meridyen2
Kayıtlı Üye
Allah Aşkı En Asil Ahlaka Vesile Olur
Allahı aşkla sevmek demek; insanın kalbindeki Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstüne geçmesi, en güçlü, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde kalpte hissedilmesidir.
Allah aşkı nasıl artar?
Allah aşkı müminlerde nasıl tecelli eder?
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allahındır. (Enam Suresi 162) ayetinde haber verildiği gibi Allahı aşkla sevmek, insanın tüm hayatını Allahın rızası ve hoşnutluğu üzerine kurmasına dayanır. Allah sevgisi, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak derecede yoğun bir sevgidir.
Allah, Kuranda, Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevratta, İncilde ve Kuranda Onun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allahtan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 111) ayetinde haber verdiği gibi, müminlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka verecektir.
Bu karşılık; Rabbimizin rızası, sevgisi ve lütfederse cennetidir. Fakat bir müminin Allaha olan aşkı, hiçbir zaman karşılığa dayalı değildir. Mümin Allahı karşılıksız olarak sever. Çünkü yaptıklarının karşılığını beklemek üzerine kurulu olan bir sevgiye gerçek aşk denemez. Allah aşkı hiçbir maddi karşılığı olmayan çok saf, temiz ve asil bir duygudur. Bu asil duygu, sadece Yüce Rabbimiz olan Allahın rızası için Allahı sevmek üzerine kuruludur.
Zorluk ve Çile Karşısında Gösterilen Güzel Ahlak
Allah Aşkının Bir Tecellisidir
Müminin Allah aşkının ispatı, dünyada imtihan olarak yaratılan zorlukları sevinçle karşılamasıdır. Müslüman daima çetin ortamlardan, zorluklardan yılmayacak tam aksine onları rahmet olarak görecek bir ruh yapısına sahip olursa bu gerçek bir aşkın alameti olur. Çünkü Yüce Allahın yarattığı imtihanın bir gereği olarak Müslümanlar en zor koşullarla ve en çetin zamanlarla denenirler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s.) çocuk yaşta kuyuya atılmış, daha sonra vezirin eşinin iftirası ile uzun yıllar zindanda kalmıştır. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış, tüm peygamberler (peygamberlerimizi tenzih ederiz) delilikle veya büyücülükle suçlanmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Fakat Allah, ne zorluk meydana getirirse getirsin müminler, Allaha olan aşklarında kararlılık göstermişlerdir. Ona olan aşklarını en güzel şekliyle ifade etmişler ve her koşulda Rabbimizin kendileri için yarattıklarını bir güzellik ve hayır olarak görmüşlerdir.
Samimi bir Müslüman, zorluk ve çile gerektiren ortamları, Yüce Allahın özel olarak yarattığını bilir. Hz. Yusuf (a.s.)ın kuyuda yaşadıkları, Hz. Musa (a.s.)ın firavunla mücadelesi, Hz. İbrahim (a.s.)ın ateşe atılması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in mağarada müşriklerden gizlenmesi gibi zorluklar aslında Allahın kader ilminin birer tecellisidir.
Burada verilen birkaç örnekte olduğu gibi Allahın insanların kaderlerinde yarattığı her detay müminlerin, tehlikeli ve zor hareketlere karşı sabırlarının denendiği ortamlardır. Müminler her türlü zorluk ve çile ortamında sabırlı olur ve Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun Sana olan aşkımdan, sevgimden ve muhabbetimden asla vazgeçmem. Ne kadar zorluk olursa olsun yine vazgeçmem. Daha da şiddetli sıkıntı olsa yine bırakmam. Canımı alsalar, malımı alsalar yine vazgeçmem diyebiliyorsa bu müminin samimi sevgisinin ve Yüce Allaha duyduğu derin aşkın gücünün tecellilerinden biridir. Ama asıl olan; zorluk zamanında, yani kişinin nefsiyle mücadele ettiği anlarda bu duasına uygun bir ruh hali ve akıl yapısı göstermesidir.
Allahı Aşkla, Coşkuyla Sevmek İnsana Neşe ve Huzur Verir
Samimi bir Müslümanın özelliği Allahı deli aşık ruhuyla sevmesidir. Mümin, her sabah coşkuyla kalktığında hemen aşkla sevdiği Rabbimizi aklına getirir. Bu sevginin neşesi ve sevinciyle güne başlar. Bu aşk onda bayram neşesi ve sevinci meydana getirir. Çünkü sonsuz bir aklın sonsuz bir gücün, sonsuz bir merhametin kontrolü ve koruması altında olduğunu ve Allahın kulu olduğunu hatırlar. Bu, çok rahatlatan, sevinç veren bir lütuftur. Ayrıca Allah kullarına sürekli nimetler verir. Müminin bu nimetleri her yerde görmesi Rabbimize olan aşkını ve imanının coşkusunu arttırır. Ayrıca Allah müminlere bir lütuf ve ikram olarak sonsuz cennet hayatını da müjdelemiştir. Bu lütfun sevinci de inananların yüreklerini kaplar ve sevgilerinin artmasına vesile olur.
Cenneti güzelleştiren de müminin Allaha olan aşkı ve tutkusudur. Cennetin o muhteşem görüntüsü, ihtişamı, güzel insanlar, giysiler ve evler Allah aşkı ile güzelleşir. Cennette de insanı mutlu eden, huzur ve coşku veren, Allahın kendisinden razı olması, Allahın yani asıl sevdiğinin sevgisini kazanmış olmanın getirdiği mutluluktur.
Allah Aşkı, Her An, Her Saniye Yaşanan ve Onun Tecellilerine de Yönelen Derin Bir Sevgidir
Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi müminin aşkla Allaha yönelmesi ve Onun tecellilerini de bu aşkla sevmesinin temelinde göklerde ve yerde olanların tümünün Allahın birer nimeti olduğunu unutmaması vardır. Müminin insan, çocuk, hayvan ve çiçek sevgisinin çok şiddetli olmasının nedeni budur. Bu nedenle baktığı herşeyde Allahı görür. Allah rızası için sevdiğinden, baktığı herşeye aşık olmaktan kendini alamaz. Bu aşk, Allah aşkından kaynaklanan doğal bir ruh halidir ve tutkulu imanla, akılla, derinlikle, fedakarlıkla ve çok yüksek ahlakla kazanılır.
Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü her güzellik karşısında Allahı tesbih eder. Allah rızası için muhabbet, sevgi duyar. Müminin sahip olduğu bu üstün ahlaka Kuranda şöyle bir örnek verilmektedir:
Biz Davuda Süleymanı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allaha) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim. Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. Onları bana geri getirin (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 30-33)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere müminlerin tüm varlıklara yönelik sevgilerinin kaynağında, Allah aşkı ve Allahı zikretme amacı bulunur. Hz. Süleyman (a.s.) örneğinde olduğu gibi Allahın tecellilerinden alınan derin zevki ancak Allahı aşkla seven müminler anlar.
Allah Aşkı Ahlak Güzelliğini Arttırır
Allaha deli aşık olan bir mümin Allahı gücendirmekten, Onun rızasından mahrum kalmaktan korkar. Bu nedenle Allaha olan aşkını ifade edebilmek için Allahın emirlerine titiz olur, Onu çok sever ve saygılı olur. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve koruyucu olur, nefsine düşkün, çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz. Tam aksine affedici olur. Çünkü af ve merhamet, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, fedakarlık, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep Allah aşkı vardır.
Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına dayanır. İmanın gücü, coşkusu, Yüce Allahın tecellilerine olan şefkat yani gerçek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı Allah aşkıdır. Bu aşk, insan ruhunda tarifi mümkün olmayan çok şiddetli bir haz oluşturur ve bu, kişinin iman ve akıl gücüyle orantılı olarak artar. Yüce Allahın mümin kullarına bu duyguyu yaşatması çok büyük bir nimettir. Allah, iman edenlerin gerçek dostunun ve yardımcısının ancak Kendisi olduğunu Kuranda şöyle bildirmektedir:
... Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allahındır. Sizin Allahtan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 85. sayı (Temmuz 2011) 48. sayfada yayınlanmıştır.
Allahı aşkla sevmek demek; insanın kalbindeki Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstüne geçmesi, en güçlü, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde kalpte hissedilmesidir.
Allah aşkı nasıl artar?
Allah aşkı müminlerde nasıl tecelli eder?
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allahındır. (Enam Suresi 162) ayetinde haber verildiği gibi Allahı aşkla sevmek, insanın tüm hayatını Allahın rızası ve hoşnutluğu üzerine kurmasına dayanır. Allah sevgisi, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak derecede yoğun bir sevgidir.
Allah, Kuranda, Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevratta, İncilde ve Kuranda Onun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allahtan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 111) ayetinde haber verdiği gibi, müminlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka verecektir.
Bu karşılık; Rabbimizin rızası, sevgisi ve lütfederse cennetidir. Fakat bir müminin Allaha olan aşkı, hiçbir zaman karşılığa dayalı değildir. Mümin Allahı karşılıksız olarak sever. Çünkü yaptıklarının karşılığını beklemek üzerine kurulu olan bir sevgiye gerçek aşk denemez. Allah aşkı hiçbir maddi karşılığı olmayan çok saf, temiz ve asil bir duygudur. Bu asil duygu, sadece Yüce Rabbimiz olan Allahın rızası için Allahı sevmek üzerine kuruludur.
Zorluk ve Çile Karşısında Gösterilen Güzel Ahlak
Allah Aşkının Bir Tecellisidir
Müminin Allah aşkının ispatı, dünyada imtihan olarak yaratılan zorlukları sevinçle karşılamasıdır. Müslüman daima çetin ortamlardan, zorluklardan yılmayacak tam aksine onları rahmet olarak görecek bir ruh yapısına sahip olursa bu gerçek bir aşkın alameti olur. Çünkü Yüce Allahın yarattığı imtihanın bir gereği olarak Müslümanlar en zor koşullarla ve en çetin zamanlarla denenirler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s.) çocuk yaşta kuyuya atılmış, daha sonra vezirin eşinin iftirası ile uzun yıllar zindanda kalmıştır. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış, tüm peygamberler (peygamberlerimizi tenzih ederiz) delilikle veya büyücülükle suçlanmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Fakat Allah, ne zorluk meydana getirirse getirsin müminler, Allaha olan aşklarında kararlılık göstermişlerdir. Ona olan aşklarını en güzel şekliyle ifade etmişler ve her koşulda Rabbimizin kendileri için yarattıklarını bir güzellik ve hayır olarak görmüşlerdir.
Samimi bir Müslüman, zorluk ve çile gerektiren ortamları, Yüce Allahın özel olarak yarattığını bilir. Hz. Yusuf (a.s.)ın kuyuda yaşadıkları, Hz. Musa (a.s.)ın firavunla mücadelesi, Hz. İbrahim (a.s.)ın ateşe atılması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in mağarada müşriklerden gizlenmesi gibi zorluklar aslında Allahın kader ilminin birer tecellisidir.
Burada verilen birkaç örnekte olduğu gibi Allahın insanların kaderlerinde yarattığı her detay müminlerin, tehlikeli ve zor hareketlere karşı sabırlarının denendiği ortamlardır. Müminler her türlü zorluk ve çile ortamında sabırlı olur ve Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun Sana olan aşkımdan, sevgimden ve muhabbetimden asla vazgeçmem. Ne kadar zorluk olursa olsun yine vazgeçmem. Daha da şiddetli sıkıntı olsa yine bırakmam. Canımı alsalar, malımı alsalar yine vazgeçmem diyebiliyorsa bu müminin samimi sevgisinin ve Yüce Allaha duyduğu derin aşkın gücünün tecellilerinden biridir. Ama asıl olan; zorluk zamanında, yani kişinin nefsiyle mücadele ettiği anlarda bu duasına uygun bir ruh hali ve akıl yapısı göstermesidir.
Allahı Aşkla, Coşkuyla Sevmek İnsana Neşe ve Huzur Verir
Samimi bir Müslümanın özelliği Allahı deli aşık ruhuyla sevmesidir. Mümin, her sabah coşkuyla kalktığında hemen aşkla sevdiği Rabbimizi aklına getirir. Bu sevginin neşesi ve sevinciyle güne başlar. Bu aşk onda bayram neşesi ve sevinci meydana getirir. Çünkü sonsuz bir aklın sonsuz bir gücün, sonsuz bir merhametin kontrolü ve koruması altında olduğunu ve Allahın kulu olduğunu hatırlar. Bu, çok rahatlatan, sevinç veren bir lütuftur. Ayrıca Allah kullarına sürekli nimetler verir. Müminin bu nimetleri her yerde görmesi Rabbimize olan aşkını ve imanının coşkusunu arttırır. Ayrıca Allah müminlere bir lütuf ve ikram olarak sonsuz cennet hayatını da müjdelemiştir. Bu lütfun sevinci de inananların yüreklerini kaplar ve sevgilerinin artmasına vesile olur.
Cenneti güzelleştiren de müminin Allaha olan aşkı ve tutkusudur. Cennetin o muhteşem görüntüsü, ihtişamı, güzel insanlar, giysiler ve evler Allah aşkı ile güzelleşir. Cennette de insanı mutlu eden, huzur ve coşku veren, Allahın kendisinden razı olması, Allahın yani asıl sevdiğinin sevgisini kazanmış olmanın getirdiği mutluluktur.
Allah Aşkı, Her An, Her Saniye Yaşanan ve Onun Tecellilerine de Yönelen Derin Bir Sevgidir
Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi müminin aşkla Allaha yönelmesi ve Onun tecellilerini de bu aşkla sevmesinin temelinde göklerde ve yerde olanların tümünün Allahın birer nimeti olduğunu unutmaması vardır. Müminin insan, çocuk, hayvan ve çiçek sevgisinin çok şiddetli olmasının nedeni budur. Bu nedenle baktığı herşeyde Allahı görür. Allah rızası için sevdiğinden, baktığı herşeye aşık olmaktan kendini alamaz. Bu aşk, Allah aşkından kaynaklanan doğal bir ruh halidir ve tutkulu imanla, akılla, derinlikle, fedakarlıkla ve çok yüksek ahlakla kazanılır.
Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü her güzellik karşısında Allahı tesbih eder. Allah rızası için muhabbet, sevgi duyar. Müminin sahip olduğu bu üstün ahlaka Kuranda şöyle bir örnek verilmektedir:
Biz Davuda Süleymanı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allaha) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim. Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. Onları bana geri getirin (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 30-33)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere müminlerin tüm varlıklara yönelik sevgilerinin kaynağında, Allah aşkı ve Allahı zikretme amacı bulunur. Hz. Süleyman (a.s.) örneğinde olduğu gibi Allahın tecellilerinden alınan derin zevki ancak Allahı aşkla seven müminler anlar.
Allah Aşkı Ahlak Güzelliğini Arttırır
Allaha deli aşık olan bir mümin Allahı gücendirmekten, Onun rızasından mahrum kalmaktan korkar. Bu nedenle Allaha olan aşkını ifade edebilmek için Allahın emirlerine titiz olur, Onu çok sever ve saygılı olur. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve koruyucu olur, nefsine düşkün, çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz. Tam aksine affedici olur. Çünkü af ve merhamet, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, fedakarlık, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep Allah aşkı vardır.
Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına dayanır. İmanın gücü, coşkusu, Yüce Allahın tecellilerine olan şefkat yani gerçek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı Allah aşkıdır. Bu aşk, insan ruhunda tarifi mümkün olmayan çok şiddetli bir haz oluşturur ve bu, kişinin iman ve akıl gücüyle orantılı olarak artar. Yüce Allahın mümin kullarına bu duyguyu yaşatması çok büyük bir nimettir. Allah, iman edenlerin gerçek dostunun ve yardımcısının ancak Kendisi olduğunu Kuranda şöyle bildirmektedir:
... Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allahındır. Sizin Allahtan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 85. sayı (Temmuz 2011) 48. sayfada yayınlanmıştır.