Altinordu devletİ ve tatarlar

İnci

1907
Prenses
Altmordu hakkındaki yazıma yakından tanıdığım meşhur "İdıgey" destanı yoluyla başlamaya karar verdim. Allaha şükür nice yıldır özlemle çıkmasını beklediğimiz bu kahramanlık destanımız da Tatar dünyasına takdim edildi. Bundan 50 yıl önce 1944 yılında Rus Komünistlerinin Özek Komitesinin malum kararı ile saklanan bu eser Tatar halkının ısrarlı istekleri neticesinde kendilerine geri verildi. Şüphesiz, bu destan Tatar halkının çok zengin ve şu zamanlarda karanlık tarihinde aydınlatıcı sahifeler açan güzel bir cevheridir. Ama o sadece Altmordu devrinin tarihi mirasına halkımızın, geri dönme yolundaki birinci basamağıdır.
1944 yılında alınan karar sadece bu destanı değil, Tatar halkının ulu tarihinde çok mühim bir yeri olan Altmordu tarihini ayrıca yasakladı. Bu karar ve onu takip eden diğer kararlar, mesela, Sovyetler birliğinin Fen Akademisi o zamanki Tarih ve Felsefe bölümü (Rusya'nın Komite Partisi'nin Tataristan'da ve Kırım ülke komitelerinin almış olduğu başka kararlara da öncelik etti.) Altınorduyu Tatar tarihinde hayran kalınacak derecede rol oynayan bir devlet olarak tanıttılar. Ondan sonra geçen yarım asırlık bir süre içerisinde, Tatar halkı Altmordu tarihinden gerçekten de mahrum edildi. Tataristan da bu yarım asırlık süre içerisinde, ilmi monografiler ve makaleler hiç yok denecek kadar az basıldı. (Kazan Üniversitesi Öğretim görevlilerinden Prof. M. Osmanov'un "Cusi Ulusu" yani "Altmordu Yarlıkları" hakkında ki kitabının haricinde). Bu tarihi öğretmek gayesi Alimcan İbrahimov isimli Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü'nün programına dahi alınmadı.
"Tataristan ASSR tarihinin bir kaç defa çıkarılışında da "Altmordu" sözü İtil boyu Bulgar devletine belli bir zaman için nam vermek maksadıyla kullanıldı. Orada da Altınordu'ya karşı kötü görüşler ileri sürüldü. Moskova'da çıkarılan bir çok yazıda "Ordu işgali", "Tatar-Moğol İşgali" gibi manasız sözler söylendi. Bu gibi yanlış değerlendirmeler daha önce bahsi geçen 1944 yılında alman karar doğrultusunda halâ yapılmaktadır. Hayır bu iş sadece bu kadarda değildir, bunların hepsi Sovyet Komünist Totaliter rejiminin (bir kaç asır devam etmiş Rus hakimiyetinin) emperyalist fikir yürütmesinin ürünleridir. Ama zaman değişmektedir. Rejimi değiştirip, yenisini kurmak, demokratik bir cemiyet, hukuklu bir devlet yapmak için atılan adımlar ve bu adımların ilki Tataristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi ve birinci Cumhurbaşkanını seçmesi oldu. Bu yenilikler bizim Tatar dünyamıza da girdi, halkımızı uyandırdı. İster halkına mahsustan unutturulmaya çalışılan tari-hi, karanlık gösterilmeye çalışılan tarihi devirleri ve bilgisizlik gibi problemler çözülmeye başladı. Kazan Hanlığı'nın çağını aydınlatıcı kitaplar ve makaleler Tatar dünyasına girdi.
Suyun Bike minaresine hilâl konuldu. Kazanın işgaline (2) veya (15) Ekim 1992'de 440 yıl doldu. Onu matem günü olarak ilan ettiler. Kazanı savunma sırasında ölenlerin ruhu için âbide yapma işi başladı. Tarihte Cuci Ulusu ismiyle bilinen Altmordu devleti, bütün Avrasya'nın Orta çağdaki en büyük devleti, evvelki konar-göçer kültürü ile yerleşik hayata uyum sağlamış (Şehir) kültürünün klasik kaynak birleşmesinin zengin bir temsilcisi olmuş. Devleti kuranlar Cengiz Han'ın Moğolları kabul edilse bile, devletin tabanını oluşturan halk, Kardeş Türk boyları "Kıpçaklar, Bulgarlar, Oğuzlar, Hazarlar'ın ahfadı Macarlardır. Hem benim buna inancım kâmildir ki uzak Asya'dan göçüp gelmiş Türk dilli Tatar kabileleri olmuş. Tatarlar'ın bir bölümü batıya daha Moğol savaşları başlamadan önce göçetmişler. Diğer bölümleri ise XIII. asırda 20-40 yıllarında Cengiz
Han ve Batu Han komutasında Batı Sibiryayı hemde Doğu Avrupayı işgal etme sırasında yer almışlardır. "Eğer Altınordu'nun etnik dünyasında başka Türk halklarının olduğu ilimde şüphe uyandırmazsa, Moğollar'dan ayrı (özge) olmuş Tatarlar'ın Türklüğü türlü çağlarda çok bahisler ortaya çıkarırdı. Geçen yüzyıllarda görünen Rus tarihçileri V. Tatisov hem Nkaramzin Moğollarla Tatarları birbirinden ayırıp Altınordu'da Tatarların çoğunlukta olduğunu yazsalar bugünkü Sovyet tarihçilerinin bazıları önceki Tatarların Cengiz ve Batu Hanlar'ın askerleri arasında olmadığını ve onların umûmen Tatar halkının etnik tarihinde herhangi bir bağlantılarının olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar. Gözlemlerinin böyle oluşu-hem evvelki meselenin çok mühim olduğunu aklımızda tutup-onu halletmek, halkımızın önceki tarihinin çok ehemmiyetli, büyük Türk boyu olmuş Tatar halkının ayrılmaz parçası hem ona isim ver¬miş önceki Tatarlar'ın tarihi ile tanışmak çok zaruridir. İşte bu başlangıç tarih, Altınordu'nun umumi tarihi mes'elelerine, onları bugün yeni fikir yürütme ihtiyacından kurtarıp, bu tarihi meseleyi halletmek için ayrılmaksızın bağlanmış.
Başlangıçta Altınordu hakkında kısa bilgiler vermek doğru olacak kanısındayım. Altınordu, Moğol İmparatoıiuğu'nun batı kısmını teşkil eder. Doğu'da İrtiş Irmağından Batıdaki Don nehrine Kuzeyde Bulgardan (Bâb-el abuab) kadar olan büyük bir alanı kaplamıştır. Bu ulu devlet iki büyük ulusa ayrılıp, Batıda "Altınordu", Doğuda (Orta Asyadaki hem Kazakistan'daki yerler) "Gök Ordu" diye biliniyor. Bu bölünmenin kökünde evvelden Kıpçaklarla Oğuzlar arasında vuku bulan kabile ayrımı var. Altınordu, Arap, Fars, coğrafi edebiyatında "Cuci Ulusu" ismiyle anılmış. Hem bu isimlendirme Moğol İmparatorluğu'nu meydana getiren Cengiz Han'ın ulu oğlu "Cuci" ismine bağlı. Cengiz Han kendi oğluna batıda işgal edilmemiş ama işgal etmeye elverişli yerleri vasiyet etmiş. O da uzun zaman geçmeden bu işi yerine getirmiştir. Ancak bu işi babası Cengiz hanla aynı yıl ölen (1227) Cuci değil Cuci'nin oğlu Batu Han yerine getiriyor. O 1236 ve 1240 yıllarında bütün Batı Avrupa'yı işgal ediyor. İki yıl sonra 1243 yılının başlarında Macaristan seferi dönüşünde İtil nehri boylarına yerleşiyor ve burada Altınordu devletini meydana getiriyor.
Başlangıçta bu devlet, resmen Moğol İmparatorluğu'nun bir parçası kabul ediliyor. Ama Batu Han uzun zaman geçmeden kendi bağımsızlığını ilan ediyor. Ortaya çıkan bu devlet çok kuvvetleniyor. Babası "Cuci"nin, bu yerlere Cengiz Han'ın vasiyet etmiş olduğu bu zatın ismiyle "Cuci Ulusu" onun hanları "Cuciler" (Cengiz Han'ın bir hanedanı) çıkardığı gümüş dirhemlerde "Cuci paraları" diye anıldılar. Nihayet Altınordu'nun hüküm sürdüğü yerlere bugün resmi olmayan ama namı şu zamanlarda çeşitli yerlere erişen "Deşt-i Kıpçak" (Kıpçak Dalaşı) adıyla anılmaya başlanmış. Dediğimiz gibi Altınordu 1243 yılının başında kuruluyor ve bu tarihi vakıanın 750 yılı doluyor. Şimdi Altınordu'nun kuruluşunda ve öncesinde önemli tarihi roller oynamış Tatarlar'ın tarihine müracaat edelim. Altıncı ve sekizinci asırlarda Doğu Sibirya ve İç Asya yerlerini içine alan Doğu Türk Hanlığı'nın halkı arasında Tatar isimli kabilelerde olmuş. Onların hakkında Orhun Abidelerinde güvenilir bilgiler var. Örneğin İstemi Han ve Bumin Hanı anma törenlerinde toplananlar arasında "Otuz Tatar vekilleri olmuş". Bu Tatarlar Bilge Kağan'ın babası İlteriş Han komutası altında Tuğu kabilelerine karşı savaşmışlar. Bilge Kağan kendisi "Dokuz Tatar" kabileleriyle savaşmış. Onlar Oğuzlar ile birlikte olmuşlar.
Demek o zamanın güçlü kabileleriyle savaşlar etmiş Türk dilli Tatarlar güçlü boylar olmuşlar. Hem Otuz hemde Dokuz sayıları büyük Türk Tatar bir-liğindeki kabilelerin sayısı ihtilaf yaratmıyor. Evvelki Tatarlar 9-10 asırlarda Çin kaynaklarında geçmektedir. Çinliler onları "Dada", "Tatan" diye çağırmışlar. Lee De Yui adlı cinlinin 842 yılında "Urmuz" adlı Uygurca yazmış olduğu mektubunda "Tatan" kabilelerinden bahsetmiş. Sonradan İmparator Wang Yan Tin'in elçisinin yazmış olduğu bir dokümanda (981. yıl) o Tatan kabilelerinin sayısının sekiz olduğunu belirtmiş. Umumen Çin tarihi kaynaklarında önceki Tatarlar daha çok "Dada" ismiyle anılmışlar.Onuncu yüzyılın "Hudud El Âlem" isimli ünlü farisi kaynakta Tatarlar Türk Hanlığı (Göktürkler) yenildikten sonra kurulmuş Kara-hanlılar devletindeki "Dokuz Oğuz Boyunun" birisi diye biliniyor. Onbirinci asırda Uygur Türkleri'nin meşhur âlimi Mahmud Kaşgâri yirmi Türk kabile arasında Tatarlardan bahsetmekte. Aynı yüzyılda farsi tarihçi El Gardizi eserinde Tatar kabile birliğinden çıkmış olan kişilerin Kimek Hanlığı'nın ortaya çıkışında rol oynadıklarına dair bir rivayet ileri sürmektedir. Orda Tatarlardan yedi kabileden birisi olarak bahsediliyor. Onların arasında Tatar, Kıpçak, Aclat, Bayandar, Imek gibi boylarda var. Suda malum olsun Imek, Yemek, Kımekler sekizinci ve onuncu yüzyıllarda Batı Sibirya'da İrtiş ırmağı boylarında yaşamış ve dediğimizce Hanlık kurmuş Türk boylarıdır. Onların doğu kısmı Kıpçak ismiyle anılmış.
Gördüğünüz gibi daha o zamanlarda Tatarlar ve Kıpçaklar arasında yakın bağlantılar olmuş. Doğrusu onlar kardeş boy olup büyük devlet tutmuşlar. Başka kaynaklara bakacak olursak; örneğin, Rus yazmalarında 17. yüzyıl Hive Hanı ve tarihçi Ebu-I Gazi Bahadır Han tarafından Tatarlar'ın Moğol istilalarına kadar Doğu Avrupa'da olduğu belirtilmiş. İşte bu kaynaklara göre Tatarlar İç Asya'dan yani eski Doğu Türk Hanlığı diyarından türlü çağlarda batıya göç etmişler. Onlara yakın olsa da o zamanki Avrupa halklarının o tarihte ikamet ettikleri yerleri belirtmek halen mümkün değil. Ama inanılacak bir deyimle önceki Tatarlar, kardeş Türk boylarıyla birlikte Altınordu devletinin kurulmasında önemli rol oynamışlardır. Tatarlar'ın büyük nâm bırakmış devri, onların önceki öz yerlerinde yani Doğu Sibirya ve İç Asya diyarlarında Moğollarla komşu olup yaşadıkları ve Moğol İmparatorluğu'nun ortaya çıktığı çağlardır. Hem Moğollar hemde onların komşuları olan Tatarlar hakkındaki önemli kaynaklar toplanmış. 13. ve 17. yüzyıl Moğol, Çin ve Farsi tarihi kaynaklan dikkatle inceledikten sonra Tatarlar'ın Moğollardan başka Türk dilli kabileler olduklarını itiraf etmemek mümkün değildir. Hatta bir kısım zıddiyetlere bakmadan Türk Tatarlar'ın tarihi, Moğol ve onlara kardeş kabileler örneğin Kiriyitler, Merkitler, Oyratlar ve Naymanlar tarihinden ayrılıp duruyor.
On üçüncü yüzyılın (Men-Da-Bey-Lu) (Moğol Tatarlarının dolu tasviri) isimli Çin kronolojisinde Tatarlar ayrı Sa-To kabilesin¬den deniyor. Sa-To denilen halk 700. yılda Tanrı Dağları'nın eteğinde yaşayan Türk boylanndandır. 8. ve 10. yüzyıllarda onlar oradan mecburen Çin'in doğu tarafındaki Ghansu ve Şansi diyarlarına göçüyorlar. Şüphesiz onlar Doğu Sibiryaya ve Ural-İtil boylarına göç etmiş Tatarlar'ın İç Asya'da ayrılıp kalan kardeş kabile¬leri olmuşlar. Bazılarında onlar "Ongutlar" ismiylede malum, (Moğol yazmalarına göre Cagan Tatar kabileleri) Orta çağların büyük farsi tarihçisi Reşidüddin (14. yy) Ongutlar'ı Türkler diye tanıtıyor. Çin kaynaklarını iyice araştırıp öğrenen büyük tarihçi P. Kotary (Pallade-19 yy) ve Sovyet âlimi N. Munkuyif aynı fikirdeler. Ak Tatarlar hakkındaki birinci tarihi haberleri veren "Men-Da-Bey-Lu..." eserin yazarı onların dış giyinişlerine ve kılıklarınada değinmiş. Ak Tatarlar diye tanınan Tatarlar uzun kendileri edepli, ana ve babaya karşı çok saygılıdırlar. Önceki kronikde onlardan başka Kir Tatarları (Sen Dada) ile Kara Tatarlar (Hey Dada) hakkında yazılmış. Onların hayatına Cengiz Han, Onun bütün askerleri ve komutanları ile töresi giriyor, deniliyor. Bu, "Tatarlar" yani Moğollar "Yuvarlak gözlü, yanakları geniş, gözlerinin üst kirpikleri yok, sakalları seyrek ve dış kıyafetleri ise çirkindir, diye anlatılmış. Kısacası burada antropoloji tarafından da birbirinde tamamen ayrılan çeşitli kabileler hakkında söz edilmiş. (O zamanda Cengiz Han'ın Moğollardan farklı, hem kara hem Kir Tatarlarından değişik, büyük ve heybetli bir gövdeye sahip, geniş alınlı uzun sakallı bir kişi olduğu anlatılıyor.) Onun annesinin Tatar olduğu hakkında güvenilir kaynaklar var.
"Men-da Beylu" adlı eserin yazarının Moğollardan Tatarlar diye bahsetmesi, önceki yazmanın tercüme edilip teftişten sonra basılmasını sağlayan N. Munkeyif şöyle anlatıyor. Gerçek Tatarlarla ilk defa karşılaşan Çinliler "Tatar" ismini doğudaki komşuları Moğollar içinde kullanmışlardır. Bilindiği gibi Tatarlar Çinli ve Moğollar'ın arasında ki bir yerde yaşamışlar, Tatarlar'ın tarihi "Menda Beylu" dan başka diğer ünlü tarihi kaynaklarda da aydınlığa kavuşturulmuştur. Onların arasında "Mangolin 10, Nuuts, Tofchoo" (Moğolların gizli tarihi isimli 13. yy. Moğol yazması, Reşidüddin'in" Camii't tevarih" (Elyazma Nüshaları) isimli eseri ve 17. yüzyılda dizilen "Altun Topçu" (Altın Rivayet) isimli Moğol yazmasıda var. Elbette bu kaynaklarda geniş şekilde tasvir edilen Tatar tarihine bir makaleyle değinip geçmek mümkün değil. Şuna değinmek isterim ki Tatarlarla Moğollar arasındaki münâsebet gerek Cengiz Han devleti ortaya çıktığı zaman olsun gerekse ondan sonraki istila savaşları olsun münakaşa hatta düşmanlık seviye¬sinde olmuştur. O düşmanlık, Tatarlar'ın Cengiz Han'ın babası "Ye-sigug"u öldürmelerinden sonra daha da güçleniyor. O zaman Cengiz Han Tatarlar'ın yokedilmesine emir veriyor. 1193 yılında büyük savaşta Tatarlar yenilsede onlar tamamen yok olmuyorlar. Yerine daha dört büyük kabile ortaya çıkarmışlar.
1. Cagan Tatar (Yani On-gutlar, Ak Tatarlar)
2. Alci Tatar?
3. Dudaut Tatar?
4. Alukay Tatar?
Reşidüddin'in yazdığına göre 1202 yılında savaşta yenilince bir çok Tatarlar batıya doğru göç ediyorlar. Göreceksiniz onlar bu tarafa göçetmişler. (İtil-Ural) Tatarlar'ın tamamen yokedilişine Cengiz Han emir veriyor ama bu emir yerine getirilmiyor. Doğrusu Cengiz Han'ın Şovenistlik siyasetinde onların birkısmı yokedilmiş. Bir kısımda çeşitli yerlere göçetmiş. Bir bölümü Moğollar tarafında asimile edilmiş. Reşidüddin ilk önce Moğollar ile beraber yaşayan ve onlarla daimi münasebette olan Tatar kabilelerini yazmış. On dört tane kabileden bahsetmiş. Onların en büyüğü Tatarlardır, demiş. Onlar 70 bin aileden müteşekkil idiler. "Onların büyüklüğü ve dereceleri arkasında başka kabileler hem çeşitliliklerine hemde isimlerinin ayrılıklarına bakmadan o isim altında birleştiler ve Tatarlar diye anılmaya başladılar." diye büyük tarihçi Reşidüddin haber veriyor. Ona göre asimilasyon iki taraflı oldu. O zamanki Moğollar'ın dilindeki Türkçe kelimeler elbette Tatarlarla bağlantılı idi. Suda malum olsun ki Cengiz Han'ın kendiside Tatarca biliyordu. Bu hususta farsça kaynaklarda güvenilir bilgiler var. Ama o Tatarlar'a olan düşmanlığını hiçbir zaman unut¬mamıştır. İstila hareketine başladığında onları en ön safta savaşa sürmüştür. Bu hususu o zamanki vakıaları gözleriyle gören Avrupalı seyyahlar çok açık şekilde yazmışlardır.
Tatar isminin bütün Moğol askerleri için umumi bir isme dönüştürülmesi bana göre biraz tek taraflı oldu. Edebiyat Tarihinde, 14. yy. Arap tarihçisi El Ömeri'nin doğudan gelen Tatarlar yerli Kıpçaklar tarafından asimile edildi sözlerine daima itibar edildi. Halbuki, El-Ömerî sadece Tatarlar hakkında değil, Moğollar içinde "Tatar" ismini kullanmıştır. 13. yy.'in Avrupalı seyyahlarından "Robruk" ve "Plonukarpini" eserlerinde Tatarlar ve Moğollar'ı ayrı ayrı boylar olarak gösteriyor. Bu bakımdan Robruk'un bırakmış olduğu bilgiler daha güvenilirdir. Cengiz İmparatorluğu'nun Cengiz Han'dan sonra gelen Memduka Han ve Altınordu Hanı Batu Han ve onlara yakın olanlarla sohbet etmiş olan büyük seyyah "onlar Tatarlar olarak tanınmak istemiyorlar. Çünkü, Tatarlar başka halk, kendilerini Moğollar olarak tanıtıyorlar." İhtilale kadar (1917) Rus arkeolojisi uzmanı ve şarkiyatçı N. Vselouski ve Tatar tarihçisi, M. Sefar Galiov. Altınorduda Tatarlar Moğollar'a nazaran daha çoktu diyorlar. Bilindiği gibi Cengiz Han, Batıdaki yerleri işgal etmek için oğlu Cuci'ye 9000 Moğol askeri veriyor. Doğrudur, sonradan 1235 yılında yapılan kurultaydan sonra Batu Han ordusuyla Avrupa'ya girdiği zaman orada Moğollar çoğalıyor.
1238 yılında vakıalara şahit olmuş Vinger, Macar papazı Julian'ın verdiği malumatlara göre Batu ordusunun sayısı 135 binden ibarettir. Fakat bu büyük sayılar sefer esnasında idi, Avrupa seferinden sonra Moğollar'ın çoğu kendi yurtlarına dönmüşlerdir. Demekki 8. yy'dan sonra epografik yazmalara ve tarihi kaynalara göre Tatarlar Moğollardan başka bir halktır. Tatarlar Cengiz Han Bütün Asya kavimlerini bir araya toplayıp devlet kurduktan sonra özelliklede 1220- 43 savaşlarından sonra Altınordu devletinin kuruluşuyla birlikte Moğollardan tamamen ayrılmışlardır. Az miktardaki Moğol zenginleri, Hanlar ve yakınları, devlet görevlileri, komutanlar ve diğer yüksek dereceli kişiler büyük bir hızla Türkler'in yani Kıpçaklar, Tatarlar, Oğuzlar, Bulgarlar ve diğerleri arasında karışıp gitmişledir. Belirteyim Batu Han ve kardeşi her ne kadar Moğol olsalarda onların neslinden gelen (1312-1340) Özbek Han ve onun çocukları Türkleşmiş Tatar hanları olmuşlardır.
Cuci Ulusu'nun kurulmuş olduğu çağda Moğol dili resmi dil, daha çok devletler arası münasebet dili diye kabul edilsede ondan sonraki çağlarda 14. yy'da yani Altınordu'nun gerçek manada güçlendiği devirde o dil ortadan kalkıyor. Bu devirde sadece konuşma dili değil resmi dilde Türkçe (Kıpçak Tatar dili) oluyor. Bu zamandan kalma yazılı haritalarda, Kuman mecmuası isimli meşhur lügat ve diğer türlü lugatlar var. 14. yy. Tatar ede-biyatının ölümsüz eserleride bu devirde verilmiştir. Altınordu hakkında yazmış. Arap ve İranlı Coğrafyacı ve Tarihçilerin ve başka ilim adamlarının eserlerinde çok açık deliller vardır. Şimdi ise Moğol istilalarında sadece Tatarlar yer aldı diyorlar. Halbuki tarihi kaynaklarda Tatarlardan başka diğer topluluklar, Mesela; Macarlar, Kıpçaklar, Çerkesler ve Ruslarda olmuş deniliyor. Hatta bazı kaynaklarda Ruslar birinci sırada belirtilmiş. Bugün böyle demeyi hoş görüyorlar. Korkunç İvan için bugünkü Rus halkı, Hitler için Alman halkı cevap vermiyor. Böyle olunca Cengiz ve Batu Hanlar için bugünkü Tatarlar'ın cevap vermesi beklenebilir mi? Elbette'hayır.
Eski Tatarlardan söz edilince onların kankardeşi Kıpçaklardan bahsetmeden geçmek mümkün değil. Bu iki kardeş halk Türk dillerinin doğu tarafına girmişler. Böyle bir etnik yakınlığı önceki Kimek Hanlığı'nda görmek mümkün. Onlardan yukarıda bahsedildi. Tatarlar 1223 yılında Doğu Kafkasya taraflarında Kıpçak askerleriyle karşılaşınca, Kıpçaklar'ın Alanlardan ayrılmalarını istemeleri boşuna olmamıştır. Bizler bir boydan, halbuki Alanlar sizden değildir demişler. Bu sözleri o çağda yaşamış ünlü Arap tarihçisi İbn-El-Esr kaydetmiş. Bu tarihçi Tatarları Türk boyu diye tanıtıyor. "İslâm illerine büyük Türk kabilesi Tatarlar geldiler. Onlar Çin tarafındaki Tamgaç dağlarında yaşamışlar." Bu kaynak benim yukarıda Tatarlar hakkında tanıtıp geçtiğim Çin ve Moğol kaynaklarıyla Reşidüddin'in yazmalarıyla alakalı. (Tamgaç dağı hakkındaki yeni referans) Reşiddüddin Tatar tarihi ile devamlı uğraşmış ve Tatarlarla Kıpçakların kardeş olduğu hakkındaki tarihi bilgilere onun yazmalarında rastlanır.
Altınordu devletinin birinci kısmında (13. yy'ın ikinci 14. yy'ın birinci yarısı) Kıpçaklar ve onların yaşadıkları yerler "Dest-i Kıpçak" diye tanınıyordu. Sonradan buralara yerleşenlere Tatarlar, Tatar hanları, bu muhite "Tatar yeri" askerlerine de Tatar askeri denilmeye başlandı. Bu bilgileri o zamanki eserlerde bulmak mümkün. Burada en ilgi çekici nokta bu kaynakların birbiriyle bir alakasının olmaması ve tamamen bağımsız kaynaklar olmalarıdır. Özellikle Arap, Fars Coğrafya eserlerinde ve Batı Avrupa yazmalarında bahsediliyor. Sözlerimize delil olsun diye 15 yy'da şu yerleri gözleriyle gören iki kişinin eserlerine müracaat edelim. Birincisi 1436-1452 yıllarında Azak (Şimdiki Azov) şehrinde yaşayan Venedikli diplomat ve Seyyah jasiphat Barbaro "Tutar steplerinde 1438 yılında Uluğ Muhammed Han iktidarda idi. O bizde İmparator Büyük İmparator diye anılıyor. Tatarlar avcılıkla uğraşır. Tatarlar gerektiğinde çoksayıda gerektiğinde ise 3000-4000'er kişilik ordu kurabiliyorlar. (Burada Kırım'ın Kefe şehrindeki askerden bahsediliyor.) İtil çok sulu ve geniş bir nehir. O Baki (Hazar Denizi) Deni-zine dökülüyor. Eğer nehir yoluyla Moskova'ya gidecek olursan yol boyunca birçok Tatar kabileleriyle karşılaşabilirsiniz. "Batı Avrupa dilinde Tatar adı Tartar şeklindede telafuz edilmiş." İkinci yazar ise Osmanlı Hakanı I. Çelebi Mehmed'in sarayında şehzade hocalığı yapmış olan Şehabeddin İbni Arabşahtır. İbn-i Arabşah Timur'un yanında da epey dolaşmıştır. îbn.-i Arabşah'a göre "Burası türlü canlılarla ve Türk kabileleriyle dolmuş, her taraftan korunmuş, şifalı, hava ve zengin su kaynaklarıyla meşhur, gerçek manada bir "Tatar yeri"dir. Onun insanları gerçek erkekler savaşçıları mükemmel okçu, dilleri kendileri tarafından en güzel konuşan Türkler.
Hakikaten halk dili olan Ta¬tar sözünü bazıları siyasi isim Tatar sözü yapma bir isim, Ruslar tarafından bize verilen bir lakap diye bahsetmekte. Bu tamamen bir uydurma, iftira. Tatar ismiyle Rusların hiçbir bağlantısı yok. O zamanlarda oralarda Ruslar olmadığı gibi, halk olarakta bilinmiyorlardı. Orta Asya'da meşhur tarihi vakıalar, şu dünyanın Türk kabileler tarihi Rus kaynaklarında hiçbir zaman yer almamıştır. Tatarlar'ın evvelden Türk boyu ismi olduğunu inkar etmeye çalışanların önceki kabile tarihi ve ondan sonra olan Tatar tarihinin yani Bulgar, Altmordu devirlerinide öğrenmeye herhangi bir yardımlarıda olmamış. Bu konuyu iyi bilmeyen insanlar, 19. ve 20. yy. başlarının medeniyet tarihinin, bazıları ise sovyet çağının Komünist Parti'nin tarihi materyalizmi tezine uygun pro-pogandasıyla, rüzgâr nereye eserse oraya eğilip "Tarih yazıp yürüyen, hiç olmazsa 17. ve 18. yüzyıllarda Rus devrini Öğrenip Tatar tarihinde şu devrin "Progresive role" tuttuğunu dava edip kitaplar yazmış "Doktorlar ve Kandidatlar" nihayet halkımızın Allah (cc) tarafından verilmiş aziz ismi, Türk Tatar ismin sokup onu ikinci bir isme, yani Bulgar veya başka bir şeye değiştirmek lazım diye insanları kışkırtmak. Aslında bu maksatla Tatarları bölmek ve sayısını azaltmaya çalışanlar onun bütünlüğüne birliğine büyük ziyan verenler ve kendisinde olmayan aklı başkasına vermeye kalkışan geri kafalılarda var.
Bu hakikati acıda olsa, bazılarını kızdırsada söylemeden geçmek istemedim. Çünkü çok mühim, ifrat cevaplı halkımız için bitmez tükenmek bilmeyen önemli bir husus hakkında. Onun birçok iyi meziyeti, kahırlanmış, pisletilmiş, terkedilmiş ulu tarihinde yatıyor. Elbette Altınordu büyük bir devlet olmuş. Hatta o kadar büyük olmuşki onunla kıyaslanabilecek başka bir devleti dile getirmek mümkün olamaz. Dünya siyasetinin itibar üstünde durması, hatta bu siyasete tesir etme ölçüsünde malum olan Abbasiler Devleti "Bağdat halifeliği 750-1258 yıllar" ile kıyaslamak mümkün olurdu. İşte bu ulu devlet, hayran edici büyük bir medeniyet sahibi olmuş. Altınordu medeniyetinin konar-göçer ve şehir medeniyetine dair bilgi verdik. Bu da mühim bir birleşmenin her iki tarafı Türk dünyasının ortaya çıkardığı kültürel zenginliğin bir sembolü olmuştur. Altınordu'nun şehir medeniyeti Orta çağın paha biçilmez bir parçası sayılmış. Varlığa gelmiş bir çok sayılı şehirler uçsuz bucaksız steplerde varlığa gelen en yeni şehirlerdir. Onlar şarkın kendisi gibi şiirlerle dolu, Gülistan Sarayı, Saraycık, Akkirman, Akmescit, Aktube, Şehr-El Cedid, Hacı Turhan, devletin başkenti Saray şehrine kıyaslanacak başka bir şehir olmamış. 13. yy da Roma'da 35.000 insan, 14 yy.'da Paris'te 58.000 insan, aynı devirde Saray Berekede 100.000'den fazla insan yaşamış. Orta çağın büyük şehirlerinden Bağdat'ta ondan sonradır. Abbasi devletinin en kuvvetli devrinde yani 9. yy'da nüfusu 300.000 olmuş. Birçok illerin tacirleri, seyahatçileri, misyonerler ve devlet adamları göz görmemiş, kulak işitmemiş en yeni devletin Altınordu ve onun zengin şehirlerini görmek ve kudretli İlanlarıyla tanışmak, halkı hakkında bilgi almak için binlerce kilometrelik mesafeleri zenginlikler, han sarayları, camileri ve türlü binaları görüp hayretler içinde kalmışlar.
Bu saraylar ve bu binalar hakikaten çok şahane olmuşlar. Beyaz, mavi, yeşil, sarı ve gök renkli çinilerle bezenip gerektiği yerde altın kaplama, çiçek ve geometrik motiflerle, Kur'andan ve Şark edebiyatının klasik örneklerinden süslenmiş yapılar. İç taraftan da göze çarpacak güzellikte süslenmiş, holler, yatak odaları, fıskiyeler ve çeşitli kuşlarla dolmuş gül bahçeleri. Bunların hepsi olmuş. O zamandan kalma kaynaklar bunlardan bahsetmiştir. Altınordu dağılınca boşalıp kalan şehirler, onların büyük binaları gelip geçenlere sahrada görülen bir miraj misâli gibi görülmüş. Birkaç yüzyıl geçince bu şehirler ve aradaki binaların tuğlaları buralara batıdan göç edip gelen dış halklar tarafından yağma edilip ev yapmak için kullanılmış. Örneğin 1578 yılında Korkunç İvan'ın oğlu Fedor'un emriyle Saray-Batu harabeleri yıkılıp bun-ların tuğlalarından Astarhan kalesi yapılıyor. Saray şehrini Batu Han yaptırmıştır. (Nümüzmatik-para toplama malumatlar gereğince Saray-El-Matruz eski saray olarakta bilinmekte) Altınordu'nun baş kalesi Astırhan, ülkesinin Silitriyano ve İtil boyundadır. Özbek Han zamanında başkale ikinci bir şehire Saray Berk'e geçiyor. Bu şehir Batu Han'ın kardeşi Bereke Han tarafından yapılıyor. O zamanın paralarında adı geçen Saray-El-Cedid (Yeni Saray)'in kalıntıları bugünkü Volgagrottan (Stolingrad) (Saritin) uzak değil. İtil'in kollarından Aktube suyu boyunca Sarov (Saray) denilen bölgede kurulmuş. Burada Saray isimli Tatar köyüde var. Altınordu şehirleri başka birçok şehirler gibi hünercilik ve ticari yollarla zengin olmuşlar ve gelişmişler. O zamanda paralar bastırılmış 32 şehir malum (Bunların dördü evvelki Bulgar devleti içinde). Bu paralar yukarıda denildiği gibi tarih ilminde Cuci paraları diye anılmış, gümüş dirhemler, azda olsa altın paralar (dinar) ve bakırdan yapılmış paralarda olmuş.
Bütün Altınordu devleti boyunca, hatta onun dışında bulunan para hazinelerinin sayısı 300'den fazla deniliyor. Bazılarının hatta 100.000'den veya birkaç bin desteden fazla olduğu söyleniyor. Düşünecek olursanız bu sayının hiçde az olmadığı görülür. Bunlardan başka para bulunan yerlerde var. Onların sayısı 300'den fazla. Buralarda bulunan paraların birkaç desteden ibaret olduğu söyleniyor. Bu paraların bir kısmı eritilip satılmıştır. Bu güne kadar yer altında kalanlar belki bugüne kadar bulunanlara nazaran daha fazladır. Zaman zaman onlardan da bulunmakta. Mesela 1454 yılında Tataristan'ın Tetiş bölgesinde 20 altın ve 20 bin gümüş dirhemli bir hazine bulunmuştu. 1989 yılında gene Apaş bölgesinde gene iki büyük define bulunmuş. Birisi 25 binden fazla dirhemden ibaret. 14. yüzyılın 80. senelerinde Altınordu Hanı Toktamış adına Saray-El-Cedid, Saray-El-Mahruz, Azak, Ordu, Kırım, Harezm, Hacı Torhan ve diğer ünlü şehirlerde basılmıştır. Hayretlere düşürücü büyük bir hazine. Daha fenni kaynak olarak ehemmiyetinden başka para miktarları hesaplandığında pahası ne olurdu? Buyrun; 14. asırda Altınordu'ya seyahat yapan onun hem baş kalesinde hemde başka şehirlerini ziyaret eden ünlü Arap alimi İbn Batuta'nın yazmalarına göre o zaman bir at 40-50 dirhem olmuş. Demek o hazinede bulunan paralarla 500'den fazla at almak mümkün.
İşte o orta haldeki bir şehrin korunmasını üstüne alan garnizasyonu tamamlamış. Bunların hepsi devletin eminliğine, kuvvetine ve sağlam iktisadına delil değil midir? Sorarım. Altınordu şehirlerinde büyük şahane hünercilik, mimariye, zin-netçiler sanatı, demircilik, silah yapım, cam üflemek, seramik, taş kesme, kemik oymalar ve başka eserlerden kalma medeniyet hatıralarına rastlanmakta. Bunların hakkında saatler boyu bahsedip yazmakla bir neticeye varamayız. Burada önemli husus, bu zenginlik ve Tatar halkının medeniyette ne kadar ileri olduğunun öğretilmemesi. Altınordu şehirlerinde kazma yapan Rus arkeologlar o haritalara Tatar halkının etnik tarihi tarafından yanaşmadılar. Kazanda Altınordu medeniyeti kapalı tema halinde kaldı. Uzun yıllar boyunca sadece Bulgar medeniyeti kabul edildi ve bu yoldan Tatar medeniyetini açıklamaya çalıştılar. Hep bu yoldan Tatar etnikliği halledilmeye çalışıldı. Şimdi Altınordu ve onun medeniyetine yüz çevirirsek, şu zengin medeniyeti ordunun yerinde ortaya çıkmış Tatar hanlıklarının (Kazan, Kirim, Sibirya, Astarkan, Kasim ve Nogay) tarihi medeni mirasıyla kıyaslaştırıp öğrenmenin vakti gelmekle kalmayıp, bu zaruret bizleri bugün duvara sıkıştırdı.
20. asır ve ikinci bin yıl geçip gitmekte ve vakit bizi bugüne kadar olan hataları düzeltmeye, aziz halkımızın önceki ve orta asırdaki tarihini öğrenmeye ve stereotype fikirden kurtulmaya çağırıyor. Önceleri Altınordu hakkında bir söz çıksa, çeşitli çevrelerde şöyle hüküm veriliyordu. Bazı Türki halklar, örneğin Özbek ve Kazaklar onun medeniyetini kendilerine alıp bize sadece siyasetini bırakıyorlardı. "Medeniyet" denildiğinde elbette onun hem ruhi medeniyeti hemde birinci bakımdan 14. yüzyılın klasik edebiyatı gözönünde tutuldu. Ama eski Tatar edebiyatı ve edebi dil, tarih bilimlerinin uzun yıllar boyunca dikkatle yapılan araştırmalarına dayanarak inanılır şekilde şunu söylemek mümkün; "Altınordu şehirlerinde çoğu İdil boyunda doğmuş Orta asır edebiyatı. Bizim edebiyat Tatar edebiyatıdır. Kutubun "Hüsrev ve Şirin" 1342 yılında yazılmış. Harezminin "Muhabbetname" 1354 yılında yazılmış. Hisam Katib'in "Cimcime Sultan" 1369 yılında yazılmış. Seyif-Az-Sarayın "Gülistan" "Kitab-i Gülistan" "Bik Türki" isimli şiirleri (destanları) ve Mahmud Ali'nin "Nahis Alferadis" 1357 yılında yazılmış. Çoğunluğu Saray şehrinde yazılan bu eserlerin dili, İdil boyu dili, yani Tatar dili. Onlar eski Tatar edebiyatının esaslı cevherleri. Tataristan tarihçileri uzun yıllar boyu Altın Ordu'nun tarihini çıkarmak yerine, Tatar edebiyat alimleri kendi vicdanlarına hile yapmadılar. Beyazı beyaz diye yazdılar.
Tatarlara Altınordunun sadece siyaseti kaldı denilen sözlere okadar önem vermiyorum, çünkü bilindiği gibi bu devletin tarihi, dili, maddi ve manevi medeniyet-Tatar tarihi, Tatar Dili, Tatar medeniyeti. Onun yeri Tatar yeri, halkı Tatarlar, siyaseti ise iyice araştırmak ve yeniden yazmak isteği var. Yukarıda bahsi geçen vakıalara boy eğip Tataristan'da yazılan kitab ve makalelerde yankılanan "Tatar-Mogol Baskısı, Ordu baskısı" bilgilerinin ne kadar manasız olduğunu düşünmek şimdi zor değil. Stalinin, Kazarma sosyalizm idiolojisinin ve kölelik psikolojisinin arkasından gittiği müddetçe bunu anlamak zor değil. Rusya'nın gerçek demokratik ruhlu tarihçileri önceki "basmayı" ve hatta Rus devleti içinde olmadığını hakikate çıkarıyorlar. Altınordu devletinin içtimai dizilişi onun hem dış hemde iç siya-seti-ayrı büyük hizmet gerektiren mühim bir mesele-elbette o meseleler Cusi ulus tarihinin büyük alimlerinden Ayabovski M. Sefer Galiyff, G. Federiv Davidov hizmetlerinde bir ayrı büyültüldüler. Ben şu konuya temas ederek geçmek istiyorum:
O içtimai dizilim, siyasi bakımdan Altınordu'nun dağılmasıyla ortaya çıkan hanlıkların devlet meydana getirme¬lerine sebeb olmuş. Ordu hanlarından, Tohtamis, Timir Kirliklerin fermanları, Kuzan ve Kırım hanlarının fermanlarıyla karşılaştırıldığı vakit acaip bir ben¬zeyiş görülür. Şu feodal ve ruhi terminoloji, şu idare bölünmesi, yer bölme sistemi-sosyal bölünmeler, devlet başlıkları, gündelik hizmet, bu birlik sadece Orta asır için değil sonraki Tatar dünyası içinde tabii. O sözler evvel nasıl söylenmiş ve yazılmışsa bugünde aynı şekilde. Misal, Han, Müftü, Şeyh, Kazi, Sufi, Elçi, Bitikçi (Katib), Yolavci, Gemici, damgacı, saik (vergici), borç, ambar mali, Unduv haki (Silo). 15-16. yüzyıllarda da öyle olmuş. Bizim babalarımız za-manında da aynı. Altınordu gibi büyük bir tarihi aydınlatmak hiç mümkün değil. Onun için tarihin sadece bazı yapraklarına değinildi. Elbette ilk önce etnik tarihe itibar edildi. Önümüzdeki problemler dağ gibi ve onları ortaya koyup genişletmek bizden sonra gelecek olan tarihçilere sorumluluk yükleyen bir sorundur. Ömrümde bunların büyük kısmına cevap bulunsa çok memnun olurdum.
Altınordu devletinin dağılmasına sebeb olan meseleler beni çok üzüyor. Anlaşılması büyük derecede zor olan bir mesele. İnşallah buda açıklanır. Benim şuna inancım kamil, eğer şu ulu devlet dağılmamış olsa bugün ayrı etnografik türkimlere bölünmemiş gerçek manada bir Tatar halkı varlığa gelmiş olurdu. Altınordu'nun dağılması 15. yüzyıl başında Tatar halkının şekillenip, güzelleşmesine engel oldu. Bu tarihi etnik düzen, büyük yerde varlığa gelen ayrı Tatar devletleri Kazan, Kırım, Sibirya, Astarhan, Kasım hanlıkları şeklinde tamamlanıyor. Tarihi sebebler arkasında bugün etnografik türkümler adıyla yürütülen şu devletin isimlerinin yapışıp kalan bir kısım dil ve medeniyeti ayrı olan diğer Tatar bölümleri meydana geldi. Onların hepsi halbuki bir halk, Tatar ismini taşıyan Tatar halkıdır. Bu isim eski Tatarlarla bütün Tatar halkını birleştiren bir ortak unsur oldu. Eğer herhangi bir etnografik türkümler arasında, örneğin Kırım ve Kazan Tatarları arasında bir derece dil, medeniyet, mimariye ve muziki ayrılımları varmış, bu onların 1.6. yüzyılın ikinci yarısından sonra aralarının biraz uzaklaşmasıyla anlatılabilinir. İşte bu çağda Kazan ve ondan sonra Astrakan ve Sibirya hanlıkları Ruslar tarafından işgal ediliyor. Yalnız kalan Kırım yavaşça Türkiye'ye karşı yöneliyor. Onda Türk unsuru güçleniyor. Ama 1552 yılına kadar o devletler ve ordaki halklar arasında birlik ve bütünlük güçlü olmuş. Bu birliğin ve kardeşliğin ve kardeşliğin temeli adı geçen devletlerin Altınordu'dan çıkmasıyla meydana gelmiş. Kazan ve başka Tatar halkları için ortak olan dört unsur şöyle:
Şirin, Barin, Argin ve Kıpçak boyları Altınordu'dan çıkmış önceki nesiller. Nihayet bu devletler arasındaki sıkı siyasi ve medeni münasebetlerinin tarihteki ortak rolü çok büyüktür. Böylece Altınordu Tatar halkının orta asırdaki umumi devleti-sonunda şu yerlerde meydana gelen Tatar hanlıklarının temeli-elbette Tatar halkının Altınordu'ya kadar sahip olmuş olduğu zengin medeniyeti vardı. Onların birisi 10-13 yüzyıllardaki Bulgar devleti. Bulgar ili, Bulgar orta asrın başlangıcında meydana gelmiş bir medeniyet. Bulgar İdilde şehir yaşamına ve medeniyetine sahip olmuş birinci feodal devlet. Bulgar İslami birinci olarak kabul eden ve doğu Avrupa'da her yönüyle olgun bir devlet olmuş, bulgar medemiyeti Kazan, Tatar, medeniyetinin-Bulgar-Kazan Tatarlarının etnik kökeni yalnız şu Kazan Tatarlarının halk olarak meydana gelmesinde başka Türki kabileler, örneğin, Hazerler, Kıpçaklar, Nogaylar, Bulgarlara kadar gelen Türkiler ve yerli Ografin kabileleride rol oynamış. Yukarıda temas edilen mesele -eski Tatarlar meselesi- Kazan Tatarlarının etnik yapısına tam bir şekilde bağlantılıdır. Moğol istilasından sonra Bulgar bağımsız bir devlet olarak yaşamaya devam etti. 1240 yılında Altın Ordunun doğu kısmına giriyor. Bulgar tarihi Tatar halk tarihin bir parçası.
Bugün sadece Tatirstan'daki ve orta İdildeki Tatarların değil başka yerlerde toplanıp, yaşayan milletdaşlarımızın tarihinide öğrenmek meselesi ortaya çıkıyor. Bu sebebten ötürü bütün Tatar hanlıkların tarihini öğrenmek mühim bir borç oluyor. Zira o devletlerin temelini Altınordu teşkil ediyor.



alıntıdır...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst