Silencio
Kayıtlı Üye
Bu yıl İstanbul Film Festivalinde Altın Lale Uluslararası Yarışmanın jüri başkanlığı koltuğuna oturan, Bir Ayrılık filmiyle, ilk olarak Berlinde Altın Ayı, arkasından aynı filmle En İyi Yabancı Film Oscarını kazanan ve bir sonraki filmi Geçmişle Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye için yarışan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, İstanbul Film Festivali kapsamında Boğaziçi Üniversitesinde sinemaseverlerle buluşup, sinema deneyimlerini paylaştı.
Bütün filmlerinin ortak bir amacı olduğunu dile getiren Farhadi, filmlerindeki karakterlerin hepsine eşit mesafede durduğunu, onları kadın-erkek, iyi-kötü gibi ikiliklere bölmek istemediğini ve seyircinin de bu mesafeyi kurmasını sağlamaya çalıştığını belirtti. Genelde, Hollywood yapımı filmlerde iyi ve kötü karakterlerin, Yunan tragedyalarındaki gibi keskin sınırları olduğunu ve net çizgilerle çizildiğini belirten Farhadi; modern dünyadaki kavganın iyiler arasında olduğunu düşünüyor. Ve bu kavgayı kazananın bizi mutlu edip etmeyeceğini sorguluyor. Bu tarz ikilikleri keskin hatlarla filmlerinde yansıtmamasını, kendi adalet anlayışına ve tarafsızlığına refere eden Farhadi, sanat icra eden kişinin kendi düşüncesini ideolojik anlamda seyircilere dayatmamasından yana taraf olduğunu söylüyor. Bu kararı seyirciye bırakmanın daha doğru olduğunu düşündüğü için, filmlerindeki ortak noktanın, karakterlere eşit mesafeden bakabilme olduğunu dile getiriyor ve böylece seyirciyi sinemaya yakınlaştıracağını düşünüyor.
" Metre ölçüsüyle ya da herhangi bir ölçü birimiyle hangi iyiliği ölçebilirsiniz? "
Asghar Farhadiye göre senaryo yazımında önemli olan, yazı dilini görsel dile yakınlaştırabilmek. Yazarken aslında yönetmenliğini de icra ettiğini söyleyen Farhadi için bu yazma süreci aslında bir mahkemeye benziyor. Bu mahkemede karakterlere konuşma hakkının verilip verilmediğini ve hakim sıfatına sahip olan yazarın, karakterleri tam olarak dinleyip dinlemediğini sorguluyor. İşin zor kısmının, o karakterlerin gündelik hareketleriyle bunu yaratmanın gerektiğini dile getiren Farhadi, sonra dürüst bir şekilde, aslında yazım sürecinde karakterlerden birine daha yakın olduğunu; ama bunu yapmamak için kendisine dikkat etmeye çalıştığını itiraf ediyor. İyi ve kötü arasındaki sınırın net olmadığını, yani ölçülebilir somut olgular olmadıklarını belirterek, bizlere şu soruyu soruyor: Metre ölçüsüyle ya da herhangi bir ölçü birimiyle hangi iyiliği ölçebilirsiniz? Acaba bu metredeki göstergeler medeniyet göstergesi mi? Vicdan mı? Din mi? Bize, ne, iyiyle kötünün ne olduğunu anlatır?
Asghar Farhadi, kendisini, yazdığı karakterlerle eşit mesafeye nasıl yaklaştırdığını bir çekim örneği vererek, şu şekilde ifade ediyor: Örneğin, bu ders sırasında sizin (salondaki herhangi biri) gelip buraya oturmanızı istiyorum. Bu sahneyi üç şekilde çekebiliriz. Birincisi, biz içeride otururken ve kamera da içerideyken siz gelir oturursunuz. İkincisi, kamera sizinle birlikte salona girer. Üçüncüsü, siz içeridesinizdir kamera sonra içeri girer. Benim filmlerimde, ikinci şekil uygulanır. Çünkü ikinci durumda kamera karakterle birlik halindedir ve onu takip eder, yani karakterlerin bildiğini ya da merak ettiğini, yönetmenin de bildiğini ya da merak ettiğini düşünürüz. Ben filmlerimde, yönetmen olarak karakterden fazla bir şey bilmiyorum. Bu da bizi gerçek hayata daha çok yaklaştırıyor. Gerçek hayatta da biz şeyler hakkında daha fazla bilgi sahibi değiliz. Ben yönetmen olarak karakterlerle birlikte hareket etmeyi gösteriyorum. Geçmiş filmimde bir kadın var, bu kadın hasta ve yatakta ve biz onun neden o duruma geldiğini bilmiyoruz. Elly Hakkında adlı filmimde, Elly denizin bulunduğu yerden başka bir yere gitti mi bunu da bilmiyoruz. Gerçekleşmekte olan ya da gerçekleşecek olan bir olguyu gizli bırakıyorum.
" Benim senaryo yazmaya başlamam, kafamdaki bir resimle başlar. "
İnsanların çoğu zaman kendilerini bir yol ayrımında bulduğunu ve bu durumdan kurtulmak için bir seçim yapmaları gerektiğini ifade eden Asghar Farhadi, bu ikilemleri filmlerinde sıklıkla işlediğini söylüyor. Bu duruma örnek olarak da, Bir Ayrılık filminde baba ile anne arasında kalan kızın seçimini ya da Geçmiş filminde eski kocasıyla yeni kocası arasında kalan kadının seçimini örnek veriyor. Kendisi için, o anneyi ya da babayı seçmenin bir hayat tarzı olmadığını, zaten bu konuda kararı olsaydı, bunu filmlerinde de gösterebileceğini söyleyip, ekliyor: Ama bilmiyorum ki bir sonraki nesil annesini mi yoksa babasını mı seçecek. Bu benim ulaştığım bir nokta değil ki bunu seyirciden gizleyeyim.
Filmlerinde ahlaki kaygılar gütmediğini dile getiren Farhadi, aynı şekilde herhangi bir mesaj kaygısı da gütmediğini, mesajın sinemacının değil, telgrafçının işi olduğunu belirterek; filmlerinde hissedilen ahlaki yargıların, aslında ahlaki bir öğüt olmaktan çok, psikolojik bir etki olduğunu ifade ediyor.
Bir sonraki filminin yine İran dışında olacağını, fakat ondan sonraki filminin İranda geçeceğini söyleyip, filmlerini yine aynı bakış açısıyla devam ettireceğini ifade eden Asghar Farhadi, senaryo yazımını başlatan bilinç devinimini şu şekilde aktarıyor: Benim senaryo yazmaya başlamam, kafamdaki bir resimle başlar. Bu resim, birinin bana anlattığı bir anıdan kalan bir resimdir. Alzheimer hastası, yaşlı bir adamı yıkayan genç bir adamın resmi. Bir Ayrılık, bu resimle başladı.
Bütün filmlerinin ortak bir amacı olduğunu dile getiren Farhadi, filmlerindeki karakterlerin hepsine eşit mesafede durduğunu, onları kadın-erkek, iyi-kötü gibi ikiliklere bölmek istemediğini ve seyircinin de bu mesafeyi kurmasını sağlamaya çalıştığını belirtti. Genelde, Hollywood yapımı filmlerde iyi ve kötü karakterlerin, Yunan tragedyalarındaki gibi keskin sınırları olduğunu ve net çizgilerle çizildiğini belirten Farhadi; modern dünyadaki kavganın iyiler arasında olduğunu düşünüyor. Ve bu kavgayı kazananın bizi mutlu edip etmeyeceğini sorguluyor. Bu tarz ikilikleri keskin hatlarla filmlerinde yansıtmamasını, kendi adalet anlayışına ve tarafsızlığına refere eden Farhadi, sanat icra eden kişinin kendi düşüncesini ideolojik anlamda seyircilere dayatmamasından yana taraf olduğunu söylüyor. Bu kararı seyirciye bırakmanın daha doğru olduğunu düşündüğü için, filmlerindeki ortak noktanın, karakterlere eşit mesafeden bakabilme olduğunu dile getiriyor ve böylece seyirciyi sinemaya yakınlaştıracağını düşünüyor.
" Metre ölçüsüyle ya da herhangi bir ölçü birimiyle hangi iyiliği ölçebilirsiniz? "
Asghar Farhadiye göre senaryo yazımında önemli olan, yazı dilini görsel dile yakınlaştırabilmek. Yazarken aslında yönetmenliğini de icra ettiğini söyleyen Farhadi için bu yazma süreci aslında bir mahkemeye benziyor. Bu mahkemede karakterlere konuşma hakkının verilip verilmediğini ve hakim sıfatına sahip olan yazarın, karakterleri tam olarak dinleyip dinlemediğini sorguluyor. İşin zor kısmının, o karakterlerin gündelik hareketleriyle bunu yaratmanın gerektiğini dile getiren Farhadi, sonra dürüst bir şekilde, aslında yazım sürecinde karakterlerden birine daha yakın olduğunu; ama bunu yapmamak için kendisine dikkat etmeye çalıştığını itiraf ediyor. İyi ve kötü arasındaki sınırın net olmadığını, yani ölçülebilir somut olgular olmadıklarını belirterek, bizlere şu soruyu soruyor: Metre ölçüsüyle ya da herhangi bir ölçü birimiyle hangi iyiliği ölçebilirsiniz? Acaba bu metredeki göstergeler medeniyet göstergesi mi? Vicdan mı? Din mi? Bize, ne, iyiyle kötünün ne olduğunu anlatır?
Asghar Farhadi, kendisini, yazdığı karakterlerle eşit mesafeye nasıl yaklaştırdığını bir çekim örneği vererek, şu şekilde ifade ediyor: Örneğin, bu ders sırasında sizin (salondaki herhangi biri) gelip buraya oturmanızı istiyorum. Bu sahneyi üç şekilde çekebiliriz. Birincisi, biz içeride otururken ve kamera da içerideyken siz gelir oturursunuz. İkincisi, kamera sizinle birlikte salona girer. Üçüncüsü, siz içeridesinizdir kamera sonra içeri girer. Benim filmlerimde, ikinci şekil uygulanır. Çünkü ikinci durumda kamera karakterle birlik halindedir ve onu takip eder, yani karakterlerin bildiğini ya da merak ettiğini, yönetmenin de bildiğini ya da merak ettiğini düşünürüz. Ben filmlerimde, yönetmen olarak karakterden fazla bir şey bilmiyorum. Bu da bizi gerçek hayata daha çok yaklaştırıyor. Gerçek hayatta da biz şeyler hakkında daha fazla bilgi sahibi değiliz. Ben yönetmen olarak karakterlerle birlikte hareket etmeyi gösteriyorum. Geçmiş filmimde bir kadın var, bu kadın hasta ve yatakta ve biz onun neden o duruma geldiğini bilmiyoruz. Elly Hakkında adlı filmimde, Elly denizin bulunduğu yerden başka bir yere gitti mi bunu da bilmiyoruz. Gerçekleşmekte olan ya da gerçekleşecek olan bir olguyu gizli bırakıyorum.
" Benim senaryo yazmaya başlamam, kafamdaki bir resimle başlar. "
İnsanların çoğu zaman kendilerini bir yol ayrımında bulduğunu ve bu durumdan kurtulmak için bir seçim yapmaları gerektiğini ifade eden Asghar Farhadi, bu ikilemleri filmlerinde sıklıkla işlediğini söylüyor. Bu duruma örnek olarak da, Bir Ayrılık filminde baba ile anne arasında kalan kızın seçimini ya da Geçmiş filminde eski kocasıyla yeni kocası arasında kalan kadının seçimini örnek veriyor. Kendisi için, o anneyi ya da babayı seçmenin bir hayat tarzı olmadığını, zaten bu konuda kararı olsaydı, bunu filmlerinde de gösterebileceğini söyleyip, ekliyor: Ama bilmiyorum ki bir sonraki nesil annesini mi yoksa babasını mı seçecek. Bu benim ulaştığım bir nokta değil ki bunu seyirciden gizleyeyim.
Filmlerinde ahlaki kaygılar gütmediğini dile getiren Farhadi, aynı şekilde herhangi bir mesaj kaygısı da gütmediğini, mesajın sinemacının değil, telgrafçının işi olduğunu belirterek; filmlerinde hissedilen ahlaki yargıların, aslında ahlaki bir öğüt olmaktan çok, psikolojik bir etki olduğunu ifade ediyor.
Bir sonraki filminin yine İran dışında olacağını, fakat ondan sonraki filminin İranda geçeceğini söyleyip, filmlerini yine aynı bakış açısıyla devam ettireceğini ifade eden Asghar Farhadi, senaryo yazımını başlatan bilinç devinimini şu şekilde aktarıyor: Benim senaryo yazmaya başlamam, kafamdaki bir resimle başlar. Bu resim, birinin bana anlattığı bir anıdan kalan bir resimdir. Alzheimer hastası, yaşlı bir adamı yıkayan genç bir adamın resmi. Bir Ayrılık, bu resimle başladı.