Aşk Filmlerinde Yaşamak..

ashli

Bayan Üye
coldheartbyscorpioneny.jpg


Aşk filmleri erkeklerden beklentilerimizi artırıyor olabilir mi? Hayallerin kucağına düşüp nemli gözlerle izlediğimiz romantik filmler, ilişkimizde mutsuz olmamıza yol açıyorsa ne yapmalı? Beklentilerinizi yükseltmeyin, sevgilinizi acımasızca yargılamayın. Çünkü kendisini başarısız hisseden erkek genelde kolay olanı, uzaklaşma yolunu seçer.

Hatırlar mısınız? 1997 yapımı As Good As It Gets filminde, asla kimseyi sevemeyen ve karşılıklı olarak da pek kimsenin hazzetmediği Melvin, her gün gittiği kafede çalışan Carol’a aşık olur. Carol ona iltifatlar ederken; zor, geçimsiz ve huysuz bir adam olan Melvin’den bir iltifat etmesini ister. Melvin, az önce okuduğunuz cümleleri kurar ve ardından devam eder; “Senin sayende daha iyi bir adam olmak istiyorum” der. Hayatımda duyduğum en naif iltifatlardan biriydi sanırım. Ağdalı laflardan uzak, romantizmin sahte havasından esintiler taşımadan söylenen bir şey. Basit, sade fakat içi dopdolu... Sonra düşündüm, hiçbir erkek bana bu kadar “gerçek” bir iltifatta bulundu mu diye? Peki ya size? Aşk filmlerinin en acımasız yanı bu sanırım; farkında olmadan bilinçaltımıza yerleşmesi ve beklentilerimizi artırması…

Sonra düşündüm. Acaba kaç tane aşk filminin büyüleyici hatta gerçek üstü hikayesi beni etkisi altına almıştır? Kaç filmin içine girip, esas kız olmak istemişimdir? Kaç filmden sonra kendi ilişkime bakmışımdır? Sorgulamışımdır…

Duyguları Tetikliyor

Aşk, günümüzde oldukça zor bir şekilde yaşanır olduğundan mıdır kalıplarını kırmak istememiz? Yoksa bu tip filmlerin konu aldığı saf ve karşılıksız aşka olan özlemimizden mi? Ne de olsa artık aşk dediğimiz şey; sadakatten, saygıdan ve sevgiden çok uzaklarda. Kalbimiz ne zaman kırılsa, en yakın arkadaşımızın yanına oturup bir aşk filmi izlememiz bundan ileri geliyor olabilir. Aradığımızı aşkı filmlerde bulmaya çalışmak da... Mutlu sonun bir an önce gelmesini beklerken, kendi hayatımızı, ilişkilerimizi düşünüyoruz. O son gelene kadar gerçekleşen her dramdan, her acıdan zevk alıyoruz. Filmlerin bünyede yarattıkları etki bununla da bitmiyor. Sadece “ah ne harika bir aşk” deyip geçemiyoruz. Bu kez sorgulamalar devreye giriyor. Filmden çıkar çıkmaz başlıyor sorular. İlk soru şu; “Böyle aşklar kaldı mı”? Ruhunuzun Pollyanna tarafı hemen yanıt verir; “Evet sen de bir gün böyle bir aşk bulacaksın”.

Sevginin sonsuz ve karşılıksız olduğu, karşılıklı fedakarlıkların insanları yaralamadığı… Sonra içinizdeki karamsar kişi konuşur; “Ya hiç bulamazsam”? Ardından gelen ses ise şöyle der; “Her şey düzelecek”. Bunu söyleyen ise tabii ki en yakın arkadaşınızdır! Kendi hayatımızda sıkça aradığımız, aşk, tutku, heyecan, azıcık acı fakat en sonunda mutlu son… Filmler işte bizi bu noktada tam 12’den vuruyor. Gerçekle yüzleşmemizi tetikliyor. Peki, ama neden? “Yaşamda, işittiğimiz, gördüğümüz, izlediğimiz, şahit olduğumuz her şey birer “uyaran” işlevi görüyor. Çağrışımlarımızı tetikleyen birer uyaran bunlar; bir arkadaşımızın yaşantısı, televizyonda izlediğimiz bir haber, bir roman, bir film,” diyor Medicana International Hastanesi’nden klinik psikolog Pınar Önen. Tamam birer uyaran olduğunu kabul ediyoruz fakat bünyemizde bulunan bu açlık olmasaydı yine de bu denli etkilenir miydik?

Yeni Nesil Aşkların Açlığı

Günümüz aşklarının en büyük handikapı sevgisizlikten doğuyor. Aradığımız ve özlemini çektiğimiz saf ve hesapsız sevgi. Bu yüzden birbirleri için delice fedakarlıklar yapan film karakterlerinden etkileniyoruz. Kendimizi onların yerine koyup belki de bu hayatları yaşamak istiyoruz zaman zaman. İlişkilerde yaşadığımız açlığı bu filmleri izleyerek doyuyoruz.

Sonra karnımız öyle tıka basa oluyor ki hazmetmek için sodamızı yudumlarken sorular başlıyor; “Ben neden böyle bir aşk yaşamıyorum”? Hepsinin bir kurmaca olduğunu bilsek de sonucu değiştirmiyor, sorgulama ardından karşılaştırmalar geliyor. Nasıl oluyor da bir film bu kadar derinlere işliyor diyorsanız yanıtı yine Pınar Önen’den alıyoruz; “Bu uyaranlar, iç dünyamızda, geçmiş anılarımızı, yaşantılarımızı, acılarımızı, hayal kırıklıklarımızı, korkularımızı, arzularımızı, beklentilerimizi harekete geçiriyor. Dolayısıyla bir filmdeki aşk ve ilişki hikayesinin, geçmişteki veya şu anki aşk deneyimimiz ve ilişkimize dair duyguları tetiklemesi normal”. Tetiklenen duygularımızı bir kenara atmalı mıyız yoksa onlara kulak mı vermeliyiz? “Yaşadığım duygular, bana kendim ve ilişkimle ilgili ne söylüyor? diye sormamız gerek. Karşılanmayan ihtiyaçlarımız, ilişkide eksikliğini duyduğumuz şeyler varsa, bunlar elbette zaman zaman tetiklenecektir. Bununla birlikte, gördüğümüz karakterler ve ilişkilerin birer kurgu olduğunu, çoğu zaman idealize edildiğini de unutmamak lazım” diye devam ediyor Dr. Önen. Cesaretin Var Mı Aşka’dan The Notebook’a, Eternal Sunshine of Spotless Mind’dan Titanic’e… Bırakın bu filmleri ve kendi filminizin başrolünü oynamaya başlayın. Ne de olsa gerçek aşk bir gün size de uğrayacaktır!

Cosmopolitan
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber ankara nakliyat
bypuff
Geri
Üst