Aşkın Şehrinde Bir Gezinti - 2

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
Arkadaş,korkuyorum;korkulması da gerekiyor yazgının tuzağından.

Gerçekten de sevginin dokunulmazlığına andolsun.Bu yazgılarımla,mutluluk dolu bir yolu mu,yoksa acılar dolu bir yolu mu yürüyorum?

Bilmiyorum…

Keşke hepten bilgisiz olsaydım,kendimden kurtulsaydım!Tanrı’nın yolunda bir takım yazılar yazınca da inciniyorum.

Sevenlerden söz etsem olmuyor.Yazdıkça yazsam da olmuyor.Hiç yazmazsam da olmuyor.

Söylesem de olmuyor,söylemesem de.

Açıklamasam da,açıklamasam da olmuyor.

Suskun dursam hiç olmuyor.

Varlığım yalnız bir sözcüktür,benim yaşamım da o sözcüğü haykırmaktır.

Ancak üç biçimde konuşuyorum:Öğrenmek,yaşamak,yazmak.

Değirmenin etrafında tekrar tekrar dönen eş…misali döndükçe dönüyor,dönüyorum;ta gecenin bitimine dek…

Böylece hep gün başlarken,başlamış olduğum yere yeniden gelmiş oluyorum.

Bu dönme böyle sürüp gidiyor.Bu döngü ile bir yere yolculuğum olmadığı ortada…

Bu döngünün bir amacı varsa,o da bizim yağımızı çıkarmak…

Dolayısıyla yaşam denilen sinsi plan,bizi gece ve gündüzün eritmek isteği ile ilerlemekte.

Yazgım üç ana bölümden oluşmuş bir yolculukta:Giriş.Gelişme.Sonuç.

Yaşamım ise üçe ayrılmış:

Yataysal yaşam.Yüzeysel yaşam.Dikeysel yaşam…

Hareketim üç hal içinde oluşmuş:

Zamandaki an.Yaşamdaki an.Başarıdaki anlar.

Yoksa şairler doğru mu söylüyor:Yazmak unutmak içindir,hatırlamak için değil.Acaba öyle mi bilmiyorum.Yoksa bilmek mi istemiyorum?

Varlığımı anlamam için,”Din,Aşk,Sanat” diye üç değer verilmiş.

Ruhumu:Üç çeki etkeni ve her şey bu üçlü eksen içine yerleştirilmiş.Hayret!...

Din’le doğruyu bulmak,aşk’la olgunlaşmak,sanat’la güzelleşmek.Ne acayip hassas bir terazi.

Böylece varlık ben oluyormuş,böylece içimdeki yaşam ben oluyormuş,böylece ben kendim oluyormuşum…

Hayret!Ne mucizevi bir oluşum,ne kadar güzel bir incelik!...Büyük filozofların dediği gibi: “İnsan;varlığının parçalarını parça parça oluşturan bir yapıyla yaratılmıştır.”

Sonuçta kendi gayretiyle oluşur,insan denilen bu şaheser ESER…

İnsan,ona bakıp kendi eserini seyreder.Yaratan da yaratmak istediği “insan” denilen varlığı onda seyreder…

Unutma ki şairler şöyle der:

“Bu sözler eşeğin kulağından nasıl geçer?!

Sat o kulağı,başka kulak alıver.”

Şuurlu yolculuk ne güzel yolculuk!Aşkın yolculuğu!...

İşte yine böyle bir gece yolun yarısına gelmiş,geçici yıldızlar batmıştı.

Ay göğün bağrına sinmiş,başımın üzerine durmuş bana bakıyordu.

Göğün göğsünde yavaş yavaş güneş öyle yayılmıştı ki,yıldızları tümden çok uzaklara sürmüştü…

Böyle iken birden,horozun sesi yükselmişti.

Aa,horozlar mı ötüryor?

Duygusuz bir döngü olan zaman ve vakitsiz öten horoz!...

Tan yeri mi ağardı ne?...Yine günlük yaşamın dönüşü mü girdi devreye?...

İşte bir kez daha öttü şu vakitsiz öten horoz.Komşular başladı yine devinmeye,kaynamaya. Kefen gibi yatan yatırlar mı kalktı ne?...

Karanlığı saran örtüler açıldı;kimileri katlı,kimileri yola koyuldu bile.Hepsinin uykusu kaçtı yine,vakitsiz öten horoz öttü diye…

Yine büyük bir çoğunluk kızıyor uykumuzu kaçırdı bu uğursuz,lanetli horoz diye.

