Ali Koç Baba Ocaklıları Ve Erdebilliler

sEmih

Kayıtlı Üye
iran erdebil den, yunanistana ordan bulgaristan/ deliorman/ karnabat kasabası/ sungurlar köyüne yerleşmiş. 93 harbiylede Türkiye'ye gelmişler.Türkiye'de 3 ana kola ayrılmışlar 1 tanesi kütahya altıntasta aydınlar ( batak) köyü, diyerleri eskişehir seyitgazi büyük yayla ve salihe köyleridir. bu 3 köy hep birbiriyle iç içedir. bağlarını asla koparmamışlar. Bu 3 köyün Aslı Türkmendir.ve bu 3 köy alevi- bektası köyleridir
ALİ KOÇ BABA OCAĞI
Ali Koç Baba kimdir?
Ali Koç Baba bir Türkmen dervişi olarak işte Niğbolu Savaşı bü
nyesinde görev almış bir Türkmen dedesidir.
Ali Koç Baba’nın ayrıca Hacı Bektaş Veli’nin torunu olduğu da söylenir. Kutsal şahsiyetin, Heterodoks Müslümanların efsanelerinde, Hacı Bektaş’ın soyundan gelen veya takipçisi olarak onunla birleştirilmesi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Kitabeler Hacı Bektaş Veli’den Al-i Resul olarak söz ederler.

Böylece Ali Koç, Peygamberin, Ali’nin ve altı Şii imamın soyundan gelen biri olarak sayılır.[3] Ali Koç Baba’nın ataları olan ünlü Heterodoks Müslümanların, Hacı Bektaş, Seyid Ali Sultan unvanları bir Şii inancı olan Allah’ın güzelliğinin Peygamber soyundan gelenlere geçeceği fikriyle uyuşur.

Hamza Koçerdin Baba’nın Ali Koç Baba ile ilgili olarak anlattığı bilgiler:

“Bursa 1388 yılında fethedildiği zaman, Hakk’a şükür ifadesi için koç kesmek isteniyor. O an Ali Koç Baba, elinde olmayarak: ‘Beni kurban edin, ben kurban olayım.’ Demiş. Orada bulunan bir yetkili kişi, ‘Ali Koç sen bize daha lâzımsın.”, deyip onun bu gönüllü kişiliğini güzel sözle almış. Bu, Koç lâkabı Ali Baba’ya oradan kalmış. Ali Koç Baba’nın mezarı şimdi Bulgaristan’da Niğbolu’da bulunmaktadır.
Ali Koç Baba’nın oğlu Hüseyin Koç ise bu günkü adı Yablanova Türkçe adı Alvanar köyüne yerleşmiştir. Alvanar köyünden gelenlerin anlatımına göre, bir çiçek bahçesini andıracak şekilde doğal güzelliğe sahip olan bölgenin ismini buradan aldığı söylenir.
Alvanar’a yerleşim sonrası diğer toplumlarla inanç ve giyim bakımından ayrı olan Ali Koç Baba muhiplerinin kadın ve genç kızlarda şalvarların paçaları ayrı bir şekilde imiş. Diğer toplulukların şalvarlarından daha farklı ve renkli olduğu için Aldonlar, Aladonlular, Aladonlar yakıştırması bu yerleşimin adı olmuş. Köyün ilk yerleşimi bugünkü yerden farklı yerde Kurudanlık, Kuganlık (Kurgan: mezarlık) Sarıkaya altı denilen yerdeymiş. Bu yerde kutsal yer olarak kabul edilen Sofra Yeri diye bir makam vardır. Bu yerin alt yanında yine kutsal sayılan bir de Erenler Pınarı varmış. Bir de burada Ali Koç Baba’nın yerleşimi evveli bulunan Topuz Baba vardır. Topuz Baba’nın oğlunun adı da Alvandır. (Elvan) Köye adını çiçekler mi yoksa Topuz Baba oğlu Alvan mı verdi bilinmez.
Niğbolu kalesinin alınmasından sonra, bugünkü Alvanar civarına yerleşmiş bulunan Türk köylerini, etrafta bulunan Bulgar halkı rahatsız etmektedir. Niğbolu’daki Ali Koç Baba, oğlu Hüseyin’i Alvanar köyü civarlarında yerleşen yeni halkı organize etmek için buraya göndermiştir. Hüseyin Baba buraya çoban kıyafetinde, bir koç sürüsü ile göçebe olarak gelmiştir. Bu yöredeki halka rahatsızlık veren gruplarla arkadaşlık kurarak onların iç yüzünü öğrenmiş ve diğer taraftan da köylüleri teşkilâtlandırıp Bulgar eşkıyalarını yok etmek için hazırlamıştır. Hazırlıklar belli bir olgunluğa eriştiğinde Hüseyin Baba köylülere: “Bulgarların bir bayram gününde onlara dostluğun pekişmesi adına bir yemek vereceğim. Yemekte çok fazla içki içip Bulgarlar sızdıktan sonra size haber gönderirim.” diyor. Bulgarlar gerçekten de yiyip içtikten sonra sızıyorlar. Hüseyin Baba köylülere haber veriyor ve Bulgarları bölgeden çıkarıyorlar. Topuz Baba bu bölgeyi Ali Koç Baba oğlu Hüseyin Baba’ya bırakarak kendi talipleri ile birlikte Topuzlar köyüne yerleşiyor. Günümüzde Alvanar(Yablanova) köyünde bulunan Topuz Baba nazarlama dediğimiz gerçekte esas mezarı haricinde bir mezarı bulunmaktadır.”
Hamza Koçerdin Baba’nın bize anlattıkları arasında bir başka iddia da henüz bilimsel anlamda tam olarak kanıtlanamamış olan bir tartışmaya dayanmaktadır. Bilindiği gibi Hacı Bektaş Veli soyundan geldiği kabul edilen kolun Seyit Ali Sultan’a dayandığı, Seyit Ali Sultan’ın da (Kızıl Deli) Hacı Bektaş Veli’nin çocuğu olduğunu, kendilerinin bu koldan geldiklerini kabul etmektedirler. İkinci varsayım ise Babagan kolunun görüşüdür. Bunlar da Hacı Bektaş Veli’nin Fatma Nuriye Hanımla evlendiğini, ondan iki çocuğunun olduğuna inanırlar. Bu iki iddia da henüz kanıtlanmış belgelere dayanmamaktadır. Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarının çok yeni olması, bütün bilgi ve belgelerin henüz yayımlanmaya başlamış olması sebebiyle bir gün bu karanlık noktanın aydınlanacağını sanıyoruz. Ancak Hamza Koçerdin Baba kendilerinin birinci iddiaya bağlı olarak Seyit Ali Sultan’dan geldiklerini ve Ali Koç Baba’nın Seyit Ali Sultan’ın oğlu olduğunu söylemektedir

Ali Koç Baba Tekkesi, Müslümanlar tarafından olduğu gibi Hristiyanlar tarafından da saygıyla ziyaret edilmektedir. Müslümanlar: Ali Koç Baba Tekkesi, Hıristiyanlar ise Tanrı Mezarı adını vermişlerdir. Tekke’yi ziyaret etmenin bir çok derde deva olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Tekkenin tamirinden sonra mezar taşına şu kayıt düşülmüştür: “Âli Resul Hacı Bektaş Torunu Rumeli Fatihi Seyit Ali Oğlu Ali Koç Baba Paşa Ruhuna Fatiha 25.09.1396”. Bu tarih Niğbolu savaşına yakın bir tarih olarak görünmektedir. Mezar üzerindeki ay ve gün ise onun soyundan gelen Hamza Koçerdin[1] tarafından belirlenmiş ancak belgelenmemiş bir tarihtir.
Popüler tarih geleneğimizin bilinen ismi Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde Niğbolu Kalesi ve Ali Koç Baba Ziyareti işe ilgili şu bilgileri vermektedir:
“Niğbolu, Tuna kıyısında göğe baş çekmiş çakmak taşlı bir kızıl kaya üzerine kurulmuştur. Dörtgen biçiminde sağlam bir kaledir. Genişliği çepeçevre dört bin adımdır. Tuna’ya yönelik yanı gayet yalçın kayalar olmakla o yanda duvar yoktur. Evlerin pencereleri Tuna Irmağı’na açılmıştır… Kıble tarafından şehre bakan bağlar arasında Ali Koç Baba ziyareti vardır.” (Parmaksızoğlu, 1984: 36). Ali Koç Baba soyundan olanlar hâlen Molla lâkabıyla anılmaktadır. Ali Koç Babalıların muhiplerine, geçmişleri ile ilgili bir tarih sorduğumuzda kökenlerinin Erdebil Tekkesi’ne dayandığını söylemektedirler “Erdebil gör de bil”. Ali Koç Babalıların nefeslerinin çoğunluğunun da Şah Hatai nefeslerinden oluşması, ayrı bir inceleme konusudur. Aynı nefeslerin pek çoğunun Kızıl Deli Bektaşilerinde farklı makamlarda icra edildiğini gördük. Kızıl Deli nefesleri ise, Ali Koç Babalıların aksine Serezli Pir Sultan’ın nefeslerine yer vermektedir. Değişimin zaman içinde oluştuğunu tahmin ediyoruz. Her iki toplumun iç erkânını görmeden bir kıyasla yapmak istemiyoruz.
Ali Koç Baba, Alevi-Bektaşi geleneğinde bugün Alevi dede ocakları içinde adıyla anılan ocağın piridir.
Ali Koç Baba ile ilgili bir nefes
Dertliyim kapına geldim
Mürüvvet senden Ali Koç Baba
Cümle küstahlığı özümde buldum
Mürüvvet senden Ali Koç Baba
Sana arzu çeker nice âşıklar
Merhamet bâbının kilidi yoktur
Sende mihman üçler yediler kırklar
Mürüvvet senden Ali Koç Baba
Eşiğin taşına yüzümü sürsem
Baba çeşmesinden nûş edip kansam
Çerağın şem’ine pervane dönsem
Mürüvvet senden Ali Koç Baba
Selim’in kusuru çoktur yanında
Senin muhabbetin saklar canında
Pirin huzurunda Hak divanında
Mürüvvet senden Ali Koç Baba
Bu nefes aynı zamanda Cahit Öztelli’nin Bektaşi Gülleri isimli eserinde de yer almıştır.[7] Nefes’in devamında Ali Koç Baba’nın Niğbolu’da yattığı kaydı bulunmaktadır ki bu bilgilerin birleşmesi sonucunda Ali Koç Baba’nın 14. yüzyılda yaşayan bir eren olduğu ortaya çıkmaktadır
Yine Hüseyin Maragoz Baba’dan[8] derlediğimiz aşağıdaki nefeste, Ali Koç Baba ile ilgili bazı bilgilere rastlıyoruz:
Bektaşi Veli’den aldık el etekKabul et dergahta ettiğimiz dilek
Külli kusurumuzu af ede felek
Dergâhı mübarektir Koçlu Baba’nın
Azm-i rah eyledim meydan-ı pirden
Dileğim kesmezem gerçek veliden
Sıtk ile dilerim can-ı gönülden
Dergâhı mübarektir Ali Koç Baba’nın
Erenler seyreder gönülden arşı
Koçlu Baba onun öz karındaşı
Seyit Ali Sultan erenler başı
Dergâhı cennettir Koçlu Baba’nın
Uyardın çerağını ayan eyledin
Erenler buyruğunu gönülden eyledin
Mürşidin derdini can ile duydun
Dergâhı cennettir Ali Koçlu Baba’nın
Rehberin izni ile ceme gireriz
Dest-i def olup semah ederiz
Mürşidimizden dilek dileriz
Dergâhı mübarektir Koçlu Baba’nın
Kuruldu muhabbet gülbang çekildi
Erenlerin aşkına dolu içildi
Erkan-ı Ali de suçtan geçildi
Dergâhı mübarektir Ali Koç Baba’nın
Dergahı mübarek makamı Ali
Sırrını faş edenin nic’olur hali
Kıyamet günü söylemez dili
Dergâhı cennettir Koçlu Baba’nın
Derviş Hoca ider şehitler serveri
Kereminden dur eyleme bu kemteri
Meydan-ı Ali’dir pirlerin Piri
Dergâhı cennettir Koçlu Baba’nın

Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Anadolu’da bir çok Ali Baba, Ali Koç, Koç Ali Baba Koçu veya Baba adıyla kutsal ziyaret yeri bulunmaktadır. Bunların hepsinin birbiri ile ilişkisini belirlemek mümkün değildir. Bu yüzden bazı nefesler de birbirine karışmış veya Ali Koçlu Baba’dan çok sonra yaşamış olan Pir Sultan Abdal’ın yazdığı bazı şiirler nefes olarak Ali Koç Baba’ya mal edilmiştir. Bu son derece normaldir. Çünkü bir çok nefesin aslında Şah Hatai’ye, Yunus Emre’ye, Pir Sultan Abdal’a mal edildiği bilinmektedir. Aşağıya alacağımız nefes de Ziya Baba Karaşar İnanç Eğitim ve Hayır Vakfı’nın derlediği Erenlerden Nefesler isimli kitaptan alınmıştır:
İndim Koç Baba’yı tavaf eyledim
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Mübarek cemâlin seyran eyledim
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Biri beyaz idi biri kırmızı
Onlarda seçerdi baharı yazı
Aynen Zülfikâr’a benzer boynuzu
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Alnın ortası yazılı Kur’an
Hiç mahrum kalır mı cemâlin gören
Yarın mahşer günü şefaat uman
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Yağmur yağar çiselenir izleri
Elham suresine benzer gözleri
Ay ile gün gibi parlar yüzleri
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Pir Sultan’ım biz çekeriz yasları
Dört kapıdan beyan olur sesleri
Âşıklarda söyler bu nefesleri
Bu gün yaylımdır geliyor koçlar
Ali Koç Baba Süreğinde Baba Seçimi ve Erkan
Ali Koçluların Baba seçimleri de son derece dikkat çekicidir. Baba Hakk’a yürüdüğü zaman yerine büyük oğlu erkan yürütmekte ve Baba olmaktadır. Taliplerinin durumuna ve çokluğuna göre de diğer oğulları Babalık yapabilmektedir.

Ali Koçlular’dan topladığımız bilgilere dayanarak yazılı bir belge olmaksızın oluşturduğumuz soy şecereleri aşağıdaki gibidir:
1. Hacı Bektaşi Veli
2. Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli Sultan)
3. Ali Koç Baba
4. Hüseyin Baba (Ali Koç oğlu)
5. Kâzım Baba (Hüseyin Baba oğlu)
6. Kâzım Baba (Mustafa Baba oğlu)
7. Mustafa Baba (Kâzım Baba oğlu)
8. Mıstın Baba (Mustafa Baba oğlu). İki oğlu vardır: Kâzım Baba ve Hasan Kuzlu.
9. Kâzım Baba (Mıstın Baba oğlu). İki oğlu vardır: Hamza Baba oğlu İbrahim.
10. Hamza Baba (Kâzım Baba oğlu) Kâzım ve Mustafa adında iki oğlu vardır.
11. Kâzım Baba (Hamza Baba oğlu) Beş oğlu vardır: Mehmet Ali Hoca, Mıstın, Musa, Kâzım Ağa, Hüseyin Baba.
12. Hüseyin Baba (Kâzım Baba oğlu) Ali Baba ve Mustafa adında iki oğlu var.
13. Ali Baba (Hüseyin Baba oğlu). Rört oğlu vardır: Molla Hasan, Molla Mustafa Molla Haşim, Şakir Koç.
14. Mustafa Baba (Ali Baba oğlu). Beş oğlu vardır: Hamza Koçerdin, Ali Koç, Hasan Koç, Hüseyin Marangoz, Veli Koç.
15. Hamza Koçerdin Baba (Molla Mustafa oğlu) Hamza Baba’nın Yusuf, Mustafa ve Necat Mehmet adlı üç oğlu olmuş. 2004 yılında Mustafa hariç diğer ikisi sağ değildir.
16. Yusuf Koçerdin (Hamza Koçerdin oğlu) Babasının sağlığında vefat etmiştir.
17. Hamza Baba, sağlığında dört kardeşinden üçüne Babalık vermiştir. Sözlü gelenekten derlediğimiz bu şecere, elbette yaklaşık 600 yıllık bir soy şeceresini oluşturmamaktadır. Burada sözlü gelenekten gelen bağlantılar arasındaki kopukluklar normal karşılanmalıdır.
Bulgaristan’daki kutsal ziyaret yerleri üzerinde araştırmaları bulunan değerli araştırmacı Sabri Koz’un belirttiğine göre, Osman Pazarı kazasında Alvanlar, Küçükler, Veletler köyleri dahi Kızılbaş olup Çelebidirler. (Burada Çelebi kelimesi Babadan oğla geçen sistem için kullanılmış olmalı.) Alvanlar Kariyesinde (köyünde) şu tekkeler vardır:
Alvan Baba Tekkesi, Ali Koç Baba Tekkesi, Hasan Baba Tekkesi, Gözcü Ali Baba Tekkesi. Bunlar içinde en eski olanı Alvan Baba Tekkesi’dir. Köyün bu adla anılmasının sebebinin bu Tekke olduğu söylenilmektedir. Ali Koç Baba Tekkesi köyün içerisindedir. Baş Çelebi Ali Baba bu tekkede bulunmaktadır. Çelebi Ali Baba tekkenin süreği yürüten onüçüncü Çelebisi imiş.[11]
Ali Koçluların Bulgaristan’daki yerleşimleri arasında yukarıda da söz ettiğimiz gibi, Topuzların özel bir yeri bulunmaktadır. Topuzlar köyünde daha evvelden Bektaşiliğin var olduğunu ve zaman içinde kaybolduğunu, Hüseyin Marangoz Baba anlatmıştı. Bu köyün kurucusu ilk defa Alvanar köyüne gelince Ali Koç Baba ile anlaşmaları sonucu derenin öte yakasına bugünkü Topuzlar köyüne yerleşiyor. Zaman için Topuz Baba muhiplerinin bazıları Alvanar köyüne gelip nasip almış. Topuzlar köyü halkı eski inancını bıraktığı için bu yeni tarikata giren Topuz Baba muhipleri yavaş yavaş Alvanar köyüne yerleşmeye başlamışlar ve Alvanar köyü ile kaynaşmışlar. Topuz Baba’nın Trakya ve Balkanlar’da süren erkanlardan hangisine dahil olduğu veya başka bir tarikata mı mensup olduğu bilinmemektedir. Bulgaristan Bektaşiliği o kadar karışık bir durum arz etmektedir ki içinden çıkmak çok zordur. Her yerleşen lider, zaman ile belli bir erkan yol tutmuştur. Öyle ki aynı toplumlardan farklı inançlar ve erkanlar çıkmıştır. Aslında Balım Sultan Erkanı dışında oluşan bu erkanların bazılarını incelediğimizde gördüğümüz ve vardığımız sonuç, ezberden kaynaklanmış aynı erkanın farklı farklı oluşmasıdır

. Türkiye’de Ali Koçluların kollarına gelince bunlar içinde en önemlilerinden biri Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’ne bağlı Umurça köyüdür. 1928 yılında Bulgaristan’dan olan bir göç sırasında Ali Koç Baba süreğinden Molla Ali buraya gelerek yerleşmiştir. Tek başına geldiği ve sürekten kimse bulunmadığı için Muratlı’nın Seyitler köyünde kuru bir dere yakınındaki köprünün yanına yerleşiyor. Bir süre sonra Muratlı’ya bağlı Aydın Köy ve Umurça köylerinde toplanıyorlar. Burada büyük bir çiftlik oluşturuluyor. Taliplerin de gelerek yerleşmesi ile birlikte sürek yeniden canlandırılıyor. Yaptığımız alan araştırmaları sırasında burada çiftliğin kapısının hâlen yerinde durduğunu gördük.
Molla Ali’nin 1940 yılında Hakk’a yürümesinden sonra geride iki eşinden dört çocuğu kalmıştır. Bunlar Hasan, Mustafa, Haşim ve Şakir’dir. Molla Ali’nin ilk eşinden olan iki çocuğuna el verdiğini belirledik. Hasan’ın Hakk’a yürümesinden sonra yerine oğullarından kimse geçmemiştir. Şu anda Mustafa’nın beş oğlunun en büyüğü olan Hamza posta geçmiştir. Hamza Baba da yerine sağlığında oğlu Yusuf’a el vererek Baba yapmıştır. Yusuf Baba da 1990 yılında Hakk’a yürüyünce Trakya’da Ali Koçluların tek lideri kalmıştır


Ali Koç Baba ocaklıları 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren (93 Harbi ile birlikte) oluşan siyasal ortam neticesinde yoğunluklu olarak başta Doğu Trakya olmak üzere Anadolu topraklarına göç etmişlerdir. Bu bağlamda belli bir Ali Koç Baba ocaklısı kitle de 19. yüzyılın son çeyreğinde Eskişehir iline göç ederek Seyitgazi ilçesi, Kırka nahiyesine bağlı Büyükyayla ve Salihler köylerini kurmuşlardır. Ali Koç Baba ocaklılarından üçüncü bir kol da, Kütahya ili, Altıntaş ilçesine göç ederek Aydınlar (eski adıyla Batak) köyünü kurmuştur
“Büyükyayla’da yaklaşık 26 hane açık durumdadır ve nüfusunun tamamı Alevi inançlıdır. Büyükyayla nüfusu aslen Bulgaristan’ın Karnabad kazası, Sungurlar köyünden 93 Harbi sonrası göçle gelenlerden oluşmaktadır. Köy nüfusunun tamamı Ali Koç Baba Ocağı talibidir. Köyde yerleşik olarak Ali Koç Baba ocaklısı dedeler yaşamaktadır. Büyükyayla köyü Ali Koç Baba ocaklıları, Eskişehir genelindeki diğer Alevi gruplarca, “Erdebil sürekliler” olarak tanımlanmaktadır. Köydeki dede ailesi 1930’lu yıllarda Bulgaristan’ın Avlanlar köyünden göçle Büyükyayla’ya gelmiştir.

Salihler’de yaklaşık 40 hane açık durumdadır. Salihler köyünün tamamı Alevi inançlıdır ve köy nüfusu aslen Bulgaristan’ın Karnabad kazası, Sungurlar köyünden 93 Harbi sonrası göçle gelenlerden oluşmaktadır.Bu köy halkı da, Ali Koç Baba Ocağı talibidir ve köyün dedelik hizmetini, Büyükyayla köyündeki yerleşik Ali Koç Baba ocaklısı dedeler yapmaktadır. Salihler köyü Ali Koç Baba ocağı talipleri, Eskişehir genelindeki diğer Alevi gruplar tarafından “Erdebil sürekliler” olarak tanımlanmaktadır” (Kökel, 2004: 43).

Aydınlar köyünün tamamı Alevi inançlıdır ve Büyükyayla köyündeki Ali Koç Baba ocaklı dedelerine bağlıdırlar.

Yukarıda adı geçen bu üç köyün halkının Balkanlardaki yurdu olan Sungurlar köyünün bağlı olduğu Karnabad şehrini Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde şu şekilde anlatır:

“Eski zamanda, Edirne sahibi, Kral Drona yaptırmıştır. Sonra kaleyi Rus kızından olan oğluna emanet etmiş ve o çocuğun adına Rus diline göre Poyhad demekle ün yapmıştır. (768) tarihinde Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Musa, melikler gibi, Rum’a padişah iken onun zamanında vezir Timurtaş Paşa burayı Rum’un elinden almış ve adına Karinâbâd (yani yakında imar oluna) demiştir. Sonra halk ağzında, yanlış olarak Karınbat denmiştir. Üç yüzden fazla dükkânlarında her çeşit esnaf vardır. Su ve havasının güzelliğinden zinde yapılı, zevk sahibi insanları ve çeşitli şirin sulu meyveleri vardır. Balı, kaymağı, ayvası beğenilir.” (Seyahatname, 1984: 230).

Yukarıda belirtildiği gibi Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar köyleri Ali Koç Baba ocaklıları Eskişehir, Kütahya, Afyon yöresinde yaşayan diğer Alevi gruplarca “Erdebilliler” olarak tanımlandığı gibi bu üç köyün Alevi kolonisi de kendilerini, “Erdebilliler” olarak tanımlamaktadır. Özetle Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar köyleri Alevilerinin ocak aidiyetinde Ali Koç Baba Ocağı talipliği ve Erdebillilik iç içe geçmiş durumdadır.
Bu köylerin ocak aidiyetinde Ali Koç Baba ile beraber aynı yoğunlukta zikredilen bir Türkmen dedesi de Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli)’dır. Bu üç köyün ayin-i cemlerinde erler (erkek) semah dönerken âşığın okuduğu şu semah buyruğu (nefes) Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar köyü Ali Koç Baba ocaklılarında Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli)’a olan saygı ve bağlılığa bir örnek teşkil eder:
“Gene imam nesli zuhura geldi
Biri Elmalı’da, biri Bursa’da kaldı
En küçük kardeşi Urumu aldı
Sana meth ettiğim Kızıldeli’dir
Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir
Bir etek kum ile deryayı böldü
Hiç aman vermedi Yezidi kırdı
Gazevnenin beyleri erişti, geldi
Sana meth ettiğim Kızıldeli’dir
Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir
Koru Yaylasına çadırı kuran
Çadırın altına mutfağı kuran
Yedi köşeye temelin kuran
Sana meth ettiğim Kızıldeli’dir
Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir
Meskânım meskânım deyip oturan
Kuru şişten dut ağacını bitiren
Otman Baba esip, bulut getiren
Sana meth ettiğim Kızıldeli’dir
Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir
Baba Pınarını bünyad eyledi
Gidi Yezid, bize ne etti, ne eyledi
Şahım İbrahim bunu böyle söyledi
Sana meth ettiğim Kızıldeli’dir
Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir”
Her üç köyde de Ali Koç Baba ocaklılarının, Seyyid Ali Sultan ( Kızıl Deli)’a olan duyarlılık ayin-i cemlerde ocaklı dedelerin okuduğu tüm gülbenklerde Ali Koç Baba’nın adının Seyyid Ali Sultan ile beraber anılmasıyla da gözlemlenmektedir. Ali Koç Baba ocaklı dedelerinin ayin-i cemlerde okuduğu şu gülbenk bu açıdan iyi bir örnektir:
“Allah Allah, sema, sefa kabulluğuna Allah Allah, Düldül’ün yürüklüğüne Allah Allah, Zülfikâr’ın keskinliğine Allah Allah, pirlerimiz, babalarımızın hürmetine Allah Allah, mürşitlerimiz, dedelerimizin ruhlarına Allah Allah, şıhlarımız, üstatlarımızın ruhlarına Allah Allah, Allah diyen diller hakkına Allah Allah, bükülen beller hakkına Allah Allah, Seyyid Ali Sultan, Ali Koç Baba’nın himmetine Allah Allah, meydanda okunan Kurân-ı Azimüşşan’ın yüzü suyu hürmetine Allah Allah, biz bir dua ettik, pirimiz Muhammed, Ali alıp, kabul eyleye, divanı Hakka yazıla, ya Ali hü, la feta illa Ali la seyfe illa Zülfikâr, eksik olmasın Yezid ile münkirin boynundan tığ ile teber, lanet olsun havarica, sadhezaran lanet, bu yolda, bu erkânda, gelip, geçen, mümin, müslüm kardeşlerimize rahmet, vel cemali Muhammed, kemali Hüseyin, Ali ile Muhammede selavat, Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala al-i Muhammed, gerçekler demine, Ali’nin keremine ya Ali hü, dağ başında Koyun Baba, Yemen elinde Veysel Karani cıharda sancak sahibi olan gazilerinde bâtınları aydın ola, ya Ali hü, vatanımızı kurtaran, cumhuriyetimizi kuran Atatürk’ümüzün de ruhu şad ola, Seyyid Ali Sultan, Ali Koç Baba’nında demi devranı yürüye ya Ali hü, Yezidin kulağına kurşun aka, gözleri kör ola, sadhezaran canına lanet ola, Yezide, münkire yüz bin kere lanet ola, mümin kardeşlerimize Hak kerem yârı kıla, erenlerinde demi, devranı yürüye, ya Ali hü”


Bulgaristan’da da sürek hâlen bütün canlılığı ile sürmektedir. Trakya’da yapı araştırmalardan edindiğimiz bilgilere göre, süreği yürüten Molla Ali’nin torunu Fedal’in oğlu Mustafa’dır ve Alvanar köyünde süreği yürütmektedir.
Hamza Koçerdin Baba’ya gelince 1997 yılında Hakk’a yürüdü. Ölmeden önce yapılan son toplantıda kardeşleri Ali Koç, Veli Koçerdin, Hasan Koç, Hüseyin Marangoz huzura gelince Hasan Koç’un musahibi vefat ettiğinden eksiğini tamamlayarak kardeşlerinin herhangi birinden el alması öğütleniyor. (2004 yılı Aralık ayında üç kardeşten el alanlardan sadece Hüseyin Marangoz sağdır.) Diğerlerinin tamamının taçları tekbirleniyor. Bu süreği yürütme yetkisinin verilmesi anlamına gelmektedir.
Daha önce de söz ettiğimiz gibi, nasipte Babalara rehber verilmemektedir. Tören sırasında Kur’an’dan üç ayet okunuyor. Babaların Kur’an’dan ayetleri bilmeleri şarttır. Bu yüzden Hamza Koçerdin Baba onlara Tevbe suresinden ayetler okuyarak öğüt veriyor. Bu sırada muhiplerin bulunduğu köylerin Babalar arasında paylaştırılması fikri ortaya atılıyor. Ancak bunun ikiliklere yol açacağı düşünülerek bundan vazgeçilmiştir.
Ali Koçlularda, Babalar haricinde on iki hizmet görevi yapan dedeler vardır. Bazı köylerde Babanın görevini yapan vekil Babalar da bulunmaktadır. Halk bu vekil Babalara bütün Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi Dikme Baba demektedir. Dikme Babalar soydan olmamakla beraber yine de geçmişi titizlikle irdelenmektedir.
Dikme Babalar musahiplik erkanı dışında bütün diğer erkanları yürütmektedir. Dikmelik kavramı bilindiği gibi zorunluluktan ortaya çıkmış bir kavramdır. Çünkü; Babaların olmadığı, soyun yürümediği veya erkan yürütmenin uzaklık, maddî imkansızlıklar ve mürşide duyulan acil ihtiyaçlar sebebiyle erkanın aksamalara uğradığı durumlarda başvurulan yöntemlerdendir. Bu durumda, en az yirmi er ve bacının imzalı isteği ve tespitleriyle güvendikleri bir isme bu yetki verilmektedir. Dikme Babaların, Ali Koçlular süreğinde muharrem ayında kılınan kırk rekat namazı kıldıramadıklarını da bu araştırmalar sırasında öğrendik. Bunu ancak soydan gelen Babalar yapabilmektedirler. Bu şekilde Dikme Babalara iki örnek olarak Kırklareli’nin Terzidere ve Paşa alan köyünde rastladık. Hasan Uslu Âşık ve Mustafa Bülbül hâlen dikme Baba olarak görev yapmaktadırlar.

Ali Koçluların bir başka özelliği ise Bektaşi geleneğinin önemli bir simgesi olan teslim taşının bulunmaması ve erkanlarda takılmamasıdır. Bizim yaptığımız ikili görüşmelerde Hüseyin Marangoz Baba ve İbrahim Ercan, Hamza Baba’nın teslim taşı taktığını söylediler. Ancak bunun bir Hacı Bektaş ziyareti sırasında Hamza Baba tarafından oradan alındığını, daha önce böyle bir taş kullanılmadığını belirttiler. Bu durum bize, Balkanlardaki Bektaşi süreğinin kendisine özgü yapısını göstermesi bakımından ilginçtir.

Ali Koç Baba Süreğinde Kurban Gelenekleri:
Ali Koç Babalılarda kurbanla ilgili en önemli kural, mümkünse kurbanlığı kendi yetiştirmiş olması ve yine elinden geliyor ise kendisinin kesmesidir. Bu kural, Ali Koçlu talipleri olan köylerin hemen hemen tamamında geçerlidir. Kurban sahibinin kendisinin kesmesinin hangi inanca dayandığını sorduğumuzda; cevap olarak, Hazret-i İbrahim’in ve Hazret-i Muhammed’in kurbanlarını bizzat kendilerinin kesmelerinin örnek alındığını belirtmişlerdir.
Kurbanın en az bir yaşında olması veya bir yaşındaki kadar iri olması istenmektedir. Ali Koç Babalılarda kurbanlar en az iki veya üç gün önceden kınalanmaktadır. Hemen o gün bile kesilse kurbana kına yakılması geleneği bulunmaktadır. Kurbanın yedi yerine kına yakılmaktadır. Önce başına, yani alnına, daha sonra ön kollarının arasına ve her iki sırtına kına yakılır. Daha sonra sırtı, arka ayaklarının sırt kısımları ve en son olarak ta kuyruk üstü kınalanır. Kurban her ne niyetle kesilirse kesilsin mutlaka kınalanır. Abdest öncesi kurbanın kesimi için izin duası yapılır. Bu izin duası şöyledir:
“Delili Cebrail mana-i kamber, feda-yi İsmail, ferman-ı Hak lailehe illallah allahu ekber allahu ekber velillahil hamd .”
Abdest sırasında kurbanın yüzü, kulakları ve ayakları tamamen mesh edilir şekilde yıkanır. Sırtı sıvazlanır. Kesim için bir çukur açılır. Hayvana su verilir. Kesim öncesi sol kol üzerine yatırılır. Üç ayağı bağlanır. Kurbanın önünde
muhakkak Cebrail kesimi yapılmaktadır. Kıbleye döndürülür. Hayvan, en az acı çektirecek şekilde keskin bir bıçak ile mümkünse kurban sahibi tarafından kesilir. Hayvanın yüzü bir havlu ile örtülür. Hayvan kesilir kesilmez, can çekse dahi diğer ayakları çözülür. Cem için kesilen kurbanlarda, kesilmesi için kurbancı tarafından Baba veya Dede kurbancıya görevi verir. Baba kurbancıya kurbanı teslim etmeden önce şu duayı yapar:
“Bismi Şah Allah Allah,
Yarabbi Muhammed Ali’nin himmeti için bizleri bu dergâhtan ayırma. Hey gani şah Ferman-ı celil, kurban-ı Halil, delil-i Cebrail, tekbir-i İsmail Bismillahirrahmanirrahim Sübhanellezi Lâ ilahe illallah ü vallahu ekber ve lillahil hamd Allahu ekber Allahu Ekber” der, tekbirler.[12]
Cebrail kurbanı ise daha farklıdır. Cebrail kurbanı kesiminin dayanağı, Kur’an’ı Kerim’deki Vakıa suresinde şöyle belirtilir: “(18)Dolaşırlar, ellerde sunmaya peymaneler bir kaynak akan o tertemiz içecekle dolu testi, ibrikler bardakla geldikçe (19)Onların bu içkiden başları hiç ağrımaz vücutları da hâlsiz düşmeyecektir biraz (20, 21)Beğenilen meyveler, istenen kuş etleri var.” (Bedri Noyan, Kur’an-ı Kerim, Türkçe, 1997, s.634.).
Cebrail Kurbanı’nın nereden geldiğini sorduğumuzda Hüseyin Marangoz Baba şu olayı anlattı:
“İbrahim Peygamber her gelene sofra kurar yedirir, içirirmiş. Bir gün ansızın, Cebrail insan şeklinde misafir olarak geliyor. Tabî o zaman tüm davarları kırda bayırda imiş. O an için bir (büyük baş)hayvan kesmesi imkânsız olunca, kümesten bir horoz kesip pişiriyor. Cebrail’e getiriyor. Cebrail ben yemekten içmekten uzağım deyip kendini tanıtıyor. İlk defa İbrahim Peygamber, misafirine kurban olarak horoz kestiğinden, tarikatların pek çoğunda horoza Cebrail kurbanı denilmektedir.”
Ayrıca bazı bölgelerde İsmail’e kesilen kurbana Büyük kurban, Cebrail’e kesilen kurbana da Küçük kurban denmektedir.
Kurbancıya görev verilmesine “Kurbancı Taçlandırması” denilmektedir. Kurbancının kurban kesebilmesi için halkın rızası ve nasipli olması şarttır. Kurbancı olacak kişi ayağa kalkar ve: “Elim erde yüzüm yerde.” diye başlayan tercümanı okur, rızalık alır. Kurbancı seçilmeden önce bir muhabbette Baba daha önceden konuyu orada açar ve halkın onayını almak zorundadır. Daha önceden bu işe yatkınlığı bilinen kurbancıya, yanında yetiştiği kişiler tarafından, artık bu işi yalnız başına yapacağına inanılarak bir tören ile makam veriliyor. Kurbancı, kurbanı alır, kınalar, abdestini aldırır, Baba önüne getirir, tekbirlendikten ve duası yapıldıktan sonra kurbancı eşinden rızalık alır. Kurbancının yanında musahip kardeşleri bulunması gerekir. Daha sonra kurbanını kendi keser. Kurbancının görevi ömür boyudur. Eşinin vefatı dahi kurbancının görevini aksatmaz. Ali Koç Babalılarda kurban üzerine nefeslerin olup olmadığını sorduğumuzda, erkanlarında genelde Duvaz imam ve Kırklar nefesinin olduğunu söylediler.[13]
Ali Koç Babalılar süreğinin bir başka geleneği ise Kansız Kurban uygulamasıdır. Ali Koç Baba geleneğinde kansız kurban, pişirilen kolaç ve (üzerine veya yanında) verilen meyvedir. Genellikle tatlı bir meyvenin konulması, özellikle kirazın tercih edilmesinin nedenlerini kimse açıklayamadı. Yağda pişirilen kolaç veya bişi adı verilen hamur işi yapıldığını ve buna kansız kurban adı verildiğini biliyoruz. Kansız kurban geleneği genelde Cuma günleri yapılmakta ve pişirilen tatlılar yedi kişiye dağıtılmaktadır. Burada ilginç noktalardan biri de kirazların olgunlaşmasından sonra bahçe sahibi kendisi tatmadan önce komşusuna tattırmaktadır. Bu, meyvenin zekâtı olarak kabul edilmektedir. Paylaşma, yardımlaşma açısından yararlı bir gelenek ve inançtır. Genelde küçük çocuklara verilmesi; tüm Trakya’da, inançlar arasında masumların dileği ve masumların duaları Hak katında kabul edilir, inancının uzantısıdır. Meyvesi olmayan mevsimine göre satın alır ve dağıttıktan sonra kendi ev halkına yedirirmiş.[14]
Ali Koç Babalılarda, sofraya oturuş ve sofradan kalkış sırasında okunan gülbanklar da şöyledir:
“Bismi şah Allah Alla,
Canların adakların kurbanları istekleri kabul makbul muradları hasıl ola. Divani erden, Didar-ı Hak’tan, sırr-ı Şah’tan, İmam Cafer kullarından ayrı düşürmeye. Er divanında, Hak divanında yolumuzu açık eyleye. Kılıcımız keskin eyleye. Gönülleri şen-i rüşen eyleye. Biz dua eyledik, pirimiz Muhammet, Ali kabul eyleye. Her ne niyetle divan-ı Hakk’a yazıla. Gerçekler demine, Ali’nin keremine hü deyelim, Ali hü.”
Bir diğer sofra duası:

“Bismi Şah Allah Allah,
Vakitler hayır ola. Şerler def ola. Hayırlar feth ola. İstekler kabul ola, hazır ola. Muradlar, maksutlar hazır ola. Gönüller mamur ola. Feda olan kurbanlar hakkın divan defterinde kayıt ola. Sine bedel her murad tarikat erleri pirleri şefaatiyle ihsan oluna. Kerem-i Ali, Gülbeng-i Muhammet Ali, Nur-ı Nebi, Pirimiz Hünkar Hacı Bektaşi Veli, Ali evladı Ali Koç Baba gerçek erenler demine, Ali’nin keremine hü diyelim ya Ali.”
Sofradan kalkarken yapılan dua ise:
“Bismi Şah Allah Allah,
Erler Hak bereket vere. Bu gitti ganisi gele. Önünden ardı gür ola. Yeyip yedirenlerin farz mezit ola. Horasan pirleri hazır ola. Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, kerem-i Ali Gülbeng-i Muhammed Ali, Nur-ı nebi, pirimiz Hünkar Hacı Bektaşi Veli, Ali evladı Ali Koç Baba. Gerçek erenler demine, Ali’nin keremine hü deyelim, ya Ali Hü Elhamdürillah Yarabbi şükür.[15]
Gülbankların sonunda Ali Koç Baba’ya yapılan atıfların tamamı sözlü gelenekte Ali Koç Baba’nın Hacı Bektaş Veli evlâdı olarak kabul edildiğinin ilginç bir kanıtıdır.

Ali Koç Baba İle İlgili Rivayetler
1) Nikapol’de Heterodoks Müslümanların yaşamamasına rağmen Ali Koç Baba türbesi hâlâ saygı görmektedir. Muhtemelen, kutsal şahsiyetin hayatı ve kişiliği hakkında birçok şeyin bilinememesinin nedeni budur. Onun günahsız ve dine bağlı bir yaşam sürdüğü söyleniyor. O, diğerlerinden emin bir yere defnedildi ki; insanlar onu hatırlasın. Bir hikâyeye göre, akşamları insanların onun mezarı başına abdest alabilmesi için bıraktıkları su, sabaha boşalıyordu; gece boyunca Ali Koç abdest alıyordu. Bu durum onun dindar bir kişiliğe sahip olduğunu açıklıyor.
2) Ali Koç Baba iri yarı bir adamdı. Bu mezarının normalden daha büyük olmasının sebebi olarak gösterilebilir. Diğer bir efsaneye göre ise o savaş alanlarına gitmiştir. Fakat Nikapol’de barış içinde ölmüştür.
3) Ali Koç Baba’nın mezar kitabesine yansıyan fikirlerin, görüşlerin, içeriklerin Nikapol’de yaşayan yerel Türk nüfusunun fikirleri ve bilgisiyle uyuşmadığını kimse unutmamalıdır. Mezara kitabe konmadan önce taşın yerinde pürüzlü bir ağaç gövdesinin parçası bulunmaktaydı. Bu ağaç parçası, etrafına gömlek sarılmış, başına kırmızı fes ve beyaz çalma(turban) dolanmış şekilde türbede korunmaktadır. Kutsal şahsiyetin bu insanbilimsel, ağaçların önemli bir rol oynadığı anıtı, onun kutsal yanıyla, içeriğinin birleşme sürecinin işaretidir.
Nikapol’deki türbenin, kutsal alanındaki ağaçları kesen bir adamın kaderi ile ilgili birçok söylence vardır. Bu ağaçların çoğu karaağaçtır. Bu ağaçları kesenlerin birçok belâ ve hastalıkla yok olduğuna inanılmaktadır. Bir keresinde ağaçlara zarar verenlerin karşı karşıya kaldığı ceza bacağının kesilmesiydi. Büyük ihtimalle ağacın kesilmesi ve bacağın kaybedilmesi arasındaki analoji, kutsal şahsiyetin gücünün yerel ağaçlarda tecelli ettiğini, onun hâlâ manevî gücüyle ve orada mevcut olduğunu kanıtlar. Benzer şekilde annesinin türbeden para çalması yüzünden ölen bir kadının hikâyesi de anlatılır.
4) Nikapol’deki Türkler arasında sık sık anlatılan bir söylence, şehirdeki hastanenin neden yer değiştirdiğini açıklar. Birkaç yıl öncesine kadar hastane Ali Koç Baba Türbesi’nin yakınlarındaydı. Fakat geceleri kutsal şahsiyet hastane etrafında dolaşıyor, kapıları ve pencereleri açıyordu. Onun çıkardığı ses, hastaları rahatsız ediyordu ve nihayetinde hastane başka bir yere taşındı. Bu tarz bir hikâye mezarın kutsal olduğu fikrine yakındı.
5) Bir inanışa göre, eğer kim çocukken Ali Koç Baba’nın türbesine getirilirse daha sonra o kişi her yıl türbeyi ziyaret etmelidir. Eğer bunu yapamaz veya istemezse akrabaları o kişinin iç çamaşırlarının bir parçasını getirip, tekkede yatıra sürüldükten sonra giymelidir. Bu inanış, geçen zamana rağmen devamlılığını ve değişmezliğini sağlar.

6)Ali Koç Baba’ya inanmanın bir diğer özelliği ise Nikapol’den ayrılan uzak yerleşim yerlerinde ona duyulan saygıdır. Nikapol’e kuş uçuşu 150 km. uzaklıkta olan Yablonova köyünde onun Hz. Ali’nin soyundan gelen çok iyi bir aileye mensup olduğu düşünülürdü. O Tuna Nehrine ulaştığı sırada beklenmedik şekilde bir koç ortaya çıktı. Koça bindi ve koçun yardımıyla nehri geçerek Nikapol’e ulaştı. Bu efsane, kutsal şahsiyetin ortaya çıkışını ve lâkabının sebebini açıklar, aynı zamanda mucizevi koç onun kutsallığını ve seçilmiş insan olduğunu kanıtlar.
7) Yoblanova’dan çıkan başka bir efsanede de Ali Koç Baba çoban olarak gösterilir. Bir keresinde sığır Romanya’da nehri geçerken kayboldu. Ali onu geri getirmek için potinleri ile suyun üzerinde yürüdü. (Sığır da suyun üstünde yürüdü.) Bu hikâye Ali Koç Baba’nın evliyalığına (veya kutsallık ve mucizevi yetenekler) dair iyi bir kanıttır. Kur’an’da peygamber olarak geçen Hızır’da suda yürüyebilme yeteneğine sahiptir.
8)Ali Koç Baba ölüm döşeğindeyken oğluna, Yablanova vilâyetine gitmesini ve orada Molla Kazım Dede Cemine üye olmasını söyledi. Oğlu da Ali Koç Baba’nın söylediği hocanın yolunu bilmediğini söyledi. O da, “Sen atların durduğu yerin önündeki eve gireceksin.” dedi. Oğlu varacağı yere gelince aile ayin-i ceme aşlamak üzereydi. Başlamadan önce Molla Kazım Dede, “Bu gece bir yabancı gelecek.” dedi. Hakikaten o geldi ve hayatının geri kalan kısmını burada geçirdi. Ali Koç Baba’nın oğlu, gerçek ismi Hüseyin olmasına rağmen Koç, Koçlu Baba olarak bilinir.
Burada, tekrar Ali Koç Baba’nın mucizevî yetenekleri ortaya konulmuştur. Kutsal şahsiyet, kendi ölümünü tahmin etmişti ve hiç gitmediği uzaktaki yerleri ve tanımadığı insanlar hakkında bilgi sahibiydi. Hüseyin Koçlu’nun bilmediği bir yoldan Yablonova’ya gitmesi de Ali Koç’un mucizevî güçlerine atfedilebilir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst