Ahlaki kanıt üzerinde tartışmanın kökeni yine Platona kadar gitmektedir. O noktadaki görüş gerçek ve doğru olanın muhakkak İyi Formunda olmasıdır. Bazı kişiler bu tarz bir kanıt üzerinde filozofların değil sade halkın durduğunu ileri sürmektedirler. Bu bir anlamda doğrudur. Filozofların tartıştıkları konular zaman zaman şekil değiştirmektedir. Ama her ne olursa olsun filozoflar arasında moda olan konuların değişmesi daha önce tartıştıkları ya da daha sonra tartışacak oldukları konuların bir çoğunun önem taşımadığı anlamına gelmemektedir.
Ahlaki kanıt, kişinin ahlaki deneyiminden ve bu deneyim ile ilgili her çeşit veriden yola çıkarak Tanrının varlığını ispat etmektir. Bu tarz bir kanıtı 18.yy. sonlarında geliştiren Kanttır. Aslında Ahlak yoluyyla Tanrının varlığı inancını temellendirmeye çalışırken Kant, büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldığının farkındadır. Bir yandan ahlakın otonomluluğunu korumak, öte yandan da inanç ile ahlak arasında makul bir bağın varolduğunu göstermek zorundadır. Böyle bir çabada ahlaktan inanca gidilmek suretiyle inanmanın rasyonelliği ortaya konacak, ama inançtan yola çıkılmak suretiyle ahlakın temellendirilmesine gidilmeyecektir. Başka bir deyişle ahlaki teolojiyeevet, ama teolojik ahlaka hayır denecektir. Kanta göre insan ahlaki bir varlıktır. İnsan ahlaklı olmaya mecbur bir varlıktır. Onu mutluluğa layık kılan da yine ahlaklılıktır. Akıl dünyasında ahlaklılıkla mutlulğun birleştiği bir sistemin varlığını düşünmek, insan olarak bizim hakkımızdır. Bu konunun yalnızca bir ide olarak fikirde kalmaması gerekir. Mutluluğun gerçekleşebilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekir.
Kanta göre insan Tanrının ve sonsuzluğun olmadığını kanıtlayamadığına göre ve dünyada iyi olan her kişinin de kör doğanın zulmune tabi olacağı gerçeğinde umudunu bir yerde noktalamalıdır. Bunu yapamazsa umutsuz kalacak ve bu da kişinin ahlak duygusuna zarar verecektir. Bu noktadan hareketle Kanta göre ahlaki bir varlık olan Yaratıcının varlığnıın kabul edilmesi gerekmektedir.
Platon üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan A.E.Taylorun Tanrı var mıdır? isimli eserinde: Deneyimlerimize göre ahlaki talepler zorlayıcı ve bağlayıcıdır. Onların bu özelliği, kendi düşünce ve kararlarımızdan değil, daha yüce ve evrensel bir varlıktan gelmektedir. Vicdanımızın sesi, yaşayan bir Tanrının faaliyetinin açık işaretidir demektedir. Yani bir anlamda Ahlaki ideal objektif olup herkes için geçerlidir. Kesin bir olgu-değer ayrımından söz edilemez. Sürekli bir ahlaki ilerleyiş içinde bulunan insan, bir takım taleplerle karşılaşmakta ve ilahi insiyatif onu daima ileriye doğru çekmektedir. Bu taleplerin son kaynağı insan olamaz. Yine uğruna her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuz bir gaye dünyevi bir gaye olamaz. İşte böyle bir gaye, varlığında bütün iyilikleri toplayan, varlığın da değerin de asıl kaynağı olan Tanrıdır. O halde, ahlaki şuur ve ahlaki ilerleme, bizi bir Tanrının varolduğu inancına götürür.
Görüldüğü gibi bu delil, mantiki bir kesinlik iddiasıyla ortaya çıkmamaktadır. İnsanın ahlaki deneyimi hareket noktası olarak seçtiğimiz takdirde nasıl bir düşünce içine girebileceğimizi göstermektedir.
Alıntıdır !
Ahlaki kanıt, kişinin ahlaki deneyiminden ve bu deneyim ile ilgili her çeşit veriden yola çıkarak Tanrının varlığını ispat etmektir. Bu tarz bir kanıtı 18.yy. sonlarında geliştiren Kanttır. Aslında Ahlak yoluyyla Tanrının varlığı inancını temellendirmeye çalışırken Kant, büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldığının farkındadır. Bir yandan ahlakın otonomluluğunu korumak, öte yandan da inanç ile ahlak arasında makul bir bağın varolduğunu göstermek zorundadır. Böyle bir çabada ahlaktan inanca gidilmek suretiyle inanmanın rasyonelliği ortaya konacak, ama inançtan yola çıkılmak suretiyle ahlakın temellendirilmesine gidilmeyecektir. Başka bir deyişle ahlaki teolojiyeevet, ama teolojik ahlaka hayır denecektir. Kanta göre insan ahlaki bir varlıktır. İnsan ahlaklı olmaya mecbur bir varlıktır. Onu mutluluğa layık kılan da yine ahlaklılıktır. Akıl dünyasında ahlaklılıkla mutlulğun birleştiği bir sistemin varlığını düşünmek, insan olarak bizim hakkımızdır. Bu konunun yalnızca bir ide olarak fikirde kalmaması gerekir. Mutluluğun gerçekleşebilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekir.
Kanta göre insan Tanrının ve sonsuzluğun olmadığını kanıtlayamadığına göre ve dünyada iyi olan her kişinin de kör doğanın zulmune tabi olacağı gerçeğinde umudunu bir yerde noktalamalıdır. Bunu yapamazsa umutsuz kalacak ve bu da kişinin ahlak duygusuna zarar verecektir. Bu noktadan hareketle Kanta göre ahlaki bir varlık olan Yaratıcının varlığnıın kabul edilmesi gerekmektedir.
Platon üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan A.E.Taylorun Tanrı var mıdır? isimli eserinde: Deneyimlerimize göre ahlaki talepler zorlayıcı ve bağlayıcıdır. Onların bu özelliği, kendi düşünce ve kararlarımızdan değil, daha yüce ve evrensel bir varlıktan gelmektedir. Vicdanımızın sesi, yaşayan bir Tanrının faaliyetinin açık işaretidir demektedir. Yani bir anlamda Ahlaki ideal objektif olup herkes için geçerlidir. Kesin bir olgu-değer ayrımından söz edilemez. Sürekli bir ahlaki ilerleyiş içinde bulunan insan, bir takım taleplerle karşılaşmakta ve ilahi insiyatif onu daima ileriye doğru çekmektedir. Bu taleplerin son kaynağı insan olamaz. Yine uğruna her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuz bir gaye dünyevi bir gaye olamaz. İşte böyle bir gaye, varlığında bütün iyilikleri toplayan, varlığın da değerin de asıl kaynağı olan Tanrıdır. O halde, ahlaki şuur ve ahlaki ilerleme, bizi bir Tanrının varolduğu inancına götürür.
Görüldüğü gibi bu delil, mantiki bir kesinlik iddiasıyla ortaya çıkmamaktadır. İnsanın ahlaki deneyimi hareket noktası olarak seçtiğimiz takdirde nasıl bir düşünce içine girebileceğimizi göstermektedir.
Alıntıdır !