Adâb-ı Muaşeret

yolda yürümenin âdâbı...

Bir mümin için yolda yürümenin belirli adapları vardır.
1– Mümin evden "Besmele" çekerek çıkar ve şu duayı okur "Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. Değişiklik ve kuvvet ancak Allah'ın yardımı ile olur." Mümin evine girerken de "Besmele" ile birlikte şu duayı okur "Ey Allah'ım! Senden hayırlı giriş ve çıkış dilerim. Allah'ın adıyla girdik, Allah'ın adıyla çıktık. Rabbimiz Allah'a tevekkül ettik."
2– Yolda yürürken öne doğru eğilir. Bu gurur, kibirden uzak tevazünün bir işaretidir.
Büyüklerden biri buyurmuş ki "ilim ehli, âlim, ihlâslı bir mümin buğday başağı gibi eğilir, cahilde içinde buğday olmayan başaktır, dik durur."
3– Yolda yürürken, sağa sola bakmamak gerekir.
4– Kadınların arasında yürümemeli.
5– Yürüme esnasında, yolda insanları rahatsız edecek, eza çektirecek nesnelerden yolu temizlemek. Buna örnek, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'unda yaşanmıştır. Fatih, İstanbul sokaklarında insanların huzurlu yürümeleri için "yollarda ki tükürükleri" temizlemek için görevliler tayın etmişti.
6– Birlikte yürüdükleriniz içinde yaşça sizden daha büyü varsa, onun önüne geçilmez.
7– Yürüyüş hızlı değil, normal adımlarla yapılır.
8–Yürüyüş esnasında, yola herhangi bir çöp atılmamalıdır. Özelikle tükürmemeye, sümkürmemeye dikkat edilmelidir.
9–Çarşı, Pazar veya bir alışveriş yerine girilirse, şu dua okunmalıdır. "Allah'tan başka ilah yoktur, tekdir, şeriki yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Diriltir ve öldürür. O, ölmeyen diridir. Hayır, O'nun elindedir. O, her şeye kadirdir."

ALİŞVERİŞİN ÂDÂBI
İslam dini, insan hayatının her anına kurallar koymuştur. İslam dininin bu kuralları, yine insanın ve insanlığın hayrı içindir. Alışverişe konulan adap da, sonuç olarak insanın hayrı içindir.
1– Alışveriş yapan kişi, aç gözlü, hırslı davranmamalıdır.
2– Alış veriş yaptığı dükkandaki, malları kötülememeli. Malı kötüleyerek, fiyatın aşağı çekilmesini sağlamaya çalışmak yanlıştır.
3– Dükkân sahibi de satacağı malı olduğundan fazla övmemelidir.
4– Alışverişe kesinlikle yemin karıştırılmamalıdır. Özellikle satıcılar hiçbir şekilde yemin etmemelidir. Satıcının yemin etmesi iki şekilde de yanlıştır. Eğer malını satmak için, abartıyor ve abartıyı da karşı tarafa inandırmak için yemin ediliyorsa, bu çok kötü bir durumdur. Satıcı yalanına Allah'ı şahit tutuyor. Böyle yapanın gazaba uğraması kaçınılmazdır.
Yok, eğer, satacağı malda abartı yapmıyor, doğrusunu anlatmak için yemin ediyorsa, buda tehlikelidir. Allah'ı ticaretine alet etmiş oluyor. Her iki husus dikkate alınarak alışverişte yemin etmek doğru değildir.
5– Mal satan, malın güzelliklerini gözler önüne sererken, malın olumsuzluklarını gizlememelidir. Satılan malın bir noksanlığı varsa onu da alıcının gözü önüne konulmalıdır.
6– Satıcı ürününde hile yapmamalı. Ürünün içine başka maddeler katmamalı. (Süte su katılması gibi) Satıcı ürün hakkında alıcıya doğru bilgi vermelidir.
7– Gerek satıcı, gerekse alıcı, alışverişte çok dikkatli davranmalıdır. Ne aldanmalı nede karşı tarafı aldatmalıdır. Dikkatli davranması adaletin tesisi için yapılmalı.
8– Alıcı bir ürüne talip olduğunu da, üçüncü bir şahıs araya girip ürüne talebini açıklayarak, fiyat artışına ve malın değerlenmesini sağlamak doğru bir yaklaşım değildir bundan uzak durmak lazım.
9– Haram olan malların alım ve satımı yapılmamalı.
10– Kaynağı belli olmayan, çalınmış, gasp edilmiş malları dükkânlara sokmamalı, satışları yapılmamalıdır.
11– Satın alınan bir ürün, alıcıyı memnun etmemişse, mala bir zarar vermemiş olması kaydı ile malın iadesi yapılabilmeli. Alıcı aldığı maldan pişman olursa, iade edebilmeli.

ALIŞVERİŞTE BORÇLANMANIN ÂDÂBI
1– Alışverişlerde borçlanma haktır, ancak borçta aşırıya, altından kalkamayacağı borcun altına girilmemeli.
2– Faiz ve benzeri haram yöntemleri ile kesinlikle borçlanmaya gidilmemeli.
3– Borçluyu sıkmamalı. Borcunu ödemesi için baskı ve eziyetten uzak durmalı.
4– Borçlu, alacaklısına borcu ödeme gayretinde olmalı. Borçlu, borcunu gününden önce ödemeye gayret etmeli.

ELBİSE GİYME ÂDÂBI
Müslüman'ın her işinde olduğu gibi giyinmesinin de bir adabı vardır.
1– Giyilecek elbisenin kumaşının mümkün mertebe kalın olmasına dikkat edilmeli. Kalın olmasının sebebi; vücut azalarımızı göstermemesi içindir.
2– Elbise giyiminde beyaz renk tercih edilmeli.
3– Elbise de kırmızı renkten kesinlikle kaçınılmalıdır.
4– Giyilen elbisenin, temiz ve düzgün olmasına özen gösterilmelidir. Giydiğimiz elbiselerde karşı tarafa tiksindirici, nefret edici görüntü vermekten kaçınılmalıdır.
5– Herkes kendi durumunu dikkate alarak giyinmeye özen göstermelidir. Fakir bir insan, kendisini varlıklı gösterecek şekilde giyinmeyeceği gibi, zenginde fakir gösterecek şekilde giyimden uzak durmalıdır. Herkes maddi durumuna uygun giyinmelidir.
6– Elbise giymek iki sebeple olmalı. Örtünmesi gereken azaların örtmek, karşı tarafa temiz, güzel bir intiba uyandırmak, nefret ettirmemek.
7– Elbise giymeye "Besmele" çekerek başlamalı, şöyle dua edilirse makbul olur. "Bana bu elbiseyi giydiren ve hiçbir güç ve kuvvet harcamadan bana rızık olarak onu veren Allah'a hamdolsun."
8– Elbise çıkarmaya sol taraftan başlanmalı.
9– Yeni bir elbise giyerken şu duayı yapmalı. "Ey Allah'ım! Hamd sana mahsustur. Beni giydiren Sensin Senden, onun hayrını ve ne için yapılmış ise o nesnenin hayrını isterim. Onun şerrinden ve ne için yapılmış ise o nesnenin şerrinden Sana sığınırım."

TEVBE ÂDÂBI
Mümin yaptığı hatalardan, işlediği günahlardan pişman olduğunu bildirip af edilmesini Allah'tan istemelidir. Allah'tan af dilemenin de bir âdâbı vardır.
Hatasız kul olmaz düsturu doğrultusunda, bir mümin sadece günahları için değil, Rabbine karşı devamlı Tevbe içinde olmalıdır.
1– Kişi işlediği küçük günahlara önem vermeli, gözünde büyütmeli, önem ve büyütmesi ölçüsünde pişmanlık duymalı.
2– İşlenen günahlar için derin bir üzüntü içinde olunmalı.
3– İşlediği günahı insanlara anlatmamak.
4– İşlenen küçük günahlar için Allah'ın kendisine fırsat verdiğini düşünerek, vakit kaybetmeden Tevbe istiğfarda bulunulmalı.
5– İşlenen günahlardan sonra, muhakkak üzüntü ile pişmanlık duyulmalı. Üzüntü ve pişmanlık içinde Allah'tan af dilenmeli.
6– Tevbe de dikkat edilmesi gereken en önemli husus, işlenen günahı bir daha işlememeye kesin bir karar içinde bulunmaktır.

TEVBE İSTİĞFAR DUASI
"Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!
Eğer benim elimden, ayağımdan, gözümden, kulağımdan, dilimden ve bütün azalarımdan bilerek veya bilmeyerek küfür, günah, isyan, şirk, hata ve malayani sadır oldu ise ben onların cümlesinden Tevbe ettim, pişman oldum. Bir daha yapmamaya azm–ü cezm–ü kast eyledim. Peygamberlerin evveli Âdem Safiyyullah, sonuncusu bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa Efendimizdir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberler haktır ve gerçektir. Cümlesine inandım ve iman ettim. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim."

SU İÇME ÂDÂBI
Müslümanlar için su içmenin âdâbı:
1– Su bardak ve benzeri bir kaba konularak "besmele" çekilerek içilir.
2– Su ayakta ve yatarak vaziyette içilmez.
3–Su içmeye başlamadan önce suyun bulunduğu kabı kontrol edilmeli.
4–Su içerken, su kabından su akmamasına, damlamamasına dikkat edilmeli.
5–Su içerken nefes almamaya, geğirmemeye dikkat edilmeli.
6–Suyu üç yudumda içmeli. Birinci yudum az, ikinci yudum orta, üçüncü yudum da kanaat edinceye kadar olmalı.
7–Su içtikten sonra "elhamdülillah" denilmeli. Daha makbul olanı ilk yudumdan sonra "elhamdülillah" ikinci yudumdan sonra "elhamdülillahı Rabbil âlemin", üçüncü yudumdan sonrada "elhamdülillahı Rabbil alemin, errahmanır rahim" denilir.

KABİR NAMAZI
Meşayıhten gelen rivayetlerde, "Kabir namazı" yatmadan önce abdest alınarak, iki rekât olarak kılınır. Kılınışı iki rekâtlı sünnet namazları gibidir. Birinci rekâtta Fatihadan sonra "Zilzal" süresi okunur. İkinci rekâtta ise fatihadan sonra "Tekasür" suresi okunur.
Bu namaz için ulaşan haberlerde, ashap bu namaz için şunları söylemiştir:
"Resulullah yatağa girmeden önce, iki rekât namaz kılardı. Bu namazda "Zilzal" ve "Tekasür" surelerini okurdu.

Allah ve Rasûlü'nun emirlerine uygun bir hayat temennisiyle...
 
---> Adâb-ı Muaşeret

EZAN ÂDÂBI
Farz namazları için ezan okumak kuvvetli bir sünnettir. İslam'ın en şerefli ve en faziletli amellerindedir. Ezana icabet etmenin edepleri şunlardır.
1–Müezzinin ezan okuma esnasında söylediklerini aynen söylemek.
2–Müezzin ikinci kez "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" dedikten sonra başparmaklarının uçlarını öpüp gözlerine sürmek ve bunu yaparken "gözüm seninle aydın olsun ey Allah'ın resulü) demek. Geçmiş büyüklerden gelen haberde; her kim bunu yaparsa asla göz ağrısı görmez.
3–Müezzin "hayye aleselah" ve "hayye alelfelah" derken, "la havle vela kuvvete illa billâh" demek.
4–Sabah namazında müezzin "Esselatü hayrun minennevm" derken "doğrusun ve gerçeği söylemiş bulunuyorsun" demek.
5–Ezanın sonunda "Allahhümme rabbe hazihid da'vetit taammeh…" duasını okumak.
6–Ezan okunurken, oturarak dinlemek.
7–Ezan okunurken, zaruret halı yoksa konuşulmamalı. Bu konuda bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Kim ezan okunurken konuşursa, imansız gitmesinden korkulur."

CENAZE ÂDÂBI

1–Müminin cenazesi hakkında güzel şahitlik etmek.
2–Cenaze namazı kılındıktan sonra, cenaze defnedilinceye kadar, yanından ayrılmamak. Bu konuda Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
"Cenaze namazını kılan kimse, bir kırat sevap alır. Cenaze defnedilinceye kadar ardından giderse, onun için iki kırat sevap vardır. Her bir kırat Uhud dağı kadardır."(1)
3–Cenazenin arkasından giderken, üzgün bir şekilde gitmek.
4–Cenazenin taşınmasına yardımcı olmak.
5–Cenaze kabristanlığa getirildiğinde yere konulmadan önce oturmamak.
6–Kabrin üzerine toprak atmak.
7–Toprak atarken dil ile zikretmek.
8–Cenaze sahiplerinin cenaze defnedildikten sonra yedinci güne kadar sadaka vermesi.
9–Cenaze evine yemek gönderilmesi.
10–Cenaze için gözyaşı dökerek, ağlamakta ve kalben üzülerek kederlenmekte bir sakınca yoktur. Fakat yüksek sesle ağlamak, yaka yırtmak, yüz tırmalamak, saç yolmak, dizlere vurmak gibi şeyler haramdır.
11–Kadınların cenazeyi takip etmesi tahrimen (harama yakın) mekruhtur.



1. İbn–i Huzeyme, Tergib ve Terhib, Hasta Ziyareti:7
 
---> Adâb-ı Muaşeret

Namaz âdâbı...

Allah–u Teala Celle Celaluhu bizleri kendisine kulluk etmek için yarattı. İnsanın Allah–u Teala'ya hamd etmesi, şükretmesi, O'nun güzel sıfatlarını düşünmesi ve O'na ibadet etmesi\ o kimsenin kulluk vazifelerindendir. Bu vazifelerin en önemli olanlarından, kişiyi Rabbin en çok yaklaştıran ibadetlerden biri, en önemlisi "namaz"dır.
Kişi namazını dosdoğru kılarsa, bu namaz o kimseyi kötü fiilleri işlemekten alıkoyar ve iyi işler yapmaya muvaffak eder. Eğer bir kişi namaz kıldığı halde kötü işler yapmaya devam ediyorsa bu onun namazında olan eksikliğinin işaretidir.
Bir ayet–i kerimede yüce Mevla'mız Celle Celaluhu şöyle buyurmaktadır:
"…namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır."(1)
Müslüman olan her kişi günde beş vakit namazı kılmak mecburiyetindedir, yani farzdır. Namazın mümine farz olması için bazı şartları vardır. Bunlardan bir kaçı şunlardır:
"Buluğ çağına ermek, akıllı olmak, Müslüman olmak."
Müslüman olmayan kimse veya deli olan kimse namaz kılmakla yükümlü değildir. Buluğ çağından küçük çocuk ise namaza alışması için buluğ çağına ermeden öncede namazını kılmalıdır.
Namazın dindeki yeri başın vücuttaki yeri gibidir. İnsan kolsuz, bacaksız yaşar ama başsız yaşayamaz. Başsız yaşam olmadığı gibi namazsız da İslam olmaz.
Allah–u Teala Celle Celaluhu "Ey iman edenler! Başınıza bir musibet geldiği zaman sabırla ve namazla benden yardım isteyin"(2) buyurmaktadır. Bu ayetten de anlaşılıyor ki, kişi her hangi bir belaya, musibete maruz kaldığında namazına samimi bir şekilde devam etmesi halinde Allah–u Teala onun sıkıntılarını gideriyor.
Kişi ile Mevla Teala arasında muhteviyatını bilemediğimiz altmış perde vardır. Kul namaza başladığı zaman Allah–u Teala elli dokuz perdeyi kaldırıyor. Sadece bir perde kalıyor. İnsan bunun şuuruna vararak namazı Mevla'sına yaklaşmaya bir vesile yapmalı ve namazını huşu içinde kılmalıdır.
Mazeretsiz olarak namazı terk edene Allah–u Teala on beş musibet verir. Bunlardan beşi dünyada, üçü ölürken, üçü ahirette, dördü de mahşer günü karşısına çıkar. Dünyada olan beş tanesi şunlardır:

1–Yüzünde nur olmaz.
2–Ömründe bereket olmaz.
3–Duası kabul olmaz.
4–Kendisine edilen dua kabul olmaz.
5– Namazın dışında yaptığı sevaplar ona verilmez.
Ölürken olan üç musibet şunlardır:
1–Aç olur, ne kadar yemek yese doymaz.
2– Ne kadar su içse kanmaz.
3–Ölümü zor olur.
Kabirde olan üç musibet şunlardır:
1–Kabir kendisini sıkar, kemikleri birbirine geçer.
2–Kabri ateş dolar.
3–Onun üzerine bir ejderha musallat olur. O ejderha ona ateşten bir kamçı ile vurarak onu yerin dibine sokar. Bu azap kıyamete kadar devam eder.
Mahşer günü olan dört musibet ise şunlardır:
1–Hesabı zor olur.
2–Allah'ın gazabına müstahak olur.
3–Cehenneme girdirilir.
4–Alnına üç satır yazı yazılır:
Birinci satır: Bu kimse Allah'ın gazabına müstahaktır.
İkinci satır: Bu kimse Allah'ın hakkını zayi edicidir.
Üçüncü satır: Sen Allah'ın hakkını zayi ettiğin için bugün de O'nun rahmetinden mahrumsun.
Denilerek cehennemde şiddetli bir azaba duçar olur. Namazı terk eden bir kul nasıl bunca azaba duçar oluyorsa, namazını kılan bir kul da o nispette bir mükâfata nail olarak Mevla'nın rahmetinden faydalanır.

YATMA ve KALKMANIN ADABI

Allah–u Teala buyuruyor ki: "Biz uykunuzu bir dinlenme kıldık."(3)

Bu ayetlerden de anlaşıldığı üzere uyku, bir dinlenme ve istirahat etme zamanıdır. Eğer yatma ve kalkmamızda Peygamber Efendimiz’e uyar, onun öğrettiği edeplere göre yatıp kalkarsak o geceki uykumuz da ibadet sayılır.
Yatma ve kalkma hususunda şu edeplere uymak gerekmektedir.
1–Yatağa yatmadan önce güzelce abdest alınır. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Kim abdestli olarak yatarsa, ibadet edici olarak yatmış olur. Ruhu da Allah'a secde edici olarak yükselir."
Böyle olmazsa tabii ki bu imkânlara sahip olamaz. Ayrıca o gece göreceği rüya da sadık rüya olur.
2–Abdest aldıktan sonra yatağa girmeden evvel oturduğu yerde iki rekât "kabir nur namazı" kılmak.
3–Yatağa girmeden önce sağ elinin tersini yatağın üzerinde gezdirerek yatağın içinde kişiye zarar verebilecek, herhangi bir materyalin olup olmadığını kontrol etmek.
4–Uykuya yatmadan evvel misvak kullanmak.
5–Uykudan kalktığı zaman misvak kullanmak.
6–Yatağa girdiğinde "Bu son yatışımdır" diye niyet etmek.
7–Kur'an'dan birkaç ayet okumak. En uygun olanı bir defa Ayet–el Kürsi, üç İhlas, bir Felak, bir Nas ve bir Fatiha–i Şerif okuyarak sevabını Peygamber Efendimizden başlayarak bütün ölenlerin ruhlarına hediye ettikten sonra ellerimize üfleyip bütün bedene sürülmeli.
8–İki türlü yatış şeklinden birisi ile yatmak. Bu iki şekil:
a) Sağ tarafa yatıp göğsünü kıbleye döndürmek.
b) Sağ tarafa yatıp başını kıbleye çevirmek.
Ayağını ve sırtını kıbleye çevirerek yatmaktan sakınmak gerekir.
9–Kur'an okuduktan sonra iki yatış şeklinden o an için uygun olanıyla yatıp 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah, 34 defa da Allah–u Ekber demek.
10– Yatma duasını okumak.
Okunuşu: "Allahümme bismike emutû ve ehya."(4)
Manası: "Ey Allah'ım! Senin adınla ölür (uyurum) ve dirilirim (uykudan uyanırım)."
11–Kimseyle konuşmadan günün muhasebesini yapmak.
12–İstiğfar çekerek uyumak.
13–Yataktan kalkınca hemen yataktan inmeden biraz sakinleşinceye ve kendine gelinceye kadar beklemek ve şu duayı okumak.
Okunuşu: "Elhamdü lillahillezi ehyana ba'de ma ematena ve ileyhin nüşûr"(5)
Manası: "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Dönüşümüz de yine O'nadır."
14–Sabah namazı vaktinde uyumamak. Zira bu vakitte uyumak rızka mani olur.
15–Öğleden önce bir saat kadar uyumak.
16–Güneş doğarken ve güneş batarken uyumamak. Bu konuda Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sabahleyin gün doğarken uyumak ahmaklık alametidir. Gün ortasında uyumak güzel ahlaktandır. Gün sonunda uyumak ise yorgunluktur."


DİPNOTLAR:
1–Nisa Süresi;103
2–Bakara Süresi; 153
3–Nebe Süresi;9
4–Buhari, Müslim; Ebu Davud, Tirmizi; Tac: 4/682
5–Buhari, Müslim; Ebu
 
---> Adâb-ı Muaşeret

Medresede bulunma adabı
Bir insanın anne ve babası her ne kadar dünyalık ihtiyaçlarını giderse de önemli olan kişinin ahiret ihtiyacının giderilmesidir. Bu ihtiyacın giderilmesi için de Kur'an'ın ve daha iyi anlaşılmasına yardımcı olan ilmihal, fıkıh, hadis gibi ilimlerin öğretildiği yerlere ihtiyaç vardır. Bu gibi yerlerde bulunmanın gerekli olduğu gibi, bu gibi yerlerde bulunmanın adabına da riayet etmek gerekir. Medresede bulunan bir talebenin riayet edeceği belli başlı edebler şunlardır:
1–Kişinin medreseye kendi arzusuyla gelmesi.
2– Sevecen ve saygı duyulan bir kişiliğe sahip olması.
3–Dağınık olmaması ve temiz olması.
4–Medresenin kurallarına uyması.
5–Hocasına karşı saygılı olması.
6–Temiz giyinmesi ve medresesinin temizliğine dikkat etmesi.
7–Kanaatkâr olup her şeye sabretmesi ve hiçbir şeyden şikâyetçi olmaması.
8– Dedikodudan ve laf taşımaktan kaçınması.
9–İzinsiz olarak medreseden ayrılmaması.
10–Medrese içinde yüksek sesle konuşmaması.
11–Yatma saatinden sonra konuşmayı kesmesi.
12–Yemekhane haricinde başka yerde yemek yememesi.
13–Kimseyle kavga etmemesi.
14–Dersini iyi dinleyip anlaması ve arkadaşlarıyla ders konusunda rekabet içinde olması.
15–Namazlarına özen göstermesi, gevşeklik yapmaması.
16–Misafir gelince saygılı ve güler yüzlü davranması.
17–Medresede olan kötü hadiseleri dışarıda anlatmaması.

arkadaşlık,kardeşlik âdâbı



İnsan toplumsal bir varlıktır, tek başına yaşayamaz. Hele Müslüman bulunmaz dosttur, öyle olmalıdır. Uzun bir yolculuğa çıktığımız şu dünyada, yolculuk yaptığımız kişileri tanımak zorundayız. Yolda bizi arkamızdan hançerlemeyecek; dinimize, canımıza, malımıza, namusumuza saldırmayacak, bizi en az kendisi kadar düşünecek ve koruyacak arkadaşlar, kardeşler, dostlar edinmeliyiz. Edinmeliyiz ki, hayat anlam kazansın ve amacına ulaşsın.
Her şeyin bir ölçüsü var da kardeşliğin yok mudur? Bu ölçüleri görmeye çalışalım:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor:
"Kişi, dostunun dini ve ahlâkı üzerinedir. Öyle ise herhangi birimiz dostluk edeceği kimseye baksın…"
Arkadaşlık (dostluk) edeceğimiz kimselerin özellikleri neler olmalıdır? Gazâli bu özellikleri şöyle sıralıyor:
"a– Akıllı olmalıdır. b– Güzel ahlâklı olmalıdır. c– Fasık olmamalıdır. d– Bid'ad sahibi olmamalıdır. e– Dünyaya düşkün olmamalıdır."
Cafer–i Sâdık Rahmetullahı Aleyh beş kişiyle arkadaşlık yapılmamasını öğütlüyor:
1– Yalancı ile; ona inanırsan aldanırsın.
2– Ahmak ile; çünkü sana kârı dokunacak yere zararı dokunur.
3– Cimri ile; çünkü o, gerekli ihtiyacını bile senden esirger.
4– Korkak ile; çünkü o, bir lokmaya bile seni satar.
Kardeşlik (dostluk), ayrı bedenlerde çarpan tek kalp gibidir. Dünyada sahnelenen fakat senaryosunun ötelerde yazıldığı bir kurumdur. Dünyevi olan her şey onu bozar. Bu nedenle dünyevi olanların kardeşlik (dostluk) gibi kavramları yoktur ve olamaz. Her şeyin menfaate dayalı olduğu yerde yalnız alışverişten sözedilir, dostluktan değil.

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
"İki kardeş, iki el gibidir; biri diğerini yıkar" buyurmuştur. Genişlikte, darlıkta, servette, malda ortaktır. Onu kendi düzeyinde tutmalı, ihtiyacını kendisi demeden gidermelidir. Gerektiğinde malını bölüşmelidir. (Ensar örneği)
Onu kendine tercih etmelidir. Onun ihtiyacını kendi ihtiyacından önce düşünmelidir. Ashab'dan birisinin evine bir kelle gelir. O, komşusunun kendisinden daha muhtaç olduğunu düşünerek ona gönderir. Kelle böylece bütün mahalleyi dolaştıktan sonra tekrar kendi evine gelir; çünkü en çok muhtaç olan kendisidir. Bunun adı "Îsâr"dır, yani kendisi muhtaç iken başkasını tercih etmek. Allah için sevişmenin en üstün derecesi budur.

Hz. Ali:
"Dost ve ahbaplarla yediğim yirmi dirhem fakirlere verdiğim yüz dirhemden benim için daha sevimlidir." derken, dostlarla bölüşmeyi, fakire yardımdan üstün tutmaktadır. Cennet, Allah Celle Celaluhu'nun nimetlerinin dostlar tarafından bölüşüldüğü yer değil midir? Öyleyse dünyamızı neden cennet yapmıyor da ihtiras cehenneminde yanıp tutuşuyoruz?


Kardeşinin yardıma muhtaç olduğunu görüp onun istemesine meydan vermeden, yardımına koşmak ve kendi işini sonraya bırakmalıdtır. (Sen hele en yakınındaki kardeşinin yardımına koşmayı öğren, arkasından Irak'da Afganistan'da gelir.) Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem buyuruyor:
"Allah'ın yeryüzünde kabları var, onlar da kalpler. Bu kalplerin Allah Celle Celaluhu katında en sevimlisi (günahlardan) arınmış, (dinde) salahatli ve (kardeşine karşı) en yumuşak olanıdır.
"Üç gün üst üste gelip meclisime devam ettiği halde maddi bir istekte bulunmayan kimsenin, yalnız Allah rızası için gelmiş olduğunu anlarım" diyor bir İslâm büyüğü.
En güçlü insan kimdir biliyor musunuz? Allah'tan başkasından hiç ama hiçbir şey istemeyen insandır. Dünyaya ve dünyadakilere ne kadar muhtaçsanız o kadar dünyevi, yani korkaksınız. Dünya fânidir, fâniye gönül bağlayan korkak olmaz mı? Allah bakidir, Baki'ye gönül bağlayan neden korkar?


Dostunun hoşlanmadığı sözlerden kaçınmalıdır. Dostluk anka kuşu gibidir, bir ürkütürseniz bir daha kapınızı çalmayabilir. Dostun gıybetini yapmamalıdır. Bu ruhlar âlemindeki sevgi köşkünü çatırdatır, hatta yıkabilir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Selem, kimsenin hoşuna gitmeyecek sözü yüzüne vurmazdı.
Dostun kusurlarını örtmek fakat iyiliklerini gizlememek gerekir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem şöyle buyuruyor:
"Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri açığa çıkaran kötü komşudan Allah'a sığının."
Hased işte budur ki, yakıcı bir ateştir.
Dost sır saklamasını bilendir. Onun yanında bir hata işlesen, hiçbir zaman, benim bu hatamı açığa çıkarır diye endişe etmemelidir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem:
"Bir adam etrafına bakınarak bir söz söylediği zaman, o söz (oradakilere) emanettir." buyuruyor. O halde dost, dostu için ağzını kontrol etmelidir

Sevgiyi, muhabbeti artıracak sözler söylemelidir. Arkadaşının hoşlandığı hususlar araştırılmalı, dil ile ona sevgisini anlatmalıdır.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem buyuruyor:
"Sizden biriniz kardeşini sevdiği zaman, sevdiğini ona duyursun."
İyi tanınmak istediği kişiler arasında onun iyiliklerini saymak, yani ona referans olmalıdır. Bunun yanında onu övenlerin övgülerini neşeli neşeli ona anlatmalı ve onu sevindirmelidir. Bizi en çok sevindiren şey, gıyabımızda birisinin bize arka çıkması, övmesi değil midir?


Arkadaşın hatalarını bağışlamalıdır. Dostun bir hata işledi, bir günaha girdi diye onu terk etmemelidir. Belki sana en muhtaç olduğu an, günah işlediği andır. O zaman onun yanında olmak gerekir. Kendisine değil, işlediği günaha buğzetmeli; bir doktor gibi insana değil, mikroba düşman olmalıdır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem şöyle buyuruyor:
"Allah'ın en kötü kulları (yeryüzünde) koğuculukla (söz taşıma) dolaşıp, dost ve ahbapları birbirinden ayıranlardır."
Kardeşinin bir kusuru için yetmiş çeşit mazeret bulabiliyorsan, sen gerçekten dostsun. Birisi güzel diyor:
"Dostunun hoşuna giden taraflarını al, hoşuna gitmeyen kısımlarını at. Çünkü hoşuna gitmeyen taraflarını düzeltmeye ömrün yetmez."
Bir Hadis–i Şerif'te:
"Mü'min tez kızar, tez barışır." buyuruluyor. "Hiç kızmaz." denilmemiştir. Nitekim İmam Şafiî'de şöyle demektedir:
"Kızdırıldığı halde kızmayan eşektir. Gönlü alınmaya çalışıldığı halde rıza göstermeyen (barışmayan) şeytandır." Peygamberimizin Sallallahu Aleyhi ve Selem bir hadisi de şöyledir:
"Sevdiğin kimseyi biraz idareli sev, olabilir ki günün birinde sana buğzedici olur. Buğzettiğin kimseye karşı da aşırıya kaçma, olabilir ki günün birinde dostun olur."


Dostu için hayır duada bulunmalıdır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem:
"Bir kimse kardeşine, gıyaben dua ettiği zaman, bir melek: "Allah, sana da o dua ettiği gibi versin." der." buyurmaktadır. Yine bir başka hadislerinde:
"Kişinin, kardeşi hakkında gıyaben yaptığı dua reddolunmaz." buyurmaktadır.
Dua etmek, kardeşini sevdiğinin bir işaretidir. O dua vasıtasıyla kalpler ısınır, manevi kapılar açılır ve sonsuz mutluluk yolları görünür.


Vefalı olmalıdır ölünceye kadar ve öldükten sonra da ailesiyle muhabbeti devam ettirmektir. Sevgi, insanı sonsuza taşıyorsa sevgidir. Dünyaya dönük herhangi bir şey için oluyorsa bu ticarettir. Nitekim Arş–ı Âzam'ın gölgesinde barınacak olan yedi sınıf insandan birinin, Allah için sevişen ve bu sevgi ile birleşen ve ayrılan iki kişi, olduğunu Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Selem haber vermektedir.
Vefa, genellikle arkadaşlar arasında bir mevki ve makamla test edilir. Bugün çok iyi dost gibi gözüküp, yarın bir makama geldiğinde seni unutan insanın arkadaşlığından, dostluğundan söz edilemez. Altının ayarı mihenk taşında belli olur insanın ayrı da makamında ortaya çıkar. Makamların dostları olmaz, kulları olur. Bir makama geldiğiniz zaman çevreniz çoğalıyorsa, biliniz ki, eceliniz de onların elinden olacaktır. Karınca uçar uçmaz serçeye yem olur. Kanatları, karıncanın eceli olmuş olur.
Kim çok alkış alıyorsa onun dostu yoktur; çünkü dost sessiz ve mütebessim gelir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem'in, hayatı boyunca hiç alkışlandığını duyan okuyan var mıdır? Sadece Mekke müşrikleri ölülerini alkışla gömüyorlardı o zaman. Alkış, ölü gönüllerin son sesidir ve figan yüklüdür.


Mümkün olduğu kadar kendi ihtiyaçlarını ondan gizlemelidir.
Dostluk sade olmalı, külfet getirmemelidir. Dostusu gelecek diye heyecana kapılmamalıdır. İnsanlar arasını açan bu tip protokol kurallarıdır. Gerçek dosttan çekinilmez ve utanılmaz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem buyuruyor:
"Ben ve ümmetimin müttaki olanları, külfet ve zahmet vermekten uzağız."
"Kişi, arkadaşının dini ve ahlâkı üzerinedir. Kendisine uygun gördüğünü sana uygun görmeyenin sohbetinde hayır yoktur." bir başka peygamber sözü. Ve dahası:
"Din kardeşine hakarette bulunman mümin kişiye kötülük olarak yeter." de O'nun sözü.
İnsanlarla güzel geçinmenin ve iyi insan olmanın elbette yolları vardır. Şöyle özetleyebiliriz:
Dost ve düşmanı güler yüzle karşılamalıdır. Her kese karşı zillete düşmeyen bir tevazû (tevazûun aşırısı kibirdir.) ve kibre varmayan bir onurluluk içinde bulunmalıdır. Bir toplumda hoşa gitmeyecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Güzel sözleri dinlemeli, fakat hayranlık göstermemelidir. (Karşı taraf kibre düşebilir.) Kendine ait olan şeylerden söz etmemelidir.
Varlığını, değil başkalarına, aile efradına bile bildirmemelidir; çünkü az ise onlar seni aşağı görür, çok ise ihtiyaçları tükenmez.
Hiddetli iken konuşmamak bir şeye karar vermemeli. Çok neşeli iken de vaade bulunmamalıdır.
Servetini, şerefinden üstün tutmamalıdır.
Amirlerinle oturduğunda onlara fazla ihtiyaç göstermemeli, onların yanında kimsenin dedi–kodusunu yapmamalıdır.
Boş sözlere kıymet vermemeli, ayak takımıyla oturmamalı, kötü sözleri duymamalıdır.
Kimseyi alay etmemelidir. Alay insanın onurunu kaybettirir. Alaycı, başkalarını küçük düşüren insanların yanına kimse gitmek istemez, herkesin bir onuru vardır.
Kimsenin başına gelene gülmemeli, birgün senin de başına gelebilir.
Ön yargılı olmamalıdır, bu insanın zindanıdır.
Adam gibi adam olmalı; Allah'a, O'nun istediği gibi kul olmalı, Peygamber'i örnek almalıdır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst