Heulwen
Kayıtlı Üye
Ampir Nedir
Napolyon devrinde Fransada başlamış ve Avrupaya yayılmış olan mimari, mobilya, giyim vb. üslûbu, tarzı. Eskiçağ tarz ve üslûplarının yorumlanması, daha Louis XVI. stilinde beliren bir eğilimdi. Üslûp, ihtilâl sırasında Louis Davidin etkisiyle, ağır basacak kadar gelişti. Napolyon zamanında sürüp giden savaş hali, dekoratif unsurları savaşçı amblemler haline soktu. Merkezi idareyi de değişmeyen biçimlerde görmek mümkündür.
Percier ile Fontaine, sanatları yönettiler; 1812 yılında Fontaine, döşemeyle ilgili bütün eşyayı içine alan bir iç süsleme dergisi yayımladı: fildişi iskemleler, üç bodur ayak üzerinde yükselen sapın taşıdığı yunan fenerli lambalar, revak görünüşlü âbidevi yatak hücreleri. Bakır silmeler iskarpelaya iyi gelmeyen akaju ağacı ile bağdaştırıldı. Sütunların süsü sert (kaide ve baslıkta bazen yaldızlı bronzdan bindirilmiş yumurta veya defne şeklinde bir gerdanlık bulunur, gövde oluksuzdur). Tıkanık ve ağırca olan marketri limon ve akaju ağacının dışına pek çıkmaz.
Ampir mobilyası kübik ve masiftir (buna rağmen aynı çağa ait ve Jacob ailesinden gelen pek güzel parçalar vardır). Yaldızlı bronz parlak veya mat, bazen mat zemin üzerinde parlaktır; yine de imparatorluk çağının yaldızları sıcak yumuşaklıkları ve dokularıyla beğenildi; eskiçağ yeşili bronz, koyu renkli mermerle birleştirildi (granit, doğu somakisi); bakırdan parmaklık, baklava şeklinde geometrik kafes oymaları yapıldı, bunlar küçük masaların etrafında kemer veya üstünde galeri meydana getiriyordu.
Kabul edilen tek eğri, daire formuydu. Çalışma masaları zafer taklarına benzetildi. Rakkaslı saatlerin süslemesinde Eskiçağ hâkim durumdaydı: Horatiusların Yemini, Maruıs Minturnesde v.b.; eskiçağ vazoları sık sık ortaya çıkıyor, yeşil ve siyah mermer rafların üzerinde, çoğu zaman Napolyonun büstü veya heykeli bulunuyordu. Roma miğferi, kılıcı, konsül alâmeti, subay asası, kudret timsali balta, defne tac, kartallar, kanatlı zaferler, borazan üfleyen kenomeeler, sfenksler süsleme konularının repertuvarını meydana getiriyordu. Kumaşlar çok zarif ve saf renkliydi. Kırmızı, sarı, yeşil renkler hâkimdi. Bütün Avrupada ağır basan ampir üslûbu, Rusyada Aleksandrin üslûbu adını aldı.
TÜRK AMPİR STİLİ
Barok üslûbunun ardından Türkiyeye giren ampir üslûbu, 1854-1874 yılları arasında 20 yıl yaşamış, özellikle İstanbulda çeşitli sahalarda kullanılmıştır. Çok yaygın olmamakla beraber bazı Anadolu yapılarında da özel görünüşler halinde ortaya çıkmıştır.
Fransadan Türkiyeye gelen bazı sanat eşyası ve oradaki yapıları inceleme fırsatı bulan yabancı ve yerli Hıristiyan mimarlar yoluyla yeni bir akım olarak beliren Türk ampir üslûbu, kısa bir süre içinde hayli yaygın hale gelmesine rağmen Avrupadaki uygulamadan birçok noktada farklılıklar göstermiştir.
Uzun bir mimari geleneğin hâkim olduğu bir ülkede ampir üslûbun Avrupadakinden ifade bulması ve yeni denemelerle karşımıza çıkması tabiidir. Bu yüzden Türkiyedeki uygulamaya Türk ampir üslûbu denmiştir. İnsan ve hayvan figürlerinin zengin bir şekilde ve çeşitli biçimlerde kompoze edilmesine ve bunların bitkisel motiflerle bağlanmasına dayanan bu üslûp, yalnız mimaride kalmamış, resim, heykel, süsleme, seramik ve mobilya gibi çeşitli sanat kollarında da denenmiştir. İnsan ve hayvan figürlerinin ağır bastığı böyle bir üslûbun aktarılışı sırasında dini gelenekler göz önüne alınarak daha çok çiçek ve yaprak gibi bitkisel süslemeler esas alınmış, mümkün olduğu kadar insan ve hayvan figürlerinden kaçınılmıştır.
En önemli örneklerin toplandığı İstanbulda özellikle Tophanede Nusretiye camii, baroktan ampire geçişi gösterir; 1853′te Hacı Emin Paşa ve Serkis Balyan tarafından yapılan, Barok ve Ampir üslûplarının karışmasından doğan Dolmabahçe sarayı ve 1854 tarihli Ortaköy camii örnekleri Nusretiyeden sonra gelir. Ayrıca Mahmud II türbesi, Sultanahmette Divanyolu üzerinde Çevri Kalfa mektebi, Topkapı sarayı içinde bazı binalar ve Alayköşkü bu devrin eserleri arasına girmektedir.
Mimarinin yanısıra çeşitli süsleme alanlarında da bu devrin karakteristik belirtileri, ahşap evlerin kapı, pencere, dolap ve tavan süslemelerinde, resim ve yazı çerçevelerinde, dokuma ve işlemelerde, mezar taşlarında görülmektedir.
Anadoluda ve Osmanlı imparatorluğunun başka çevrelerinde Ampir üslûp oradaki yerli geleneklerle birleşerek biraz daha değişik şekiller meydana getirmiştir.
Napolyon devrinde Fransada başlamış ve Avrupaya yayılmış olan mimari, mobilya, giyim vb. üslûbu, tarzı. Eskiçağ tarz ve üslûplarının yorumlanması, daha Louis XVI. stilinde beliren bir eğilimdi. Üslûp, ihtilâl sırasında Louis Davidin etkisiyle, ağır basacak kadar gelişti. Napolyon zamanında sürüp giden savaş hali, dekoratif unsurları savaşçı amblemler haline soktu. Merkezi idareyi de değişmeyen biçimlerde görmek mümkündür.
Percier ile Fontaine, sanatları yönettiler; 1812 yılında Fontaine, döşemeyle ilgili bütün eşyayı içine alan bir iç süsleme dergisi yayımladı: fildişi iskemleler, üç bodur ayak üzerinde yükselen sapın taşıdığı yunan fenerli lambalar, revak görünüşlü âbidevi yatak hücreleri. Bakır silmeler iskarpelaya iyi gelmeyen akaju ağacı ile bağdaştırıldı. Sütunların süsü sert (kaide ve baslıkta bazen yaldızlı bronzdan bindirilmiş yumurta veya defne şeklinde bir gerdanlık bulunur, gövde oluksuzdur). Tıkanık ve ağırca olan marketri limon ve akaju ağacının dışına pek çıkmaz.
Ampir mobilyası kübik ve masiftir (buna rağmen aynı çağa ait ve Jacob ailesinden gelen pek güzel parçalar vardır). Yaldızlı bronz parlak veya mat, bazen mat zemin üzerinde parlaktır; yine de imparatorluk çağının yaldızları sıcak yumuşaklıkları ve dokularıyla beğenildi; eskiçağ yeşili bronz, koyu renkli mermerle birleştirildi (granit, doğu somakisi); bakırdan parmaklık, baklava şeklinde geometrik kafes oymaları yapıldı, bunlar küçük masaların etrafında kemer veya üstünde galeri meydana getiriyordu.
Kabul edilen tek eğri, daire formuydu. Çalışma masaları zafer taklarına benzetildi. Rakkaslı saatlerin süslemesinde Eskiçağ hâkim durumdaydı: Horatiusların Yemini, Maruıs Minturnesde v.b.; eskiçağ vazoları sık sık ortaya çıkıyor, yeşil ve siyah mermer rafların üzerinde, çoğu zaman Napolyonun büstü veya heykeli bulunuyordu. Roma miğferi, kılıcı, konsül alâmeti, subay asası, kudret timsali balta, defne tac, kartallar, kanatlı zaferler, borazan üfleyen kenomeeler, sfenksler süsleme konularının repertuvarını meydana getiriyordu. Kumaşlar çok zarif ve saf renkliydi. Kırmızı, sarı, yeşil renkler hâkimdi. Bütün Avrupada ağır basan ampir üslûbu, Rusyada Aleksandrin üslûbu adını aldı.
TÜRK AMPİR STİLİ
Barok üslûbunun ardından Türkiyeye giren ampir üslûbu, 1854-1874 yılları arasında 20 yıl yaşamış, özellikle İstanbulda çeşitli sahalarda kullanılmıştır. Çok yaygın olmamakla beraber bazı Anadolu yapılarında da özel görünüşler halinde ortaya çıkmıştır.
Fransadan Türkiyeye gelen bazı sanat eşyası ve oradaki yapıları inceleme fırsatı bulan yabancı ve yerli Hıristiyan mimarlar yoluyla yeni bir akım olarak beliren Türk ampir üslûbu, kısa bir süre içinde hayli yaygın hale gelmesine rağmen Avrupadaki uygulamadan birçok noktada farklılıklar göstermiştir.
Uzun bir mimari geleneğin hâkim olduğu bir ülkede ampir üslûbun Avrupadakinden ifade bulması ve yeni denemelerle karşımıza çıkması tabiidir. Bu yüzden Türkiyedeki uygulamaya Türk ampir üslûbu denmiştir. İnsan ve hayvan figürlerinin zengin bir şekilde ve çeşitli biçimlerde kompoze edilmesine ve bunların bitkisel motiflerle bağlanmasına dayanan bu üslûp, yalnız mimaride kalmamış, resim, heykel, süsleme, seramik ve mobilya gibi çeşitli sanat kollarında da denenmiştir. İnsan ve hayvan figürlerinin ağır bastığı böyle bir üslûbun aktarılışı sırasında dini gelenekler göz önüne alınarak daha çok çiçek ve yaprak gibi bitkisel süslemeler esas alınmış, mümkün olduğu kadar insan ve hayvan figürlerinden kaçınılmıştır.
En önemli örneklerin toplandığı İstanbulda özellikle Tophanede Nusretiye camii, baroktan ampire geçişi gösterir; 1853′te Hacı Emin Paşa ve Serkis Balyan tarafından yapılan, Barok ve Ampir üslûplarının karışmasından doğan Dolmabahçe sarayı ve 1854 tarihli Ortaköy camii örnekleri Nusretiyeden sonra gelir. Ayrıca Mahmud II türbesi, Sultanahmette Divanyolu üzerinde Çevri Kalfa mektebi, Topkapı sarayı içinde bazı binalar ve Alayköşkü bu devrin eserleri arasına girmektedir.
Mimarinin yanısıra çeşitli süsleme alanlarında da bu devrin karakteristik belirtileri, ahşap evlerin kapı, pencere, dolap ve tavan süslemelerinde, resim ve yazı çerçevelerinde, dokuma ve işlemelerde, mezar taşlarında görülmektedir.
Anadoluda ve Osmanlı imparatorluğunun başka çevrelerinde Ampir üslûp oradaki yerli geleneklerle birleşerek biraz daha değişik şekiller meydana getirmiştir.