SuskunDervis
Kayıtlı Üye
Aşkın büyüklüğü karşısında dilim tutuluyor! Aşkın sadece aşk olmadığını, bildiğimiz anl******* çok öte, çok derin, sayısız hüznü, sevinci, mutluluğu, üzüntüyü içinde barındıran bir deniz olduğunu anlıyorum artık. Sonsuz bir büyüklük karşısında bizim aşk diye bildiğimizin, denizde damla dahi olmadığını, istesek de olamayacağını anlıyorum. Ey sevgili! Ey bırakıp giden ve akasına dahi bakmayan! Ben senden geçtim, kendim oldum. Kendimi buldum. Yağmur damlalarının kudretini düşünüp, bu kudretin sahibini buldum. Artık sen olmasan olur hayatımda. Var sen gitmiş ol. Var ben gözü yaşlı kalayım geride. Ben seni geçip BÜYÜK OLANı bulmuşum ya, yağmur olup yüreklere dökülmüşüm ya, benim yazdığım ama yazanın sadece harflere döküp aktarmakla kaldığı bir öyküyü âşıkların kalbine kor gibi düşürmüşüm ya, var sen gidennin kötülüğüne varmış ol
Üşüyorum. Kollarımda tüyler diken diken. Alnımda ter damlaları birikiyor. İçimde tuhaf bir boşluk var sanki. Kocaman bir boşluk. İçimi kaplıyor. Sonra dışımı, tüm bedenimi kaplıyor. Sara nöbetine girmişçesine titriyor vücudum. Titreyen elimi zorlukla pencereye uzatıp kapatıyorum. İçeri girmeyi başarmış damlalar içerde kalmanın acısını uçarak öderken, dışarıda kalanlar ise içeri girememenin hüznünü yaşıyor sanki. Öyle hissediyorum. Güç bela kendimi attığım yatağa boylu boyunca uzanıyorum. Öyle bir düşüş ki sadece pencerenin dışında mutlulukla gülümseyen damlaları fark ediyorum. Dudaklıma belli belirsiz bir tebessüm yerleşiyor. Kararıyor yavaş yavaş dünya. Dünya etrafımda halka olmuş dönüyor. Her şey, odadaki her şey halkaya dahil olmuş dönüyor. Bir tek pencere sabit ve dışarda da yağmur bardaktan boşanırcasına şiddetleniyor.
Belli belirsiz film sahneleri gibi geçiyor gözlerimin önünden geçmiş. Yağmurlu bir günde ıpıslak bir şekilde onunla birlikte yürüyoruz. Dönüp bana bakıyor, gülümsüyor. Gülümseyerek karşılık veriyorum. Sonra yüzüne umursamaz bir tavır takınıp gidiyor, sırıtarak. Yumuk yumuk olmuş gözlerimle bakıyorum ardından
Büyük bir dağın tepesindeyim şimdi. Her taraftan rüzgarlar toplanıp etrafımda elele tutuşmuşlar. Bulutlar toplanmış, yağmur ha yağdı ha yağacak. Saçlarım uçuşuyor. İlk damlalar düşmeye başlıyor. Bunlar haberci damlalar. Ardından daha hızlı bir şekilde diğerleri takip ediyor onları. Bunlar da esas ordu. Fethedecekler tüm kalelerini yeryüzünün. Girilmez denilen kaleleri zaptedecekler birkaç dakika içerisinde. Tüm bedenim ıslanıyor. Yere oturup gözlerimi sonuna dek açıp, başımı göğe dikiyorum
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne olduklarını anlayamadığım tuhaf şekiller var odada. Her şey mutluk bir suskunlukta. Bulanık bir sudan dışarıya bakan biriyim artık. Bulanık, karmakarışık. Her şey birbiriyle iç içe ve her şey tek şey gibi. Teklik. Hayalin bile ulaşamayacağı büyüklükte bir teklik
Kanımın çekildiğini hissediyorum. Ellerimin titremesi bir an için geçiyor gibi. Tam o esnada içimde tarifi imkansız bir acı peydah oluyor. Kavuruyor içimi. İki büklüm oluyorum.
Artık şekilleri de göremiyorum. Küçük, çok küçük, iğne başı kadar bir yerden mavi kırmızı yeşil sarı ve mor renkte bir ışık sızıyor.
Boğazımı yakarak dışarı çıkan bir sıcaklık duyumsuyorum sonra. Sıvı bir şey bu. Dudaklarım yanıyor.
Bir daha hiç uyanamayacağımı bilerek kapıyorum gözlerimi
Üşüyorum. Kollarımda tüyler diken diken. Alnımda ter damlaları birikiyor. İçimde tuhaf bir boşluk var sanki. Kocaman bir boşluk. İçimi kaplıyor. Sonra dışımı, tüm bedenimi kaplıyor. Sara nöbetine girmişçesine titriyor vücudum. Titreyen elimi zorlukla pencereye uzatıp kapatıyorum. İçeri girmeyi başarmış damlalar içerde kalmanın acısını uçarak öderken, dışarıda kalanlar ise içeri girememenin hüznünü yaşıyor sanki. Öyle hissediyorum. Güç bela kendimi attığım yatağa boylu boyunca uzanıyorum. Öyle bir düşüş ki sadece pencerenin dışında mutlulukla gülümseyen damlaları fark ediyorum. Dudaklıma belli belirsiz bir tebessüm yerleşiyor. Kararıyor yavaş yavaş dünya. Dünya etrafımda halka olmuş dönüyor. Her şey, odadaki her şey halkaya dahil olmuş dönüyor. Bir tek pencere sabit ve dışarda da yağmur bardaktan boşanırcasına şiddetleniyor.
Belli belirsiz film sahneleri gibi geçiyor gözlerimin önünden geçmiş. Yağmurlu bir günde ıpıslak bir şekilde onunla birlikte yürüyoruz. Dönüp bana bakıyor, gülümsüyor. Gülümseyerek karşılık veriyorum. Sonra yüzüne umursamaz bir tavır takınıp gidiyor, sırıtarak. Yumuk yumuk olmuş gözlerimle bakıyorum ardından
Büyük bir dağın tepesindeyim şimdi. Her taraftan rüzgarlar toplanıp etrafımda elele tutuşmuşlar. Bulutlar toplanmış, yağmur ha yağdı ha yağacak. Saçlarım uçuşuyor. İlk damlalar düşmeye başlıyor. Bunlar haberci damlalar. Ardından daha hızlı bir şekilde diğerleri takip ediyor onları. Bunlar da esas ordu. Fethedecekler tüm kalelerini yeryüzünün. Girilmez denilen kaleleri zaptedecekler birkaç dakika içerisinde. Tüm bedenim ıslanıyor. Yere oturup gözlerimi sonuna dek açıp, başımı göğe dikiyorum
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne olduklarını anlayamadığım tuhaf şekiller var odada. Her şey mutluk bir suskunlukta. Bulanık bir sudan dışarıya bakan biriyim artık. Bulanık, karmakarışık. Her şey birbiriyle iç içe ve her şey tek şey gibi. Teklik. Hayalin bile ulaşamayacağı büyüklükte bir teklik
Kanımın çekildiğini hissediyorum. Ellerimin titremesi bir an için geçiyor gibi. Tam o esnada içimde tarifi imkansız bir acı peydah oluyor. Kavuruyor içimi. İki büklüm oluyorum.
Artık şekilleri de göremiyorum. Küçük, çok küçük, iğne başı kadar bir yerden mavi kırmızı yeşil sarı ve mor renkte bir ışık sızıyor.
Boğazımı yakarak dışarı çıkan bir sıcaklık duyumsuyorum sonra. Sıvı bir şey bu. Dudaklarım yanıyor.
Bir daha hiç uyanamayacağımı bilerek kapıyorum gözlerimi