Aşkın Şehrinde Bir Gezinti - 8

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
Ey benim dertli ve akıllı dostum!Dinle,yalvarıyorum dinle…

Bütün ruhunu,bütün varlığını bir ağız yap ve aç ki bu semavi lokmayı ağzına koyayım. Onu yut ki,için ilahi ve sonsuz marifetlerle dolsun,alemin nuruyla aydınlansın…

Böylece dertlerin şifa bulsun,çok sesli tatlar dertler ruhuna dökülsün.

Hani Cebrail,Peygamber’e “Oku!” demişti ya,tıpkı öyle.Sakın “Okuyamıyorum” deme!Oku.

Okuyamazsan boğazını öyle sıkarım ki,gözlerinde ölümü görürsün,hissedersin…Sonra seni bırakırım,ardından şöyle derim:”Oku!..”O zaman artık okuyabilirsin,hem de oldukça güzel okursun…

Ardından mavi göklerden,denizler dolusu mesaj taşıyan güzel marifet ayetlerini indiririm KALBİNE.Ve sen bilinç,kudret,vefakarlık,iman ve liyakat ile hepsini alırsın…

Ta ki o esrar ve azametle dolu gece gelip çatar(Kadir Gecesi)…

Gece yolculuğu!Ah…Bir bilsen ne büyük ve ilginç bir gece yolculuktur!Hem de gece göklere yolculuk!...Seni kuru ve garip bir çölden alıp göklere götürürler ve nihayet onun ötesinde,ne göreceğini söyleyemem…

Ama şunu söyleyebilirim:Artık seni kimse göremez.

Dünyayı gören dar gözler;leşlerden,kirli emellerinden,kötü arzularından baş kaldırıp seni görmezler artık…

Allah bunca rengi niye yaratmış?Alem bir boya dükkanı mıdır?Hayat bir tuhafiye dükkanı mıdır?

Evet bu cahil bakışlar ve kör gözler,renkler olmasaydı,hiçbir şey göremezlerdi…

Neden gölgeyi tanıyorlar?Çünkü kenarında aydınlık var…

Ama neden geceyi tanımıyorlar?Neden bu gözler karanlıkta bir şey görmüyorlar?Çünkü renkler gitmiş.Bunlar renk olmazsa,hiçbir şeyi tanıyamazlar,göremezler.İnsanın kanı, derisinden daha gerçektir.Çünkü kanı kırmızıdır…

Neden bedeni herkes tanıyor,görüyor ve inanıyor da,ruhu görmüyor,tanımıyor,hissetmiyor ve hatta inkar ediyor?
İnsanın bedeni mi daha gerçektir,yoksa ruhu mu?...

Hangisinin daha ağır olduğunu hissetmiyor musun?...Acaba o elli kiloluk yük sana hiç ağırlık yaptı mı?

Ama onun baskısı altında feryat ediyor boğuluyorsun!...

Hangisi daha çok ağırlık yapıyor?...

Hangisinin baskısı seni daha çok bunaltıyor?...

O elli kiloyu sıradan insanlar bile hissediyor…

Ama ruhun en korkunç,tufan ve isyanlarını kimse anlamıyor,ağırlığını göremiyor.

Hatta güzel bakışlı insanlar için bin bir delille ruhu ispat etsen bile yine de şüphe ediyorlar.

Neden?Çünkü ruhun rengi yok…

Eğer onu kırmızıya boyasaydık,hemen inanırlardı.

O zaman elli kilodan daha ağır olduğuna da inanırlardı…

Acaba bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz?...

Acaba terazimiz doğru mu tartıyor?...

Yoksa bu teraziler ambar,kasap,pancar tartan terazilerden mi?...

Ne diyeyim,bizi uyaracak kimse de mi yok?

Hiç sıcaklığı bakkal terazisi ile tartarlar mı?...

Yoksa bir resim tablosunun sanat değerini metreyle mi ölçüyorlar?...

O yasak meyveden yeme dediler,yedik.

O sarhoş edici afyonu içme dediler,içtik.

Şimdi kötülüklere tiryaki olduk.

İş işten geçti,gözlerimizi açtık.

Hangisi şeytanın hilesi ve hangi hayvanın ayartmasıyla?...

Nihayet huzurlu cennetten de kovulduk.

Bu kimsesiz garip ve korkunç diyara düştük…

Ne oldu bana bilemiyorum.Gizemli ve güzel bir ses birden kalbimi ve tüm ruhumu çınlattı ve dedi ki:”Kendine gel artık,varlığında tufanlar estir…”

Ah!...Bu gece ne kadar yorgunum,her yanım dökülüyor,gücüm kalmadı;ama yine de yazmalıyım,konuşmalıyım ki uykum kaçsın.

Gerçi yazacak,konuşacak bir şeyim de kalmadı…

Dünden beri bir şey yemedim,evvelki günden beri uyumadım.Dün gece ay yanımdan gidince,yalnız kaldım…

Hava aydınlanmak üzereydi gözlerim tam uykuya ısınmışken.Soğuk bir sabah rüzgarı esti, uyandım,sabah oldu,gece bitti…

İnsan gökleri düşünmeden yapamıyor.Nasıl yapabilsin ki?

İnsanlar nedensiz otlanmakla mı meşguller?...

Başlarını toprağa gömüp su ve ota mı gömülmüşler?...

İnsan neden bütün hayvanların aksine iki ayakları üzerine durmuş..?

Durmuş ki göklere baksın.

İnsan;gökleri görmek için ellerini yerden kaldırabilen güzel varlık,görüntüsü yeryüzünden kaçışın ve göklere bağlılığın göstergesidir.

İnsanın ellerine,avuçlarına,parmaklarına bir bak…

Bunlar yerde sürünmek için yaratılmadı…

Neden insanın en büyük arzusu uçmak olmuştur?...

Neden insan batmayı(övmeyi) sevmedi?...

Neden hep yükselmeyi,uçmayı ve yücelmeyi,ebedi hayata ulaşmak olarak gördü…

Paraya tapan Karun yere gömülürken,Aşk’a tapan temiz İsa(as) ise göklere yükseldi?...

Göklerin aşığı yere düşen bu melek,göklere geri dönmedikçe,inmekten kurtulamayacaktır…

Böyle bir varlık için bilgisizlikten daha dert verici ne olabilir ki!...Çünkü en büyük dert; bilmezliktir,kendi aslına yabancılıktır.

Hazine olmak,viranede kalmaktır;yurtsever olmak,gurbette yaşamaktır.

Kimsesiz olmak,yol aşığı insanın yoldaşının olması,yazmayan bir kalem,okunmayan bir yazı öldürür…

İmansız kalmak,havada yokluğun ortasında,boşlukta asıllı kalmak gibidir.Hedefsiz kalmak gibidir…

Bunlar en büyük kalplerin,en yüce ruhların en değerli dertleridir…Çünkü dertsiz insan ölüdür…Anlayış ve duygu yüklü insan nasıl dertsiz yaşayabilir?

Allah’ım,ruhuma büyük dertler,sürekli acılar,güzel,yüce ve mukaddes ateşler dök…

Duam kabul oldu.Allah,aradı aradı,tanımadığım en acı dertleri benim canıma döktü…

Ve ben sabrettim.Biliyorum,artık susmalıyım…Bir şey yapmamalıyım…Konuşmamalıyım..

Tertemiz yanmalıyım…

Kimsem yok ki feryat edeyim…

Artık avare bir gece yokuşu,dağları ve çölleri aşan yalnız bir yaya,çölün korkunç gecelerinde bir karartı,çöllere düşen yalnız ve dertli bir ruh…Bu gurbette mahzun,evsiz barksız avare bir yolcu gibiyim.

Tabiatsız Allah,Ali’siz tarih,tapınaksız yeryüzü ne kadar korkunç;Allah’ın olmadığı tabiat ne kadar ruhsuz ve soğuk bir evdir!...

Tapınağın olmadığı bir yeryüzü ne kadar gamlı ve yaslı bir mezardır?...

Bir zamanlar göklerin görkemli ve sade tavanı altında ezanın ilahi sesleri duyulur;can veren yankısı gözlere yaş,bedene titreme ve cana ateş dökerdi.

Artık gökdelen taş yığınlarından kulaklar,ilahi sesleri işitemez olmuş…

Bir muhdacın feryadı ve dertlinin ahı artık göklere yükselmez olmuş…

Yeryüzü atmosferi,pis nefesler,ağız kokuları,mutfak buharları,külhanbeyleri,sarhoşlar, kahkahalar,kulakları sağır eden işkence feryatları,demir ve insan sesleri ile dolmuş…Gökler bile bu saçmalıklardan boğulmuş da boğulmuş…

Bunlar hiçbir şeyi tanımıyorlar,hissetmiyorlar;sadece pilavın kokusunu alıyorlar,parayı tanıyorlar…

Gözleri sadece insanların kilosunu ve boyunu görüyor.Bilim bunlar için bir iş bulma aracı; din,hurilerle süt nehrine giden bir yoldur.

Mektup onlar için sadece bir hal-hatır sorma ve selam gönderme aracı.Kitap yazmak, adlarını kazımak için bir mezar taşı gibidir.Aşk,Coca Cola’ya yolculuk veya köprü başlarında bir kız ve erkek bekleme,sonra sokak sokak gezip “Boş odanız var mı?” demek.Her şey bir araçtır artık…

Onlara göre erkek sığınaktır,tıpkı bir çatı gibi…Kadın ise demirden veya tahtadan bir yataktır.

Bunlar,bitkilerin diyarı ve hayvanların otlağı olan bu tabiata alıştıkları,bu hayata müptela oldukları için,ümitleri burunlarına kadar uzamış,arzuları evlerinin damlarının ötesine varmakta…

İbadetleri aşağılık yardakçılığa,hep faydacılığa,hep toprağa(mülk) varlığın son konağı türemeye,sonuçta bir hiçe dönüşmekte…

Bu dertsiz,güzel ve kanaatkar grubun bütün varlığı,dört kelimeden fazla değildir…

Hayatları malum,yolları belli,kaderleri kesin,işleri düzenli;tek dertleri diş ağrısı,karın ağrısıdır…

Mutlulukları,dişlerine göre bir lokma ve su bulmaktır…Ama nedense ölümün siyah yüzünü hiç düşünmüyorlar!...

Allah’ım,bu pis kokan havadan,bu tatsız sulardan bıktım,usandım.Artık hiçbir şey benim için yeni değil,hiçbir şey seni bana anlatmıyor bunların dünyasında…

Her sabah uyandığımda karşımda yine aynı şeyler,aynı sözler,aynı sonuçları görüyorum…

Bunlar insan içinde bir dost yok mu?...bir anda başlayıp bir anda biten zoraki dostluklardan başka…

Ve yine kaçıyorum,kaçıyorum;ama nereye?...

Ey Allah’ım,dünyada gidilecek neresi kaldı?...

Hayatta tuttuğum bu yolda sana vardım,nerdesin ey son durağım?!...

Tek elimden tutanım ne oldu da böyle oldu?...

Burası neresi?...

Bu nasıl fırtına?...

Hangi lanet beni bu topraklı çirkin gurbete attı?...

Evet isyan etmiştim,günah işlemiştim;böylesine bir cezaya sahip olan,hangi günahtı?...

Bu ceza ne kadar ağır ceza,içler acısı yaşam,canlı olmak!

Nerde?Burada mı,orada mı?

Bu aşağılık yabancılar arasında mı?...

Bu savaş ve düşmanlık dünyası,yemek,götürmek ve bitirmek aleminde mi?...

İşte yine seher vakti tebessüm ile geldi…

Rüzgar esti,ardından amber kokusu…O ne çalgıydı!...

Bütün gece tan yeri ağarana dek hep benimle oldu.Şimdi mestim ve biliyorum ki ben varım…

Gördüklerimden korkmuştum.Evden çıktım.Dışarı gittim.

Geri dönüp görmek istedim.Hava aydınlanmıştı…Geri döndüm,uçmuşlardı;nereye gittiler bilmiyorum.

Benim de bir yuvam yok.Bende onlar gibi kaybolmuş iklimlerin kuşu olayı ne kadar arzulamıştım…

Ama ben bir yolcu kırlangıcıyım,şu diyarda Avare…
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst