SuskunDervis
Kayıtlı Üye
40 şehir omuzladım acı ve ıztrabın ağır yükünü
40 şehir sindirdim sinirimi, gazabımı sabrederek.
40 şehir viran oldum kendimde.
Harab oldum kardeşim Şam harabesinde. Üç yaşındaki gecelerde kayboldum Hüseynim.
Babasının süsünü, ziynetini, Zeynebini alaylı gülüşlerle yağmaladılar.
Ehlibeyt soyuna hürmetsizlik ettiler.
Ve .. ben 40 şehir sabreyledim, tahammül ettim.
Sabreyledim güzel sabır ma reeytu illa cemila.
Alevlere daldım ciğer paren Seccadını kurtarmak için.
Mum misali eridim, eridim ki yavrun karanlıktan korkmasın! Binlerce kez ölümü tattım, binlerce patikadan geçtim ki namertlik kapısından geçmiyeyim!
Dimdik ayakta kaldım. sana, kıyamına yakışır yücelikle. Dimdik ayaktayım kardeşim kırgınlığın zirvesinde. Örümcek ağı oyunları bozdum, Sağır kulakları yaslı feryadım açtı, yanan çadırların aleviyle kör gözleri açtım. Zulmün parmaklarını kızıl kan kadehinde kırdım.
Şimdi ben sana geldim Hüseynim! Mahzun gönüllü, matem yüklü yanık kalple, bir dünya söylenmemiş gönül sözüyle, eğilen tenim ve ağarmış saçlarımla.
İşte ben, işte sen 40 yıla bedel 40 günden sonra yine yanındayım. Rahat uyu anam Zehranın oğlu. Ebedi rahatlıkla ki kanınla tarihin ebediyetine Ya Hüseyin yazdım.
40 Gün geçti.
Ne göz yaşı göz evinde duruyor ne de kelimeler dilde. Acıyı anlatmak kolay değil. Çöl toprakları anlar güneşin tokadının ne olduğunu.
Susuzluğu sahildeki kumsala sor ki o anlatsın suyun ne olduğunu?
Kufede sessizdi Şamda.
Şamın daracık sokakları bir aşina bekliyordu ancak sakinleri ağyardı , yabancıydı beklenen aşinaya.
Sözler bozulmuştu göğüs parmaklıklarının arkasındaki zindan da. Tanıdık bir ses duyulmuyordu.
Kufe ve Şamın sözlüğünden çıkarılmıştı feryat.
İradeler yağmalanmıştı, eller kesilmişti, bildikleri tek şey zulmün iradesiyle otur - kalk olmuştu! Cesaretin nasıl olduğunu bilen yoktu yiğitlin hangi kalemle yazıldığını da.
40 gün geçti ne sudan bir haber geldi ne de babadan. Sevinç ve rahatlık, kuşlar gibi uçup gitmişti başımızın üzerinden. Gözlerimiz harabelerin karanlığına alışmıştı artık.
40 gündür ne oturduk ne göz yaşı sildik. Ellerimize zincir vuruldu diyar diyar gezdirildik ama yılmadık sabrettik çünkü biz geceleri aydınlatan meşaleleriz. Çocuklarımızın uykusunu kaçırarak acımızı çoğaltmak istediler onlar gafildir ki biz sabrı Ali ve Fatıma evinde öğrendik!
Dilleri suskunluğa emrettiler gafiller bilmez mi ki suskunluğun ömrü az olur.
Suskunluğa karşı Zeynel Abidinin hutbeleri kıyam etmiş ve mesajını kan ve gözyaşıyla dolu kadehlerde susamış insanlığa sunuyordu.
40 gün geçti. 40 yıl geçse de 400 yıl geçse de asırlar kovalasa da zamanı, yine Helmin nasirin yensurni yazılı sancağın zirvelerde dalgalanacaktır.
Bu gün 40 gündür yıldızlar artık gülücük saçmıyor yeryüzüne, Çölün dizlerinde takat kalmamış.
40 gündür vefasızlığın isyan toprağı özgürlüğün çehresine konmuştur.
40 gündür Kufe vefasızlığın yanık davullarını tokmaklamakta.
Bu gün 40 gün oldu Aşura feryadının uykuları kaçırmış olduğu günden beri sokak sokak dünyayı dolaşarak.
Bu gün acıların ve matemin erbainidir ve Zeynep Fırat kıyısına diz çökmüş denizler dalgalanıyor gözlerinde. Ve kumsala damlıyor. Zeynebin göz yaşı denizi Hüseynin kan okyanusuyla birleşiyor ve ayağa kalkıyor Zeynep, Kerbelada düştüğü yerden. onun kalkışıyla yeniden kalkıyor Aşuralar ve Kerbelalar o günden bu günedir her yer Kerbela her gün Aşura
Kadir AKARAS
40 şehir sindirdim sinirimi, gazabımı sabrederek.
40 şehir viran oldum kendimde.
Harab oldum kardeşim Şam harabesinde. Üç yaşındaki gecelerde kayboldum Hüseynim.
Babasının süsünü, ziynetini, Zeynebini alaylı gülüşlerle yağmaladılar.
Ehlibeyt soyuna hürmetsizlik ettiler.
Ve .. ben 40 şehir sabreyledim, tahammül ettim.
Sabreyledim güzel sabır ma reeytu illa cemila.
Alevlere daldım ciğer paren Seccadını kurtarmak için.
Mum misali eridim, eridim ki yavrun karanlıktan korkmasın! Binlerce kez ölümü tattım, binlerce patikadan geçtim ki namertlik kapısından geçmiyeyim!
Dimdik ayakta kaldım. sana, kıyamına yakışır yücelikle. Dimdik ayaktayım kardeşim kırgınlığın zirvesinde. Örümcek ağı oyunları bozdum, Sağır kulakları yaslı feryadım açtı, yanan çadırların aleviyle kör gözleri açtım. Zulmün parmaklarını kızıl kan kadehinde kırdım.
Şimdi ben sana geldim Hüseynim! Mahzun gönüllü, matem yüklü yanık kalple, bir dünya söylenmemiş gönül sözüyle, eğilen tenim ve ağarmış saçlarımla.
İşte ben, işte sen 40 yıla bedel 40 günden sonra yine yanındayım. Rahat uyu anam Zehranın oğlu. Ebedi rahatlıkla ki kanınla tarihin ebediyetine Ya Hüseyin yazdım.
40 Gün geçti.
Ne göz yaşı göz evinde duruyor ne de kelimeler dilde. Acıyı anlatmak kolay değil. Çöl toprakları anlar güneşin tokadının ne olduğunu.
Susuzluğu sahildeki kumsala sor ki o anlatsın suyun ne olduğunu?
Kufede sessizdi Şamda.
Şamın daracık sokakları bir aşina bekliyordu ancak sakinleri ağyardı , yabancıydı beklenen aşinaya.
Sözler bozulmuştu göğüs parmaklıklarının arkasındaki zindan da. Tanıdık bir ses duyulmuyordu.
Kufe ve Şamın sözlüğünden çıkarılmıştı feryat.
İradeler yağmalanmıştı, eller kesilmişti, bildikleri tek şey zulmün iradesiyle otur - kalk olmuştu! Cesaretin nasıl olduğunu bilen yoktu yiğitlin hangi kalemle yazıldığını da.
40 gün geçti ne sudan bir haber geldi ne de babadan. Sevinç ve rahatlık, kuşlar gibi uçup gitmişti başımızın üzerinden. Gözlerimiz harabelerin karanlığına alışmıştı artık.
40 gündür ne oturduk ne göz yaşı sildik. Ellerimize zincir vuruldu diyar diyar gezdirildik ama yılmadık sabrettik çünkü biz geceleri aydınlatan meşaleleriz. Çocuklarımızın uykusunu kaçırarak acımızı çoğaltmak istediler onlar gafildir ki biz sabrı Ali ve Fatıma evinde öğrendik!
Dilleri suskunluğa emrettiler gafiller bilmez mi ki suskunluğun ömrü az olur.
Suskunluğa karşı Zeynel Abidinin hutbeleri kıyam etmiş ve mesajını kan ve gözyaşıyla dolu kadehlerde susamış insanlığa sunuyordu.
40 gün geçti. 40 yıl geçse de 400 yıl geçse de asırlar kovalasa da zamanı, yine Helmin nasirin yensurni yazılı sancağın zirvelerde dalgalanacaktır.
Bu gün 40 gündür yıldızlar artık gülücük saçmıyor yeryüzüne, Çölün dizlerinde takat kalmamış.
40 gündür vefasızlığın isyan toprağı özgürlüğün çehresine konmuştur.
40 gündür Kufe vefasızlığın yanık davullarını tokmaklamakta.
Bu gün 40 gün oldu Aşura feryadının uykuları kaçırmış olduğu günden beri sokak sokak dünyayı dolaşarak.
Bu gün acıların ve matemin erbainidir ve Zeynep Fırat kıyısına diz çökmüş denizler dalgalanıyor gözlerinde. Ve kumsala damlıyor. Zeynebin göz yaşı denizi Hüseynin kan okyanusuyla birleşiyor ve ayağa kalkıyor Zeynep, Kerbelada düştüğü yerden. onun kalkışıyla yeniden kalkıyor Aşuralar ve Kerbelalar o günden bu günedir her yer Kerbela her gün Aşura
Kadir AKARAS