Anksiyete Bozuklukları

endLesS

Webmaster
A-Panik Bozukluğu
PANİK ATAK

Bilindiği gibi panik atak tüm dünyada giderek artan bir önemi ve dikkati üzerinde toplamaktadır. Bu önemi hak etmesinin birinci nedeni, giderek yaygınlaşması, toplum sağlığını tehdit eder boyuta ulaşmasıdır. Yakın zamanda yapılan bir araştırma sonucuna göre ABD de her beş kişiden birinin panik atak geçirdiği belirlenmiştir. Ülkemizde de her yüz kişiden 4'nün tedavi gerektirecek düzeyde panik atak problemiyle karşı karşıya olduğu sanılmaktadır. Her yüz kişiden 10' u da panik atak için sırada beklemektedir. Hastalığı önemli kılan en önemli etken budur. Diğeri de sanıldığı gibi kolay tedavi edilemediğinin, beklenmedik zamanlarda tekrar ortaya çıkabildiğinin anlaşılmasıdır.

Panik atak fiziksel belirtilerle seyreden bir psikolojik sendrom olarak basitçe tarif edilebilir. Ancak hastaların da söylediği gibi yaşananlar hiçte basit değildir. Kimilerine göre hissedilenlerin tarifi mümkün değildir. Bu fiziksel belirtiler alelade değildir. Çok şiddetli ve sarsıcı olarak yaşanır. Örneğin çok şiddetli bir kalp atımı, sanki kalbiniz yerinden fırlayacakmış gibi, buna eşlik eden beyninde uğultu, basınç, sanki tansiyonu çok yükselmiş gibi bir his. Bu arada düşüncelerde bulanıklaşma giderek benliği saran ölüm korkusu ve -sonum geldi- düşünceleri ile bazen nefes düzensizliği ile başlar, nöbet şiddetlenir, dilinizin boğazınıza kaçtığını düşünür nefes alamaz (aslında alırsınız) hale gelir. Bayılma hissi acil yardım arama ve yine ölüm korkusu hissedebilirsiniz.

Fiziksel belirtiler çok çeşitli olabilir. Belirtiler çoğu kez korkulan bir hastalığın taklididir. Kalp krizi, tansiyon yükselmesi, beyin kanaması ya da felç geçiriyor olma gibi. Ama gerçekte bunların hiçbiri olmuyordur. Üstelik bu belirtiler yukarıdaki hastalıkların herhangi birini yaşıyor olsanız bu kadar kuvvetli ve korkutucu olamaz. Bu noktadan bakınca panik atak aslında uyanıkken görülen bir kabusa benzer. Örneğin kalp krizi geçirdiği kabusu gibi ve hastalar bir kabustaki gibi çaresizdirler.

Hastaları bu yaşadıklarının gerçekte olmadığına inandırmak pek güçtür. O yüzden başlangıçta psikiyatrik tedaviye pek yanaşmazlar. Bir dönemi acil servislerde ya da kardiyoloji servislerinde çare arayarak geçirebilirler. Panik atağı tanımak, kabullenmek ve tedavisine başlamak ilk ve önemli adımdır. Ama tedavi bununla bitmez. Bu belirtilerin psikolojik olduğu kabul edilse bile, her gelişi korkutmaya devam edebilir.

Bu nöbetler ya da ataklar gelmeye devam ettikçe, hastalarda iki temel belirti daha ortaya çıkar. Bunlardan birincisi beklenti anksiyetesi denen bu atakların tekrarlayacağı korkusudur. Hastaların beyni 'ya bunu tekrar geçirirsem' korkusuyla çok fazla meşgul olabilir. Bu durum hastayı depresyona sürükleyebilir.

İkinci temel belirti de kaçınmalardır. Bu nöbetler yaşandıkça kişi bazı ortam ve durumlarda bulunmaktan kaçınır. Örneğin çarpıntısı olacağı korkusuyla spor yapmaktan, havasız kalacağı korkusuyla kapalı ortamlardan, herkesin içinde düşüp bayılabileceği korkusu ile kalabalık ortamlarda bulunmaktan, asansörlerden, toplu taşıma araçlarından, toplantılardan vs. kaçınmaya başlar.

Kaçınmanın bir diğer görünümü de yalnız kalamamaya başlama ya da bazı koşullarda yalnız bulunmama çabasıdır. Hasta başına bir şey geleceği korkusu ile hep yanında birini bulundurma - hatta küçük bir çocuk bile olabilir - eğiliminde olabilir. Bazı hastalar evden çıkamaz hale gelebilir. Kuaföre gidemez, giysi almak için mağaza görevlisini eve çağırır.

Kaçınmalar değişik boyutlarda olabilir. Silik, hafif ya da şiddetli, ya da sadece bazı durumlarda ortaya çıkabilir. Örneğin tatile çıkacağında orada tam teşekküllü bir hastane olmadığını öğrenip gitmekten vazgeçme gibi.

Panik atakta görülebilen fiziksel belirtilerden bazıları:

- Mideye bir şey çöküyor hissi
- Avuç içlerinde terleme
- Her tarafta sıcaklık hissetmek
- Hızlı ve şiddetli kalp atışları
- Ellerde titreme
- Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik
- İç titremesi, titreme duygusu
- Ağız kuruluğu
- Boğazda yumruk hissi
- Göğüste basınç
- Hızlı nefes alıp verme
- Bulantı veya ishal
- Baş dönmesi, sersemlik, göz kararması
- Gerçek dışılık hissi (rüyada gibiyim)
- Açık olarak (net olarak) düşünememe
- Bulanık görme
- Kısmen felce uğramışlık duygusu
- Ayrılma yada hayal gibi hareket etme duygusu
- Çarpıntılar veya düzensiz kalp atışları
- Ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma
- Göğüs ağrısı
- Bayılma hissi
- Midede titreme heyecan
- Soğuk ve ıslak eller

Bunlara da şu korkular ya da negatif düşünceler eşlik edebilir:

- Ölmek üzereyim
- Kalp krizi geçiriyorum
- Aklımı yitirmek üzereyim
- Kendimden geçmek üzereyim
- Tıkanmadan öleceğim
- Nefes almam mümkün olmayacak
- İnme inecek, felç olabilirim
- Kontrolümü kaybediyorum
- Tansiyonum çok yükseldi ve beyin kanaması geçirmek üzereyim

Panik atağın tedavisine gelecek olursak, önce şunu belirtmekte yarar var. Panik atak sadece ve sadece psikiyatristlerin tedavi etmesi gereken bir hastalıktır. Tedavi bir çok yöntemin kombine uygulanması ile daha çabuk sonuş verir. Sadece ilaçla ya da sadece terapi ile iyileşmesi nadirdir. En önemlisi de belirttiğimiz gibi hastalık hakkında bilinçlenmedir. Örneğin alıştığımız bir panik nöbet türü birden başka bir görünüme bürünebilir. Onun için olabilecekleri bilmek hazırlıklı olmak çok önemlidir. Evde kendi kendini tedavi etmeye çalışmanın kendi kendine apandisit ameliyatı yapmaktan farkı yoktur. Mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. Hastalığın nüks edebileceği unutulmamalıdır.

Tedaviye hastanın katılımı da sağlandığında 4 - 6 ay içinde tümüyle iyileşme şansı %95 dir. Hasta, hastalığı yenmesini öğrenmediyse nüks etme riski hep vardır. Panik atağı iyi tanımak, tedaviden kaçınmamak, tedavi için doğru adresi bulmak önemlidir. Hipnoz, akupunktur, üfürükçü tedavileri zarar verebilir.

Geçerli tedavi yöntemleri:

- Psikoterapi
- İlaç kullanımı
- Relaksasyon teknikleri
- Nefes egzersizleri
- Spor ve egzersiz
- Biofeedback
- İmajinasyon
- Üstüne gitme teknikleri

B-TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Travma ; bireyin ruhsal ve fiziksel dünyasını değişik biçimlerde sarsan her türlü olaya denir. Yaşama karşı , vücudun bütünlüğüne karşı , en sevdiklerimize ve inanç sistemimize karşı tehdit oluşturan olayların bütününe de travma denebilir. Travmalarla baş etmede geçmiş deneyimler çok önemlidir. Burada en önemli iyileştirici faktörler iyi aile ilişkileri , olumlu sosyal ve toplumsal destektir. Kişinin şahit olduğu yaralayıcı bir olayda kişide travmaya neden olabilir. Kişinin böyle bir tehlikeyle karşılaşmasına gerek yoktur. Kişisel travmatik olaylar arasında trafik kazası ,taciz ,tecavüz ,aile içi şiddet ,istismar ,işkence ,ani hastalılar veya sakatlıklar ,uzun süre işsizlik ve yakın birinin kaybı gibi olaylar vardır. Doğal afetler , savaş , terör , bulaşıcı hastalıklar , ekonomik krizler de toplumsal travmalar olarak adlandırılır. Toplumsal travmalarda toplumsal desteği bulmak daha kolay olduğu için baş etmek daha kolaydır.

Stres ise organizmanın denge durumunu bozan her türlü olay veya durumdur. Her bireyde travmaya bağlı olarak farklı düzeylerde görülebilir. Hastalık bir kişide ağır bir stres durumu yaratabilirken diğer bir kişiyi çok fazla etkilemeyebilir.

Post travmatik stres bozukluğu ise ağır bir fiziksel ya da ruhsal örselenmeye karşı gelişen ve genellikle belirtileri örseleyici olaydan 3-4 hafta , birkaç ay sonra ortaya çıkan rahatsızlıktır. Teşhisi için DSM Tanı dizgesine göre bu belirtilerin en az 1 ay sürmüş olması gerekmektedir.

Bu bozukluğun toplumda ömür boyu görülme oranı % 1.35 olup ; kadınlarda %1.3 , erkekler de ise %0.5 dir.

Belirti ve Bulguları:

Bu tarz ağır olaylara maruz kalan kişilerde duygusal , düşünsel , fiziksel ve davranışsal tepkiler görülür.

Görülen Duygusal Tepkiler: Şok, endişe, üzüntü, yalnızlık, sinirli ve tetikte olma, kaygı, korku, öfke…

Düşünsel Tepkiler : Başına gelen olaya inanmama, düşüncede dağınıklık, çarpık düşünceler, dikkat dağınıklığı, unutkanlık, intihar düşünceleri…

Fiziksel Tepkiler : Aşırı stresten kaynaklanan baş, göğüs ağrısı, mide bulantısı, kalpte ve boğazda sıkışma, gürültüye karşı duyarlılık, irkilme tepkileri , yorgunluk gibi

Davranışsal Tepkiler: Uyku ve yeme bozuklukları, dikkatsiz davranma, sürekli bir işle uğraşma, sosyal çevreden uzaklaşma, içe kapanma, konuşmama, alkol ve madde bağımlılığı ve kaçınma davranışları gibi


Kişi aşırı telaş , korku içindedir ve en küçük bir uyarana karşı irkilme tepkileri gösterir. Bu kişilerin ilişkilerinde ilgisizlik ve duygu azalması gözükebilir.

Duygulanımda bunaltı görülür. Huzursuzluk ve tedirginlik en sık görülen belirtilendedir. Örseleyici olaya karşı duyarlılık artmış olmakla beraber sürekli olarak akla o olay gelir fakat diğer olaylara karşı ilgisizlik görülür. Bu yüzden unutkanlıktan yakınabilirler.

Sürekli tetiktelik haline bağlı olarak kişinin uyku düzeninde bozulmalar görülebilir.

Görülen Üç Ana Duygu:

Kayıplarımıza ve çevremizdeki ölüm ve yıkıma karşı yoğun üzüntü
Bir kısmını olayın sorumlularına ve bir kısmını da kendimize yönlendirdiğimiz yoğun öfke
Bu tür krizlerin tekrarlayabileceğiniz yoğun korku.
Tedavisinde hastayı rahatlatacak, gevşetecek, korku ve endişelerini azaltacak bir terapi önerilir. Bilişsel-davranışçı teknikler en uygunudur. Bunlar arasında kaçınmalarla yüzleştirme, kişinin olayla beraber oluşan duygu ve düşüncelerini bir grup içinde anlatmayı içeren debriefing tekniği, nefes alma ve gevşeme tekniklerini sayabiliriz. Kişinin uykusunun düzenlenmesi de bunaltısını yatıştırır.

C-OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen, bireyi tedirgin eden, benliğe yabancı, bilinçli çaba ile kovulamayan, tekrarlayıcı düşüncelerdir. Kompülsüyon (zorlantı) ise çoğu kez saplantılı düşünceleri kovmak için yapılan, irade dışı yineleyen hareketlerdir. Örneğin namaz kılarken inatla gelen tanrıya küfür düşünceleri yüzünden kişinin okuduğu duayı tekrar tekrar baştan okuması. Kişi bu saplantının aklına gelmemesi için ya da zorlantılı hareketler yapmamak için kendisini zorlar; fakat zorladıkça istenmeyen düşünceler gene gelir, istenmeyen hareketler tekrar tekrar yapılır.
Bu tür saplantılar kişinin kendisine de aşırı derecede anlamsız, hatta saçma sapan gelir. Kişi bu tür dürtü, düşünce veya düşlemlerine önem vermemeye ya da bunları baskılamaya çalışır. Ancak bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalıştıkça bunlar aksine kişinin zihnine daha çok gelirler. Bu tür dürtü ve düşünceler başka bir düşünce ya da davranışla etkisizleştirilmeye çalışılır.

Israrlı, yineleyici, görünüşte bir amaca yönelikmiş izlenimini veren ya da kalıplaşmış her türlü davranış (örneğin; el yıkama, kontrol etme) yada zihinsel eylemler (örneğin; sayı sayma, bazı sözcükleri sessiz bir şekilde söyleyip durma) zorlantı olarak tanımlanır. Zorlantı (kompulsiyon) saplantıların (obsesyon) yarattığı sıkıntıdan kurtulmaya veya korku yaratan olaydan ya da durumdan korunmaya yöneliktir. Ancak zorlantılar kişiye haz ya da doyum sağlamaz. Başlangıçta kişi yapmaya doğru itildiği zorlantıyı yerine getirmemek için bir direnç gösterir. Ancak saplantının oluşturduğu gerilim, zorlantının gerçekleştirilmesiyle kısa sürelide olsa atlatılmış olur. Bu saplantı ve zorlantılar kişinin zamanının önemli bir bölümünü (günde bir saatten daha uzun zaman alır) boşa harcamasına yol açar.



Saplantılar içinde en sık karşılaşılanı bulaşma ve kuşku saplantılarıdır. Hastaların büyük bir çoğunluğunda herhangi bir kişi ile tokalaşma, kapı kolu ve benzeri birçok eşya ile temastan sonra herhangi bir hastalık ya da kirlilik bulaşabileceğine ilişkin kaygılar ortaya çıkar. Bunu izleyerek yıkama, yıkanma ya da kirli olduğu düşünülen objelerden kaçınma zorlantısı ortaya çıkar.

Korkulan nesneler dışkı, idrar, toz ya da mikrop gibi çoğu zaman kaçınılması zor olan bir nesnedir. Kişiler ellerini defalarca yıkayabilirler. Ancak zamanla temizlenme sayısı artar ve süresi uzar. Bir kez yıkamak, temizlenmek için yeterli değildir. Çoğunlukla eller belli bir sayıda yıkanır. Hatta kendilerince belirlemiş oldukları sayı kadar yıkayıp yıkamadıklarından emin olamadıklarında belirlenmiş bu sayıların (örneğin; üç defa ya da üçün katlarınca) katlarınca ellerini yıkarlar. Temizlenme amacıyla sabun, sabun tozu, deterjan, hatta sulandırılmış tuz ruhu kullananlar dahi vardır. Sabunla aşırı yıkanma sonucu eller bembeyaz olabilir, el derisi yüzülebilir ve bu kişilerde temizlik ürünlerine aşırı maruz kalma nedeniyle cilt problemleri görülebilir. Bu kişiler genellikle temiz ve giyimlerine özen gösteren bireylerdir. Kişiler arası ilişkilerde resmi, soğuk ve uzak oldukları izlenimini verebilirler. Konuşmaları ileri derecede ayrıntılıdır.

Bozukluk çocukluk döneminde başladığında erkek çocuklarında, kız çocuklarına kıyasla daha fazla görülür. Ancak yaşın biraz daha ilerlemesi ile kız çocuğundaki sıklığın artışına bağlı olarak aradaki fark kapanır ve bozukluk erişkinlerde her iki cinste de eşit sıklıkta saptanır.

Ortalama başlangıç yaşı 20'li yaşlardır. Yaşam boyu yaygınlığı %2-3 dolayındadır. Çoğu zaman sinsi başlar, kronik alevlenip yatışan bir gidişi vardır. Bu alevlenmeler çoğunlukla stresle ilişkilidir.

Dört ana belirti grubu vardır :

1.) Bulaşma ( kontaminasyon ) : En yaygın görülenidir. Kişi sürekli olarak idrar, dışkı, toz ya da mikrop bulaşacağını düşünür. Bu bulaşmanın kişiden kişiye, nesneden nesneye geçtiğine inanır. Bu durumun yarattığı sıkıntıyı azaltmak için temizleme eylemlerine girişir, ya da onlardan kaçınmaya çalışır .

2.) Kuşku : Kişi bazı işleri yapmadığına, unuttuğuna, ihmal ettiğine inanır. Kapıyı kapattığından, ocağı kapattığından bir türlü emin olamaz bu nedenle kontrol etme kompulsiyonları başlar. Defalarca ocağı, musluğu, kapıyı kontrol etmeye çalışır.

3.) Cinsel ya da saldırgan eylem düşünceleri : (Çocuğuna zarar vereceği, öldüreceği, cinsel tacizde bulunacağı gibi düşünceler)

4.) Simetri - Kuralcılık : Bazı durumların belli bir düzen içinde olmasını isteme şeklindedir. Masanın üzerindeki eşyaların belli bir düzene göre yerleştirilmesi, bu düzendeki en küçük bir değişikliği fark etme ve tekrar eski haline getirme.

Tedavide ilk adım bu düşünceleri hastalığın bir ürünü olarak kabul etmektir. Bu hastanın kötü ya da günah saydığı obsesyonlar sebebiyle duyduğu kaygıyı azaltır. Hasta bu durumu grip hastalığında olan bir ateş olarak algılamalıdır. Çünkü saplantı zorlantı bozukluğunun tek belirtisi obsesyon değildir. Zorlantılar, ikirciklilik, kararsızlık, herşeyi tanımlama isteği, kendini sürekli kontrol etme gibi başka belirtileri vardır. Tedavi tüm bu belirtilerin kaldırılmasını içerir. Çünkü her bir belirti bir diğerini besler.

Obsesyonların üstüne gitme yenmeye ,en azından bu hastalığın hayatını engellemesini önlemeye çalışma yararlıdır. Ayrıca hastalığın psikodinamik kökenlerini araştırıp yok etmeye çalışan psiko analitik tedavi yöntemleri denenmektedir.
 
---> Anksiyete Bozuklukları

D-FOBİLER

Fobi normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne karşısında korku belirtilerinin görülmesidir. Fobik kişi, fobik obje karşısında bu denli korkulmayacağını bilir. Korkusunu anlamsız ve yersiz bulur. Fakat yine de korktuğu nesne ya da durumdan kaçınır. Mantıksal anlamda değerlendirdiklerinde bunun anlamsızlığını düşünürler; tıpkı fobisiz insanlar gibi. Örneğin kediden korkan bir kişi, köpekten korkan başka bir kişiye akıl verebilir. Hatta gülebilir, köpekten neden korktuğunu bunun anlamsız olduğunu düşünür ama kendisi de kediden korkmaya devam eder.

"Korkusuz uçuş" isimli uçuş korkusunu yenmeyi amaçladığımız bir eğitim programında bir hastamız tam uçağa binmek üzereyken uçağın önünde durdu ve şunları söyledi:
- Evet uçağın en güvenli ulaşım aracı olduğunu biliyorum, çok üstün bir teknoloji harikası olduğunu da biliyorum, ama buradan öteye gitmeye bedenim izin vermiyor. Gerçekten de o kişide, kalp çarpıntısı, terleme, nefes düzensizlikleri gibi ani korku belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı.

Fobik kişide , fobi nesnesi karşısında duyduğu anksiyete belirtilerinin dışında başka bir bozukluk genellikle bulunmaz. Yaşamı çok kısıtlamayan hafif durumlarda çoğu kez hekime başvurulmaz. Amerika Birleşik Devletlerin de son yıllarda yapılmış olan büyük bir araştırmada 6 aylık bir süre içinde nüfusun %5-12' sinde fobilere rastlanmıştır. Kadınlarda erkeklere göre en az 2-3 kez fazla olduğu bilinmektedir.

UÇUŞ FOBİSİ

Negatif Koşullanmaya Karşı Uçuş ve Güvenlik:Uçuş korkusunun kökeni tartışmalıdır. Çok yaygın ve köklü olması insanın bilinç dışında yer alan ölüm korkusu, yalnızlık korkusu, umarsız kalma korkusu gibi evrensel korkulardan biri olduğunu düşündürmektedir. Eski çağlarda uçuş insan için imkansız, olağanüstü ve büyülü birşeydi. Uçmanın asla insanlara göre olmadığı düşünülürdü. Tüm toplumlarda yaygın dinsel ya da büyüsel inanışlar insanın olanakların dışına çıkmasının felaketlerle sonuçlanacağını savlardı. Uçuşta böyleydi, bir tür tanrılara meydan okuma olarak algılanırdı. Uçma çabası içindeki insanlar bu yüzden hep alayla ve tepkiyle karşılandılar. Tüm bu korkular ve tepkiler zamanla insanın bilinç altına yerleştiler.

Uçuş korkusunun kökeni ne olursa olsun bu korkuyu pekiştiren uçak ve uçuşlarla ilgili negatif söylemlerdir. Ne yazık ki medyada uçuşla ilgili haberlerin çoğu aleyhte olagelmektedir. Uçak düşmeleri, kaçırılma ve atlatılan kazalar yüksek tonda vurgulanmaktadır. Kaptan sarhoştu, uçak zaten eskiydi, karakutu bulunamadı gibi spekülatif haberler sıktır. Ayrıca birçok filmde veya romanda uçak kazaları, havada patlama uçak kaçırma ilgi çekici, dehşet temalarından biri olarak kullanıla gelmektedir. Buna karşın binlerce uçuşun ne kadar rahat ve güvenli geçtiği vurgulanmamaktadır. Sonuçta tüm bu yayınlar ve söylemler uçuşun tehlikeli olduğu konusunda negatif bir koşullanma yaratmaktadır. Şimdi bu negatif koşullanmaya karşın uçuşun ne kadar güvenli olduğunu tartışalım.



Uçuş ve Güvenlik:

Uçuş korkumuzu nasıl yenebileceğinizi öğrenmeden önce havacılık hakkında biraz bilgi edinmemizde yarar var. Bu korkunun sorumlusu Wright kardeşlerdir, çünkü uçuşun imkansızlığını tümüyle tarihe gömdüler. Ardından başkaları geldi ve havacılığı inatla geliştirdiler. İlk tarifeli hava taşımacılığı 1927'de Newyork'ta "Colonia Air Transport" adıyla başladı. Daha çok posta taşımak amaçlı bu uçaklar oldukça güvenilmezdi. Bunlarla uçmaya cesaret edemeyenlere kesinlikle fobik denemez, hatta uçmaya cesaret edenlere tuhaf gözle bakılabilirdi. Öyle ki pilotlar inecekleri alanı belirlemek için bazan camdan sarkmak zorunda kalırlardı.

1933'de Ford Motor Company'nin geliştirdiği "Curtis Condor" adlı ilk yolcu taşıyan uçak pek düzenli uçamazdı. Daha çok yukarı aşağı sıçrayarak uçan bu uçaktaki yolcuları rahatlatmak için firma hemşirelik eğitimi görmüş hoşgörünümlü hanımları işe aldı. Bu ilk hemşire-hostesler yolculara kahve, çay, yemek servisi ve pansuman yapmaya başladılar. Sonuçta bu hanımların da katkılarıyla hava ulaşımı giderek daha çok kabul gördü, sektör büyüdü. Uçaklar giderek daha güvenli hale geldi ve sonunda devlet de uçuşu kabullendi, hava meydanları yapımını üstlenmeye başladı.
II.Dünya Savaşı teknolojinin ve uçakların savaşı oldu. Bu savaşla uçuş teknolojisi çok çok gelişti. Bugün havacılık dünyanın en hızlı, en gelişmiş ve en teknolojik ulaşım sistemi. Her yıl milyonlarla (sadece ABD'de 350 milyon kişi ) uçakla ulaşımı tercih ediyor.

Güvenlik:

Uçuşta güvenlik çok önemli ayrılmaz iki kelime. Uçuşla ilgili her kademede güvenlik en alttan en üstte temel temadır. En üstte tüm uçuş aktivelerinden sorumlu bir oluşum var. Her ülkede bu oluşumlar ülkenin uçuş unsurlarını ve o ülkeye uçuş yapan yabancı hava unsurlarını tümüyle denetlemekle yükümlü. İki büyük kurum var. I.C.A.O ve F.A.A. Bu oluşumların ilk örneği olan F.A.A. (Federal Auration Adminurration) ABD'de kurulmuştu F.A.A. Pilot sertifikaları, eğitim okulları, onarım istasyonları uçak üreten firmaların denetimi, hava trafik kontrol, mühendislik gibi konularda gelişmeler olması için teşvik ve sponsorluk yapmayı sürdürüyor. Sadece bu konularda milyonlarca dolar harcanıyor.

Bir uçak güvensizse dünyanın her yerinde uçuştan men edilir. Bu sektörde güvenlik söz konusu olduğunda masraftan kaçınılmaz. Parola şudur "Güvenlik yoksa uçuşta yok". Daha alt seviyelerde de güvenlik kontrolleri devam eder. Uçuşla ilgili her olay kontrol edilir. Uçuştan 1 saat önce uçuş ekibi uçuş istasyonuna gelir. Hava raporu, rota şartları, uçağın ağırlığı, yolcuların sayısı, yakıt gereksinimi gibi konularda bilgilendirilir. Daha sonra uçağa gidilir ve uçak fizik olarak incelenir. Güverteye girmeden önce ve girdikten sonra yüzlerce güvenlik ve kontrol işlemi yerine getirilir. Modern jet uçaklarının uçuş ekibi 3 kişidir. Pilot, yardımcı pilot ve uçuş mühendisi uçuştan önce pilotlar rota, hava durumu gibi uçuşla ilgili olayları tekrar kontrol ederken, uçuş mühendisi kokpit cihazlarının çalışması ve yakıtla ilgilenir.

Hostes ve diğer kalan görevlileri de kendi kontrollerini yaparlar. Bilindiği gibi yer ekipleri yolcuları ve bagajları kontrol ederler. Tehlikeli, hasta görünümlü, alkol ya da madde aldığı belirlenmiş yolcular uçuştan men edilir. Bu konularda tıbbi ekibten ve güvenlik ekiblerinden yardım alınır. Tehlike oluşturabilecek bagaj unsurları silah vb.) yüksek teknoloji aygıtları ile insan faktörü birlikte çifte güvenlik sistemi ile ayıklanır.

Peki Uçaklar Ne Kadar Güvenli?

Bugün bindiğimiz ticari uçakların hepsi yedek sistemli olarak yapılmıştır. Bunun anlamı bir sistem çalışmazsa onun işini aynı yeterlilikte yapabilecek ikinci bir sistemin var olması demektir. Bu çiftlenme uçuş güvenliğinin temelidir. Uçuş personelinde de bu çifte güvenlik sürer. Bu kişinin görevini yapabilecek ikinci bir kişi mutlaka vardır. Sistemde insan hatası faktörü görev dağıtımıyla en aza düşürülmüştür. Bu alt güvenlik uçak motor sayısında da geçerlidir çift motorlu bir uçak tek motorla, 4 motorlu bir uçak 2 motorla uçuşu sürdürebilir. Uçuş; pilotların yer kontrolü ile düzenli irtibatıyla sürdürülür. Bunun yanısıra birde navigasyon sistemi (yön bulma) vardır. Yerde uçaklar teknisyenler tarafından yüzlerce testten geçirilerek incelenir ve her parça belli bir miadda yenilenir.

Eğer arabamızın bir uçaktan daha güvenli olduğunu düşünüyorsanız şöyle bir karşılaşma yapalım. Arabamızı her yola çıkışından önce birçok teknisyen gözden geçirir mi? Her 500 milde bir tüm tekerleri değiştirilir mi, her 2500 milde bir motorunuz (rektefiye) yeniden ayarlanır mı, her 10 bin milde bir fren debriyaj ve birçok sistemi yenilenir mi ya da her 25 bin milde bir motor atılıp yerine yenisi monte ediliyor mu? "Ama ben arabamla uçmuyorum ki" demeyin. Bir uçağın bakım masrafı yılda 1 milyon doları aşmaktadır. Bir uçağın her uçuş saatine karşılık 4 saati bakımda geçmektedir. Kısacası uçaklar çok ama çok güvenlidir.

Uçuş Ekibi:

Mürettebat, yaşamımızı teslim ettiğimiz insanlar, pilotlar. Nasıl kaptan olunduğunu biliyormusunuz? Kaptan pilotlar her ay 45-50 saat uçuş yaparlar, sanırız bu deneyimli olmak için yeterli bir süredir. Pilotlar başka hiç bir meslekte olmadığı kadar sık ve çok sayıda testten geçirilirler. Sağlık muayeneleri, (anjio dahil), mesleki yeterlilik testleri, gelişim testleri, güvenlik testleri, psikolojik testler vb.

Bu testlerden herhangi birinde başarısızlık demek pilotun uçuş kariyerinin bitmesi anlamına gelir. Pilotlar dışında kalan diğer uçuş personelide benzer şekilde bir çok eğitim ve teste tabi tutulurlar. Bu testler ve eğitimler için çok para harcanır. Ama slogan kesindir. "Güvenlik yoksa uçuşta yok."

Uçuş Güvenliği ile İlgili Bazı İstatistikler:

Evet uçuş güvenlidir. Siz ne kadar aynı düşünmüyorsanız da istatistikler bunu gösteriyor. Otoyoldan, trenden, gemiden, köpekli kızaklardan hatta köpeğini parkta gezdirmekten bile daha güvenli.

Bazı rakamlar.

Uçuş: 4.500.000 da /1
Tren yolu: 80.000. /1
Otoyol: 14.000 /1
Yürüyüş: 2.500.000..../ 1

görüldüğü gibi uçakta kaza geçirme olasılığı çok düşük. Şöyle bir soru gelebilir. "Ama uçak düştümü kurtuluş olmuyor". Her uçak kazasında ölüm olacağı gibi bir düşüncede yanlış. %25 kazada hiç cankaybı yok. %60 kaza ise yüksek oranda hayatta kalma ile sonuçlanmış. Bir çok kazada uçaklar oldukça dayanıklılık göstermişler. Bu bakımdan uçak en sağlam ulaşım aracı. Örneğin önceki yıllarda olmuş bir kazada bir uçak ters dönmüş bir şekilde tam 120 km. hızda 1 saat boyunca sürüklenmiş ve kimse yaralanmamıştı. Bu olayın başka bir araçta yaşandığını düşünün. Sonuç olarak uçak ve uçuş çok güvenlidir. Ulaşım sektörü içinde güvenliğe en yüksek düzeyde önem verilen teknolojinin ve eğitimin en üst düzeyde olduğu havacılıktır. Uçuş aynı zamanda en konforlu ve hızlı olanıdır. Uçuş ve uçaklar hakkında çok daha ayrıntılı bilgiler verilecek ve bu konuda sormak istediğiniz sorular, uçuş uzmanımızca cevaplandırılacaktır.

Korku Nedir?

Korku normal ve oldukça sıradan bir duygudur. Hoş bir duygu değildir bazı durumlarda yararlı olduğunu kabul etmek gerekir. Tehlikelerden korur hatta uygun dozlarda motive edici bile olabilir. Aşırı ve panik şeklinde olursa tam tersine bizi engeller. Korkunun objesi gerçek ya da hayal ürünü olabilir. Korku mantıklı ya da mantıksız (usdışı) olabilir. İşte bu irrasyonel olanlara fobi adı verilir. Fobi Yunanca bir kelimedir (phobos) anlamı kaçmaktır. Adından da belli olduğu gibi fobi korku ile kaçınma arası bir duygudur.

Fobi, psikiyatrideki tarifine göre bireyin birşeyden korkusu ona saçma ve mantıksız gelmesine ve bundan korkmamalıyım demesine rağmen bu korku ve kaçınmadan kendini alıkoyamamasıdır. Bunu saçma bulduğu için başkalarına anlatamaması, hayatını, ya da bir işlevini aksatması nedeniyle duyulan sıkıntı, ızdırap ve engelleme durumu da fobinin bir parçasıdır.

Fobi ile korku ya da korkaklık farklı olgulardır. Fobik kişi sadece fobik olduğu şeyden kaçınır. Başka konularda ise oldukça girişken ve cesur olabilir. Sonuçta; bir veya birkaç fobimiz olması herşeyden korktuğumuz anlamına gelmez. Hele cesur bir olmadığımız anlamına hiç gelmez. Uçak fobisi olan bireylerin çoğu entellektüel; iş ya da sosyal yaşamında başarılı olmuş kimselerdir. Elde ettikleri konumu birçok insanın denemeye cesaret edemiyeceği riskleri üstlenerek kazanmışlardır. Fobik psikiyatri de korku bozuklukları başlığı altında değil, anksiyete bozuklukları başlığı altında toplanırlar. Anksiyete, gerginlik stres, endişe kelimelerine karşılık gelir. Büyülü kelime de budur. Uçuş korkusu olanlar gergin, endişeli olabilen insanlardır. Öğrenilmiş ya da koşullanılmış olan bu duygu birçok fizyolojik değişimlere, bu değişimlerde korku ve panik duygusunun oluşmasına neden olur. Gerginlikle başetmede tedavinin temel noktası, fizyolojik değişimleri kontrol etme ve paniğe dönüşümünü engellemeye dayanır. Bunları ileride ayrıntılı biçimde gözden geçireceğiz.

Fobiler Nasıl Oluşur?

Fobilerin nasıl oluştuğu konusunda birçok teori vardır. İkisi önem kazanmaktadır. Analitik teoriye göre çocukluk yıllarında başka birşeyden doğan şiddetli korkular ya da endişeler bilinç dışında başka bir objeye kanalize ya da sembolize olmaktadır. Kognitif davranışlı teoriye göre fobi bir şekilde öğrenilmiş ve koşullanılmış kaçınma davranışıdır. Zaman içinde bu kaçınma giderek benimsenir ve mantıksallaştırılır.

Fobilerin tedavisinde ikinci teori daha yararlı ve daha çabuk sonuç verici. Bu yöntemle hastanın negatif kognüsyonları (biliş) değiştiriliyor ve pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma ve adım adım gevşeme, benlik gücü kazanma ve üstüne gitme ile fobi yenilebiliyor. Bunların yanısıra başka psikoterapi teknikleri de kombine ediliyor.(Self imagination, self instruction, Gestald vb). Biz tedavi programımızda bu ikinci yöntemi benimsiyoruz.

Amacımız çok kısa sürede uçuş korkusunu yenmek. Başarı şansı çok yüksek. Analitik ve diğer yöntemlerin tedavi ediciliği bu kadar yüksek oranda değil. Ancak çok dirençli vakalarda analitik yöntem tedaviye eklenebilir.

Uçuş fobisinin yanısıra bir çok fobi bulunabilir. Fobi türleri hakkında genel bir bilgi edinmekte yarar var. Ancak tanımlanmayanlar modası geçenler (örneğin sifiliz 40 yıl önce çok yaygındı) ve yeni çıkanlar var. En yaygın olanı Agorofobi dilimize açık alan ya da meydan korkusu olarak çevrilebilir.

Evden ve yakın çevreden ayrılma korkusu şeklinde tanımlanabilen bu fobi, uçuş korkusuna sıkça eşlik ediyor. Klostrofobi, kapalı, dar, basık alanlarda hissedilen endişedir. Bu da bazı uçuş korkularında var. Uçağın kapıları kapandığında başlıyor. Movie-fobi (hareket, sarsıntı korkusu) bu da başka türü. Virajlı yollardan, deniz otobüsünden, depremden ve türbülanstan korkuya neden oluyor. Başka fobi türleri örneğin kirlilik (mizofobi), su (hidrofobi), fırtına (kerauno-fobi), yılan (ophidio-fobi), kalabalık korkusu (ochlo-fobi), karanlık korkusu (nycto-fobi), yükseklik (akrofobi) gibi. Hatta fobi fobisi bile var (fobisi olmasından aşırı korkma).


Kısacası fobikseniz kendinizi yalnız hissetmeyiniz. Birçok kişiyle aynı duyguyu paylaşıyorsunuz. Şu nokta çok önemli uçuş fobinizin yanısıra başka fobiniz olması, klastrofobi, agorofobi yükseklik fobisi ya da panik atak içeriyor olması tedavinizi güçleştirmez uygulanan yöntemle korkunuzu yenebilir hatta başka fobileri de yenme potansiyeli kazanabilirsiniz.

Uçuş Fobisi Nasıl Gelişiyor?

Neden bazı insanlar uçuş korkusu yaşarken diğerleri tam tersine uçmaktan hoşlanır? Aslında uçuş korkusu normal kabul edilebilecek bir korkudur. Bir araştırmaya göre insanların %85'inde şu ya da bu derecede uçuştan korku ya da tercih etmeme vardır. Tıpkı sudan ve denizden korku gibi. Çok az çocuk ilk yıkanışında olumlu tepki verir. Sonra yavaş yavaş suya alışır. Sonra denize. Ancak uçuş korkusunun bu kadar kolay yenilmesi için günlük hayat içinde o kadar olanak yoktur. Bu yüzden ilk uçuşta herkes şu ya da bu şekilde heyecanlanır. Sonuçta sıkça varolan bu korku ile olumlu destekleyici ortamlarda karşılaşıp yenebilmiş olanlar şanslıdır. Tersine olumsuz şartlarda ve sıkça negatif koşullanmış olarak karşılaşırsa bu korkunun fobiye dönüşmesi kolay olmaktadır. Yapılan birçok çalışma uçuş korkusu ile stres arasındaki bağı göstermektedir.

Birçok kişi, ilk uçağa binişte yüksek korku yaşamaları ile o sıralarda başka bir nedenle yaşadıkları akut ya da kronik stres yaşıyor içinde olmaları arasındaki yüksek rastlantıyı tanımlamaktadır. Hatta birçok kez korkusuzca uçağa binmiş insanlarda da uçuş korkusu oluşmasına yolaçan başka bir nedenli yoğun stres görülebilir. Bu strese neden olabilecek major yaşam olayları yaşıyor olma (boşanma, iş kaybı, yakınlarının ölümü vb.) ya da birikmiş minor yaşam olayları olabilir ve birden uçuş korkusu hissedilebilir. Hatta pilotlarda ve diğer uçuş ekibinde de bu nedenlerle sonradan uçuş fobisi ortaya çıkabilmektedir.

Uçuş korkusu genellikle 20-30 yaş arasında kendini göstermektedir. Bu korku cinsiyet, ırk, din, meslek ayrımı göstermeksizin herkesi tutabilmektedir. Ancak entellektüel, mükemmelliyetçi ve evhamlı titiz (obsesif) insanlarda daha sık görülmektedir. Her kim olursa olsun uçuş korkusu olan birey stres yönetimi öğrenmelidir. Çünkü anksiyete, gerginlik bu korkunun başlatıcısıdır.



UÇUŞ KORKUSU EĞİTİM PROGRAMI

Türkiye ' de ilk kez başlatılan eğitimimiz teorik ve uygulamalı olarak iki bölümden oluşmakta. Uçuş korkusu olan kişiler eğitim öncesi uzmanlarımızla bir ya da birkaç görüşme yapıyor. Görüşmeler sonunda problemin boyutları saptanarak birbiriyle uyumlu olabilecek gruplar oluşturuyor.

Teorik uygulamanın ilk aşamasında en önemli konu; grup dinamiği. Daha sonra uçuş korkusu ve fobiler hakkında bilinçlenme ve uçuş personelinin katkılarıyla havacılık ve uçaklar hakkında bilgilenme sağlanıyor.

1. gün Stresle baş etme , ardından da uçuşa olumlu koşullanabilme ve motive edebilme öğretiliyor.

Uygulamalı eğitimin ilk aşaması ise 2. gün gidilen uçuş eğitim merkezinde Simulatörle, uçağın hareketleri ve tirbulans gerçeğe yakın olarak yaşanılabiliyor. Bu uygulamada korkulan objeye karşı duyarlılığı yavaş yavaş azaltmak hedefleniyor.

3.gün ise gerçek bir uçakla 1 saati geçmeyen bir yolculuk yapılıyor. Uzmanlarımız gruba eşlik ediyor ve terapi uçakta tamamlanıyor. Geri dönüş ise herkes için en kolayı. Dönüşte gruba 1 ay içinde 3. bir uçuş önermek dışında başka bir şey önerilmiyor. Bu uygulamanın başarı oranı %80. Dünyada Uçuş fobisinin tedavisine yönelik çalışmalarda başarı ortalamaları % 70 - 75 arasında değişiyor.

1.Gün:

Uçaklar Hakkında Teknik Bilgi
Fobiler Hakkında Psikiyatrik Bilgi
Fobilerin Tedavi Metodları
Grup Paylaşımı
Beden Belirtilerini Tanıma
Beden Belirtileriyle Baş Etme
2.Gün:

Simülatörde Uygulamalar Yaparak Korkuya Duyarsızlaşma

3.Gün:

Doktor Eşliğinde İzmir'e Gidiş Dönüş



Uçuş Fobisinin Maliyeti

Her yüz kişiden 10 unda uçuşu engelleyecek boyutta uçuş korkusu görülür. ABD de boing şirketinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre uçuş fobisi nedeniyle satılamayan uçak biletleri yılda iki milyar dolar mali kayba yol açmaktadır. Bu rakam satılan biletlerin %9 una karşılık gelmektedir.

Dünyada Uçuş Fobisi Eğitim Programları Düzenleyen Şirketler

Hollanda - KLM

ABD-UNİTED AİRLİNES

İsviçre- SWİSSAİR

Avusturya-AUSTRİAN AİRLİNES

Almanya- LUFTHANSA
SOSYAL FOBİ

İnsanlar farklı farklıdır. Kimi insan bir topluma girdiğinde, kendisini hemen kabul ettirir, grubun konuşmalarına katılır, grupla birlikte güler ve güldürür. Onlarla konuşmaktan, kendisini ifade etmekten, espri yapmaktan kaçınmaz. Kimi insan ise bunun aksine yeni bir gruba girmekten çekinir, özellikle de grubun içinde karşı cinsten insanlar varsa.

Utangaçlık çoğu zaman bir problem halinde algılanmayabilir. Ancak bu kişiler, sosyal ortamlardaki sıkıntıları nedeniyle bu ortamdan kaçmaya başlayabilirler ki bu durum "sosyal fobi " nin oluşmasına zemin hazırlar.

Sosyal fobi psikiyatride tedavi gerektiren önemli sorunlardan biridir. Yarattığı anksiyete (sıkıntı) nedeniyle birçok psikolojik rahatsızlığa yol açabilir. (Depresyon, panik atak, agorafobi, alkol ve uyuşturucuya yönelim ve hatta intihar.)

Genel nüfus içinde % 4 ile % 6 arasında değişik derecelerde "sosyal fobi " ye rastlanmaktadır. Ancak hastalığın ortaya çıkmasında ve tanınmasında kültürel farklılıklar, toplumsal değerler ve tedavi beklentilerindeki farklılıklar ile açıklanabilir. Örneğin doğu toplumlarında sosyal fobiye sık rastlanmakta ancak tedavi edilebilir bir bozukluktan çok kişilik özelliği olarak ele alınmaktadır. Japonya' da aşırı utangaç birinin "Shinka Shitsu" kişilik yapısında olduğu söylenir. Bu şekilde tanımlanan pekçok kişi aslında sosyal fobik olabilir. Türk toplumunda ve doğu toplumlarında bu belirtileri birçok insanda görebiliriz. Çünkü doğu toplumları insanın bireyselleşmesine tepki gösterir. İnsanların hep biz demesini, toplumun isteklerini kendi çıkarlarının her zaman üstünde tutması gerektiğini vurgular. Kişilerin bağımsızlık ve bireysellik duyguları bastırılarak kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu da kişilerin utandırılarak büyümelerine, girişimcilik duygusunun elinden alınmasına, pasif ve utangaç insanlar haline gelmelerine neden olur.

Sosyal fobikler yeni bir ortama girmekte ve o ortama ayak uydurmakta zorlanırlar . Sosyal ilişkiler geliştirme konusunda başarılı değildirler. Çünkü temelde bir güven eksikliği içindedirler. Kendilerini birçok konuda yetersiz hisseden bu kişilerin kendi akranlarıyla kıyaslama yapıldığında, kendisini sürekli suçlayan, eleştiren ve değersizlik duyguları yaşayan insanlar oldukları görülür. Başkalarıyla konuşmak, rekabet etmek veya tartışmak istemezler. Bunun sebebi ise herkesin kendisini yenebileceği korkusudur. Kendi haklarına saldırıda bulunulsa dahi seslerini çıkarmazlar. Sosyal fobik insanların içlerinde sanki dış dünyadan herkesin kendisini izlediği ve değerlendirdiği inanışı hakimdir. Bunun için topluluk önünde konuşmaları gerektiğinde, yeni insanlarla tanıştırıldıklarında, bir işle uğraşırken başkaları tarafından seyredildiklerinde tedirgin olurlar.

Sosyal fobinin temeli çocukluk yıllarında atılmaktadır ve toplum içinde de geliştirilmektedir. Çocukluk döneminin 1-3 yaşları arası "özerklik evresi " olarak bilinir. Bu evre çocuğun anne bağımlılığından uzaklaşıp kendi ayakları üzerinde durabildiğinde başlar. Bu dönemde çocuklar bağımsızlık gereksinimi duyarlar ve bu ihtiyacın karşılanabilmesi için de bağımsız olmak isterler. Eğer bu dönemde sürekli cezalandırılır, aşırı korunur ya da anneye bağımlı biçimde yetiştirilirse çocuk bu baskı sonucu oluşan ezikliğin kızgınlığını ve utancını yaşamaya başlar. Utanç duygusu kişiye yerleştikten sonra artık yaptığı seçimlerin doğruluğu konusunda suçluluğa kapılır ve haklarını savunamaz. Utangaç çocuklardaki suçluluk duygusu, çocuğun hareketlerini kısıtlar. Çevresinde huzursuzluk doğuracağı ve cezalandırılacağı endişesiyle sadece kendisine verilenlerle yetinir. Yeni bir işe girişmekte ve başlamakta zorluk çeker. Yeteneklerini geliştirmekten, hakkı olan şeyleri istemekten kaçınır. Böyle bir çocukluk yaşayan kişinin girişimcilik ya da bağımsızlık duygusunun geliştiği söylenemez. Bu koşullarda büyüyen çocuklar büyük ihtimalle pasif, çekingen ve utangaç yetişkinler olurlar.

Sosyal fobinin tedavisinde bilişsel-davranışsal psikoterapilerden yararlanılır. Ayrıca tedavinin ilaçla desteklenmesi etkiyi arttırır.

AGORAFOBİ

Fobiler arasında sık görülen agorafobi, eskiden yalnız meydanlardan, açık yerlerden korku olarak bilinirdi. Şimdi agorafobi çok daha geniş bir anlam taşımaktadır. Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten; örneğin sinema, tiyatro, tünel, köprü, pasaj, asansör, otobüs, vapur, deniz otobüsü, uçak gibi yerlerde duyulan korkular artık agorafobi sayılmaktadır.

Genellikle panik bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkar. Nadir olarak da panik bozukluğa bağlı olmayabilir. Çoğu agorafobinin temelinde panik nöbetleri bulunmaktadır. Yani hasta panik atak geçireceği korkusu nedeniyle, yalnız başına sokağa çıkmamakta,kalabalığa girememektedir.

Agorafobi uzun bir süre kişiyi etkisi altına alabilir. Bir panik atak hastamız 2 yıl boyunca evden dışarı çıkamadığını, markete gidemediğini, alışveriş yapmak için dahi evden dışarı çıkamadığını belirtmiştir.
ÖZGÜL FOBİ

Belli nesneler veya durumlardan duyulan anormal korkudur. Örümcek, kelebek, yılan, kedi, köpek, hamam böceği, karanlık yer, yükseklik fobileri en sık karşılaşılan özgül fobilerdir. Bu fobileri agorafobi ve sosyal fobiden ayırt eden özellik, korkunun özgül durumlar ve nesneler karşısında belirmesidir. Bu özgül nesneler ve durumlar olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi yoktur. Bunlardan uzak olduğu sürece hastanın yaşamı etkilenmemektedir. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır. Hasta fobiyle birlikte panik yaratan ortam ve durumlardan kaçınmaya başlar. Bu nesne ve durumların nerelerde bulunabileceğini önceden inceler ve ona göre tedbir alarak, sıkıntıdan kurtulmaya çalışır.

Fobiler korkunun ortaya çıktığı uyarana göre üçe ayrılabilir:

Nesne Fobileri : (böcek, kelebek, köpek, sivri uçlu eşya gibi)
Durum Fobileri : (kapalı yer, açık alan, asansör, yüksek yer)
İşlev Fobileri : (altına kaçırma, gaz kaçırma, terleme, yüz kızarması)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst