Aşk Bir Melankoli Mi ?

A$Koliq ^^

Bayan Üye
Aşk hastalığı" eski yüzyılların tıp metinlerinde dahi kendine yer bulmuş, bütün kültürlerde rastlanan, bazen facialara yol açan bir nevi "melankoli"dir. İbn-i Sina yataklara düşmüş, günden güne eriyen bir delikanlıyı muayene etmesi için çağrılır. Büyük hekim delikanlının nabzını tutarak şehrin semtlerini sayar. Bir semtin adını telaffuz ettiğinde gencin nabzı hızlanır. Hekim bu defa o semtteki sokakların adını sayar, sonra da hastanın nabzın hızlandığı sokakta oturan ailelerin adlarını. Nabız tavana vurduğunda, İbn-i Sina "Hastanız bu ailenin kızına aşık," der. Kız istenir, hasta hayata döner, düğün dernek yapılır.

Bu hikayede olduğu gibi sonuç her zaman düğün denekle sonuçlanmayabilir? Kısacası bir de sevdiğine kavuşamayanlar vardır veya reddedilenler veya terk edilenler. Klasik tıp metinlerinde bunların acılarına çare olarak hoşsohbet ve bilge kişilerle bulunmak, satranç oynamak, spor yapmak, ibadetle meşgul olmak, müzik dinlemek tavsiye edilmiştir.

Bu konuda görüş istediğimiz Memory Center uzman Doktorlarından Oğuz Tan, aşk acısı gerçekten de depresyona yol açabilir diyor. Aşk acısı yaşayan kişinin kendisini değersiz, yetersiz, önemsiz, çirkin ve aptal hissedebileceğini ve zihninin sürekli olumsuz düşüncelerle meşgul olacağına dikkat çeken TAN aşk acısı çekenlerin eskiden zevk aldığı şeylerden zevk almaz hale geldiklerini söyledi. "Aşk acısı çekenler hiç bir şeye istek duymazlar. Aşırı derecede halsiz ve yorgun olabilir diyen TAN, 'Aşktan yatağa düştü' dedikleri durum, depresyona giren kişinin isteksizlik ve bitkinlik sebebiyle asgari günlük faaliyetlerini bile yerine getirememesi hali olduğunu kaydetti

DEPRESİF AŞIK
Depresif aşığın genelde uykuları kaçar, iştahı azalır, zayıflar, erir; ama bazıları da bütün gün uyur, uyandığı zaman ise buzdolabına koşar diyen Dr.TAN, geceyi gündüz gündüzü gece yapmış aşıklara sık rastladıklarını ifade etti. Aşk acısı çekenlerin arasında yatağa düşen aşıkların yanı sıra şiddetli huzursuzluk sebebiyle yerinde duramayan, sürekli dolaşan, oturduğu yerde bile her yeri kıpır kıpır oynayan, sürekli sigara içen, bıyıklarını yiyen, parmak çıtlatan aşıkların da var olduğunu söyleyen TAN'a göre epresyona girmiş aşıkta dikkat, hafıza ve konsantrasyon da bozuluyor. Bu aşık öğrenciyse dersleri inişe geçiyor, çalışıyorsa iş performansı düşüyor.

Açıklamalarını "Depresyon bazen de bedensel belirtiler şeklinde ortaya çıkar. Başı ağrıyan, beyni-elleri-ayakları uyuşan, karnına ağrılar giren, göğsü daralan, nefesi tıkanan kişilerde bu belirtilerin sebebi aşk acısı olabilir şeklinde sürdüren TAN bu durumda kişilik yapılarının da önemli olduğunun unutulmamasını hatırlatıyor .

AŞK VE KİŞİLİK
Konu ile ilgili araştırmalarını gazetemizle paylaşan Dr. TAN kişilik yapısının insanların aşkı ve aşk acısını yaşama biçimlerini etkiler diyor. Aşk acısı çoğu insanın hayatının en az bir döneminde görülür. Ego gücü yeterli, problem çözme becerileri gelişmiş, savunma mekanizmaları olgun kişiler aşk acısını nispeten az hasarla atlatır, hatta bu acıyı kazanıma dönüştürebilirler. Ama kişinin savunma mekanizmaları "nevrotik" veya "maladaptif" ise, yani hayata uyumu sağlamak yerine tam tersine daha da uyumsuz hale getiriyorsa, aşk hastalığı kendine ve insanlara güvensizliğe, öfkeliliğe, alkol ve madde kullanımına, intihar düşüncelerine ve hatta intihara yol açabilir.

AŞK ACISI YAŞAYANLAR NE YAPMALI?
Uzm. Dr. Oğuz TAN aşk acısı çekenlerin neler yapması gerektiğini söyledi:
Aşk acısı depresyona dönüştüyse, bu artık tıbbi bir durum kabul edilmeli ve tıbbi yöntemlerle tedavi edilmelidir. Aşk yüzünden intihar teşebbüsünde bulunan bir kişi, ilaçlarla veya elektroşok gibi diğer biyolojik yöntemlerle birkaç hafta içinde tekrar gülen, şaka yapan, enerjik ve verimli biri haline gelebilir. Büyük aşkların kimyevi maddeler veya elektrik akımı karşısında böylesine dayanıksız olması insanlara tuhaf gelebilir. Vurgulayalım, biyolojik yöntemlerle tedavi edilen aşk, depresyona dönüşmüş, yani "marazi" hal almış aşktı.

Aşırı duyarlı, kendine güvensiz, ufak sorunları büyüten, problem çözme becerisi gelişmemiş kişilerin, zihin yapıları, hayatı ve olayları algılayış biçimleri değiştirilmelidir. Bu da psikoterapiyle olur.

Psikiyatriste veya psikoloğa gitme imkanı olmayanlara ise, şifayı "nevrotik olmayan" edebiyat eserlerinde aramalarını tavsiye ederim. Mesela "Bir Tarla Kuşuydu Jülyet" adlı oyunda Romeo ve Jülyet ölmez, evlenir ve bir yastıkta kocarlar. Romeo yaşlı bir alkolik olur, Jülyet ise köyün papazıyla Romeo'yu boynuzlar
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst