Bezmi$h
Banned
17-23 Eylül 2012 tarihleri arasında 19. kez düzenlenecek olan Adana Altın Koza Film Festivali, yerli filmlerin Türkiye prömiyerlerini yapmak ve ulusal yarışmayla sinemamızın gündemini belirlemek görevlerini Antalya Altın Portakal Film Festivalinden alma konusundaki iddiasını bu yıl da sürdürüyor. Zira dünya prömiyerlerine paralel olarak Pelin Esmer ve Yeşim Ustaoğlunun son filmlerinin Türkiye galasını yarışmasında gerçekleştirecek etkinlik, belli ki artık çıtayı yükseltecek. Ancak esasen bu durumun sinemamızdaki üretime, heyecana ve dinamizme etkisi açısından incelenmesi şart bana kalırsa...
Altın Kozanın Ankara Sinema Derneğinin katkısıyla bir profesyonelliğe kavuştuğu ve hedef büyüttüğü kesin. Bu durum da Haziran organizasyonlarıyla yeniden başlayan festivalin, son üç yılda Eylül ayında bambaşka bir stratejiye kavuşmasına kadar uzanıyor. O zaman da ulusal yarışma zengin gibi dururken, daha sürprizli filmler araya sızabiliyordu. Ancak son üç senedir bu tarih, hem Altın Portakal ile rekabeti getiriyor, hem de içinde bulunulan uluslararası festival takvimindeki zaman dilimini kullanmaya yarıyor.
Altın Portakalın para ödülü hamlesi tutmadı
Herhalde Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre gibi isimlerin varlığı olmasaydı böyle bir süreç başlamayabilirdi. Zira Nuri Bilge Ceylan, Tayfun Pirselimoğlu, Özcan Alper ve Onur Ünlünün ardından bu yıl da Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim, Selim Evci, Pelin Esmer ve Erden Kıral son filmlerinin Türkiye prömiyerlerini Adanada yapacak. Elbette Antalyanın En İyi Film için para ödülünü 50 bin TL yukarıya çekme hamlesi, bir hareketlenme yaratmıştır. Ancak belli ki bu durumun oluşmasındaki sebep sadece maddi değil.
Zira Antalyada sürekli yönetimin değişmesi ve farklı stratejilerin devreye girmesiyle oluşan güvensiz hava ve eserimiz iyi değerlendirilmiyor görüşü böylesi bir yönelime yol açtı. Geçen yıl da görüldüğü üzere İstanbul ve Adananın yarışmaları Antalyanın üstüne çıkabiliyor. Çünkü İstanbulun da yabancı ilgiye karşı ayakta durmak için prömiyer kapatma stratejisi olduğunu her zaman söylüyoruz. Altın Portakalın başka ulusal yarışmaya girmemiş olacak kuralı ise bu sene orada gösterilen Yeraltı, Babamın Sesi ve Lal Gece gibi belli bir kaliteye ulaşan filmlerin Altın Kozayı tercih etmesini sağladı.
Altın Kozanın belgeselli yarışması da sorgulanmalı
Antalyanın eğer böyle giderse bir ilk filmler ya da keşif odağı belirlemesi gerekebilir. Ancak bunun da çeşitlilik açısından iyi olduğunu söyleyelim. Ama bu durumun esaslı sebebi Altın Koza Film Festivalinin sinemanın içinden insanlarla yürütülmesinden kaynaklanan yönetmenler, yapımcılarla ve oyuncularla kurulan ilişkilerin sağlamlığına kadar uzanıyor. Bu da tebrik edilmesi gereken bir başka konu.
Ama tabi geçen sene olduğu gibi bu yıl da Ana Dilim Nerede? ve Siirtin Sırrı gibi belgesellerin kurmaca yarışmasına dahil edilmesinin sinemamıza zararının da tartışılması gerek. Zira ulusal yarışmadan ayrı olarak belgesel kategorisinde değerlendirebilecek eserler bunlar. Tabii Fatih Akının Cennetteki Çöplükün Türkiye prömiyeri için Altın Kozayı seçmesi de bu keskin ilişkileri açığa çıkarıyor bir diğer taraftan da...
Altın Koza bir adım önde, ancak her üç ulusal yarışmanın sinemamıza katkısı var
Elbette güvenilirlik, tecrübe gibi kavramlar bu konuda esas konuya dönüşmüş durumda. Zira bir jürinin başında Ferzan Özpetek gibi bir yönetmenin, diğerinin başında Hülya Avşar gibi popüler bir oyuncunun olması çok da önemli değil. Bu bir stratejidir, her ikisi de bu görevi yapabilecek birikime sahip isimler. Ancak esas sorunlar biraz daha geçmişe dayanıyor. Zamanında değişen yönetimlerin, sanat sineması kazanmasın düşüncesiyle jüriler kurup sonrasında örneğin Nuri Bilge Ceylana ödül çıkmadığında özür dilemelerinin festival tabanında açtığı sıkıntılar, çatlaklar ve kırgınlıkları bir anda onarmak kolay değil. Hatta her iki festivalin bundan sonraki zorunlu yönetim değişiklikleriyle de benzer süreçler yaşaması beklenebilir. Türkiyedeki durumları bekleyip görmek lazım derim.
Elbette Altın Portakalın 49 yıllık tecrübesini göz önünde bulundurmalıyız. Ama Altın Kozanın Altın Portakal ile yakın tarihe gelmesiyle oluşan rekabette bir adım öne çıktığını da söylemezsek yanlış yapmış oluruz. Altın Portakal ise bana kalırsa geçen yılki Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm örneğinde olduğu gibi yakın tarihte vizyona girecek popüler Türk filmlerini yarışmasına dahil ederek bambaşka bir strateji izleyebilir. Ancak üç şehre yayılan ulusal yarışma prömiyerlerinin tamamının bizim sinemamıza katkısı olduğunu es geçmemek de şart.
Altın Kozanın Ankara Sinema Derneğinin katkısıyla bir profesyonelliğe kavuştuğu ve hedef büyüttüğü kesin. Bu durum da Haziran organizasyonlarıyla yeniden başlayan festivalin, son üç yılda Eylül ayında bambaşka bir stratejiye kavuşmasına kadar uzanıyor. O zaman da ulusal yarışma zengin gibi dururken, daha sürprizli filmler araya sızabiliyordu. Ancak son üç senedir bu tarih, hem Altın Portakal ile rekabeti getiriyor, hem de içinde bulunulan uluslararası festival takvimindeki zaman dilimini kullanmaya yarıyor.
Altın Portakalın para ödülü hamlesi tutmadı
Herhalde Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre gibi isimlerin varlığı olmasaydı böyle bir süreç başlamayabilirdi. Zira Nuri Bilge Ceylan, Tayfun Pirselimoğlu, Özcan Alper ve Onur Ünlünün ardından bu yıl da Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim, Selim Evci, Pelin Esmer ve Erden Kıral son filmlerinin Türkiye prömiyerlerini Adanada yapacak. Elbette Antalyanın En İyi Film için para ödülünü 50 bin TL yukarıya çekme hamlesi, bir hareketlenme yaratmıştır. Ancak belli ki bu durumun oluşmasındaki sebep sadece maddi değil.
Zira Antalyada sürekli yönetimin değişmesi ve farklı stratejilerin devreye girmesiyle oluşan güvensiz hava ve eserimiz iyi değerlendirilmiyor görüşü böylesi bir yönelime yol açtı. Geçen yıl da görüldüğü üzere İstanbul ve Adananın yarışmaları Antalyanın üstüne çıkabiliyor. Çünkü İstanbulun da yabancı ilgiye karşı ayakta durmak için prömiyer kapatma stratejisi olduğunu her zaman söylüyoruz. Altın Portakalın başka ulusal yarışmaya girmemiş olacak kuralı ise bu sene orada gösterilen Yeraltı, Babamın Sesi ve Lal Gece gibi belli bir kaliteye ulaşan filmlerin Altın Kozayı tercih etmesini sağladı.
Altın Kozanın belgeselli yarışması da sorgulanmalı
Antalyanın eğer böyle giderse bir ilk filmler ya da keşif odağı belirlemesi gerekebilir. Ancak bunun da çeşitlilik açısından iyi olduğunu söyleyelim. Ama bu durumun esaslı sebebi Altın Koza Film Festivalinin sinemanın içinden insanlarla yürütülmesinden kaynaklanan yönetmenler, yapımcılarla ve oyuncularla kurulan ilişkilerin sağlamlığına kadar uzanıyor. Bu da tebrik edilmesi gereken bir başka konu.
Ama tabi geçen sene olduğu gibi bu yıl da Ana Dilim Nerede? ve Siirtin Sırrı gibi belgesellerin kurmaca yarışmasına dahil edilmesinin sinemamıza zararının da tartışılması gerek. Zira ulusal yarışmadan ayrı olarak belgesel kategorisinde değerlendirebilecek eserler bunlar. Tabii Fatih Akının Cennetteki Çöplükün Türkiye prömiyeri için Altın Kozayı seçmesi de bu keskin ilişkileri açığa çıkarıyor bir diğer taraftan da...
Altın Koza bir adım önde, ancak her üç ulusal yarışmanın sinemamıza katkısı var
Elbette güvenilirlik, tecrübe gibi kavramlar bu konuda esas konuya dönüşmüş durumda. Zira bir jürinin başında Ferzan Özpetek gibi bir yönetmenin, diğerinin başında Hülya Avşar gibi popüler bir oyuncunun olması çok da önemli değil. Bu bir stratejidir, her ikisi de bu görevi yapabilecek birikime sahip isimler. Ancak esas sorunlar biraz daha geçmişe dayanıyor. Zamanında değişen yönetimlerin, sanat sineması kazanmasın düşüncesiyle jüriler kurup sonrasında örneğin Nuri Bilge Ceylana ödül çıkmadığında özür dilemelerinin festival tabanında açtığı sıkıntılar, çatlaklar ve kırgınlıkları bir anda onarmak kolay değil. Hatta her iki festivalin bundan sonraki zorunlu yönetim değişiklikleriyle de benzer süreçler yaşaması beklenebilir. Türkiyedeki durumları bekleyip görmek lazım derim.
Elbette Altın Portakalın 49 yıllık tecrübesini göz önünde bulundurmalıyız. Ama Altın Kozanın Altın Portakal ile yakın tarihe gelmesiyle oluşan rekabette bir adım öne çıktığını da söylemezsek yanlış yapmış oluruz. Altın Portakal ise bana kalırsa geçen yılki Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm örneğinde olduğu gibi yakın tarihte vizyona girecek popüler Türk filmlerini yarışmasına dahil ederek bambaşka bir strateji izleyebilir. Ancak üç şehre yayılan ulusal yarışma prömiyerlerinin tamamının bizim sinemamıza katkısı olduğunu es geçmemek de şart.