ashli
Bayan Üye
Hiç şüphesiz , tabiatın üvey çocuğuymuş gibi davrandığı çocukların, -daha küçük yaşta hayatın sevinçlerinden yararlanmak imkanını bulan başka çocuklarla karşılaştırıldıkları zaman- hayata ve insanlara karşı büsbütün farklı bir tavır takındıklarını kabul etmeye hazır durumdayız. Bu gibi çocuklar başkalarına uymaya çalışacakları yerde, hiç durmadan kendileriyle ve başkaları üzerinde yaratmış oldukları izlenimle uğraşır dururlar. Organik kusurlar ve yetersizlikler (sakat olma durumu, çirkin olma durumu) için söylenenler, sosyal ve ekonomik sıkıntı için de doğrudur. Bu çocuklar çoğu zaman daha hayatlarının ikinci yılında yaşama savaşı için arkadaşları kadar iyi bir şekilde donatılmamış oldukları duygusuna kapılırlar. Kendilerine güvenme cesaretini gösteremediklerini hissederler.
İnsanın hayatının gayesini belirleyen şey, aşağılık, yetersizlik ve güvensizlik duygusudur. Küçük yaşlarda ortaya çıkan kendini gösterme çabası bunun bir belirtisidir. Çocuklar güçlü olmak için gösterdikleri çabayı açıktan dile getirmezler. Kendilerini açığa vurmaktan kurtulmayı umarlar. Durdurulmamış, dizginlenmemiş bir kendini gösterme çabası, çocuğun ruhsal gelişmesinde bozukluklar yaratabilir. Aşırı bir güvenlik isteğinin doğmasına, böylece cesaretin küstahlığa, itaatin korkaklığa, sevginin ise dünyaya söz geçirmeyi sağlayacak kurnazca bir hainliğe dönüşmesine yol açar. Kişinin aşağılık duygusundan kurtulmak için yaratmış olduğu telafi eğilimleri, şu yada bu gibi bir gayeye yönelmiş olacaktır.
Kişilerin bu duygusu, onda bitmek bilmeyen bir hırs duygusunun ortaya çıkmasına neden olabilir. Bununla birlikte bu kişilerin başarılarını dikkatle incelediğimiz zaman, genelde toplumun onların başarılarından pek yararlanamadığını görürüz; çünkü hırsları, sosyal olmayan, bencil bir nitelik taşımaktadır. Hırs yanında yavaş yavaş başka birtakım özellikler de çıkacak ve bütün bunlar insan ilişkilerinin tümüne baktığımız zaman, gitgide topluma karşı olan bir nitelik kazanacaktır. Ne pahasına olursa olsun herkesten üstün olma isteği ustaca bir şekilde, bireyin bir dereceye kadar kendi kendini yükseltmesi ve ilişki kurduğu herkesi küçük görmesi ile gerçekleşebilir. Böyle insanların takındığı tavır yalnızca çevre için rahatsız edici olmakla kalmaz, aynı zamanda o insan için de zararlı olur; çünkü ona her zaman hayatın karanlık yanlarını gösterir ve hayattan tat almasına imkan vermez.
Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. Örneğin, hiçbir takıntısı olmayan, kendine güveni olan, sosyal olan bir kişi, aşağılık kompleksi olan bir kişi için bir düşmandır. Bu "düşman" ne derece küçük düşerse, aşağılık kompleksi olan kişi de o derece sevinir.
Açıkça görülüyor ki, bu duygu bir çekememezlik (haset) sonucunu getirmiştir. Aşağılık kompleksi insanı ezmekte, onun genel davranışını ve hayata karşı takındığı tavrı o derece etkilemektedir ki insan, gayesine ulaşmaktan çok uzakta olduğunu sanmaktadır. Kendisini olduğundan daha değersiz görmüş olması ve hiçbir zaman hayatından hoşnut olaması bu duygunun şaşmaz belirtileridir. Böyle bir insan, zamanını hep başkalarının başarısını ölçmeye çalışmak, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğü ile meşgul olmak ya da başkalarının neler ortaya koymuş olduğunu düşünmekle geçirir. Her zaman bir ihmal edilmiş olma duygusuna kapılır ve başkalarından farklı tutulduğunu hisseder. İhmal edilmiş olma duygusunun daha çok şeye sahip olma isteğinin, daha doğrusu her şeye sahip olma isteğinin belirtileridir. Bu tipten olan hasetçi insanlar bu isteklerini açığa vurmazlar; çünkü sosyal duygunun gerçekten varoluşu onları bu gibi düşünceleri düşünmekten bile alıkoyar.
Bu haset duygusunu ve çoğu zaman onunla birlikte giden "kin" duygusunu nasıl önleyebileceğimizi bilmiyoruz. Toplumumuzda yaşayan herkesin açık ve seçik olarak bildiği bir şey varsa, o da bu gibi eğilimleri sınamaya kalkmamak ve tahrik etmemek gerektiğidir. Aynı zamanda başkalarına haset uyandıracak şekilde yaklaşmamak için yeterince incelik göstermiş olmamız; mütevazi olmamız gerekir. Bu sorun böylelikle çözülebilir mi? elbette hayır. Ancak bizim bilmemiz gereken şey, böyle insanların üzerine gitmemektir. Böylelikle hem onlar için hem kendimiz için iyi bir şey yapmış oluruz.
Çekememezlik duygusunu, hayatı boyunca içinde bulunduran bir kimsenin topluma bir yararı olmayacaktır. Bu kimse yanlızca başkalarından bir şeyler almaya, onları şu veya bu şekilde bir şeylerden yoksun bırakmaya ve rahatsız etmeye çalışacaktır. Kendi hareketlerinden ötürü başka bir insanın acı çekmesinden de duygulanmayacaktır. hatta haset öyle bir dereceye varabilecektir ki, bir insan başkalarının acısından zevk duyar hale bile gelebilecektir.
Alıntıdır..
İnsanın hayatının gayesini belirleyen şey, aşağılık, yetersizlik ve güvensizlik duygusudur. Küçük yaşlarda ortaya çıkan kendini gösterme çabası bunun bir belirtisidir. Çocuklar güçlü olmak için gösterdikleri çabayı açıktan dile getirmezler. Kendilerini açığa vurmaktan kurtulmayı umarlar. Durdurulmamış, dizginlenmemiş bir kendini gösterme çabası, çocuğun ruhsal gelişmesinde bozukluklar yaratabilir. Aşırı bir güvenlik isteğinin doğmasına, böylece cesaretin küstahlığa, itaatin korkaklığa, sevginin ise dünyaya söz geçirmeyi sağlayacak kurnazca bir hainliğe dönüşmesine yol açar. Kişinin aşağılık duygusundan kurtulmak için yaratmış olduğu telafi eğilimleri, şu yada bu gibi bir gayeye yönelmiş olacaktır.
Kişilerin bu duygusu, onda bitmek bilmeyen bir hırs duygusunun ortaya çıkmasına neden olabilir. Bununla birlikte bu kişilerin başarılarını dikkatle incelediğimiz zaman, genelde toplumun onların başarılarından pek yararlanamadığını görürüz; çünkü hırsları, sosyal olmayan, bencil bir nitelik taşımaktadır. Hırs yanında yavaş yavaş başka birtakım özellikler de çıkacak ve bütün bunlar insan ilişkilerinin tümüne baktığımız zaman, gitgide topluma karşı olan bir nitelik kazanacaktır. Ne pahasına olursa olsun herkesten üstün olma isteği ustaca bir şekilde, bireyin bir dereceye kadar kendi kendini yükseltmesi ve ilişki kurduğu herkesi küçük görmesi ile gerçekleşebilir. Böyle insanların takındığı tavır yalnızca çevre için rahatsız edici olmakla kalmaz, aynı zamanda o insan için de zararlı olur; çünkü ona her zaman hayatın karanlık yanlarını gösterir ve hayattan tat almasına imkan vermez.
Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. Örneğin, hiçbir takıntısı olmayan, kendine güveni olan, sosyal olan bir kişi, aşağılık kompleksi olan bir kişi için bir düşmandır. Bu "düşman" ne derece küçük düşerse, aşağılık kompleksi olan kişi de o derece sevinir.
Açıkça görülüyor ki, bu duygu bir çekememezlik (haset) sonucunu getirmiştir. Aşağılık kompleksi insanı ezmekte, onun genel davranışını ve hayata karşı takındığı tavrı o derece etkilemektedir ki insan, gayesine ulaşmaktan çok uzakta olduğunu sanmaktadır. Kendisini olduğundan daha değersiz görmüş olması ve hiçbir zaman hayatından hoşnut olaması bu duygunun şaşmaz belirtileridir. Böyle bir insan, zamanını hep başkalarının başarısını ölçmeye çalışmak, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğü ile meşgul olmak ya da başkalarının neler ortaya koymuş olduğunu düşünmekle geçirir. Her zaman bir ihmal edilmiş olma duygusuna kapılır ve başkalarından farklı tutulduğunu hisseder. İhmal edilmiş olma duygusunun daha çok şeye sahip olma isteğinin, daha doğrusu her şeye sahip olma isteğinin belirtileridir. Bu tipten olan hasetçi insanlar bu isteklerini açığa vurmazlar; çünkü sosyal duygunun gerçekten varoluşu onları bu gibi düşünceleri düşünmekten bile alıkoyar.
Bu haset duygusunu ve çoğu zaman onunla birlikte giden "kin" duygusunu nasıl önleyebileceğimizi bilmiyoruz. Toplumumuzda yaşayan herkesin açık ve seçik olarak bildiği bir şey varsa, o da bu gibi eğilimleri sınamaya kalkmamak ve tahrik etmemek gerektiğidir. Aynı zamanda başkalarına haset uyandıracak şekilde yaklaşmamak için yeterince incelik göstermiş olmamız; mütevazi olmamız gerekir. Bu sorun böylelikle çözülebilir mi? elbette hayır. Ancak bizim bilmemiz gereken şey, böyle insanların üzerine gitmemektir. Böylelikle hem onlar için hem kendimiz için iyi bir şey yapmış oluruz.
Çekememezlik duygusunu, hayatı boyunca içinde bulunduran bir kimsenin topluma bir yararı olmayacaktır. Bu kimse yanlızca başkalarından bir şeyler almaya, onları şu veya bu şekilde bir şeylerden yoksun bırakmaya ve rahatsız etmeye çalışacaktır. Kendi hareketlerinden ötürü başka bir insanın acı çekmesinden de duygulanmayacaktır. hatta haset öyle bir dereceye varabilecektir ki, bir insan başkalarının acısından zevk duyar hale bile gelebilecektir.
Alıntıdır..