` nazLı ..
Bayan Üye
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ahalisi zengin bir orman varmış. Bu ormandaki hayvanların neredeyse tamamı ticaretle uğraşırmış. Bu sebeple uyanık hayvanların en bol olduğu orman burasıymış.
Bir orman olur, hayvanlar olur da aslan kral olmaz mı? O da bu ormanın ticaret kralıymış zaten. Nasıl mı? Anlatayım: Arılardan aldığı balı ayılara satarmış. Bunun karşılığında ayılardan kereste alır, mühendis kunduzlara pazarlarmış. Emlak piyasası da tabii ki ondan sorulurmuş.
Gel zaman git zaman işler yolunda gitmemeye başlamış. Arılar verilen parayı az bulmuş, ayılar balı kalitesiz. Kunduzlar ise keresteleri beğenmez olmuş. Hülasa koca ormanlar kralı aslan ele âleme rezil olacakmış neredeyse. Kendi kendine düşünmüş, taşınmış. Bu duruma bir, bir çare, bir çare derken zihninde bir ışık yanmış.
“Yahu ben koca kral değil miyim? Ticaret benim neyime? Ben şöyle kenarda oturayım ve orman ahalisinden vergi alayım. Herkesin kazancının yarısı. Kararıma itiraz edecek olan varsa işte pençelerim. Karşı çıkanı bir güzel tepelerim. Hay aklımla ömrüm uzun olsun.” demiş.
Hemen ülkedeki bütün gazetelere, televizyonlara bu durumu bildirmiş. Gazeteler sayfalar dolusu bu konuyu haber yapmış. Televizyonlar normal yayınlarını kesip bu haberi vermiş. Karara itirazı olanlar krala gidip bizzat hesap vermek zorundaymış. “Öyle avukatımı göndereyim, susma hakkım…” diye bir şey söyleyenler aslanın pençeleriyle muhatap olacakmış.
Karara itirazı çok olan olsa da ay sonu herkes paraları alıp aslanın yolunu tutuyormuş. Çalışıp, didinip kazandıkları paranın yarısını aslana vermek herkesin zoruna gidiyormuş. Buna nasıl bir çare bulacaklarını da bilemiyorlarmış. Bir gün havuç tüccarı tavşanın aklına bir fikir gelmiş. Vergisini ödemeye en son o gitmiş. Hatta aslan iyice sinirlenince ortaya çıkmış. Aslan hiddetinden homurtulu bir sesle tavşana neden geciktiğini sormuş.
— Efendim, demiş tavşan. Yolda gelirken ormanımıza yeni geldiğini söyleyen bir aslanla karşılaştım. Bundan sonra vergileri o toplayacakmış. Bu sebeple geciktim ve üstelik canımı zor kurtardım.
— Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ey tavşan? Bir ülkede iki kral, bir şehirde iki vali olur mu? Derhal bana o aslana rastladığın yeri göster. Sen bana onu göster, ben de ona dünyanın kaç bucak olduğunu, demiş aslan.
— Efendim, yalnız bir sıkıntı daha var, demiş tavşan. Bahsettiğim aslan da tıpkı sizin gibi güçlü, kuvvetli ve iri yarı. Üstelik beni sizin yanınıza gönderirken, kralınız olacak o aslana söyle sakın karşıma çıkmasın, dedi.
Bu son sözler aslanı çileden çıkarmaya yetmiş. Tavşanı önüne katıp sözde düşmanın yanına gelmiş. Tavşanın gösterdiği yerde bir kuyu varmış. Tavşan, sözde kralın sarayının girişinin o kuyu olduğunu söylemiş. Hiddetinden gözü dönmüş olan aslan kuyunun başına gelmiş. Kuyunun içine doğru kükreyip düşmanına karşısına çıkmasını söylemiş. Kuyu oldukça derin olduğundan aslanın sesi yankı yaparak aynen kendisine iade ediliyormuş.
Sonunda aslan kuyunun içine doğru,
— Aslansan gel yanıma da kozlarımızı paylaşalım, demiş.
Aynı ses, kuyunun içinden de gelince suyun üzerinde kendini gören aslan kuyunun içine atlayıvermiş. Kuyunun soğuk suyu onu kendine, aklını da başına getirmiş. Yerine gelenler gelmiş ama iş işten çoktan geçmiş. Böylece bir zalim daha cezasını bulmuş. Geride kalanlar kıvrak zekâsından dolayı tavşanı tebrik etmişler. Hatta onu ülkenin maliye bakanı yapmışlar.
Bir orman olur, hayvanlar olur da aslan kral olmaz mı? O da bu ormanın ticaret kralıymış zaten. Nasıl mı? Anlatayım: Arılardan aldığı balı ayılara satarmış. Bunun karşılığında ayılardan kereste alır, mühendis kunduzlara pazarlarmış. Emlak piyasası da tabii ki ondan sorulurmuş.
Gel zaman git zaman işler yolunda gitmemeye başlamış. Arılar verilen parayı az bulmuş, ayılar balı kalitesiz. Kunduzlar ise keresteleri beğenmez olmuş. Hülasa koca ormanlar kralı aslan ele âleme rezil olacakmış neredeyse. Kendi kendine düşünmüş, taşınmış. Bu duruma bir, bir çare, bir çare derken zihninde bir ışık yanmış.
“Yahu ben koca kral değil miyim? Ticaret benim neyime? Ben şöyle kenarda oturayım ve orman ahalisinden vergi alayım. Herkesin kazancının yarısı. Kararıma itiraz edecek olan varsa işte pençelerim. Karşı çıkanı bir güzel tepelerim. Hay aklımla ömrüm uzun olsun.” demiş.
Hemen ülkedeki bütün gazetelere, televizyonlara bu durumu bildirmiş. Gazeteler sayfalar dolusu bu konuyu haber yapmış. Televizyonlar normal yayınlarını kesip bu haberi vermiş. Karara itirazı olanlar krala gidip bizzat hesap vermek zorundaymış. “Öyle avukatımı göndereyim, susma hakkım…” diye bir şey söyleyenler aslanın pençeleriyle muhatap olacakmış.
Karara itirazı çok olan olsa da ay sonu herkes paraları alıp aslanın yolunu tutuyormuş. Çalışıp, didinip kazandıkları paranın yarısını aslana vermek herkesin zoruna gidiyormuş. Buna nasıl bir çare bulacaklarını da bilemiyorlarmış. Bir gün havuç tüccarı tavşanın aklına bir fikir gelmiş. Vergisini ödemeye en son o gitmiş. Hatta aslan iyice sinirlenince ortaya çıkmış. Aslan hiddetinden homurtulu bir sesle tavşana neden geciktiğini sormuş.
— Efendim, demiş tavşan. Yolda gelirken ormanımıza yeni geldiğini söyleyen bir aslanla karşılaştım. Bundan sonra vergileri o toplayacakmış. Bu sebeple geciktim ve üstelik canımı zor kurtardım.
— Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ey tavşan? Bir ülkede iki kral, bir şehirde iki vali olur mu? Derhal bana o aslana rastladığın yeri göster. Sen bana onu göster, ben de ona dünyanın kaç bucak olduğunu, demiş aslan.
— Efendim, yalnız bir sıkıntı daha var, demiş tavşan. Bahsettiğim aslan da tıpkı sizin gibi güçlü, kuvvetli ve iri yarı. Üstelik beni sizin yanınıza gönderirken, kralınız olacak o aslana söyle sakın karşıma çıkmasın, dedi.
Bu son sözler aslanı çileden çıkarmaya yetmiş. Tavşanı önüne katıp sözde düşmanın yanına gelmiş. Tavşanın gösterdiği yerde bir kuyu varmış. Tavşan, sözde kralın sarayının girişinin o kuyu olduğunu söylemiş. Hiddetinden gözü dönmüş olan aslan kuyunun başına gelmiş. Kuyunun içine doğru kükreyip düşmanına karşısına çıkmasını söylemiş. Kuyu oldukça derin olduğundan aslanın sesi yankı yaparak aynen kendisine iade ediliyormuş.
Sonunda aslan kuyunun içine doğru,
— Aslansan gel yanıma da kozlarımızı paylaşalım, demiş.
Aynı ses, kuyunun içinden de gelince suyun üzerinde kendini gören aslan kuyunun içine atlayıvermiş. Kuyunun soğuk suyu onu kendine, aklını da başına getirmiş. Yerine gelenler gelmiş ama iş işten çoktan geçmiş. Böylece bir zalim daha cezasını bulmuş. Geride kalanlar kıvrak zekâsından dolayı tavşanı tebrik etmişler. Hatta onu ülkenin maliye bakanı yapmışlar.