Salvo
Kayıtlı Üye
Arrow Azzâz bin Müstevdî el-Betâihî
AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
Irak velîlerinden. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Zamânın büyük âlimlerinin sohbetlerinde yetişen Azzâz bin Müstevdî, Betâih'de senelerce talebe yetiştirdi. Talebeleri terbiye etmekte büyük bir mahâret sâhibi idi. Birçok âlim ve sâlihler, Azzâz bin Müstevdî hazretlerinin sohbetlerinde bulunup, kendisinden ders aldılar ve tasavvuf yolunda yükseldiler. Azzâz el-Betâihî, on ikinci asırda Mensûr el-Betâihî'nin vefâtından az önce vefât etti. Azzâz el-Betâihî hazretleri, kerâmet sâhibi bir zât idi.
Önceleri onu bir hâl kapladı. Bu hâl yaklaşık kırk gün sürdü. Bu süre zarfında ne yedi ne içti, ne de herhangi bir şeyle uğraşacak hâlde idi. Daha sonra eski hâline döndü. Bir ara canı sıcak buğday ekmeği, balık ve menba suyu istedi. Bir nehir kenarına gitti. Dalgalar arasında karaltılar gördü. Ona doğru yaklaştılar. Daha sonra bunların üç tâne balık olduğunu gördü. Onların birinin sırtında iki ekmek, diğerinin sırtında kabın içinde kızarmış balık, üçüncüsünün sırtında ise içinde su dolu bir kap vardı. Her biri sırtında olan şeyleri götürüp önüne bıraktılar. Ona, bir insanın diğerine hizmet etmesi gibi hizmetleri oldu. Sonra dönüp gittiler. Ekmekler, tam arzu ettiği gibi sıcak buğday ekmeği idi. Ekmekleri, kızarmış balığı yiyip, pırıl pırıl kaptan da menba suyunu içip karnını doyurdu. Fakat yediklerinden hiçbir şey eksilmemişti. Sofrayı olduğu gibi bıraktı ve duâ edip, ayrıldı.
Bir gün Azzâz el-Betâihî; dağ yolunda giderken, azgın bir arslanın gencin birisine saldırıp, onu parçalamak üzere olduğunu gördü. Hemen oraya koştu ve yerden çakıl taşlarından alıp o arslana attı. Arslan cansız yere düştü. Gencin yanına gittiğinde, onun kırık bacağını gördü ve kırık yerlerini elleriyle sıvazlayınca, genç, hiçbir şey olmamış gibi derhal ayağa kalktı. Koşarak köyüne döndü.
Azzâz el-Betâihî hazretleri sâhipsiz bir hurmalıktan geçiyordu. Canı hurma istedi. O esnâda hurma dalı eğildi ve bir hurma salkımı önüne geldi. Ondan yediler. Dal tekrar doğrulup eski hâline geldi.
Halîfe el-Muktedî Biemrillâh, Azzâz el-Betâihî hazretlerinin Bağdât'a gelmesini ricâ etti ve kendisiyle sohbet etmek istedi. Bağdât'a halîfenin huzûruna geldiğinde, etrâfına bir nazar etti.O anda oradaki bütün perdeler paramparça oldu. O zaman hâlifeye buyurdu ki: "Şu an bir acem ordusu senin üzerine gelmektedir. Fakat senin ordun gâlip gelecektir." Azzâz el-Betâihî hazretlerinin buyurduğu gibi oldu. Halîfe zafer sebebiyle çok sevindi. Fakir fukarâya ihsânlarda bulundu.
1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.133
2) Kalâid-ül-Cevâhir; s.82
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.151
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6, s.130
__________________
Bu toprakları ve bu coğrafyayı ayakta tutan tek şey karşılıksız birbirimizi sevmemizdir...
-------------------------------------------
AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ
Irak velîlerinden. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Zamânın büyük âlimlerinin sohbetlerinde yetişen Azzâz bin Müstevdî, Betâih'de senelerce talebe yetiştirdi. Talebeleri terbiye etmekte büyük bir mahâret sâhibi idi. Birçok âlim ve sâlihler, Azzâz bin Müstevdî hazretlerinin sohbetlerinde bulunup, kendisinden ders aldılar ve tasavvuf yolunda yükseldiler. Azzâz el-Betâihî, on ikinci asırda Mensûr el-Betâihî'nin vefâtından az önce vefât etti. Azzâz el-Betâihî hazretleri, kerâmet sâhibi bir zât idi.
Önceleri onu bir hâl kapladı. Bu hâl yaklaşık kırk gün sürdü. Bu süre zarfında ne yedi ne içti, ne de herhangi bir şeyle uğraşacak hâlde idi. Daha sonra eski hâline döndü. Bir ara canı sıcak buğday ekmeği, balık ve menba suyu istedi. Bir nehir kenarına gitti. Dalgalar arasında karaltılar gördü. Ona doğru yaklaştılar. Daha sonra bunların üç tâne balık olduğunu gördü. Onların birinin sırtında iki ekmek, diğerinin sırtında kabın içinde kızarmış balık, üçüncüsünün sırtında ise içinde su dolu bir kap vardı. Her biri sırtında olan şeyleri götürüp önüne bıraktılar. Ona, bir insanın diğerine hizmet etmesi gibi hizmetleri oldu. Sonra dönüp gittiler. Ekmekler, tam arzu ettiği gibi sıcak buğday ekmeği idi. Ekmekleri, kızarmış balığı yiyip, pırıl pırıl kaptan da menba suyunu içip karnını doyurdu. Fakat yediklerinden hiçbir şey eksilmemişti. Sofrayı olduğu gibi bıraktı ve duâ edip, ayrıldı.
Bir gün Azzâz el-Betâihî; dağ yolunda giderken, azgın bir arslanın gencin birisine saldırıp, onu parçalamak üzere olduğunu gördü. Hemen oraya koştu ve yerden çakıl taşlarından alıp o arslana attı. Arslan cansız yere düştü. Gencin yanına gittiğinde, onun kırık bacağını gördü ve kırık yerlerini elleriyle sıvazlayınca, genç, hiçbir şey olmamış gibi derhal ayağa kalktı. Koşarak köyüne döndü.
Azzâz el-Betâihî hazretleri sâhipsiz bir hurmalıktan geçiyordu. Canı hurma istedi. O esnâda hurma dalı eğildi ve bir hurma salkımı önüne geldi. Ondan yediler. Dal tekrar doğrulup eski hâline geldi.
Halîfe el-Muktedî Biemrillâh, Azzâz el-Betâihî hazretlerinin Bağdât'a gelmesini ricâ etti ve kendisiyle sohbet etmek istedi. Bağdât'a halîfenin huzûruna geldiğinde, etrâfına bir nazar etti.O anda oradaki bütün perdeler paramparça oldu. O zaman hâlifeye buyurdu ki: "Şu an bir acem ordusu senin üzerine gelmektedir. Fakat senin ordun gâlip gelecektir." Azzâz el-Betâihî hazretlerinin buyurduğu gibi oldu. Halîfe zafer sebebiyle çok sevindi. Fakir fukarâya ihsânlarda bulundu.
1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.133
2) Kalâid-ül-Cevâhir; s.82
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.151
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6, s.130
__________________
Bu toprakları ve bu coğrafyayı ayakta tutan tek şey karşılıksız birbirimizi sevmemizdir...
-------------------------------------------