Salvo
Kayıtlı Üye
Güney Germanik diyalektlerini Batı Germanik diyalektlerinden ayıran Göç dönemi sırasında gerçekleşen Yüksek Almanca’nın ses değişimi dilin tarihinin başlangıcını teşkil eder. Eski Yüksek Almanca’nın ilk örnekleri dağılmış Elder Futhark yazıtlarından gelir. Bu dönemdeki Eski Saksonca Kuzey Denizi Germanik diyalektinin kullanıldığı bölgelerden gelir ve Roma İmparatorluğu döneminde Aşağı Saksonca Anglo-Frizye diyalektinden çok Almanca etkisinde kalmıştır.
Almanya pek çok eyalete bölünmüş olduğu için çeşitlenen Almanca’nın birkaç yüzyıl boyunca bütünleşmesi ve standardizasyonu için çabalayan tek kuvvet yazılarını mümkün olduğunca geniş alanda anlaşılabilecek biçimde yazan yazarlar olmuştur.
1522′de Yeni Ahit ve 1534′te parçalar halinde yayınlayıp tamamladığı Eski Ahit’in çevirisinde Martin Luther çevirisini o dönemde en geniş alanda kabul gören ve anlaşılan bu mevcut dili kullanarak yapmıştı. Bu dil Doğu Yukarı ve Doğu Merkezi Almanca diyalektlerini temel almıştır ve Orta Yüksek Almanca’dan gelen dil bilgisi kurallarının çoğunu (Merkezi ve Yukarı Almanya’da kullanılan Almanca diyalektlerinin aksine) korumuştur. Başlangıçta İncil’de bilinmeyen her kelime için o bölgenin diyalektine uygun çevirisinin yapıldığı çok sayıda İncil kopyası mevcuttu. Roma Katolik’leri başta Luther’in çevirisini reddettiler ve kendi Katolik standartlarını yaratmaya çalıştılar ancak yapılan tercüme Protestan Almanca’sından sadece çok küçük ayrıntılarda farklılık gösterdi. Geniş çapta kabul gören bir standart oluşturulması 18. yüzyılın ortalarına kadar sürdü ki bu Erken Yeni Yüksek Almanca’nın sona erdiği dönemdir.
Merkezi ve Orta Avrupa’yı kapsayan Habsburg Hanedanı’nda Almanca bir ticaret ve yönetim dili olarak kullanılmıştır. 19. yüzyılın ortalarına kadar İmparatorluk boyunca Almanca aslında köy insanının dili olmuştur. Habsburg çatısı altına girmelerinin ardından Prag Budapeşte gibi bazı şehirler zamanla Almanlaşmıştır. Bratislava gibi diğerleri Habsburg döneminde halihazırda yerleşmişlerdi ve öncelikli olarak Almandılar. Milan gibi birkaç şehir öncelikli olarak Alman değildi. Yine de bu süreçte Prag Budapeşte Bratislava Zagreb ve Ljubljana gibi çoğu şehir farklı diller konuşan bölgelerle çevrelenmiş olsalar da temelde Almandı.
Yaklaşık olarak 1800′lere kadar standart Almanca neredeyse sadece yazı diliydi. Bu zamanda Standart Almanca’dan çok farklı diyalektler konuşan kentsel kuzey Almanya halkı bu dili daha çok bir yabancı dil gibi öğrendi ve mümkün olduğunca hecelendiği gibi telaffuz etmeye çabaladı. Kuzey Almanca telaffuzunun standart olarak kabul görmesinde alışıldık telaffuz kalıpları etkili oldu. Yine de Standart Almanca’nın telaffuzu bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir.
Medya ve yazılı çalışmaların neredeyse tamamı sadece diyalekt konuşmayı bilen okul öncesi çocuklar haricinde (ör: İsviçre ve Avusturya’da) Almanca’nın konuşulduğu tüm bölgelerde anlaşılan Standart Almanca formatında hazırlanır. Ancak günümüzde televizyon çoğunda pek çok çocuk okul çağından önce Standart Almanca’yı öğrenebiliyor.
Grimm Kardeşler tarafından hazırlanan 16 bölümü 1852 – 1860 arasında yayınlanan ilk sözlük hala en kapsamlı Almanca kelime kılavuzu olma özelliğini taşımaktadır. Dil bilgisi ve imlâ kuralları ilk olarak 1860′da Duden Elkitabı’nda görüldü. 1901′de bu Standart Almanca’nın tanımı olarak duyuruldu. Almanca konuşan tüm ülkelerin hükümet temsilcileri tarafından 1996 Almanca yazım reformu resmi olarak ilan edilene dek bu kuralların bazılarının resmi düzeltmeleri yayınlanmadı. Reformdan bu yana Almanca reformunun getirdiği yazım yenilikleri okullarda öğretilirken Almanca 8 yıllık bir değişim süreci içerisindeydi ve geleneksel ve yenilenmiş imlâ kuralları medyada varlığını sürdürüyordu.
1996 Almanca yazım reformu aslında halk arasında daha çok tartışmaların çıkmasına neden olmuştu. Bazı eyalet parlamentoları (Bundesländer) reformu kabul etmiyordu. Bir noktada en yüksek mahkemeye kadar varan tartışmalar eyaletlerin kendi adına karar vermeleri gerektiğini ortaya koyuyordu. 10 yılın sonunda federal parlamentonun müdahalesi ile adaptasyon 2006 okul sezonunun başında resmi olarak kabul edildi. Soru etrafında gelişen tartışmaların sebebi dilin bir kültürün muhafaza edilmesi gereken bir parçası mı yoksa gelişime açık bir iletişim aracı mı olduğuydu. Almanca’nın bu çıkmaza yanıt olabilecek bir tekeli yoktur.
Almanya pek çok eyalete bölünmüş olduğu için çeşitlenen Almanca’nın birkaç yüzyıl boyunca bütünleşmesi ve standardizasyonu için çabalayan tek kuvvet yazılarını mümkün olduğunca geniş alanda anlaşılabilecek biçimde yazan yazarlar olmuştur.
1522′de Yeni Ahit ve 1534′te parçalar halinde yayınlayıp tamamladığı Eski Ahit’in çevirisinde Martin Luther çevirisini o dönemde en geniş alanda kabul gören ve anlaşılan bu mevcut dili kullanarak yapmıştı. Bu dil Doğu Yukarı ve Doğu Merkezi Almanca diyalektlerini temel almıştır ve Orta Yüksek Almanca’dan gelen dil bilgisi kurallarının çoğunu (Merkezi ve Yukarı Almanya’da kullanılan Almanca diyalektlerinin aksine) korumuştur. Başlangıçta İncil’de bilinmeyen her kelime için o bölgenin diyalektine uygun çevirisinin yapıldığı çok sayıda İncil kopyası mevcuttu. Roma Katolik’leri başta Luther’in çevirisini reddettiler ve kendi Katolik standartlarını yaratmaya çalıştılar ancak yapılan tercüme Protestan Almanca’sından sadece çok küçük ayrıntılarda farklılık gösterdi. Geniş çapta kabul gören bir standart oluşturulması 18. yüzyılın ortalarına kadar sürdü ki bu Erken Yeni Yüksek Almanca’nın sona erdiği dönemdir.
Merkezi ve Orta Avrupa’yı kapsayan Habsburg Hanedanı’nda Almanca bir ticaret ve yönetim dili olarak kullanılmıştır. 19. yüzyılın ortalarına kadar İmparatorluk boyunca Almanca aslında köy insanının dili olmuştur. Habsburg çatısı altına girmelerinin ardından Prag Budapeşte gibi bazı şehirler zamanla Almanlaşmıştır. Bratislava gibi diğerleri Habsburg döneminde halihazırda yerleşmişlerdi ve öncelikli olarak Almandılar. Milan gibi birkaç şehir öncelikli olarak Alman değildi. Yine de bu süreçte Prag Budapeşte Bratislava Zagreb ve Ljubljana gibi çoğu şehir farklı diller konuşan bölgelerle çevrelenmiş olsalar da temelde Almandı.
Yaklaşık olarak 1800′lere kadar standart Almanca neredeyse sadece yazı diliydi. Bu zamanda Standart Almanca’dan çok farklı diyalektler konuşan kentsel kuzey Almanya halkı bu dili daha çok bir yabancı dil gibi öğrendi ve mümkün olduğunca hecelendiği gibi telaffuz etmeye çabaladı. Kuzey Almanca telaffuzunun standart olarak kabul görmesinde alışıldık telaffuz kalıpları etkili oldu. Yine de Standart Almanca’nın telaffuzu bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir.
Medya ve yazılı çalışmaların neredeyse tamamı sadece diyalekt konuşmayı bilen okul öncesi çocuklar haricinde (ör: İsviçre ve Avusturya’da) Almanca’nın konuşulduğu tüm bölgelerde anlaşılan Standart Almanca formatında hazırlanır. Ancak günümüzde televizyon çoğunda pek çok çocuk okul çağından önce Standart Almanca’yı öğrenebiliyor.
Grimm Kardeşler tarafından hazırlanan 16 bölümü 1852 – 1860 arasında yayınlanan ilk sözlük hala en kapsamlı Almanca kelime kılavuzu olma özelliğini taşımaktadır. Dil bilgisi ve imlâ kuralları ilk olarak 1860′da Duden Elkitabı’nda görüldü. 1901′de bu Standart Almanca’nın tanımı olarak duyuruldu. Almanca konuşan tüm ülkelerin hükümet temsilcileri tarafından 1996 Almanca yazım reformu resmi olarak ilan edilene dek bu kuralların bazılarının resmi düzeltmeleri yayınlanmadı. Reformdan bu yana Almanca reformunun getirdiği yazım yenilikleri okullarda öğretilirken Almanca 8 yıllık bir değişim süreci içerisindeydi ve geleneksel ve yenilenmiş imlâ kuralları medyada varlığını sürdürüyordu.
1996 Almanca yazım reformu aslında halk arasında daha çok tartışmaların çıkmasına neden olmuştu. Bazı eyalet parlamentoları (Bundesländer) reformu kabul etmiyordu. Bir noktada en yüksek mahkemeye kadar varan tartışmalar eyaletlerin kendi adına karar vermeleri gerektiğini ortaya koyuyordu. 10 yılın sonunda federal parlamentonun müdahalesi ile adaptasyon 2006 okul sezonunun başında resmi olarak kabul edildi. Soru etrafında gelişen tartışmaların sebebi dilin bir kültürün muhafaza edilmesi gereken bir parçası mı yoksa gelişime açık bir iletişim aracı mı olduğuydu. Almanca’nın bu çıkmaza yanıt olabilecek bir tekeli yoktur.