' Kontes..
Bayan Üye
Doğduğum Gün
Uzun değildi aslında sayısınca çok olan
Bir göz yumuşu kadar kısacıktı hatırlamak
İlk soluk her ne kadar bana aitse de
Bir türlü yerleştiremedim anı defterime
Bilmediğimden olsa gerek
Nasıl bir rol aldığımı
Hayatın oyun perdesinde
En çok olmayanlar düşünülür düş peşine düşüldüğünde
Halbuki sıralı değil midir hisler
Denge bir varadır bir yoğa
Hüzün çaldıkça kapıyı
İttirir sevinç atar yardan aşağı
Alır yerini
Sevilen anların kısalığı
Sevilmeyenlerle aynıdır aslında
Ama yetinemeyiz ki
Yetinemedim de
Geceye gün belendiğini
Fırtınaya güneşin aşk beslediğini
Baharların hep geleceğini
Huzurun huzursuzlukla değerleneceğini
Bile bile bilmemezlikten gelip
İsyana tutuldu dilim
Ne çok zamanı korkularıma satmışım
Hiç gülmeyeceğimi sanıp
Ne çok tepeleri aşmışım
Koşarak inildiğini aklımdan kaçırıp
Düşündükçe bulduğum gecelerden birindeyim yine
Bir sayfanın kapandığını fısıldayan
Karabasanların doluştuğu
Hatta bitişlerden sıyrılan ölüm sesinin konuk olduğu
Yeryüzüyle altında olmanın ufacık çizgide kaybolduğu
Neler vardı neler yoktu neler olacak diye düşündüren
Bir gece
Zor aslında doğduğum günde ölümü düşünmek
Ama zaman artık ölüm lehine işlemeye başladı bile
Çoğunu ufaladım avuçlarımda
Yarısı hüzüne adadı kendini
Bir o kadarı da hüzün peşi mutluluğa
İnkâr edemem ki
Ve ben işte bugün
Bağırmışım ağzımda süt kokusuyla semaya
Bugün yapışmışım hayatın yakasına
Sancı olmaktan hiç vazgeçmeden annemin karnında
Bugün gelmişim dünyaya
Ve hala bin sancı olarak dolaşıyorum hayatın bağrında
Ve yine bugün
Ufalanmış zaman artıkları kalanlarından toplayıp
Doğum günü çocuğu neşesinin önüne katıp
Hüzünleri hiçe sayıyorum
Bundan sonra geleceklerin gidecekelerini bilerek
Kitap aralarında saklı kuruyuşlar yapıp
Kendimden hiç caymadan
Çok da umurmasamadan
Yaşayacağım hayatı...
Bakalım neler getirdin aydınlığıma
Doğduğum günde
Buyur gün sana verdim sırayı
Göster bakalım neyle süsleyeceksin yakamı...
(07 08 2007)
Uzun değildi aslında sayısınca çok olan
Bir göz yumuşu kadar kısacıktı hatırlamak
İlk soluk her ne kadar bana aitse de
Bir türlü yerleştiremedim anı defterime
Bilmediğimden olsa gerek
Nasıl bir rol aldığımı
Hayatın oyun perdesinde
En çok olmayanlar düşünülür düş peşine düşüldüğünde
Halbuki sıralı değil midir hisler
Denge bir varadır bir yoğa
Hüzün çaldıkça kapıyı
İttirir sevinç atar yardan aşağı
Alır yerini
Sevilen anların kısalığı
Sevilmeyenlerle aynıdır aslında
Ama yetinemeyiz ki
Yetinemedim de
Geceye gün belendiğini
Fırtınaya güneşin aşk beslediğini
Baharların hep geleceğini
Huzurun huzursuzlukla değerleneceğini
Bile bile bilmemezlikten gelip
İsyana tutuldu dilim
Ne çok zamanı korkularıma satmışım
Hiç gülmeyeceğimi sanıp
Ne çok tepeleri aşmışım
Koşarak inildiğini aklımdan kaçırıp
Düşündükçe bulduğum gecelerden birindeyim yine
Bir sayfanın kapandığını fısıldayan
Karabasanların doluştuğu
Hatta bitişlerden sıyrılan ölüm sesinin konuk olduğu
Yeryüzüyle altında olmanın ufacık çizgide kaybolduğu
Neler vardı neler yoktu neler olacak diye düşündüren
Bir gece
Zor aslında doğduğum günde ölümü düşünmek
Ama zaman artık ölüm lehine işlemeye başladı bile
Çoğunu ufaladım avuçlarımda
Yarısı hüzüne adadı kendini
Bir o kadarı da hüzün peşi mutluluğa
İnkâr edemem ki
Ve ben işte bugün
Bağırmışım ağzımda süt kokusuyla semaya
Bugün yapışmışım hayatın yakasına
Sancı olmaktan hiç vazgeçmeden annemin karnında
Bugün gelmişim dünyaya
Ve hala bin sancı olarak dolaşıyorum hayatın bağrında
Ve yine bugün
Ufalanmış zaman artıkları kalanlarından toplayıp
Doğum günü çocuğu neşesinin önüne katıp
Hüzünleri hiçe sayıyorum
Bundan sonra geleceklerin gidecekelerini bilerek
Kitap aralarında saklı kuruyuşlar yapıp
Kendimden hiç caymadan
Çok da umurmasamadan
Yaşayacağım hayatı...
Bakalım neler getirdin aydınlığıma
Doğduğum günde
Buyur gün sana verdim sırayı
Göster bakalım neyle süsleyeceksin yakamı...
(07 08 2007)
Aslı Demirel