Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
aşırı izin verici tutuma kadar geniş bir yelpazeyi içerir. Bunların merkezinde ideal olduğu düşünülen bilinçli-demokratik ana-baba turumudur. Ben burada daha çok baskıcı
otoriter
katı ve sıkı tutumdan ve bunun çocuklar üzerindeki etkilerinden bahsetmek istiyorum.
Bu tutumda çocuklar çok şartlanmış
sıkı kurallarla çevrilmiş bir aile ortamında büyürler. Hoşgörünün olmadığı sevginin sınırlı verildiği bir ortamdır. Aile çocuğun bütün isteklerini kendi isteklerine karşı bir isyan olarak algılar ve çocuğun istedikleri şeyleri kendi inisiyatifleri doğrultusunda düzenlerler. Bu ailelerde özellikle tuvalet eğitimi zorlu geçer. Çocuğun bu dönemi rahat bir şekilde atlatması çok önemlidir. Çünkü burada baskılanan çocukta irade gelişiminde problem olur. 2 yaşlarında çocuğun ilk özerk deneyimleri tuvalet eğitimiyle yaşanır. O yüzden bu döneme dışkısal ya da anal dönem de denir. Çocuk tutma ya da bırakma gibi bir özgürlüğe sahip olur. Bu iki seçenekten birini seçer adeta anneye karşı kullanabileceği bir silah gibidir. Annesi ile olan çatışmalarında tuvaletini erteleme eğilimi görülür. Bu şekilde 5 güne kadar tuvaletini tutan çocuklar olabilmektedir.
Ana-babaların bu tutumlarının arkasında çocuğunu
kendi ideallerinde yaşattığı kalıplara uygun küçük bir yetişkin yapma çabası vardır. Onlar için her şey hatasız ve kurusuz olmalıdır. Halbuki çocuğumuz bizden yaşça bedence ve ruhça küçük olabilir fakat bu çocuğumuzun bizim bir model küçüğümüz olması anlamına gelmez. O henüz bir çocuktur. Evet çocuktur. Yaramazlık ve hatalar yapması kadar doğal olabilecek ne olabilir ki? Çocuğun isteği sadece çocukluğunu yaşayabilmektir. Söyler misiniz. Çocuğunuz çocukluğunu şimdi yaşamayacak da ne zaman yaşayacak? "Yaşamadığım çocukluğumun hesabını kimden soracağım? Kim bilir?" diyor şair. Katı
baskıcı eğitim tarzını benimseyen ailelerdeki bu şansız çocukların hiçbir zaman çocukluğunu yaşama fırsatları olmaz. Evde askeri bir sistem hakimdir. Kalkış saat 07.30
kahvaltı saat 08.00
....en geç yatış saati 21.30 tur. Askerlerin dahi hafta sonu programları farklı olduğu halde
evin düzeni değişmesin diye çocukların bu programın da değişiklik yapılmaz. Katı baskıca eğitim tarzını benimseyen ailelerdeki bu şanssız çocukların hiçbir zaman çocukluklarını yaşama fırsatları olmaz. Onlar her zaman "Çocuk yetişkin" olurlar. Bu tür çocuklara toplumumuzda" Büyümüşte küçülmüş" denilir.
---> Anne-Baba Tutumları Ve Çocuğun Kişilik Gelişimi
Anne babanın gözleri sürekli bu çocukların üzerindedir. Davranışlarında oturuşlarında
kalkışlarında konuşmalarında
gülmesinde
yemesinde içmesinde kısaca çocuğun yaptığı her türlü harekette bir kusur bir yanlış arayıp dururlar. Sürekli kusur aradıkları içinde çocuk devamlı tetik altındadır. Streslidir."Acaba yine mi hata yaptım? Yoksa yaptığım yanlış mı? Annem babam bunu duyarsa ne der?" Kaygısını çocuk devamlı yaşar. Devamlı tedirgin olduğu içinde (çocuk bu durumdayken)
anne baba hata bulmakta hiç de zorlanmazlar. Çocuğa sürekli kızıp
azarlarlar. Onu hor görürler. Çeşitli olumsuz özelliklerle çocuğu nitelendirirler. Hatta daha da ileri giderek "Çocuğumu eğitiyorum
terbiye ediyorum ." Mantığıyla çocuğa bu tür ailelerde şiddet uygulanır. Böylece çocuğu kendi istedikleri kalıba sığdırmak için devamlı zorlayıp dururlar. Yaptırım gücü anne babadadır. Onlar devamlı haklı kısımdadırlar. Anne baba isteklerinden en ufak bir ödün vermek istemezler. Çocuğu anlama çabasını hiç göstermezler. Belki sonuçta çocuğun aileye gösterdiği direnç kırılır ve ailenin istediği kılıfa
kalıba zorda olsa çocuk girer. Aile istediği gibi uzaktan kumandalı bir çocuğa sahip olur. Ama geriye çocuktan çok fazla bir şey kalmaz. Anne baba başarıya ulaşmıştır. Ama silik kişilikli bir çocukları olmuştur bu arada....
Baskıcı
otoriter
katı
sıkı ailenin verdiği eğitim de ceza her zaman ön plandadır. Ayrıca çocuğun işlediği suçla ceza orantılı değildir. Genelde "Ona iyi bir ders olsun
bir daha ömür boyu bu hatayı yapmasın
diğer çocuklara da örnek olsun." Düşüncesinden yola çıkılarak çocuğa verilen cezalar çok ağır olur. Ailenin verdiği disiplin çocuğu bunaltır
sıkar
hatta hayattan usandırır. Çocuğun en doğal hakları dahi aile üyeleri tarafından çocuğa uslu olmasının bir ödülü olaraktan verilir. Çocuktan yaşının üstünde bir olgunluk beklenir. Ve çocuğa özgürlük kesinlikle verilmez.
Anne babanın çocuğu sürekli eleştiriyor olması çocuğu çekingen yapar. Çocuk attığı her adımda yanlış yapma korkusu içindedir. Duygularına ve isteklerini önem verilmediğini görerek
bunları içinde tutmaya çalışır. Duygu ve düşüncelerini içine atarak onları bastırır. Çocukla anne baba arasındaki iletişim daima yüksek gerilim hattı gibidir. Çocuğun oyundan birkaç dakika geç gelmesi yemeği üzerine damlatması vs. gibi küçük olaylar bile büyük çatışmalara sebep olur.
---> Anne-Baba Tutumları Ve Çocuğun Kişilik Gelişimi
Çoğu kez çocuk kendisinden bekleneni ailesine veremez. Çocuğun bir yandan içinden gelen doğal çocukluk eğilimleri ve diğer yandan bunlara zıt aile kalıpları varsa çocuk iki eğilim arasında sıkışıp kalmaktadır. Bütün bu yaptırımlar
zorlamalar çocuğu kıskaç gibi sıkar. Kurtulmak için çeşitli çareler aramasına neden olur. Çocuğun her çare arama girişimi çoğu kez ailenin yeni ve daha ağır baskılarıyla cevap bulur. Yeni çareler... yeni cezalar... yeni azarlar... ve giderek daha da şiddetlenerek artmaktadır. Bütün bunların sonunda çocuk kendi iç dengesini yitirir. Ya tümüyle çığırından çıkar ve ele avuca sığmaz olur ya da tamamen renksiz
kişiliksiz
varlığı yokluğu belli olmayan birisi haline gelir. Çekingendir. Başkasının etkisinde kolaylıkla kalabilir. Kim nereye çekerse o tarafa yönelir. Çünkü artık kendisine ait bir şey kalmamıştır. İnsanlar tarafından kolay kandırılır
kullanılır. Aşırı hassas
kırılgan ve hastalıklı bir kişilik yapısı görülebilir. Aşağılık duyguları gelişmiştir. Suçlayan
cezalandıran
sürekli çocuğun her yaptığına karışan anne babanın çocukları kolayca ağlayan çocuklardır.
Bununla birlikte aynı çocuklar çekingenliğin tam zıddı olarak saldırgan da olabilirler. Evde ana-babaya gösteremediği tutumu başkalarına yansıtarak rahatlama eğilimine girerler. Ana-babadaki obsesif (takıntılı) tutumlar çocuğa da geçer. Aile inat ettikçe
çocukta inat eder. Benlik suçluluk duygusu çeker ve bununla baş edebilmek için çeşitli savunma mekanizmaları üretme eğilimine girer. Benlik sağlıklı denge durumuna geçmekte zorlandığı için abartılmış ve bastırılmış duygularla doludur. Bu ana-baba tutumunda yetişmiş bireyler eğer bunun için psikolojik yardım almazlarsa hem karşı cinsle ilişkilerinde hem de diğer sosyal ilişkilerde sorunlar yaşarlar.
Bu tarz eğilimlerle gelen her yetişkin danışanın yaşı kaç olursa olsun mutlaka anne ve babasının çocuk yetiştirme tarzlarını ortaya çıkarmaya çalışırım. Çünkü ana-babamıza ne kadar kızarsak kızalım
eğer ciddi bir farkındalık dönemi geçirmediysek kendi hayatımızda da onlardan öğrendiğimizi uygulama eğilimindeyizdir. Hatta kendimizde anne babamızda gördüğümüzde davranışları gördüğümüzde kendimize yönelik kızgınlık duyarız. “En çok korktuğum şey anneme benzemekti diyen bir danışanım sesi halen kulaklarımda.”