''Aşk'ın hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır , merkezinde , ya da dışındasındır , hasretinde.. ''
Bu sözü sürekli hatırlatıyorum kendime. Her zaman hasretinde olduğumu bile bile. İçimin acısına aldırmadan söylüyorum bu sözü bu aralar.
Kimse anlamıyor beni. Herkes aşk'a hasret olduğumu sanıyor. Ama benım duyduğum hasret aşk'a değil. Hiç bir zamanda olmadı. Aşk güzel bir şey(miş). Yaşamasını bilene. Ya da yaşatmasını bilene !
Aslında hepsı bir zincirle bağlı birbirine. Yaşatmasını bilen yaşamasını da çok iyi bilir. Yaşamasını bilmeyen yaşatamaz zaten.
Aşk başlı başına bir dünya(mış). Aslında gerçektende öyle. Aşık biri kendi dünyasında yaşar. Sadece kendisnin ve aşık olduğu kişinin olduğu bir dünya kurmuştur kendi kafasında. Herşeyi bu iki kişi üstüne kurar. Yapılması güzel olan herşeyi bu iki kişi yapar. Bu iki kişi birbirini özler. Sadece birbirlerini düşünürler. Bu dünyaya kimsenin girmesine izin vermezler en önemlisi !
Ama herkes bilir ki her rüyanın bir sonu vardır. Bir annenin cırtlak sesi veya saatin o sinir bozucu alarmı tüm rüyanın güzelliğini unutturur. Ayrılık konuşmasıda bir annenin cırtlak sesiyle eş değerdir. Uyanmak istenilmeyen bir uykudan o sesle uyanmak gibi acı verir insana. Tekrar uyumak ve o rüyayı görmek ister insan ama uyanmıştır bir kere. Yani ayrılık kapıyı çoktan çalmıştır.
Aşık insan özler. Kimseyi özlemediği kadar çok özler onu. Sürekli yanında olmak ister. Bunun olmayacağınıda iyi bilir. Ama azimlidir de. En kısa zamanda giderir özlemini.
Aşık insan yer , içer , uyur. Aşık insan da insandır sonuçta. Dışardan bakıldığında ot gibi yaşayan kendini aşık olduğu insana adamış bir saflık abidesi olarak görünür. Öyledir aslında ama pek çaktırmak istemez. Hayatında aşkı hiç tatmamış biri de anlamaz zaten bunu. Amansız bir hastalığa yakalandığını düşünür. Üzülür de onun için arada.
O da haklı aslında. Aşk amansız bir hastalıktır bazen. Hele o ayrılık dönemi yok mu... Dermanı yoktur o derdin. O zaman aşık insan daha çok yer , içer , uyur. Daha çok insan olur yani aslında. Daha çok özler mesela. Hele o pembe bulutlu dünyadan çıkmak o kadar rahatsız eder ki onu , o kadar olsun. Aşık insan herşeyin üstesinden gelir. En azından bir çok kişinin yapamadığını yapar. Acıyla yaşamasını öğrenir !
Bazen merkezinde , bezen hasretinde de olsa sever insan aşkı. Aşkta insanı sever aynı zamanda. Bunlar böyle geçinip giderler.
''Ta ki aşk insanı yüzüstü bırakana kadar.. ! ''
Bu sözü sürekli hatırlatıyorum kendime. Her zaman hasretinde olduğumu bile bile. İçimin acısına aldırmadan söylüyorum bu sözü bu aralar.
Kimse anlamıyor beni. Herkes aşk'a hasret olduğumu sanıyor. Ama benım duyduğum hasret aşk'a değil. Hiç bir zamanda olmadı. Aşk güzel bir şey(miş). Yaşamasını bilene. Ya da yaşatmasını bilene !
Aslında hepsı bir zincirle bağlı birbirine. Yaşatmasını bilen yaşamasını da çok iyi bilir. Yaşamasını bilmeyen yaşatamaz zaten.
Aşk başlı başına bir dünya(mış). Aslında gerçektende öyle. Aşık biri kendi dünyasında yaşar. Sadece kendisnin ve aşık olduğu kişinin olduğu bir dünya kurmuştur kendi kafasında. Herşeyi bu iki kişi üstüne kurar. Yapılması güzel olan herşeyi bu iki kişi yapar. Bu iki kişi birbirini özler. Sadece birbirlerini düşünürler. Bu dünyaya kimsenin girmesine izin vermezler en önemlisi !
Ama herkes bilir ki her rüyanın bir sonu vardır. Bir annenin cırtlak sesi veya saatin o sinir bozucu alarmı tüm rüyanın güzelliğini unutturur. Ayrılık konuşmasıda bir annenin cırtlak sesiyle eş değerdir. Uyanmak istenilmeyen bir uykudan o sesle uyanmak gibi acı verir insana. Tekrar uyumak ve o rüyayı görmek ister insan ama uyanmıştır bir kere. Yani ayrılık kapıyı çoktan çalmıştır.
Aşık insan özler. Kimseyi özlemediği kadar çok özler onu. Sürekli yanında olmak ister. Bunun olmayacağınıda iyi bilir. Ama azimlidir de. En kısa zamanda giderir özlemini.
Aşık insan yer , içer , uyur. Aşık insan da insandır sonuçta. Dışardan bakıldığında ot gibi yaşayan kendini aşık olduğu insana adamış bir saflık abidesi olarak görünür. Öyledir aslında ama pek çaktırmak istemez. Hayatında aşkı hiç tatmamış biri de anlamaz zaten bunu. Amansız bir hastalığa yakalandığını düşünür. Üzülür de onun için arada.
O da haklı aslında. Aşk amansız bir hastalıktır bazen. Hele o ayrılık dönemi yok mu... Dermanı yoktur o derdin. O zaman aşık insan daha çok yer , içer , uyur. Daha çok insan olur yani aslında. Daha çok özler mesela. Hele o pembe bulutlu dünyadan çıkmak o kadar rahatsız eder ki onu , o kadar olsun. Aşık insan herşeyin üstesinden gelir. En azından bir çok kişinin yapamadığını yapar. Acıyla yaşamasını öğrenir !
Bazen merkezinde , bezen hasretinde de olsa sever insan aşkı. Aşkta insanı sever aynı zamanda. Bunlar böyle geçinip giderler.
''Ta ki aşk insanı yüzüstü bırakana kadar.. ! ''