Veryansın ediyordu bir kısmı da:Uyandığımız iyi oldu!...Uyuya kalmış olsaydık,boşa akardı en kıymetli an olan zaman.
Büyük çoğunluk yine günlük çıkarlarının çileli yolculuğuna çıkmış…

Ben ise üstün ruhların yaptığı gibi,çıkar kanadımı atıp,”Ya Rabbi,bu kulun bunlardan değil” dercesine,ilahi kaderin, lütuflarla dolu kahır yolculuğuna çıkmaya hazırlanıyordum yine.

Kendim için azık olarak içtenlik ve doğruluk azığımı yanıma aldım.Onları çok sevdiğimden mi ya da en üstün özellikler diye mi?...

Evet,evet;en üstün özellikler onlar.

İnsanın kendini kendi içinde yitirmesi çok korkunç!

Benim seçmiş olduğum,seviyor olduğum,biricik olduğum “yalnızlık” olduğunu gördüm.

Şairin dediği gibi:

“Dışarıda bir şey yoktur.Kim gözlerini dışarıya dikerse,o hep bekleyiş içinde kalacaktır ve
ölecektir.

Kendi içine dön,orda her şeyi bulacaksın.Çünkü her şey ordadır da ondan.”

Günlük yaşama alışıp hep kendileriyle olan kimseler için ölüm,yok oluşun korkunç yüzüdür.Ne yüce ruhlardır onlar ki,Tanrı’nın sözünü duyup ölmeden önce ölürler…Dirilirler..

İnsanın,kendisinin yaratıcısı olması ne güzeldir!Ancak kolay değildir.

Yorgunluk,kargaşa ile acı içime öyle el atmıştı ki acımasızca içimi sıkıştırıyor,ölüm duygusuna kapılıyorum…
Bu tufanın tutuşmuş coşkun dalgaları damarlarımı…gönlüm ile ruhumun duvarcıklarına öyle vuruyor ki,kemiklerimin kırılış sesini içimde duyuyorum.

Kara Sevdam,keşke burada olsaydın da beni bu dilsiz acıların elinden kurtarsaydın!

Ancak,aramıza girip kalkmayan bütün bu denizler,dağlar şimdi ayrı düşürmüştür bizi…

Yaratan Aşk,sevgiyi öğretiyor sevdiğine önce…

Sevgi:Bilinçlice bir bağ,apaçık duru görmenin yolu…Ruhun içinden doğar.Ruhun yükseldiği bütün her yerlere sevgi de onunla birlikte gider.

Sevgi,ruhta kendine özgü bir albeni taşır.Ruhun kendisinden rengini alır.

Sevgi:Yaş,zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar…

Sevgi,ruhun içine öyle dalar ki,ruhun güzelliğine tutulup kendinden geçer.O yere kadar ki, yüzeysel ve dış güzelliği görmez olur…

Artık sevginin dış dünyası bile bir başka olur…

Işığın gölgesinde yaşar.

Aynı sevgiyi yaşayan iki ruh bir araya gelince…Yakınlığın tadını,yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar…

Sonra sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını,sevgilerin çıkarsız bir sevgiye dönüştüğünü görürler.

Bu sevgiyi birbirlerine rahmet suyu gibi serperler.

Aynı,rüzgarların baharlarda çiçeklerin tozunu yeryüzünün her tarafına serptikleri gibi, birbirlerini ruhsal ve fiziksel sevişte bile Allah için sevişmenin güzelliği ile severler…

Kendilerini bu sevişte,tatlı,okşayıcı bir esintinin gizli dünyasında bulurlar…

Yerlerin başka yerler,göklerin başka gökler olduklarını görürcesine…

İkisi arasındaki güzelliklerin bitmeyen,tükenmeyen güzellikler olduğunu,sevginin en tatlı olduğunu görürcesine…
Korkusuzca ve içtenlikle onu yaşarlar.

Bu sevgi;tırmanışın doruğuna,beyin ötesini aşan anlamayı ve düşünmeyi yere atıp,doğuşun asıl kaynağına götürür onları…

Her iki sevgili bütün güzellikleri sevgilerinde görür ve bulurlar…

Aşk,aşkı Yaratanda boğmaktır.

Sevgi,aşkın denizinde yüzmektir.

Aşkta,kanmak vardır.

Sevgide,susamak vardır.

Aşk,sevgiliye kavuşmaktır.

Sevgi,sevilende sevginin susuzluğunu gidermedir.

Ah!Sabah mı oluyor yine?

Ne güzel bir geceydi!Ne güzel geçti!...

Ne tapınaktı o tapınak!Ne namazdı o namaz!Ne yakarıştı,ne cezbeydi!Ne miraçtı o miraç!

İşte geçti…

Galiba yine gece bitti.

Erken uyanan sabah kuşlarının sesini işitiyorum.

Penceremden,halsiz bir aydınlık odamın içine sızıyor…

İçeriye girmek için kendini camlara çarpan yarın…
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst