Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

ashli

Bayan Üye
Cemil Meriç'ten Lamia Hanım'a...

Ben Ezeli Bir Mağlubum

"Mektuplarını üzülerek okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun. Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum.

Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin. Senin için ve seninle yaşıyorum. Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümidleştiği kadın. İki yıl önce bu akşam bir rüyaydınız, bilinmeyendiniz. Sen bütün kitaplardan daha derinsin. Sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku. Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum. Tek mucize kelam. Kelam, yani sen."

Biliyorum ki Benimsin

Ve gece bir deniz kızı gibiydi. Şarkılarla başladı yıldız yıldız; köpük köpük. Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı kah bir çöl gecesi kadar serin. Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir. Kelime kanattır, kelime buse. Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin. Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir. Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş, gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır. İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır. Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür. Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın.

Mektupların Büyülü Bir ayna

Kendimi bir mektupta seyrettim. Büyülü bir ayna idi bu. Bu aynada bütün paslarından arınmış ve tanrılaşmış bir Cemil Meriç vardı. Senin Cemil'in. Bu aynada ikimiz vardık. Eriyen, dağılan, kaynaşan ikimiz. Abélard ile Héloise'i hatırladım. Geçen devirlerde yaşamak, yani derinleşmek ve ömrü alabildiğine uzatmak. Başka ülkelerde yaşamak, başka insanlarla acı çekmek, başka insanlarla gülmek. Damlayken denizleşmek. Ve an'a edebiyeti sığdırmak. Kalbini bütün heyecanlara açmak. Yani sınır taşlarını devirmek, çağların ve politikaların sınır taşlarını. Bütün insanlığı aynı büyük aşk içinde birleştirmek. Sanat, en yüce sanat, bir "communion" değil midir? Sanatçının tek vazifesi vardır bence: insanları birbirine sevdirmek. İki insanı veya iki milyar insanı. Sanat bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür. Karanlıklardayım. Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor; bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı...

Karanlıklardayım. Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız. Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru. Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor.. Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf. Sen yıldızlarla dostsun, kumsalda böceklerin vardı. İnsanlar yabancıydı senin için, benim için düşman. İkimiz de gurbetteydik. Karşılaşsak tanıyamazdık birbirimizi, bana gülümsemezdin, ben çekinirdim yanına yaklaşmağa, hisarım, gururdu.

Sizde İdeali bulamadığım Zaman

Bir uçurum gibi büyüyen sükut, hayattan, ışıktan, ümitten kopuş. Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz. Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız hayat denen bu yolculuk, bu rezil, bu pespaye, bu komik sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu. Yeniden kendimi buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'in ilk günleri, Ankara. Gökkubbenin bütün yıldızları başımda parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı. Kimsiniz? Otuz yıldır gördüğüm rüya. Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı. Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, simdi şimşek şimşek. Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamiamla doluydu. Kuşlar tarlada mı şakıyorlardı, içimde mi? Merhaba canım benim.
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Hürrem'den Kanuni'ye...

"Hazret-i Sultanım,

Yüzümü yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun’dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından (öyle) bir halim var ki Hak kafir olan kullarına dahi vermesin. Benim devletim, benim sultanım, ayrıca bir buçuk ay oldu ki sultanım tarafından bir haber belirmedi. Hak en çok bilenlerin bilenidir ki bu gidişle, rahat yüzü görmeyip gece sabaha dek, sabahtan geceye dek bidüziye ağlayıp kendi hayatımdan el yuyup, dünya gözüme dar olup, bilmem ne edip neyleyeceğim."
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Berin Hanım'dan Adnan Bey'e...

'Hayatımda çok heyecanlı ızdıraplı günler yaşadım, amma dünkü günü ömrüm oldukça unutamayacağım. Gazetede, akıl havsalanın alamayacağı iddianameyi gördüğüm andaki hayret ve şaşkınlığımızı tariften acizim!.. Başına hiç beklenmedik bir anda müthiş bir darbe yiyen insan ne olursa, biz de Aydın'cığımla o haldeydik!.. Bizi o anımızda teselli edecek bir kimsemiz de yok. Allah'ın bir lutfu olacak. Yine kendi kendimi toplayabildim. Böyle bir iddianame hiç şüphesiz hukuk hakiminden varid olamaz, dedim kendi kendime. Yüksek Adalet Divanı mutlaka adilane bir karar vericek. Ve hiç şüphesiz bu beraat olacak!.. buna inanıyoruz aynı zamanda Allah'ın ilahi adaletine de sığınıyor ve güveniyoruz. İmanının kuvvetli olduğunu, metin ve sabırlı olacağını da biliyorum. Fakat bu yalnız halinde tek başına olduğun için de maneviyatının yüksek olması lazım. O halimde sana derhal yıldırım çektim. Büyük Allah bu çektiğimiz büyük ızdırapların mükafatını verecek, seni bize selametle kavuşturacak inşallah.'

'Gene bana teşekkür ediyor, minnetlerini söylüyorsun. Bir daha bunu tekrarlama rica ederim. Sana hayatım müddetince bağlandım, ölünceye kadar da seveceğim. Fakat ne kadar elimki sana her yazdığımı alamıyorsun, şu birkaç satırla teselli vermeye gayret ediyorum. Biraz olsun muvaffak oluyorsam, elem, ızdıraplı anlarında, mektuplarım oyalayabiliyorsa, benim için ne büyük bir teselli!.. Kısacık mektuplar diyorsun? Biliyorsun ki uzun yazmamak lazım, yoksa sana sabahtan akşama kadar sahifeler dolusu yazardım. Madem ki biraz olsun oyalanıyorsun...'
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra...
dilenciden sultana, köleden efendiye
hânım hey!..

sen ki mahabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, efendimsin,
sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin,

ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim. araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. "bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum; "ne haldedir sevgilim, hoş mudur, safaca mıdır istanbullar sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen... velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. sonra tevbeler ediyorum. seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.

arzum, sevincim, umudum, hânım hey,
sensizlik içinde nefes almaya çalışıyor, güneşte zerre, kamerde gurre gibi sana ait kalıyor ve senin için yaşıyorum. ama senden bir haber, bir selam yok... kuşlar uçmuyor mu yurdundan, bir haber gönder, bir söz de ne olur!?..

gülüm, nergisim, nesterenim, güzeller ve güzellikler şahım,
âşık ağlayan olur derler, bağışla bunca cüretsiz sözlerimi... içim sıkılıyor, ruhum mengenelerde... sana ulaşmak istiyorum, yollarım kapalı. seni bulamasam da ararken ölmektir emelim. kader denen hekim perhiz vermiş, gönlüm şeker istiyor. göz senden ayrılınca gönlü ıstırapta bırakmak daha kolay bana. önünce ölemedim madem ardınca ağlayarak mutlu olmanın çarelerini tedariktir artık niyetim...

Aşkname - İskender Pala
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Franz Kafka'dan Milena Jesesnka'ya

Hayır Milena,size yazmam için bir başka olanak daha yaratmanızı, sizden bir kez daha rica ediyorum. Postaneye boşuna gitmemelisiniz, o küçük postacınız bile-kimdir o?-gitmemeli, hatta postacı kadına bile boş yere mektup sormamalısınız. Başka hiç bir olanak bulamıyorsanız, duruma dayanmak zorundasınız, ama hiç değilse biraz çaba harcayın, yazmam için olanak yaratın.

Dün gece düşümde sizi gördüm. Ayrıntıları anımsayamıyorum, bildiğim tekşey birbirimizin içinde eriyip ağladığımız. Ben sizdim, sizse ben. Sonunda nasıl olduysa alev aldınız. Ateşin kumaşla söndürelceği aklıma geldi, eski bir ceket alıp üzerinize vurmaya başladım. Ama bu kez görünümüz de değişmeye başladı, değişti, değişti, sonunda artık görünmez oldunuz. Bu kez ben yanıyordum, ceketle alevleri döven de bendim. Ama dövmemin bir yararı olmadı ve bu tür şeylerin yangını söndüremeyeceğine ilişkin eski korkumu doğruladı.

Bu arada itfaiyeciler geldi ve nasıl olduysa sizi kurtardılar. Ama eskisinden farklıydınız, hayalet gibiydiniz, karanlığa tebeşirle çizilmiş çizgilerden oluşuyordunuz sanki, sonra kollarıma yığıldınız, ölmüştünüz ya da belki kurtarılmış olmanın verdiği sevinçten bayılımıştınız. Ama burada da şekil değiştirmenin belirsizliği devreye girdi, belki de birinin kollarına yığılan bendim.
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Biraz sonra uçağa bineceğim. O dakikadan sonra, Brezilya size uzak, Türkiye bana yakın olacak. Evet, birazdan peronda yavaş adımlarla yürüyeceğim. Önce arkama bakmak istemeyeceğim, gözlerimle savaşacağım. Çok kısa sürecek. İlk adımda yenileceğim. Başımı arkaya çevirdiğimde milyonları görmek, milyonlarca sevgiyi bırakıp gitmek zor olacak, olmalı.

Dianne’ya sesleneceğim çok kısık sesle. ‘Bak diyeceğim, bak neleri bırakıyoruz…’ Dianne’a gülümseyecek bana. Sıcak bir öpücük kondurabilir o anda, belki hiçbir şey yapmaz. Öylece beklerim ben yine. Bu aşkı ona söylemezsem, buradan nasıl giderim. Sonra kızlarımı kucağıma alacağım, bavulumu bırakıp. Onlar ağlayacaklar. Seviyorlarsa babamı bu kadar, neden gidiyoruz? diyecekler… Susacağız eşimle. Cevap veremeyeceğiz. Kızacağız kendimize.

Bir el yükselecek başımdan yukarı. Hüzün kokacak baştan sonra. O el hiç inmek istemeyecek. Hep veda sürsün, gitmek anlamını yitirsin ve unutalım bu terkedişi dileyecek. Arkamı o bayrağa dönmek olacak en zoru. Eli yere indirdiğimde, hızlıca hareket etmeliyim. Birkaç saniye daha beklersem, önce kızlarımı salacağım geriye. Sonra biz yürüyeceğiz Fenerbahçe’ye… İçimden sayacağım tek tek. Ve o an da ayaklarımı çok şık bir hareketle uçağa doğru çevireceğim. Dayanamacağım. Çökmek isteyecek dizlerim. Karıma tutunacağım, kızlarıma dua edeceğim…

Arkadaki şarkıları bırakmak en zoru, en acı vereni bu olacak. Duymak isteyip, bekleyemeyeceğim mesela. Her haftasonu sevemeyeceğim tekrardan. Şükrü Saraçoğlunda gol sevinci yaşamaktan öte, bir taraftarı dünyanın en mutlu insanı yapamayacağım… Üzülüyorum. Kapılar açılacak birazdan. Beklemekte fayda var az daha.


Birkaç sene kaldı bu sahneyi yaşatmaya size. Duygularımı tahmin edemezsin büyük Fenerbahçe taraftarı. Sizden ayrılmayı düşünmek, aile fertlerinden birini kaybetmek gibi olacak, olmalı.

Ama daha var, o şık hareketi yapmaya daha süre, o ellerin kaldıracağı kupalar var.

Benim adım Alex De Souza.
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Değişiyim bu mesajı üzüntü var burda xD
 
Son düzenleme:
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Eylül 1976

FRAU VON STEIN'a

Neden sana acı çektiriyorum, sevgilim?
- Neden hep, ya sana acı çektirmek, yada kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler Biz birbirimizin hiçbirşeyi olmayacaktık; ama herşey olduk Seninle böyle düpedüz konuşuyorum, çünkü sen her bakımdan anlarsın Şu var ki ben, herşeyi olduğu gibi görüyor ve bunun için de çIğrımdan çıkıyorum İyi uyu meleğim ve uyan! Seni artık görmeyeceğim yalnız biliyorsun ya ben kalbimi ah , hepsi saçma, ne soylesem hepsi boş Yıldızları nasıl seyrediyorsam bundan böyle sana da öyle bakacağım demek! Hele, bir düşün bunu

Wolfgang von Goethe (Goethe'nin Seçilmiş Mektupları kitabından)
 
---> Aşka Dönüşen Mektuplar, Mektuplara Dökülen Aşklar

Hürrem'den Kanuni'ye...

"Hazret-i Sultanım,

Yüzümü yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun’dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından (öyle) bir halim var ki Hak kafir olan kullarına dahi vermesin. Benim devletim, benim sultanım, ayrıca bir buçuk ay oldu ki sultanım tarafından bir haber belirmedi. Hak en çok bilenlerin bilenidir ki bu gidişle, rahat yüzü görmeyip gece sabaha dek, sabahtan geceye dek bidüziye ağlayıp kendi hayatımdan el yuyup, dünya gözüme dar olup, bilmem ne edip neyleyeceğim."


+
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst