anı kerime de bulaştırma çabaları sonucunda meydana gelen batı kaynaklı inkâr sebebi ile, Avrupalı ilim adamları, tarihçiler, hattâ hıristiyan din adamları, bugün elde mevcut bulunan Tevrât ve İncîllerin bozuk olduklarını ilân ederken, mânevi kuvvetleri inkâr eden, maddedeki terakkînin sarhoşu olup, ruh bilgilerinden haberleri olmıyan din düşmanları da, Tevrât ve İncîllerdeki bozuk yerleri ileri sürerek, dinlere saldırıyorlar. Tevrat ve İncilde görülen hataları her dine olduğu gibi İslamiyete de bulaştırmaya çalışıyorlar.