SpOoK_q!RL
Bayan Üye
"Biz bu dünyaya üç harfin mahrecini çıkarmaya geldik…
Ayın Şın Kaf = Aşk” (*)
Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.
Ödenilen bedellerin ismiydi.
“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.
En kaygan yanından yürümekti kalbin düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.
Yüreği çatlatan en derin nefesti.
Sukutun sesiydi o.
Aşk...
İçimizin en garip telaşıydı.
Tanıdık bir isimdi
Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan bilinen ama bilindikçe unutulan yanımızdı.
Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken aynı anda en acınan taraftı.
Torbasında tek isimle gelen bir ömür o ismi tekrarlatandı.
Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen yenilendikçe çoğalandı.
Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken bir gözleri ahuya zebun edendi.
Bütün “sen”li anları toplatıp “işte hayat bu” dedirtendi.
Aşk...
En mahrem yerden çizilip en utangaç yanımızdan sınıyordu.
Bencilliği unutup “sen” vadilerinde koşturuyor
Ertesiz bırakıp dünlere prangalıyordu.
Tüm mevsimleri değiştirip; zemheride yaz yazda karakışa dönüyordu.
Şikâyet ettikçe de acıtıp gülün dikeni oluyordu.
Her geceye bir isim kazıyor her sabaha o ismin kırıklarını seriyordu.
Aşk...
Yalnızlığın peçesini açıyor acılarla yüz göz ediyordu.
Dile kadar gelip yutkunulan kırgınlıkların tadı oluyor
Yürekte kekremsi bir tad bırakıyordu.
Bu halinden hiç şikâyet etmiyor hüzünlendikçe bileniyordu.
Yani “Ben”li anları un ufak edip başımızdan aşağı serpiyordu.
Aşk...
Üç harf tek hece iken
Bir ömre bedel olacak kadar derindi.
Bir şey için her şeyin feda edildiğini duyduğumuzdan beri vazgeçişlerin adıydı.
Bir damla gözyaşında tufanlar saklayandı.
O kadar güçlü bir o kadar masumdu.
Kimi zaman hoyrat bir rüzgâr oluyor; kızdıkça yıkıp hüzünlerde susuyordu.
Kimini mecnun edip çöllere düşürüyor
Kimini boğup deryada yitiriyor
Kimini zindanlara itip kendini bitiriyordu.
Aşk...
Sonsuz sevgi vaad ediyor her başlangıcı bitişe gebe kılıyordu.
Korkunun ikiz kardeşi olup; hiç güvendirmiyordu.
Ruhumu üşütüp aklımı başka diyarlara sürüp
Kalbimden bihaber eyliyordu.
Dilime sıkı düğümler atıp
Sözü namluya sürüp en ben yanıma nişan alıyordu.
Aşk...
Aslını kimse bilmiyordu.
Yazıldıkça yazılıyor söylendikçe gizleniyordu.
Hesapsız harcamaya gelmişti zamanı kimseden müsaade almıyordu.
Deli bir tay gibi dizginlendikçe dikleniyordu.
Yürek evinin kapısını zorluyor kimi zaman açık unutuyordu
Binlerce küçük ayrıntıyı keşfettiriyor tüm geç kalmışlıkları kanatıyordu.
Aşk...
Gitmek ve kalmak arasında sıkıştırıyor
Hep bulmamak için aratıyordu.
Sefersiz gemilerden bilet alıyor şehrin titreyen iskelelerinde bekliyor
Uykusuz banklarına yaslanıyordu.
Hiç ummadığımız anda geliyor umduğumuz anda gitmiyordu.
Zira umduğumuz an hiç olmuyordu.
Ve öğretiyordu
Aşk: Keşkesiz kaldıkça yaşanıyordu
Ayın Şın Kaf = Aşk” (*)
Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.
Ödenilen bedellerin ismiydi.
“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.
En kaygan yanından yürümekti kalbin düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.
Yüreği çatlatan en derin nefesti.
Sukutun sesiydi o.
Aşk...
İçimizin en garip telaşıydı.
Tanıdık bir isimdi
Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan bilinen ama bilindikçe unutulan yanımızdı.
Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken aynı anda en acınan taraftı.
Torbasında tek isimle gelen bir ömür o ismi tekrarlatandı.
Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen yenilendikçe çoğalandı.
Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken bir gözleri ahuya zebun edendi.
Bütün “sen”li anları toplatıp “işte hayat bu” dedirtendi.
Aşk...
En mahrem yerden çizilip en utangaç yanımızdan sınıyordu.
Bencilliği unutup “sen” vadilerinde koşturuyor
Ertesiz bırakıp dünlere prangalıyordu.
Tüm mevsimleri değiştirip; zemheride yaz yazda karakışa dönüyordu.
Şikâyet ettikçe de acıtıp gülün dikeni oluyordu.
Her geceye bir isim kazıyor her sabaha o ismin kırıklarını seriyordu.
Aşk...
Yalnızlığın peçesini açıyor acılarla yüz göz ediyordu.
Dile kadar gelip yutkunulan kırgınlıkların tadı oluyor
Yürekte kekremsi bir tad bırakıyordu.
Bu halinden hiç şikâyet etmiyor hüzünlendikçe bileniyordu.
Yani “Ben”li anları un ufak edip başımızdan aşağı serpiyordu.
Aşk...
Üç harf tek hece iken
Bir ömre bedel olacak kadar derindi.
Bir şey için her şeyin feda edildiğini duyduğumuzdan beri vazgeçişlerin adıydı.
Bir damla gözyaşında tufanlar saklayandı.
O kadar güçlü bir o kadar masumdu.
Kimi zaman hoyrat bir rüzgâr oluyor; kızdıkça yıkıp hüzünlerde susuyordu.
Kimini mecnun edip çöllere düşürüyor
Kimini boğup deryada yitiriyor
Kimini zindanlara itip kendini bitiriyordu.
Aşk...
Sonsuz sevgi vaad ediyor her başlangıcı bitişe gebe kılıyordu.
Korkunun ikiz kardeşi olup; hiç güvendirmiyordu.
Ruhumu üşütüp aklımı başka diyarlara sürüp
Kalbimden bihaber eyliyordu.
Dilime sıkı düğümler atıp
Sözü namluya sürüp en ben yanıma nişan alıyordu.
Aşk...
Aslını kimse bilmiyordu.
Yazıldıkça yazılıyor söylendikçe gizleniyordu.
Hesapsız harcamaya gelmişti zamanı kimseden müsaade almıyordu.
Deli bir tay gibi dizginlendikçe dikleniyordu.
Yürek evinin kapısını zorluyor kimi zaman açık unutuyordu
Binlerce küçük ayrıntıyı keşfettiriyor tüm geç kalmışlıkları kanatıyordu.
Aşk...
Gitmek ve kalmak arasında sıkıştırıyor
Hep bulmamak için aratıyordu.
Sefersiz gemilerden bilet alıyor şehrin titreyen iskelelerinde bekliyor
Uykusuz banklarına yaslanıyordu.
Hiç ummadığımız anda geliyor umduğumuz anda gitmiyordu.
Zira umduğumuz an hiç olmuyordu.
Ve öğretiyordu
Aşk: Keşkesiz kaldıkça yaşanıyordu