Silencio
Kayıtlı Üye
Aksiyon odaklı Hollywood tarzı yaklaşımın ağırlıkta olduğu vizyon filmlerinde, Camoren Diaz ın romantik komedi diyebileceğimiz, ama daha çok intikam ilişkisi üzerine kurgulu yapıtı dikkat çekiyor. Ayrıca Arnold Schwarzeneggeri beyazperdede özleyenler için mükemmel bir konuya sahip çarpıcı bir eser sizleri bekliyor olacak. Terminatör Kurtuluş, İyi Olan Kazansın ve Zafer Bizimdir adlı unutulmaz filmleri yöneten Joseph McGinty Nichol (McG) imzalı yeni bir şaheser de Kevin Costnerin oyunculuğuyla sinema salonlarına damga vuracak. Tüm bunlarla beraber, yaz mevsiminin yaklaştığı şu günlerde kaliteli işlerde dikkat çekici bir artış göze çarpıyor. Bizim yerli film furyası, seviye olarak dibin dibine batmış üslupta konular ürete dursun, bizler uluslararası film furyasının neler yaptığına beraberce bakalım. 1990lı yılların unutulmaz üç oyuncusunun 2014 yılında yakaladığı başarının sırrına değinelim.
Öteki Kadın / The Other Woman
Nick Cassavetes in yönettiği The Other Woman üç kadının yanlışlıkla birbirlerini tanımalarını konu alan bir komedi. Aslında filmde tanışma serüveni var; ama salt tanışma üzerine kurgulu bir konudan bahsetmiyorum. Sevgilisinin evli olduğu kadınla yanlışlıkla tanışan Carly, Kate Kingin mutlu gittiğini sandığı evliliğinin aslında nasıl karmaşık olayların içinde olduğunu fark etmesini sağlar. İki kadın aynı adamla ilişki yaşadıklarını anlamışken ortaya bir başka kadın, Ambera çıkar. Üç kadını aynı anda idare eden Markın gizli hayatı birer birer ortalığa saçılırken bu üç kadının intikamı aynı çizgide birleşir ve karmakarışık ilişki yapısı müthiş bir komedi oluşturur. Kadınların birbirleriyle kurduğu arkadaşlık, dostluk ilişkisi duygusal bir takım yakınlaşmaların da kaynağıdır.
Cameron Diaz 90lı yıllarda kaba tabirle çıtır rollerde oynadığı için, bu filmde canlandırdığı Carly rolünü; orta yaş arayışı içindeki kadın karakterini başarıyla canlandırmış. Hem yaşının getirdiği olgunluk hem de kendi psikolojik yapısına uygun rol analizi filmin cazibesini arttırmış. Özellikle Kate Upton gibi ultra çekici bir kadını filme dahil eden yönetmen Cassavetes, ortaya çıkan dramatik çatışmayı estetik algıdan başlayarak seyirciye sunuyor. Carly, Katein erkek kardeşine karşı duygusal yakınlaşma gösterdiği bölümlerde, ayrıca kadınların yaşadığı şokta daha sakin tavır içindeyken, Cameron Diazın oyunculuğu ön plana çıkmış. Leslie Mann ise filmin kurtarıcı kaptanı. Olay onun hayat çıkmazı içinden komediye yelken açmış gibi. Kate Upton ın oyunculuk adına ortaya hiçbir şey koyamaması, çapkın adam Mark King rolünde Nikolaj Coster-Waldau isminin konu içinde zayıf kalması her iki kadın oyuncunun ne denli önemli bir iş yaptıklarının kanıtı sayılır. Benim için filmdeki önemli durum yüksek derecede işlenen komedi olgusunun maceraya dönüşen tuhaf hali. Tüm olumsuzluklarla beraber ortada kaliteli bir proje var.
Son Üç Gün / 3 Days to Kill
Terminatör Kurtuluş, Zafer Bizimdir ve İyi Olan Kazansın gibi teknolojik aksiyon filmlerinde adını dünya sinemasına altın harflerle yazdıran yönetmen Joseph McGinty Nichol (McG), 90lı yıllardan gelen bilgi donanımıyla, yine 90lı yılların kültleşmiş filmlerine imza atan oyuncu Kevin Costnerı 3 Days to Kill filmine dahil etmiş. İkilinin buluşma noktası ise hayli çarpıcı bir konu. Deneyimli ajan Ethan (Kevin Costner), beyninde keşfedilen tümörün ciğerlerine sıçradığını, yakalandığı kanserden dolayı fazla bir ömrünün kalmadığını öğrenir. Yaşamının son günlerini kızı Zooey (Hailee Steinfeld) ve karısı Christine (Connie Nielsen) ile beraber olmak adına Fransaya giden gizli servis ajanı, ailesiyle geçmişin izini silmek için vakit geçirme niyetindedir. Fransada karşısına çıkan ajan Vivi (Amber Heard) Ethanın tüm planlarını altüst edecek bir teklif sunar. Beynindeki ve ciğerlerindeki tümörü iyi huylu hale getirecek ilacı verme karşılığında ondan birkaç kişiyi öldürmesini ister. Normalde hayatla olan bağlarını koparmış karakterimiz, ailesine karşı duygusal bağlılığı yüzünden bu teklifi geri çevirmez.
Ethan Renner rolünde Kevin Costner geçmişin ustalığını filmde konuşturmayı başarmış. Aksiyon sahnelerinde durağan oyunculuk yapısı ortaya koyan aktör, belli ki yönetmenin anlatmak istediğini anlayabilmiş. Konuda aile yapısının ön plana çıkarılıp, destansı bir kahramanlık hikayesinin arka plana itilmesi akıl dolu düşünce. Zaten filmin büyük başarısı senaryonun kalitesinde yatıyor. Klasik Hollywood filmlerinden ayrı olarak, öldürülecek kişi peşinde koşan karakterin duygusal yönünün ağır basması film boyunca dikkat çekici. Amber Heardın sert mizansenin silahların gölgesinde verilmesi, ayrıca aykırı sahnelerin onun olduğu sahnelerde bolca gösterilmesi ana karakterin yarattığı sıradanlığı bertaraf ediyor. Vivinin olaya kattığı derinliği izleyenler de elbette görecektir. Ama ergenlik dönemi bir kızı zorlama bir mantıkla kamera önüne taşımak Hailee Steinfeld için pek uygun değil. Çekim kalitesi, görüntülerin ince nüans seçimi 3 Days to Kill filminin hem McG hem de Kevin Costner için mükemmel bir dönüşü ifade ediyor. Yani ortadaki olayları basit düzeyde işlenmiş polisiye konularda görebilirsiniz; ama o olayları kimin işlediğine bakmak lazım. Aksiyon mantığında uzun yıllar unutulmayacak yapıtı kusurlu diye eleştirmek akıllıca iş değil. Öldürülecek adam, öldürülmeyenler, konu içinde ortaya çıkan aykırılıklar sizleri bekliyor. Costnerin büyüleyici karakter oyunculuğu ilk dakikadan son dakikaya kadar sizleri esir aldığında anlayacaksınız ki yönetmen McG anlattığı öykünün bütününe hakim biçimde filmini sinemaseverlere sunuyor.
Sabotaj / Sabotage
Ve gelelim son filmimiz Sabotaja. 2012 yılında çektiği Tehlikeli Takip filmi ile polisiye alanda kendisine özgü çığır açmayı başaran David Ayer aslında geçmiş filmlerinde de bunu başarmıştı- yine kendisinden beklenen bir düzeyde kaliteli bir eser ortaya çıkarmayı başarmış. Amerikan polislerinin Hollywood filmlerinde birbirlerine karşı tutundukları kaba tavırlarla, bilindik mesafede öyküler kurgulamayı başaran bir yönetmen için buraya ne yazsak az kalır. Kendi adıma söyleyeyim, polis üzerinden oluşturulan konuları çok severek izlemiyorum. Özellikle karşınızda yer alan anlamsızlıklar dizisinde kabaca yazılan diyaloglar zinciri iyi adamın zaferiyle sonuçlanınca benim iplerim kopuyor. Sabotaj bu algıya çok yakın konusuyla bu ipleri sonuna kadar gererken Arnold Schwarzenegger gibi kaliteli bir oyuncunun gösterdiği performansı zihnime kazıdı.
DEA memuru John Breacher Whartonun (Arnold Schwarzenegger) ekibi zamanında bir uyuşturucu çetesinden çok yüksek miktarda para araklamaya çalışır; ama bu hırsızlık vakası başarısızlıkla sonuçlanır. Karamsar ve çöküntü dolu bir geçmişe sahip olan Breacher, arkadaşlarıyla birlikte yeniden aktif göreve geri alındığında hepsi seri cinayetler gibi teker teker öldürülmeye başlanır. Hayatta kalanlar, öldürülme korkusu yaşadığı için bu cinayet listesinin kendilerine gelmesini engellemek zorundadır. Uyuşturucu çetelerinin bir numaralı belası haline dönüşen ekibin başından geçen korkunç ölümler filmdeki gerilimi tırmandırırken, Breacher ekibini çok sakin biçimde kontrol edip bir arada tutmak zorundadır.
Breacher rolünde Arnold Schwarzenegger, 2012 yılında oynadığı Ölümüne Takip filminin bir üst basamağına tırmanıyor. Aklıselim karakterin son sahnede çıldırmışçasına ortalığı tarumar edişi, aksiyonun neden yok? diye sorduğumuz bölümlerini unutturmuş. Son sahneye gelmeden önce yönetmen David Ayerin bol oyuncu listesinin anlamına bakalım. Sam Worthington un oynadığı Monster karakteri ve diğerleri filmin nirengi noktası diyebileceğimiz çözüm yollarını aralamış. Yani ortada dönen kaosun son bulması adına büyük ustalıkta performans dizayn eden kadro, yönetmenin bolca küfürlü polisiye diyaloglarını boşa çıkarmıyor. Zamanda geri gitme flashback tekniğini başkarakterin karısına ve çocuğuna yapılanlarla detaylandırılması ve Schwarzenegger oyunculuğunun duygusal handikaptan kurtuluşu doğru şekilde yerli yerine oturtuluyor. Yani ortada sırıtan bir aksiyon yok. Olaylar bitene dek büyük heyecan yaşayacağınız konu sizleri son sahneye kadar esir alacak.
Bu hafta vizyonda olacak olan filmleri mutlaka sinemaseverlerin görmesi gerekir. 1990lı yılların unutulmaz üç Hollywood oyuncusunun yer aldığı üç film, baştan sona ustalıkla harmanlanmış olay ve olgularla dolu.