Aşk, Bıraktığım Yerde misin?

bal_böceği

€q0iSt
Prenses
Kayıtlı Üye
2v03s.gif



İlk cezasını yirmi üç yaşında almıştı. Ufak tefek yaralamalarla karakolda geçen günlük hapisler sona ermiş hayatın içinden hayatın dışına bir sürgün kapısı açılmıştı. Savunmasını yaparken kendinden emin suçunun farkında ama suçsuz bir tavırla hâkimin vereceği hükmü bekliyordu. Kendisini ve arkasında bırakacağı gençliğini hiç umursamaz bir tavırla ahşap sanık kürsüsünden izliyordu. Söylenenler ne kadar kıymetsizdi onun gözünde. Koca salonda sadece O vardı. Ceza yedi gençliği sevgisi ve ümitleri… Yine aynı hükümden daha aradan bir gün dahi geçmeden yargılanacağını nerden bilebilirdi ki? Dışarıda aldığı nefes bir güne ancak sığdı. İçindeki idam sehpasını devireli çok olmamıştı. Söyleyecek son sözü içerde değil dışarıda hayatın tam içinde söyleyecekti Olmadı! Söylediği söz değil cebinden çıkardığı aynı sebepten aynı hükmü yemiş bıçağı söyledi. Yine bir hâkimin karşısındaydı bu defa bir cami imamını öldürmekten yargılanıyordu.

Kapısından geçenler kendinden geçerdi aldıkları kokuyla. Penceresinden sarkan sardunyalar kadar güzeldi yüzü. Aynı renkten nasiplenmişti her ikisi de. Tek bir gamzeyi yadigâr almıştı batan güneşin kızıllığından. Rüzgârla yarışırdı çiçekli elbisesi durdururdu bakışıyla gölgeleri. Tek gölgesiyle o vardı mahallenin güzeli sevda çiçeği nasipsiz gençlerin tek emeli. Geceden bigudi ile sarmadan yatmazdı başak sarısı saçlarını. Manav Ahmet bakkal Hasan ağabeyleriyle iki laflar doldururdu filesini latifelerle tebessümle. Hep berrak hep tazeydi sevgisi gibi. Güneşten ağarmış soluk yeşil minderine yaslanıp şöyle bir yoklardı sabahın ilk ışığıyla günü çocuklarla sohbet eder bulaştırırdı neşesini her gelen geçene. Ama güldüğü kadar ağlardı çektiği bütün acılara. Sahipsiz bir garip kaybettikleriyle döşeli bir yüreğin sahibiydi. Sevildiği kadar sevgi yoksunuydu. Yetimlik koynunda tek bir sevgiyle büyümüştü. Kırık bir plaktan gelen hep aynı sese eşlik ederdi yüreği fark etmeden notalara değerdi dudakları;

Ben de gönül çektim eskiden
Yandı hayatım bu sevgiden
Anladım ki bu aşka bedel
Gençliğimmiş elimden giden…
Ne göğsünde uyuttu beni
Ne buseyle avuttu beni…

Bastığı yeri inletirdi delikanlılığıyla baba yadigârı tespihiyle çekilecek çilelere eş bir sabır dilerdi her bir akikle. İskarpine bastığı gibi basardı genç kızların yanık yüreklerine. Kelebeği cebinden namusu içinden çıkmazdı. Bakışında ezilen tek erkekler değildi kızların da canını engin sessiz tebessümüyle yakardı. Kaldı mı dedirtirdi kabadayı namıyla. Ama bilirdi aslından kalmadığını daha bir efkârla içerdi sigarasını. Sokaktan geçişiyle güven huzur avazı çıktığı kadar bağırırdı. Tüm pisliklerin içe gömüklüğü yaşanırdı sakinlikten uzak mahallelerinde. Siyah takım yarıya kadar açık beyaz gömlekle modernizmin anasını ağlatırdı. Yattığı mahpusluk d******* kalan derin bir çizik vardı sol boşluğunda bir de içinde ki çizik kalmıştı geçmişten kalan; gamzeli bir gülüş… Islak duvarların damında çok soluklaşmıştı bedeni dışarıda yaşadığından çoktu bu hayat.

Geçti yine sardunyalı pencerenin önünden yıllar sonra. Şöyle bir derin soluklandı aldığı tüm nefeslerin ömrüne. Baktı şöyle bir göz ucuyla beyaz perdenin arkasındakini görme ümidiyle. Ömrü gibi yıpranmış minderi aradı gözleri. Duran o olmasa da yaşadığına bilmek yeterdi. Perdesi dalgalanıyordu tıpkı çiçekli beyaz elbisesi gibi tıpkı başak sarısı saçları gibi. Bir zaman kayığına bindi süzüldü dalgalar gibi hatıralar. Mahalleye ilk gelişini sırada oturan o beyaz kurdeleli gelincik çiçeğini ilk buseyi ilk dokunuşu hatırladı. Kaçamak dolaştıkları İstanbul’u hatırladı. İki sahipsizin sahip oldukları en yüce duyguydu bu; masum merhametle kurulmuş bir sevgiydi. Teneffüste aynı ekmeği parçalayan elleri kenetliydi yürekleri gibi. Ve hep aynı şarkıyla dillenen dudaklar yine aynı hüznü mırıldandı...

Önünde ben geldim de dize
Yar olmadı bu kimse bize
En nihayet düşüp can verdim
Gözün de ki o yeşil denize…

Koynundaki resmi çıkarıp baktı şöyle bir sızlayan tebessümle. Bekledi sıcak rüzgârın gölgesinde. Bekledi penceresinden çıkacak güneşi. Sardunyalar solmuştu neden dedi kendi kendine “gözü gibi bakardı onlara” neden soldurmuştu ki? Neyse dedi bekledi ömrünü bekledi yıldızlı kayıp yeşil gözlerin sevgisini. Sabahladı da çıkmadı güzeli. Tespihle çektiği sabırlar tükenmemişti mahpus duvarlarında tükendi sevdiğinin kapısında. Sabah güneşiyle açıldı kırık dökük soluk renkli ahşap kapı. Çıktı dışarıya önce mavi önlüklü küçük bir beden ve elinden tutan tutamadığı elin sahibi...Gözükmeden kıvrıldı duvar kenarına. Döküldü sabır taşlı tespihi gibi içindeki tüm umut taşları. Kırık bir bakış artığıyla yıllarca yetinmeyi mektupsuz geçen mahpus günlerini saklanan sırlı sebepleri açıklıyordu bu durum. Eğdi boynunu yandı garipliğine yandı yetim bırakılmışlığına. Tek nefesi kaldı içinde vermeden aldığıyla yetindi. Yaktı sigarasını ateşinde de sevgilisini. Çektiği her nefesi bırakmadan tuttu içinde bir damla gözyaşıyla ıslattı kabadayılığını. Durdu zaman sustu rüzgâr battı güneş kaydı yıldızlar. Dik duran omuzları çökmüş dizlerini çekmiş yumulmuştu içine. Saatlerce kaldı dantelli perdenin karşısındaki yıkık duvarın dibinde. Kalktı ayağa ve yalpalandı bedeni yürüyen ayaklarıydı sadece olduğu gibi kaldı hayali aynı sahnede. Tam düşecekken tuttu bir el omzundan sıcak bir nefes değdi ensesine. Dönmeden bildi aldığı kokudan. “Selim” dedi ılık bir ses.

Koştu bakmadan arkasına nereye koştuğunu bilmeden. Girdi fark etmeden köhne bir caminin avlusuna. Koca bir kavak ağacının altına çöktü ağladı hıçkıra hıçkıra… Düğümlendi bir kelime gırtlağında: Leman Selim kaldı kulağında. Müthiş bir sessizliği bozdu Bilal-i Habeşi edasındaki ezan. Sustu selim dinledi nağmeli bir huzuru en son duyduğu Selim sesinden sonra. Çeşmeye gidip yıkadı yüzünü aldı abdestini sırtlandı tüm günahlarını girdi camiden içeriye şaha kalkmış sızısıyla. Geçti tek cemaat olan kendisiyle imamın arkasına ağlayan gözlerinin yaşları ıslattı secdeyi pişmanlıklarıyla. Selam veren imam baktı acıyla bu mahzun bakışlara. Yanaştı açtı derdini tek dostu gibi ona. Acılarını dinlemekle yetinmeyen hoca yetimliğini hissetmiş olsa gerek bırakmadı bu haliyle onu. Hocayla çıktılar sessizce avluya. Uzun bir sohbetle Selimin tüm sızısı acısı dağılmıştı rahatlamıştı. Hoca bırakmadı: “mutlak misafirim olmalısın” dedi Selim’e. Acıyan yetimliğini bir şefkat sardı. Akşamı bulmuştu saat yürüdüler caminin imamıyla mahallenin kabadayısı girdiler Leman kokan sokağa. Hocanın yöneldiği kapıyla sersemledi Selim. Açtı kapıyı Leman: “hoş geldin bey” dedi ve gitti hayat…

Sarmadım sana belden
Geçmedim bu emelden
Bir hazin maceraydıO'nu aldılar elden
Başkasına yar oldu
Eller bahtiyar oldu
Gönlüm hep baştanbaşa
Viran bir diyar oldu…
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst