Asgari Ücretle Çalışıyor Olmak Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Midir?

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
Yoksulluk nafakası, 4721 SK’nın “boşanmada tazminat ve nafaka”yı düzenleyen hükümleri arasında, 175. maddede düzenlenmiştir. Hükme göre; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir./ Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz”.
Kanun hükmünde de belirtildiği üzere; boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek eşin, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, diğer taraftan mali gücü oranında isteyebileceği nafakadır yoksulluk nafakası. Kanun koyucu, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek eşin kusursuz olmasını aramamaktadır. Yoksulluk nafakasına hak kazanabilmesi için, yoksulluğa düşecek eşin, diğer eşten daha ağır kusurlu olmaması yeterlidir. Bu durumda, eşit kusur halinde de, yoksulluğa düşecek eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilebilecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, yoksulluk nafakasının şartları şöyle sıralanabilir:
-Nafaka isteminde bulunan eş, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olmalı,
-Nafaka isteminde bulunan eşin kusuru, diğer eşten daha ağır olmamalı,
-Nafaka miktarı nafaka yükümlüsü olan eşin mali gücü ile orantılı olmalı.
Yoksulluk nafakası, boşanma davası açılırken dava dilekçesi ile veya boşanma davası devam ederken (yazılı veya sözlü olarak) ya da boşanma davası sonuçlandıktan sonra ayrı bir davayla istenebilir1.
Bu yazıda tartışılmak istenen konu, yoksulluk nafakası isteminde bulunan eşin asgari ücret seviyesinde gelir elde eden bir işte çalışıyor olması durumunda nasıl karar verileceğidir. Bir başka deyişle, asgari ücretle çalışan ve gelir elde eden bir eş, yoksulluk nafakasına hak kazanabilir mi?
Bu konuyla bağlantılı olarak şu soruya da cevap verilmesi gerekmektedir. Yoksulluk nafakası hüküm altına alındığı sırada çalışmayan bir eş, daha sonra asgari ücretle bir iş bulup çalışmaya başladığında, diğer eş yoksulluk nafakasının kaldırılmasını talep ederse ne olacaktır?
Yoksulluk nafakasının kaldırılması ile ilgili hüküm 4721 SK’nın 176/3. fıkrasında düzenlenmiştir. Hükme göre; “İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır”. Görüldüğü üzere kanun koyucu irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın hangi hallerde kendiliğinden kalkacağını ve hangi hallerde de Mahkeme kararıyla kaldırılacağını düzenlemiş olup; nafakasının kaldırılması sebeplerinden birini de “yoksulluğun ortadan kalkması” olarak açıklamıştır.
Burada asıl tartışılması gereken konu, asgari ücret seviyesinde elde edilen bir gelirin “yoksulluğu ortadan kaldırıp kaldırmadığı”dır. Öncelikle bu konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Dairelerinin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarına bir göz atalım:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin, 10.10.2005 tarih ve 2005/10548 E - 2005/9759 K sayılı kararında özetle şöyle denmektedir: “Dava, yoksulluk nafakasının artırılması talebine ilişkindir. Asgari ücret düzeyinde gelire sahip olma, yoksulluğu ortadan kaldıran bir olgu değildir. Nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunun düşük olması nafakanın artırılması gereğini tümüyle ortadan kaldırmaz. Nafakaya hükmedilen ilk davadan sonra üç yıldan fazla zaman geçmiştir. Bu süre içinde davalının gelirinde artış olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda tarafların sosyal ve ekonomik durumları araştırılarak az da olsa nafakanın artırılmasına karar verilmesi gerekirken redde karar verilmesi hatalıdır”.
Yine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 30.09.2004 tarih ve 2004/10323 E - 2004/10219 k sayılı kararında da özetle; “Eşler, boşanma kararı kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası talep edebilirler. Ancak sonradan talep edilen yoksulluk nafakasında, boşanma anındaki şartlara göre değerlendirme yapılmalıdır. Asgari ücret düzeyinde gelir sahibi olmak yoksulluk nafakası bağlanmasına engel teşkil etmez. Dosya kaps******* davacı kadının boşanma ile yoksulluğa düşeceği anlaşılmaktadır. Uygun yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi isabetsizdir” denmektedir.
Özel Daire kararlarında esas olarak; “asgari ücretle çalışan kişilerin, bu gelirle insanca yaşaması ve geçinmesinin olanaksız olduğu ve belirtilen meblağın nafaka alacaklısını yoksulluktan kurtarmayacağı” vurgulanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Dairelerinin benzer yönde kararları –aksi yönde kararları da bulunup aşağıda örneklendirilecektir- mevcut olup, bu kararların neredeyse tamamında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına atıf yapılmaktadır2. Bu sebeple de öncelikle Hukuk Genel Kurulunun bu kararlarının irdelenmesi gerekmektedir.
Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.05.2002 tarih ve 2002/2-397 E-2002/339 K sayılı kararında; “Kadının asgari ücretle çalışmakta bulunması, yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu değildir” demektedir.
Kararda ayrıca şu sözlere yer verilmektedir: Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998/656-688 sayılı ilamında da; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanlarının, yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında, "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. (HGK.07.10.1998 gün -1998/2-656 E - 1998/688 K, 26.12.2001 gün - 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün -2002/2-397-339 sayılı kararları)
Görüldüğü üzere Genel Kurul kararları bu paralelde olup, asgari ücretle çalışmanın yoksulluk nafakası bağlanmasına engel teşkil etmediği belirtilmektedir. Bu kararların gerekçeleri irdelendiğinde; asgari ücretin bir insanın sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını temin etmediğinin; bu ücretin bir kişinin barınma-yemek-sağlık-ulaşım gibi zaruri harcamalarını karşılamaya yetmediğinin kabul edildiği ve gerekçenin buna dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Kanımca bu görüşe katılma olanağı yoktur ve asgari ücretle çalışan bir eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyeceği gibi, eşin sonradan asgari ücretle çalışmaya başlaması durumunda da yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmelidir.
Zira öncelikle bu konudaki kanun hükümleri bunu gerektirmektedir. Şöyle ki; MK’nın 175. maddesine göre; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” demektedir. Yani kanun koyucu, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşmeyi” yoksulluk nafakasının ön şartı olarak düzenlemiştir. Bu durumda asgari ücretle çalışan bir şahsın yoksulluğa düştüğünü kabul etme imkânı bulunmamaktadır.
Yine yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin MK’nın 176. maddesine göre; “İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır”. Yani kanun koyucunun iradesine göre, nafaka alacaklısının yoksulluğunun sonradan ortadan kalkması halinde –ki bu ihtimallerden biri de bir işe girmesidir- yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmelidir. Böyle bir durumda nafaka alacaklısının asgari ücretle çalışabileceği bir işe girmesi durumunda nafakanın kaldırılması davasında nasıl hareket edilecektir? Kanımca bu durumda nafaka alacaklısının yoksulluk hali ortadan kalkmış olup, nafakanın kaldırılmasına karar verilmelidir. Konuyla ilgili mevzuata bakılacak olursa:
Asgari ücret, Asgari Ücret Yönetmeliğinin 4. maddesinde (d fıkrası) şöyle tanımlanmıştır: “Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eder”. Yine Yönetmeliğin 7. maddesinde ücretin belirlenmesindeki esaslar yer almış olup, “Ücret en geç iki yılda bir olmak üzere işçilerin 16 yaşını doldurmuş olup olmadıklarına göre ayrı ayrı belirlenir. /Komisyon, ücretin belirlenmesinde; ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durumu, ücretliler geçinme indekslerini, bu indeksler yoksa geçinme indekslerini, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel durumunu ve geçim şartlarını göz önünde bulundurur” şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.
Bu tanım ve açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; asgari ücret, işçinin emeği karşılığında elde ettiği ve onun zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak değerden düşük olmayan ücrettir. Asgari ücret komisyonu, o yıl için belirlenecek asgari ücrete ilişkin belirleme yaparken, işçinin zorunlu ihtiyaçlarının asgari düzeyde karşılanabilmesini amaçlamaktadır. Yönetmelik hükümleri de bunu gerektirmektedir.
Bir işçinin tek başına yaşamadığı da dikkate alındığında; asgari ücret belirlemesinde işçi ile birlikte ailesinin de hesaba katıldığı ortadadır. Ülkemizde aile kavr******* –genel olarak-, anne-baba ile iki çocuktan oluşan çekirdek ailenin anlaşıldığı dikkate alındığında; asgari ücret belirlenirken dört kişilik bir ailenin esas alındığı ve bunların tamamının asgari giderlerinin karşılanması için bir rakam belirlendiği ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Asgari Ücret Tespit Komisyonu asgari ücreti belirlerken; bir kişinin değil, dört kişilik ortalama bir ailenin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamasına yetecek miktarı belirlemektedir. Asgari ücretin belirlenmesinde bu kriterler dikkate alınmaktadır. Hal böyle olunca bir ailenin zaruri giderleri dikkate alınarak belirlenen asgari ücretin; bir tek kişinin zorunlu giderlerini karşılamadığı ve onu yoksulluktan kurtarmadığı kabul edilemez. Belirtilen sebeple Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yukarıda belirtilen kararlarına katılma olanağı bulunmamaktadır.
Yine Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656 E-1998/688 K sayılı kararında “Yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. (Anayasa 17/1, 55) Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur” denmektedir. Kanımca bu karar, asgari ücretle çalışan eşe de yoksulluk nafakası verilmesini gerektirir mahiyette değildir ve bir anlamda yukarıda ifade etmeye çalıştığım hususu doğrulamaktadır. Zira bu kararda, mefhumu muhalifinden, yeme, giyinme, barınma sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olanların nafakaya hak kazanamayacağı anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı gibi zaten asgari ücret bu zaruri giderleri karşılamaya yöneliktir, üstelik bir şahsın değil bir ailenin zaruri giderlerini... Ancak aksi düşüncedeki Genel Kurul kararlarında bu karara atıfta bulunularak, asgari ücretle çalışmanın yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılmadığı belirtilmektedir.
Asgari ücretle çalışmanın eşi yoksulluktan kurtarmadığını kabul eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 21.02.2001 tarih ve 2001/2-162 E-2001/185 K sayılı kararında ise şu sözlerin altına imza atmaktadır: “Davalı boşanma ve yoksulluk nafakası kararından sonra babasından yetim ve dul maaşı almış, yoksulluğu ortadan kalkmıştır. Medeni Yasanın 145. maddesi koşulları oluştuğundan yoksulluk nafakasının kaldırılması gerekir”.
Bu durumda Genel Kurul, çoğu zaman asgari ücretin altında bir miktarda bağlanan yetim aylığını almayı, yoksulluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak görmektedir ki bunun anlaşılması mümkün değildir. “Ne var ki <dava tarihi itibariyle> tarafların ne kadar maaş aldıkları resmi kurumlarından sorularak tespit edilmediği gibi; asgari ücret düzeyinde bile olmayan dul ve yetim maaşının yoksulluğu ortadan kaldırmadığı da dikkate alınmadan eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi isabetli bulunmamıştır”. Bu kararda da Yargıtay, asgari ücretin altında olan dul ve yetim aylığının yoksulluğu ortadan kaldırmadığını söylemektedir ki, benzer olaylarda farklı kararlarla karşılaşıldığı bir kez daha görülmektedir.
Bu kararlara rağmen, aşağıda özeti verilecek olan Genel Kurul kararında, yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için öncelikle kadının yoksulluk durumuna düştüğünün ortaya konması gerektiği açıklanmıştır (Genel Kurulun 18.11.1992 tarih ve 1992/2-680 E-1992/661 K sayılı kararı):
“Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için öncelikle, istek sahibinin boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceğinin gerçekleşmesi gerekir”.
“Dosyadaki belgelerden davalı kadının çalıştığı ve sürekli 400.000 lira gelirinin bulunduğu anlaşılmakta olup, bu durumda yoksulluğa düşeceği düşünülemez. Bu sebeple yoksulluk nafakası hakkındaki talebi reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve Kanun’a aykırıdır”.
Yukarıda yer verilen Genel Kurulun 07.10.1998 tarih ve 1998/2 E-1998/688 K sayılı kararında şu açıklamalara yer verilmektedir: “...Yoksulluğun hukuksal kavramı anılan yasa maddesinde tanımlanmamıştır. Yeri gelmişken şunu belirtmek gerekir ki yoksulluk, ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. (Anayasa 17/1, 55)/ Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekil görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur. Sözü edilen kriterler altında dosyadaki bilgi ve belgeler ve somut olayın özelliği de değerlendirildiğinde davalının gelir durumu onun yoksulluğa duçar durumda bulunduğunu göstermemektedir”.
Bu kararda belirtildiği üzere, yoksulluk ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarından bağımsız olarak değerlendirilebilecek bir olgu değildir. Asgari Ücret Tespit Komisyonunca, dört kişilik bir ailenin zaruri giderlerini karşılamaya yetecek ölçüde belirlenen asgari ücret tutarının, ülke koşullarından tamamen bağımsız hareketle, nafaka alacaklısını yoksulluktan kurtarmadığını kabul etmek zannımca mümkün değildir. Ortalama gelir düzeyi yüksek bir ülkede asgari ücret tutarında gelir elde etmek yoksulluk durumunu ortadan kaldırmayabilir. Ancak ülkemizde olduğu gibi düşük gelir seviyesine sahip ülkelerde bunun kabulü açıklanamaz.
Aksi takdirde, şöyle bir tabloyla karşılaşırız. Örneğin; nafaka borçlusunun geliri 600,00 YTL’dir ve nafaka alacaklısı da asgari ücretle çalışmaktadır. Genel Kurulun çoğunlukla kabul ettiği üzere asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldırmadığı kabul edildiği takdirde bu şahıs –diğer koşulların da mevcut olması halinde- yoksulluk nafakasına hak kazanacaktır. Bu şahsın bir de müşterek çocukları olsun ve velayet hakkı nafaka alacaklısına bırakılmış olsun. Bu durumda Mahkemece hem yoksulluk, hem de iştirak nafakası karar altına alındığında ne olacaktır? Her iki nafaka türü için de -tarafların sosyal-ekonomik durumları dikkate alındığında- 100,00’er YTL nafaka bağlandığını düşünelim. Nafaka borçlusunun eline kalacak meblağ 400,00 YTL’dir ve asgari ücret yoksulluğu ortadan kaldırmaz derken, nafaka borçlusunu asgari ücretin altında bir gelire mahkûm etmiş oluruz. Bence bu durum ne mevzuata uyarlık taşımaktadır, ne de hakkaniyete. Belirttiğim sebeplerle, ülke koşulları ve asgari ücretin niteliği de dikkate alınarak, asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldıran bir faktör olarak ele alınması gerektiği düşüncesindeyim.
Üstelik ülkemiz koşullarında çoğu zaman nafaka borçlusunun da asgari ücretle çalıştığını göz önünde bulundurursak; yukarıdaki örnek çok daha vahim sonuçlar doğurabilecektir. Bu görüşü destekleyen Yargıtay kararlarından bir örnek vererek yazımı tamamlamak istiyorum:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, 21.11.1995 tarih ve 1995/11857 E-1995/12547 K sayılı kararı; “Davacı eşin asgari ücretle olsa dahi çalışıp geçimini temin ettiğinin sabit olması durumunda yoksulluktan bahsedilemez. Davacının kendisini yoksulluktan kurtaracak bir iş bulduktan sonra o işten çıkması ya da çıkarılması davalıyı yeniden yoksulluk nafakası mükellefiyeti altına sokmaz”. Ben de Yargıtayın bu görüşüne iştirak ediyorum.
Sonuç olarak belirtmek gerekir ki; asgari ücret seviyesinde gelir elde eden bir şahsın yoksulluk durumuna düştüğü kabul edilemez ve bu sebeple kendisine yoksulluk nafakası bağlanamaz. Yoksulluk nafakası ile tedbir nafakası birbirinden farklı olup, şartlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tedbir nafakası evlilik birliği içindeki sosyal-ekonomik durumu korumaya yöneliktir. Bu sebeple de nafaka alacaklısı eşin, asgari ücretle, ya da daha yüksek bir ücretle, hatta ve hatta nafaka borçlusu eşten yüksek gelir getiren bir işte çalışması dahi tedbir nafakası bağlanmasına engel teşkil etmeyebilir. Çünkü bu nafaka türüyle amaçlanan, eşlerin evlilik birliği içindeki statüsünü korumaktır. Oysa yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka alacaklısının yoksulluk durumuna düşmesi gerekir. Yukarıda ayrıntılarıyla izah ettiğim üzere, asgari ücretle çalışan bir şahsın yoksul durumda olduğunu kabul etmek hukuken mümkün değildir.
Av. Yeliz DARENDE
1 MK 177
2 3 HD’nin 14.09.2004 t. ve 8688/8686 sayılı, aynı Dairenin 14.06.2004 t. ve 6522/6482, 01.06.1994 t. ve 5785/5922 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst