meridyen2
Kayıtlı Üye
Ağlama ruhu
Duygusal ve romantik bir dünya görüşünün getirdiği sıkıntılardan biri de, insanın her an hissettiği sebepsiz ağlama eğilimidir. Cahiliye insanlarında, özellikle de kadınlarında böyle bir eğilimi oluşturan neden, içlerinde ağlamanın gerekliliğine karşı duydukları batıl bir inançtır. Ağlamanın gülmek, acıkmak ya da uyumak gibi insani ve doğal bir ihtiyaç olduğuna inanırlar. Üzüntülerini ve sıkıntılarını içlerine atarlarsa, meydana gelen gerilimin çeşitli hastalıklara neden olacağını, ama eğer ağlarlarsa, sinirlerinin gevşemesiyle birlikte rahatlayacaklarını sanırlar.
Bunun yanında dünyaya sürekli olarak olumsuz ve ümitsiz bir bakış açısıyla yaklaşıyor olmaları da onlara ağlamayı gerekli gösteren sebeplerden biridir. Her zaman her konuda ağlanacak ve sızlanacak bir yön bulurlar. Bundan kurtulmak için, olumsuzlukları ortadan kaldırma ya da sorunları çözme yoluna gitmezler. Aksine ağlamaya karşı duydukları derin ilgi ve istekten dolayı, çeşitli yöntemlerle bunu daha da körüklemeyi tercih ederler.
Bu inanç, toplumun her kesimi tarafından kabul görmekle birlikte, verilen telkinler sebebiyle kadınlarda daha yoğun olarak göze çarpar. Erkeklere doğdukları andan itibaren "erkekler ağlamaz" mantığı aşılanırken, kadınlara da ağlamanın acıma ve şefkat oluşturacağı yönünde telkinler yapılır. Cahiliye inançlarına göre kadın, erkeğe göre bedenen daha narin bir yapıya sahip olduğuna göre, ruhen de aynı özellikleri, aynı zayıflığı göstermelidir. Kadınların daha zayıf bir kişilik, olaylardan daha çabuk ve daha çok etkilenen daha hassas bir yapı sergilemesi oldukça olağan karşılanır. Kadın da kendisi için seçilen bu modeli sorgusuz sualsiz kabullenip yaşamaya başlar.
Bu ağlama tavrı, bir acizlik ve iradesizlik olarak algılanmaz. Kimse bu tavrı benimseyen diğer insanları kınamaz ve yadırgamaz. Aksine, günlük hayatın her alanında bu ahlaka özendirecek ve bunu güzel gösterecek malzemelerle sunulur. Filmlerin, TV programlarının, dergilerin genelde işlediği ana tema budur. Her birinde toplumda büyük ilgi ve beğeni uyandıran "acıklı", dramatik sahneler ve acılarını, mutluluklarını, sevgilerini dile getirerek ağlayan insanlar yer alır. Duygusal insanlar, kendi ruhlarını yansıttığı için bir anlamda "kendilerini buldukları" bu melankolik ortamdan çok hoşlanır ve tüm yaşamlarını bu telkinleri alarak geçirirler.
Artık ağlamak o kadar hayatlarına yerleşmiştir ki, kendilerini yakından ilgilendirmeyen olaylar dahi ağlamaları için bir sebeptir. "Acıklı" bir ses tonu ile anlatılan bir haberi dinlerken de, dramatik bir film izlerken de ağlamakta sakınca görmezler. Hatta neşe ve mutluluk verici olaylar karşısında bile ağlamaya başlarlar. Söz gelimi hediye alan, okuldan mezun olan, evlenen, çocuk sahibi olan, çocuklarının başarılarını duyan her duygusal insan niye yaptığını bir kez olsun dahi sorgulamadan ağlar.
Bu mantığı alarak yetişen insanlar, bir süre sonra ağlamanın, aynı zamanda gerektiğinde kullanılabilecek önemli ve güçlü bir silah olduğunu da fark ederler. Gerçekten de cahiliye sisteminde ağlamak, normal şartlarda elde edilemeyen bazı şeylerin samimiyetsiz yollarla elde edilmesi için uygulanan en etkili yöntemlerden biridir. Çünkü ağlama, cahiliye toplumunda acıma hissi uyandıran önemli bir malzemedir. Normal şartlarda müsamaha göstermeyecekleri pek çok şeyi, ağlayan birini gördüklerinde acıma duyguları devreye girdiği için kabul ederler.
Ağlayan bir çocuk belli menfaatler karşılığında bu eylemini durdurduğu için, hayatının ileriki dönemlerinde de ağlamayı bir silah olarak kullanmaktadır. Yalan söylediğinde kendisini haklı göstermek için, suçlu olduğunda bunu örtbas edip masum izlenimi vermek için, çevresinde acıma hissi uyandırıp destek sağlamak için, samimiyetsiz davrandığı bir konuda samimiyetine inandırmak ya da sırf dikkat çekip ilgi odağı olmak için artık hep bu yönteme başvurur.
Oysa Allah bu tavrı beğenmemektedir. Allah'a inanıp güvenen bir kişi böyle zayıf bir karakter göstermez ve bu eylemden dolayı bir menfaat beklentisi içinde olmaz. Kuran'da bildirildiği üzere ağlama, insanlara bir nimet olarak değil bir bela olarak verilmiştir. Allah bunun bir ceza olduğunu, "öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar" ayetiyle bildirmiştir. (Tevbe Suresi, 82)
Cehennem halkının dünyada kazandıklarına karşılık olmak üzere artık isteseler de neşeye, rahatlığa ve huzura kavuşamayacakları Kuran'da bildirilmiştir. Buna rağmen insanların bile bile kendi iradeleriyle Cehennem ahlakını yaşatmaya çalışmaları ise, cahilce bir tavırdan başka bir şey değildir. Mutsuz ve bedbaht bir ruh halinin ancak Cehennem halkının bir vasfı olduğu Kuran'ın birçok ayetinde belirtilmiştir.
Allah'tan 'İçi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır. (A'la Suresi, 10-11)
Artık sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım. Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz. (Leyl Suresi, 14-15)
(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105)
İşte cahiliye insanı da Kuran'dan uzak olmalarının karşılığını daha bu dünyadayken görmeye başlar.
(alıntı harun yahya Dinsizliğin İlkel Mantığı)
Duygusal ve romantik bir dünya görüşünün getirdiği sıkıntılardan biri de, insanın her an hissettiği sebepsiz ağlama eğilimidir. Cahiliye insanlarında, özellikle de kadınlarında böyle bir eğilimi oluşturan neden, içlerinde ağlamanın gerekliliğine karşı duydukları batıl bir inançtır. Ağlamanın gülmek, acıkmak ya da uyumak gibi insani ve doğal bir ihtiyaç olduğuna inanırlar. Üzüntülerini ve sıkıntılarını içlerine atarlarsa, meydana gelen gerilimin çeşitli hastalıklara neden olacağını, ama eğer ağlarlarsa, sinirlerinin gevşemesiyle birlikte rahatlayacaklarını sanırlar.
Bunun yanında dünyaya sürekli olarak olumsuz ve ümitsiz bir bakış açısıyla yaklaşıyor olmaları da onlara ağlamayı gerekli gösteren sebeplerden biridir. Her zaman her konuda ağlanacak ve sızlanacak bir yön bulurlar. Bundan kurtulmak için, olumsuzlukları ortadan kaldırma ya da sorunları çözme yoluna gitmezler. Aksine ağlamaya karşı duydukları derin ilgi ve istekten dolayı, çeşitli yöntemlerle bunu daha da körüklemeyi tercih ederler.
Bu inanç, toplumun her kesimi tarafından kabul görmekle birlikte, verilen telkinler sebebiyle kadınlarda daha yoğun olarak göze çarpar. Erkeklere doğdukları andan itibaren "erkekler ağlamaz" mantığı aşılanırken, kadınlara da ağlamanın acıma ve şefkat oluşturacağı yönünde telkinler yapılır. Cahiliye inançlarına göre kadın, erkeğe göre bedenen daha narin bir yapıya sahip olduğuna göre, ruhen de aynı özellikleri, aynı zayıflığı göstermelidir. Kadınların daha zayıf bir kişilik, olaylardan daha çabuk ve daha çok etkilenen daha hassas bir yapı sergilemesi oldukça olağan karşılanır. Kadın da kendisi için seçilen bu modeli sorgusuz sualsiz kabullenip yaşamaya başlar.
Bu ağlama tavrı, bir acizlik ve iradesizlik olarak algılanmaz. Kimse bu tavrı benimseyen diğer insanları kınamaz ve yadırgamaz. Aksine, günlük hayatın her alanında bu ahlaka özendirecek ve bunu güzel gösterecek malzemelerle sunulur. Filmlerin, TV programlarının, dergilerin genelde işlediği ana tema budur. Her birinde toplumda büyük ilgi ve beğeni uyandıran "acıklı", dramatik sahneler ve acılarını, mutluluklarını, sevgilerini dile getirerek ağlayan insanlar yer alır. Duygusal insanlar, kendi ruhlarını yansıttığı için bir anlamda "kendilerini buldukları" bu melankolik ortamdan çok hoşlanır ve tüm yaşamlarını bu telkinleri alarak geçirirler.
Artık ağlamak o kadar hayatlarına yerleşmiştir ki, kendilerini yakından ilgilendirmeyen olaylar dahi ağlamaları için bir sebeptir. "Acıklı" bir ses tonu ile anlatılan bir haberi dinlerken de, dramatik bir film izlerken de ağlamakta sakınca görmezler. Hatta neşe ve mutluluk verici olaylar karşısında bile ağlamaya başlarlar. Söz gelimi hediye alan, okuldan mezun olan, evlenen, çocuk sahibi olan, çocuklarının başarılarını duyan her duygusal insan niye yaptığını bir kez olsun dahi sorgulamadan ağlar.
Bu mantığı alarak yetişen insanlar, bir süre sonra ağlamanın, aynı zamanda gerektiğinde kullanılabilecek önemli ve güçlü bir silah olduğunu da fark ederler. Gerçekten de cahiliye sisteminde ağlamak, normal şartlarda elde edilemeyen bazı şeylerin samimiyetsiz yollarla elde edilmesi için uygulanan en etkili yöntemlerden biridir. Çünkü ağlama, cahiliye toplumunda acıma hissi uyandıran önemli bir malzemedir. Normal şartlarda müsamaha göstermeyecekleri pek çok şeyi, ağlayan birini gördüklerinde acıma duyguları devreye girdiği için kabul ederler.
Ağlayan bir çocuk belli menfaatler karşılığında bu eylemini durdurduğu için, hayatının ileriki dönemlerinde de ağlamayı bir silah olarak kullanmaktadır. Yalan söylediğinde kendisini haklı göstermek için, suçlu olduğunda bunu örtbas edip masum izlenimi vermek için, çevresinde acıma hissi uyandırıp destek sağlamak için, samimiyetsiz davrandığı bir konuda samimiyetine inandırmak ya da sırf dikkat çekip ilgi odağı olmak için artık hep bu yönteme başvurur.
Oysa Allah bu tavrı beğenmemektedir. Allah'a inanıp güvenen bir kişi böyle zayıf bir karakter göstermez ve bu eylemden dolayı bir menfaat beklentisi içinde olmaz. Kuran'da bildirildiği üzere ağlama, insanlara bir nimet olarak değil bir bela olarak verilmiştir. Allah bunun bir ceza olduğunu, "öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar" ayetiyle bildirmiştir. (Tevbe Suresi, 82)
Cehennem halkının dünyada kazandıklarına karşılık olmak üzere artık isteseler de neşeye, rahatlığa ve huzura kavuşamayacakları Kuran'da bildirilmiştir. Buna rağmen insanların bile bile kendi iradeleriyle Cehennem ahlakını yaşatmaya çalışmaları ise, cahilce bir tavırdan başka bir şey değildir. Mutsuz ve bedbaht bir ruh halinin ancak Cehennem halkının bir vasfı olduğu Kuran'ın birçok ayetinde belirtilmiştir.
Allah'tan 'İçi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır. (A'la Suresi, 10-11)
Artık sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım. Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz. (Leyl Suresi, 14-15)
(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105)
İşte cahiliye insanı da Kuran'dan uzak olmalarının karşılığını daha bu dünyadayken görmeye başlar.
(alıntı harun yahya Dinsizliğin İlkel Mantığı)