Her Arap ülkesinde aynı özgün sesleri duyarsınız. Enstrümantal olsun vokal olsun melodiler duygu gücü
ses aralığı ve ritmik yapısıyla belirgin bir biçimde birbirine benzer. Hassas bir kulak müzik tarzlarındaki çeşitliliği farkeder
fakat bu çeşitlilik
konuşma dilinin ülkeden ülkeye değişmesine benzer ve müzik
su götürmez bir biçimde tek bir halka ait olmaya devam eder.
Oysa bu müziğin tarihsel kökeni son derece heterojendir. İlk Arap müzisyenler Mısırlılardan
Asurlulardan ve Sümerlerden bolca ödünç almışlardır. Bugün kullanılan enstrümanların çoğu
eski medeniyetlerin duvar resimlerinde ve işlemelerinde gördüklerimizin doğrudan devamıdırlar.
Arap müziğinin ayırdedici özelikleriyle kullanılan enstrümanlar arasında çok büyük bir alaka vardır. Müziğin kendisi kadar eski ve geleneksel olan bu enstrümanlar bugünkü formlarına esasen İslam medeniyetinin altın çağı olarak anılan 8 ila 10.yy’lar arasındaki gelişmelerle kavuşmuşlardır.
İspanyolca “laud” kelimesinden türetilen İngilizce “lute” kelimesi
esasen Arapça “al-‘ud” kelimesinden gelir ve ağaç dalı anlamına gelir. 8. ve 10.yy’lar arasında udun sadece dört teli vardı; beşinci tel Endülüslü ünlü bir icracı olan Zitiab tarafından eklendi ve sonraları 15.yy’da da 6. tel eklendi. Süslü
kısa bir sapı olan ve yarım armut şeklindeki udun her biri iki telli olmak üzere altı grup teli vardır. Bir mızrap ya da düzeltilmiş bir kartal tüyüyle (riyşa [GM]) yardımıyla çalınan ud derin ve hoş bir ses verir. Orta Doğu’da virtüözler uda enstrümanların kralı adını vermişlerdir.
Tabla
darbuka olarak da bilinen kücük bir el davuludur. En yaygın kullanılan vurmalı enstrümanlardan biri olan darbuka
geniş ağızlı bir silindirin üzerine gerilen keçi ya da balık derisinden ses verir. Genellikle çanak çömlek ya da metalden yapılır ve sol kolun altına ya da iki bacağın arasına yerleştirilerek çalınır. Darbukada güçlü vuruşlar için ortaya ve diğer vuruşlar için de kenarlara vurulur.
Kanun
eski Mısır arp-ının bir devamıdır ve 10.yy’dan beridir de Arap müziğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bir çeşit santur (İran’da kanuna benzer bir çalgı [GM]) olan kanun
Arapça’da kanun
yasa anlamına gelir. Kanun
Avrupa’ya 12.yy’da tanıtılmış ve 14. ve 16. yy’lar arasında da “psaltery” ya da “zither” olarak anılmıştır. Kanun
yamuk şeklindeki düz bir tahta ve bunun üzerindeki 81 telden oluşur. Bu tellerden her üçü
bir notanın sesini verecek şekilde gruplanmış ve toplam 24 grup tel oluşmuştur. Enstrüman
müzisyenin dizlerinin üzerine ya da bir masanın üzerine yatay olarak konularak çalınır; teller
parmaklarla ya da her bir elin işaret parmağına yerleştirilen iki mızrapla çekilir. Kanun
icrasındaki süslemeler ve hızlı geçişleriyle bir virtüözite gösterisi için bütün diğer Arap müziği enstrümanlarından daha uygundur. İlginç bir şekilde bu Arap enstrümanı
Rahbani (Lübnan müziğinin temel taşlarından biri olan aile
Feyruz’un müziklerinin çoğu bu aileye aittir ve ayrıca Feyruz’un kocası da bu ailedendir[GM]) orkestrasında yoktur. Bunun yerine daha az karmaşık olan piyano vardır ve piyano da “zither”in mızraplarının yerine metal vurmaçlar kullanan harpsikord (eski tip bir piyano [GM]) denilen aletin gelişmesiyle bu hale gelmiştir.
Persçe bir kelime olan ney
tek bir kamış çubuğunun
kökleri Sümer medeniyetine uzanan basit bir tasarımını anlatır. Ney
iki ucu acık kamış enstrümanların genel Arapça adıdır. Bu enstrümanların genellikle ön tarafta parmaklarla çalmak için 6 deliği ve altta da baş parmak için bir deliği vardır. Kamışın ağzından yumuşakça üfleyerek ve parmakları hareket ettirerek güzel ve hos sesler elde edilir. Güçlü ve zayıf üflemelerle bir oktav yukarıdan ve aşağıdan sesler verilir ve değişik boylarda neyler kullanılarak farklı makamlar çalınabilir. Çok basit olmasına rağmen olağandışı bir biçimde çok yönlüdür. Neyin
şiirsel ses rengi onu
özellikle hem sevinçleri hem de özlemleri anlatan hüzünlü müzikler için uygun yapar.
Arapçada çift anlamına gelen “mijwiz” (Antakya civarında buna zemır diyoruz [GM]) Suriye’de
Lübnan’da ve Filistin’de yaygın olarak kullanılan bir çeşit ikili bir klarnettir. Kuzey Afrika’da bunun karşılığı olan çalgı “makrum” diye bilinir. Dairesel deliklere yumuşakça üflenerek çalınır ve parmakların ön taraftaki delikler üzerinde gezinmesiyle istenilen sesler elde edilir. İyi bir icracının elinde “mijwiz”den çıkan ses
iki duygu arasındaki diyalogu çok güzel ifade eder. “Mijwiz”e benzer bir diğer çalgı da “minjayrah”tır. Lübnan’ın dağ köylerinde yaygın olan ve aynı şekilde çalınan bu çalgı
açık uçlu
küçük
kamış bir flüttür.
Buzuk kelimesi Türkçeden gelir ve Osmanlı orduları için kullanılan "başı bozuk" deyiminde geçer. Rahbani repertuarında temel enstrümanlardan biri olan buzuk
melez bir enstrümandır ve ne Arap klasik müziği enstrümanları arasında ne de Türk klasik müziği enstrümanları arasında sayılır. Fakat batı müziğinde viyolanın kemanla karşılaştırılmasındaki gibi bu enstrümana da Türk sazına kıyasla daha geniş ve daha derin seslere sahip bir enstrüman olarak bakılabilir. Uzun saplı
süslü bir telli enstrüman olan buzuk
iki metal telden oluşan üç ya da dört grup telle döşelidir
mızrapla çalınır ve metalik ama lirik bir tını verir.
Rikk olarak da bilinen tef
İngiliz tamburinine denk düşen enstrümanın Arapça adıdır. Bir tarafı keçi ya da balık derisiyle kaplı kasnaktan oluşur. Elle vurulduğunda şıngırtı sesi vermek üzere kasnaklara yerleştirmiş metal diskler vardır. Bu vurmalı aletten çıkan sesler pek çok Arap müziğindeki ve özellikle klasik parçalardaki ritmi oluşturur.
Oysa bu müziğin tarihsel kökeni son derece heterojendir. İlk Arap müzisyenler Mısırlılardan
Arap müziğinin ayırdedici özelikleriyle kullanılan enstrümanlar arasında çok büyük bir alaka vardır. Müziğin kendisi kadar eski ve geleneksel olan bu enstrümanlar bugünkü formlarına esasen İslam medeniyetinin altın çağı olarak anılan 8 ila 10.yy’lar arasındaki gelişmelerle kavuşmuşlardır.
İspanyolca “laud” kelimesinden türetilen İngilizce “lute” kelimesi
Kanun
Arapçada çift anlamına gelen “mijwiz” (Antakya civarında buna zemır diyoruz [GM]) Suriye’de
Rikk olarak da bilinen tef