3. SAVAŞ : ZİHİNSEL DEVRİM / Doç.Dr.Kemal YEŞİLÇİMEN

_JOK3R_

Kayıtlı Üye
3. SAVAŞ : ZİHİNSEL DEVRİM

‎11 eylül’le başlayan bu savaşa, 99 depremi ve 2001’deki iki ekonomik kriz sonrası yakalandık. Bu yeni savaş öncekilere benzemiyor, ülkelerin içinde, farklı alanlarda ve değişik şekillerde yaşanıyor. Üniformasız sivil kuvvetler her cephede savaşıyor. Kalemi kuvvetli, ağzı laf yapan akademik askerler ön cephede. İnsan b...eyninin uçsuz bucaksız kıvrımları, kıyasıya çatışmaların yaşandığı yeni savaş alanı. Barış içinde cereyan eden bu zihinsel savaşta herkes sivil kamuflaj içinde, kim dost kim düşman belli değil. Derin üniversitelerin bilinçaltı laboratuarları bu yeni savaşın komuta merkezi. İnternet yoluyla beyinler formatlanıyor. Cep telefonlarına gelen mesajlarla milyonlar sokaklara dökülüyor. Asırlardır uykuda olan toplumlar, gelen mesajlarla birden uyanıp kışı yaşamadan bahar istiyor. Seks skandalları ile her çeşit yönetim sallanıyor. Soykırım yasaları, 90 yıl sonra birdenbire moda oluyor. Dünyada yönetimler birer birer düşüyor, meclisler, iktidarlar, anayasalar, liderler değişiyor. Dost ve müttefikler önce kucaklanıyor sonra da uçurumdan aşağı itiliyor. Dün dokunulamayanlar bugün yerlerde sürünüyor. Tam bir altüst oluş yaşanıyor. Dünyanın sahipleri değişiyor. Değişimin formülü; çatışma ve kaosun zorladığı dönüşüm. Ama nasıl? Gücün istediği şekilde. Nerede dönüşüm ve değişim olacaksa, öncelikle orada çatışma ve kaos oluyor. Kriz, felaket, kıyamet korkusuyla toplum panik ve depresyona girdiğinde, değişim kurtuluş ve çözüm olarak sunuluyor. Bu amaçla, yaklaşan kıyamet senaryosu beyinlere işleniyor. Kirli bilgiyi süzen zihinsel filtreler bozulduğu için felaket korkusu ve tortusu zihinleri kaplıyor. Basılan yer kayıyor, tutulan kopuyor, aşağısı uçurum. Korku filmi gibi ama sürekli. Buna can dayanır mı? Depremler, tayfunlar, hortumlar, sel baskınları, salgınlar, göçler sürekli işleniyor. Gelecek diye anons edilen sosyal ve ekonomik depremleri bekleyen toplumun sinir sistemi bozuluyor. Toplumun bilinçaltı kodlarıyla oynanarak her çeşit şiddet körükleniyor. Korku ve panik had safhada, insanlar bezgin. Zihnimize sürekli olarak felaket haberleri ve senaryoları yükleniyor. İnternetteki korsan örgütler bankaları boşaltıyor, kredi kartlarını yağmalıyor, bilgisayar sistemlerini çökertiyor. ‘Yarın tüm bilgisayar sistemleri çökerse, taş devrine dönerseniz’ anonsuyla zihinler sarsılıyor. Wikileaks, Zeitgeist, bu sinsi savaşın muharebe alanları. Taraflar birbirine gönderdikleri dosya ve filmlerle zihinleri allak bullak ediyor. En şiddetli muharebeler ekonomi alanında yaşanıyor. Asgari ücretli gönüllü kölelik yayılıyor. Faiz sıfırlanıyor, borsa belirsiz, para basmanın kibarcası parasal genişleme oldu. Dünya ekonomik krizle sallanıyor. Dünün zengin ülkeleri bugün iflasın eşiğinde. AB, sömürge ve ekonomik alanlarını kaybederken dağılıyor. ABD, AB dahil bütün ülkeler borçlu, alacaklıları kimse bilmiyor. Tayfuna yakalanan uçak ve gemilerin batmamak için safralarını attığı gibi, ülkeler korku nedeniyle eskiye ait ne varsa atarak değişime uymaya çalışıyor. Yaşam alanlarımız daralıyor. Ölmeden girdiğimiz çok katlı beton mezarlarla şehirler işgal edilirken, AVM’ler tüketim tanrısının kabesi oluyor. İnsanı ve dünyayı tüketen bu yeni dinin elçisi medya, putları markalar, müridleri ise tüketim kabesinin hacıları. Böcek özlü kahvesinin lezzetini tavaf eden, devre-mülk gökdelenin tepesinden Kabe’yi minnacık gören yeni hacılar türüyor. Kutsal mekanları ve şehirleri kuşatan çağımızın putları, eski yunan tanrılarının marka isimleri, bu yeni dindar tipinin gözdesi. Bu marka isimler yeni yaşam alanlarının sembolü dev gökdelenlerden mağazalara kadar her yerde hazır ve nazır. Bu yeryüzü tanrılarının isimleri Türkçe olsa ne değişir? Zina ve binanın çoğaldığı, şeytanın farklı zevk ve tadlarla insanları aldattığı yeni bir çağa giriyoruz. Tüm hayatımız kameralarla izleniyor. Kredi kartları, cep telefonu, internet küresel gözün bilgisi ve kontrolü altında. Yaşadığımız hayat, sanki büyük gözün senaryosu. Özgürlüğün para ve güce devredildiği bu dünyada, zihnimize yüklenen sanal bir hayatı yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız dış dünyanın bitmek bilmeyen istekleri… Seçeneklerin listesi önceden hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya özgür seçimler yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? İnançları bile sarsan bu zihinsel savaşla beyinler çözülüyor. Bilgi bombardımanı altında toplum ne yapacağını bilemiyor. Derin tarihi geçmişi olan milletler bile gözlerine far tutulmuş tavşanlar gibi şaşırmış ve çaresiz. Dinler ve inançlar bile birbirine karışıyor. Sürekli anlatılmasına rağmen melekler kaç kanatlı? Kime ve neye inanacağını kimse bilemiyor. Bir taraftan din adamları ve dini yayınlar, öbür taraftan morfinli diziler, reklamlar, filmler beynimizin acısını alırken narkozun etkisiyle pelte gibi oluyoruz. Günah sevap, helal haram birbirine karışıyor. Devlet, hukuk, ekonomi ve sağlık alanındaki algılar tamamen değişiyor. Asırlardır düzgün ve tutarlı yaşayan bir toplum, bu hızlı değişimi kaldıramıyor. Doğrudan beynimize saldırıyorlar, farkında değiliz. Tüm değerler siliniyor, beynimiz biçimlendiriliyor, bilgisayarımıza yeni programlar yükleniyor. Bizi biz yapan değerler elden giderken habersiz seyrediyoruz. Beş duyumuz ve zihnimiz gizlice ele geçiriliyor. Sonuçta algımız giderek değişiyor, dünyayı artık bu pencereden görüyoruz. Bizi yanıltarak irademizi ele geçirmeye çalışan bu karanlık savaş uyutuyor, aldatıyor ve algımızı ele geçiriyor. Görmemiz istenenleri görüyor, yapmamız istenenleri yapıyor, sinsi bir savaşın kurbanı oluyoruz. Yaşamsal sorunlarda bile beyinler donmuş, insanlar boş boş bakıyor. Her çeşit zihinsel aldatma sonucu dostu düşman, düşmanı da dost görmeye başlıyor, kendimizden bile şüpheye düşüyoruz. Sanki zaman tünelinde aklımız ve dimağımız kayboluyor. Akıl tutulması işte bu! Bilinçaltına gönderilen sinyallerle körpe beyinler yıkanıyor, geleceğin küresel robotları hazırlanıyor. İnsan ve toplumun yaşam tarzını kurgulamanın en kestirme yolu bu. İnsan beynini ve yaşam tarzını kurgulayan kültürel salgın, sessiz ve derinden bulaşıyor. İnsan beynine en yoğun bilgi girişinin olduğu ortamlar; eğitim kurumları, medya, internet ve eğlence mekanları bu salgının yayılma yerleri. Çünkü bu virüs eğitim, öğretim ve medya yoluyla zihinlere kolayca nüfuz ediyor. Öncelikle aydın, sanatçı, toplum önderleri ve bilim adamları seçiliyor. Stratejik beyinlerin sessiz ve derinden ele geçirilmesi, her çeşit işgalden daha kolay ve etkili bir yöntem. TV kanalları adeta uçak gemisi olmuş, toplumun algısını bombalayan haberler, diziler, programlar uçak ve helikopter gibi birbiri ardına sortiler yapıyor. Kıtalararası balistik füzelerin yerini uzaklardan gönderilen toplumu sarsan önemli dosyalar almış. Makyajlı ve süslü kuvvetler, bilgi verirken bütün yetenekleriyle zihnimizi ele geçiriyor. TV kanallarına konuşlanmış sivil kuvvetler eski bildiklerimizi yerle bir eden bu dosyaları sürekli işliyor. Demokrasi, insan hakları, özgürlük, inançlar, dini ve insani değerler bu ahlaksız savaştan nasibini alıyor. Gece gündüz yapılan bombardımanlar sonucu olup biteni şaşkınlıkla izliyoruz. Sanki hızlı trene binmiş gibi asırlık değişimleri sanal alemde bir anda yaşıyoruz. Bu savaşın en etkili ve eğlenceli silahı da medya. Gözümüze, kulağımıza, zihnimize hitap eden her şey algımızı ve yaşantımızı etkiliyor, şekillendiriyor. Seçilen konu, planlanan davranış modeliyle birlikte toplumun bilinç altına binlerce kere işlenerek kolesterolden krize tüm bilgiler değiştiriliyor. Algıyı ele geçiren, algı sahibine ait herşeyi ele geçirmiş oluyor. Ülkeleri işgal etmeye veya varlıklarını satın almaya bile gerek kalmıyor. Sahibinin aklını ve algısını etkilemeniz yeterli. Kanlı ve masraflı savaşlar ise laftan anlamayan, medyadan uzak yabaniler(!) için. Uzaktan kumanda elimizde, ekran karşısında hipnotize oluyoruz. Morfinli diziler ve reklamlar toplumun bilinçaltını uyuşturuyor, teslim alıyor. Bağımlılık artarken özgürlükler kayboluyor. Algıyı yöneten toplumu esir alıyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya alıştırma. Bu yüzden dünyadaki vahşeti film gibi izliyoruz. Beyinlere kazınan algı aynı: kötülük o kadar da kötü değil, hayatın parçası. Kötülük dünyasında kötülüklerle yaşamaya alışmalıyız. Artık her türlü kriz ve çelişki beklenir ve normal karşılanır oldu. Yaşam tarzımızı kirleten ve her çeşit hastalığı üreten işte bu zihinsel savaş. Bu kirli ortamda zihinsel, sosyal ve bedensel sağlığı korumak artık çok zor. Sağlıktan ekonomiye her alanda devam eden bu savaşı idrak edemeyen toplumların, en değerli varlığı olan zihnini koruması çok zor. Bu savaşın galibi, insan beynine hükmedecektir. Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. SAĞLIKTA ZİHİNSEL DEVRİM İnsan ömrünün uzadığı, yaşlı nüfusun arttığı, sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları yüzünden ekonomilerin zorlandığı bu dönemde, sağlık alanında da ciddi bir değişim yaşanıyor. Kanser ve her çeşit hastalık hızla artıyor. Mısır şekeri tüketimiyle birlikte, şişmanlık, şeker hastalığı, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı artışı bu döneme raslıyor. Kuş gribi, domuz gribi tehditleri bu döneme raslıyor. Birden her yanı bitkisel ilaçlar sarıyor, dün Mao Çin’inde uygulanan otlarla tedavi moda oluyor. Atlantik ötesinden düzenli olarak gelen uzmanlar, özlü reçetelerle sağlıklı yaşamanın sırlarını veriyor. GDO zararlı denirken bir gecede herşey değişiyor. Kolesterol zararlı diye bilinirken çok yararlı olduğu anons ediliyor. Sağlıklı ve uzun yaşamak için yıllardır yuttuğumuz kolesterol ilaçları, meğer bizi zehirliyormuş(!). İlaçlara karşı kampanyalar tüm hızıyla devam ederken toplumun kafası allak bullak oluyor. Dünün doğruları bugün yanlış. Peki yarın ne olacak? Bildiğimiz pek çok şey hızla değişiyor. Binlerce sanal hastalık uydurulması da boşuna değil. Hastalık sattığınız zaman, ilaçtan teknolojiye, zincir hastanelerden ithal doktorlara kadar her şeyi satmış oluyorsunuz. Bunun için sadece hastalıkla ilgili algıyı satmanız yeterli. Hastalıklar artarken her yere yayılan zincir hastaneler küreselleşiyor. Son 9 yılda sağlık harcamaları 8 kat artarken hasta sayısı azalacağına 6 kat artıyor. Yoksa ilaçlar etki etmiyor mu? Kimse araştırmıyor, kimsenin umurunda değil. İlaç fiyatları 7 yılda 250 kere düşürülüyor. Buna rağmen orijinal ilaçlardan eşdeğer ilaçlara geçiş nedeniyle sudan ucuz olması gereken ilaç faturası 5 kat artıyor ve daha da artacağı söyleniyor. Bu artışın ardından, yıllardır güvenle kullanılan ilaçların birden yan etkileri servis ediliyor, faydasız hatta zararlı oldukları ileri sürülüyor. Sağlık anlayışını, hastalıkları, kolesterolü, ilaçları ve beslenmeyle ilgili gelişmeleri bu zihinsel savaş içinde değerlendirip analiz etmezsek hata ederiz. Dünya nüfusunun hızlı artışı temel sorun. Bu artışın devamı halinde küresel ısınma ve krizleri önlemek mümkün değil. Çünkü kaynaklar ve çevre tükeniyor. Hastalık üreten yaşam tarzı yüzünden ise hasta sayısı artıyor. Artan nüfus, yaşlı ve hasta sayısının yol açtığı sorunlar, yönetimleri ve ekonomistleri kara kara düşündürüyor. Çalışanlardan toplanan primler, artan sağlık harcamalarını ve emekli maaşlarını karşılamıyor. Çünkü sosyal güvenlik fonları ve ekonomi çöküyor. Dünya nüfusunu azaltacak kansız yöntemler aranıyor. Kısırlığa yolaçan GDO’lu ürünler ile bilimsel tıbdan bitkisel tıbba geçiş sihirli çözüm olabilir mi? Bitkisel tıbbın revaçta olduğu dönemde dünya nüfusu 1 milyarın altında idi. Sağlıkta yeni bir döneme giriyoruz. Küresel çözümün kod adı; Değişim. İstenilen şekilde değişecek ve dönüşeceğiz. Zihinler önce karışacak sonra değişecek. Küresel değişim planı ne diyorsa yapılacak, yoksa durum kötü. Giderek yaşlanan dünyaya sunulan yeni sağlık planı bu. Sonuçta, sağlığı koruyan, hastalıkları önleyen yaşam tarzı değişimi yerine, ekonomik kaygıları ön plana çıkaran duygusuz ve vicdansız bir dünyaya mahkum oluyoruz. Bu nedenle sağlık anlayışı ayrışırken kutuplaşıyor. Modern tıbba inananlar için bilimsel tıp, diğerleri için bitkisel tıp. Bitkisel tıbba yönlendirilen hastalar, sosyal güvenlik açıklarının çaresi olacak. Özgür(!) medyayı bir anda saran bu pazarlama ve yönlendirme sebepsiz ve kendiliğinden değil. Kanıta dayalı tıp yerine bitkilerin ön plana çıkarılması bu yüzden moda gibi yayılıyor. Sağlık bilincinden yoksun halkı, her derde deva gibi sunulan sihirli ve mucize bitkilerle oyalamak işin özünü oluşturuyor. Büyülenen herkesin elinde sihirli reçeteler ve formüller. Herkes kendi çapında eczacılık ve doktorculuk oynuyor. İnsan ömrünü uzatan kanıta dayalı tıptan, ömrü uzattığına dair bir tek meta-analiz dahi bulunmayan mucize bitkilere kaydırılan yeni sağlık anlayışı ile beyinler yıkanıyor. Diğer yöntem ise, plasebo etkili yalancı ilaçlar. Metaanalizlerden yoksun palavra tedavilerle insanlar oyalanmalı. Tabii bu yeni planı, bilimde kanıtın gücü ve metaanaliz konusunu bilmeyenlerle tartışmak imkansız. Çiğdem çiçeğinden elde edilen kolşisin isimli ilacın, 1 mg dozda etkisiz, 2 mg dozda etkili, 25 mg üzeri dozda öldürücü olduğunu, yüksük otundan elde edilen ve nanogram düzeyinde etkili olan Digoxin’in öldürücü dozu ile tedavi edici dozunun çok yakın olduğunu anlatmak zor. Çiftkör, randomize, çok merkezli araştırmaların kanıta dayalı tıbbın temeli olduğundan habersiz ve bilgisiz olan toplumları şifa niyetine otlarla aldatmak ise çok kolay. İnsan ömrünü çaktırmadan kısaltmanın yolu palavra tıp, dört dörtlük akıl oyunu : Otlarla aldatmak, yalancı ilaçlar, bilimsel tıbbın kötülenmesi, zihinsel kaos. Zenginler için kişiye özel genetik ilaçlar üretilirken garibanlar papatya suyuna talim etmeli, sihirli gıda ve bitkilerle oyalanmalı. Küresel oyunun amacı ; yaşlı nüfusu azaltarak sosyal güvenlikteki kara deliği kapatmak. Çünkü yaşlanan nüfusun sağlık harcamaları genç nüfusun onlarca katı. Bilgi kirliliği ile zihinsel kaos, insanları değiştirmenin en kolay yolu. Medya değişimin tılsımlı anahtarı. İlacın etkisini söylerseniz ilacı alan artar, yan etkisini söylerseniz bırakan artar. Bir yanda neoliberal politikaların oyuncağı haline getirilen modern tıp, öte yanda otlara meze yapılan sağlık anlayışı. Bir yanda paraya dayalı bilimsel tıp, öte yanda mucize bitkiler arasına sıkıştırılan sağlık ve hayatımız. Bir yanda küresel sermayenin yönlendirdiği araştırmalar ve bilim adamları, öte yanda ne idüğü belirsiz araştırmalar ve simsarları. Bir yanda paraya kurban edilen bilim, öte yanda ekonomiye kurban edilen sağlık ve tüm medyayı saran zihinsel kaos uzmanları. İnsanlık alemine geçmiş olsun !
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst