muhsin iyi
Kayıtlı Üye
Allah Zengindir, (El-Ganiyy), Dilediğini Zengin Eder (El-Muğnî)
Allah (c.c.) evreni, içerisindekileri yoktan yaratmıştır. Bunları yaratırken de Kendisinden bir şey eksilmemiştir. Onun yaratması sadece Ol! emriyledir. Tüm zenginlikleri bu şekilde O yarattığı gibi daha nicelerini de yaratmaya güç ve kudret sahibidir. Bundan dolayı O mutlak zengindir.
El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel ismi ile kula düşen görev, Allahın (c.c.) zatıyla ve sıfatlarıyla ne ibadetlerimize ne de başka bir şeyimize muhtaç olmadığını bilmektir. O mutlak zengindir. Herkes Ona muhtaçtır. Varlık âlemini de rahmetiyle yaratmıştır.
Ruhumuz ibadetlere bedenimizin temel ihtiyaç maddelerine gereksinim duyması gibi muhtaçtır. İbadetlerle manevi dünyamız zenginleşir, bu sayede bizler yaratılış amacına uygun bir yaşam sürebiliriz. Dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa erebiliriz.
Zenginlik, yoksulluk gibi bir imtihan konusudur. Aslında bu dünya bir ceza ve ödül yurdu değildir. Zenginlik de yoksulluk da bir hikmete göre taktir edilmiştir. Bu bakımdan zengin olan kimselerin varlıkları ile Allah (c.c.) tarafından ödüllendirilmediğini, ebedi ahiret yurdu için imtihan edildiklerini düşünmeleri gerekir. Tabii aynı şeyi yoksulluk için de düşünmeli, kişinin yoksullukla Allah (c.c.) tarafından cezalandırıldığını varsaymaktan ziyade imtihan edildiğini düşünmek daha doğrudur. İnsan kendisi için zenginliğin mi yoksa yoksulluğun mu daha hayırlı olduğunu bilemez. Allah (c.c.) kulları için en hayırlı olanı ezelde tespit etmiş, bu konudaki kısmetimizi kaderimizle belirlemiştir.
İnsanın kendisiyle barışık olması, öncelikle toplumsal konumunu, ekonomik durumunu kabullenip haline şükretmesiyle olur. Tabii Allahın (c.c.) fazlını ve rahmetini aramak, meşru yollarla varlıklı olmaya çalışmak da yanlış şeyler değildir. İnsan dünya ve ahiret dengesini kurduktan sonra zenginlik de güzel bir şeydir.
Zengin olmak, beraberinde üstesinden kalkamayacağımız bazı sorumlulukları da getirebilir. Çünkü bir mali ibadet olan zekât ancak zenginlere farzdır. Pek çok varlıklı insanın namaz kılmaya gayret ettikleri halde zekât vermemeleri, bunun için olmadık çarelere başvurmaları, şu veya bu fetvayla zekâtı üzerlerinden atmaya çalışmaları bu ibadetin yerine getirilmesinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Halbuki sermayenin % 2.5u devede kulak misalidir. Ama demek ki nefis onda bile açgözlü davranmakta, Allahın (c.c.) hakkına tecavüz etmektedir. Tabii bu açgözlülük zenginlik artıkça daha da ziyadeleşmektedir. Öyle bir duruma ulaşmakta ki artık nefis açgözlülüğe boyun eğmekte, zekât emri için Allaha (c.c.) isyan etmektedir. Hatta öyleleri namazı da terk etmektedirler.
Müslümanların zengin olması arzulanan bir şeydir. Çünkü zenginlik dünyada izzet ve şereftir. Allahın farz ibadetleri olan zekât ve hac ancak zenginlere mahsustur. Müslümanlar zengin olduğunda Allahın dinine daha büyük hizmet ederler. Bu çağda cihat, genellikle başka yollarla yapılmaktadır. Eskiden savaş meydanlarında yapılan cihat bugünlerde genellikle çeşitli hizmet kapılarıyla devam etmektedir. Bunlar için zengin Müslümanların gayretleri önemli bir yer tutmaktadır. İnsan niyetini halis tutmakla Allahtan dünya zenginliği isteyebilir. Bunun için dualarında Allahın dinine hizmet için zenginlik talep edilebilir.
Allahın El-Ganiyy, El-Muğnî güzel isimlerinin en önemli faziletleri, güzel isimleri daima zikredenleri Allahın zengin kılmasıdır.
Yüce Allah kullarının rızıklarını ezeli bir taktirle tayin etmiştir. Zenginlik Allah için istenirse güzel bir şeydir. Nefis hesabına istenirse insanı yoldan çıkarabilir. Bu dünya bir imtihan yurdu olduğu için aklı başında olan arifler, İslam âlimleri, hatta peygamberler Allahtan kendilerine ve ailelerine yetecek kadar bir maişeti istemişlerdir. Zenginliğe göz dikmemişlerdir. Bu konuda fazla açgözlü olmamışlardır. Yalnız Hz. Süleyman Aleyhisselam, Allahtan kimseye nasip olmayacak bir devleti ve zenginliği istemiştir. Ama o sadece Allahın dinini cihana yaymak için bunu talep etmiştir. Kendisi bu zenginliğin içerisinde bir züht hayatı yaşamış, arpa ekmeği dışında bir şey yemediği rivayet edilmiştir. Kuşkusuz çağımızda da İslam dininin yükselmesi için Müslümanların da tıpkı Hz. Süleyman (a.s.) gibi davranması gerekir.
Allahın bu güzel isimlerini zikrederken edebe çok dikkat etmelidir. Onun bu güzel isimlerini zikirle elde edilecek dünyevi yararlar düşünülmemelidir. Maksat bu güzel isimlere yaraşır bir şekilde yüce Allahı övmek, yüceltmek olmalıdır. Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, 20).
El-Muğnî (Allah [c.c.] dilediğini zengin eder), El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel isimleri ile kula düşen görev, Allahtan (c.c.) zenginlik isterken kimseye muhtaç kılmayacak, azdırıp yoldan çıkarmayacak derecede dilemek gerekmektedir.
Muhsin İyi
Allah (c.c.) evreni, içerisindekileri yoktan yaratmıştır. Bunları yaratırken de Kendisinden bir şey eksilmemiştir. Onun yaratması sadece Ol! emriyledir. Tüm zenginlikleri bu şekilde O yarattığı gibi daha nicelerini de yaratmaya güç ve kudret sahibidir. Bundan dolayı O mutlak zengindir.
El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel ismi ile kula düşen görev, Allahın (c.c.) zatıyla ve sıfatlarıyla ne ibadetlerimize ne de başka bir şeyimize muhtaç olmadığını bilmektir. O mutlak zengindir. Herkes Ona muhtaçtır. Varlık âlemini de rahmetiyle yaratmıştır.
Ruhumuz ibadetlere bedenimizin temel ihtiyaç maddelerine gereksinim duyması gibi muhtaçtır. İbadetlerle manevi dünyamız zenginleşir, bu sayede bizler yaratılış amacına uygun bir yaşam sürebiliriz. Dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa erebiliriz.
Zenginlik, yoksulluk gibi bir imtihan konusudur. Aslında bu dünya bir ceza ve ödül yurdu değildir. Zenginlik de yoksulluk da bir hikmete göre taktir edilmiştir. Bu bakımdan zengin olan kimselerin varlıkları ile Allah (c.c.) tarafından ödüllendirilmediğini, ebedi ahiret yurdu için imtihan edildiklerini düşünmeleri gerekir. Tabii aynı şeyi yoksulluk için de düşünmeli, kişinin yoksullukla Allah (c.c.) tarafından cezalandırıldığını varsaymaktan ziyade imtihan edildiğini düşünmek daha doğrudur. İnsan kendisi için zenginliğin mi yoksa yoksulluğun mu daha hayırlı olduğunu bilemez. Allah (c.c.) kulları için en hayırlı olanı ezelde tespit etmiş, bu konudaki kısmetimizi kaderimizle belirlemiştir.
İnsanın kendisiyle barışık olması, öncelikle toplumsal konumunu, ekonomik durumunu kabullenip haline şükretmesiyle olur. Tabii Allahın (c.c.) fazlını ve rahmetini aramak, meşru yollarla varlıklı olmaya çalışmak da yanlış şeyler değildir. İnsan dünya ve ahiret dengesini kurduktan sonra zenginlik de güzel bir şeydir.
Zengin olmak, beraberinde üstesinden kalkamayacağımız bazı sorumlulukları da getirebilir. Çünkü bir mali ibadet olan zekât ancak zenginlere farzdır. Pek çok varlıklı insanın namaz kılmaya gayret ettikleri halde zekât vermemeleri, bunun için olmadık çarelere başvurmaları, şu veya bu fetvayla zekâtı üzerlerinden atmaya çalışmaları bu ibadetin yerine getirilmesinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Halbuki sermayenin % 2.5u devede kulak misalidir. Ama demek ki nefis onda bile açgözlü davranmakta, Allahın (c.c.) hakkına tecavüz etmektedir. Tabii bu açgözlülük zenginlik artıkça daha da ziyadeleşmektedir. Öyle bir duruma ulaşmakta ki artık nefis açgözlülüğe boyun eğmekte, zekât emri için Allaha (c.c.) isyan etmektedir. Hatta öyleleri namazı da terk etmektedirler.
Müslümanların zengin olması arzulanan bir şeydir. Çünkü zenginlik dünyada izzet ve şereftir. Allahın farz ibadetleri olan zekât ve hac ancak zenginlere mahsustur. Müslümanlar zengin olduğunda Allahın dinine daha büyük hizmet ederler. Bu çağda cihat, genellikle başka yollarla yapılmaktadır. Eskiden savaş meydanlarında yapılan cihat bugünlerde genellikle çeşitli hizmet kapılarıyla devam etmektedir. Bunlar için zengin Müslümanların gayretleri önemli bir yer tutmaktadır. İnsan niyetini halis tutmakla Allahtan dünya zenginliği isteyebilir. Bunun için dualarında Allahın dinine hizmet için zenginlik talep edilebilir.
Allahın El-Ganiyy, El-Muğnî güzel isimlerinin en önemli faziletleri, güzel isimleri daima zikredenleri Allahın zengin kılmasıdır.
Yüce Allah kullarının rızıklarını ezeli bir taktirle tayin etmiştir. Zenginlik Allah için istenirse güzel bir şeydir. Nefis hesabına istenirse insanı yoldan çıkarabilir. Bu dünya bir imtihan yurdu olduğu için aklı başında olan arifler, İslam âlimleri, hatta peygamberler Allahtan kendilerine ve ailelerine yetecek kadar bir maişeti istemişlerdir. Zenginliğe göz dikmemişlerdir. Bu konuda fazla açgözlü olmamışlardır. Yalnız Hz. Süleyman Aleyhisselam, Allahtan kimseye nasip olmayacak bir devleti ve zenginliği istemiştir. Ama o sadece Allahın dinini cihana yaymak için bunu talep etmiştir. Kendisi bu zenginliğin içerisinde bir züht hayatı yaşamış, arpa ekmeği dışında bir şey yemediği rivayet edilmiştir. Kuşkusuz çağımızda da İslam dininin yükselmesi için Müslümanların da tıpkı Hz. Süleyman (a.s.) gibi davranması gerekir.
Allahın bu güzel isimlerini zikrederken edebe çok dikkat etmelidir. Onun bu güzel isimlerini zikirle elde edilecek dünyevi yararlar düşünülmemelidir. Maksat bu güzel isimlere yaraşır bir şekilde yüce Allahı övmek, yüceltmek olmalıdır. Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, 20).
El-Muğnî (Allah [c.c.] dilediğini zengin eder), El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel isimleri ile kula düşen görev, Allahtan (c.c.) zenginlik isterken kimseye muhtaç kılmayacak, azdırıp yoldan çıkarmayacak derecede dilemek gerekmektedir.
Muhsin İyi