2577 sayılı İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU’NA GÖRE GENEL İDARİ DAVA AÇMA SÜRESİ

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
3194 sayılı İmar Kanunu







2577 sayılı İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU’NA GÖRE GENEL İDARİ DAVA AÇMA SÜRESİ
Cafer ERGEN

İptal davaları; menfaatleri ihlal edilenler tarafından idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek açılan davalar olup, ilgilinin menfaatini ihlal ettiğini iddia ettiği işlemin yazılı bildirimi üzerine, dava açma süresinin başlayacağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde de açıkça bildirilmiştir.
[1]
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süresi başlığını taşıyan 7.maddenin 1.bendinde, dava açma süresi, özel Kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış, Vergi Mahkemelerinde otuz gün olduğu hükme bağlanmıştır. [2]
Maddede Danıştay’da ve idare mahkemelerinde genel dava açma süresi altmış gün olarak belirtilmiş olup, bu süre iki ay anlamına gelmemektedir. Çünkü uygulamada iki ay ile altmış gün aynı tarihte sona ermemektedir. Nitekim bu kabil hesaplamalar sonucunda çoğu kez dava açma süresinin geçirildiği gözlenmektedir. Özellikle 31 gün olan ayların karışıklığa sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Halbuki dava açma süresinin yasa metninde gün olarak belirtilmiş olması nedeniyle bu sürenin hesabın da gün olarak yapılması gerekmektedir.
Altmış günlük süre Danıştay’da ve idare mahkemelerinde dava açılırken kullanılacak genel süredir. Yani özel kanunlarda ayrı süre gösterilmediği takdirde bu genel süre olan almış gün kullanılacaktır. Bununla beraber 2577 sayılı Yasanın 8-13. maddelerinde de genel dava açma süresinden bahsedilirken altmış günlük idari dava açma süresinden bahsedilmektedir.Bu nedenlerden dolayı altmış günlük dava açma süresi idari yargıda Danıştay’da ve idare mahkemelerinde dava açmak için genel süredir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun dava dilekçesi üzerinde yapılacak ilk incelemeye ilişkin düzenleme yapan 14-d maddesinde, dava dilekçesinin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceğinin öngörüldüğü, bir idari işlemin idari davaya konu olması için kesin ve yürütülebilir nitelikleri birlikte taşıması gerektiği, işlemin kesin olmak "özelliği" ile "yürütülebilirlik" özelliklerinin birbirinden ayrı nitelikte olduğu, bir işlemin kesin olması, yürütülebilir niteliğinin de bulunması anlamına gelmediği gibi kesinleşmiş bulunduğu halde henüz uygulama gücü olmayan işlemler de bulunduğu, işlemin yürütülebilir hale gelmesi, iptal davasına konu olması için zorunlu şartlardan olup, idari işlemin formaliteleri tamamlanmış, mevzuatta öngörülen unsurları taşıyan, bir başka anlatımla uygulamaya konulmaya hazır bulunması halinde uygulanabilir nitelik taşıması
[3] ile söz konusu olur. Dolaysıyla altmış günlük idari dava açma süresinin başlayabilmesi için kesin ve yürütülmesi zorunlu icrai işlemin tesis edilmiş olması gerekir.
Yükümlünün abone olması halinde, iptali istenilen işlemle aktüel menfaat bağı bulunuyor ise de ancak, işlemin yükümlüye uygulanması ya da işlemin ilanından itibaren yasa dava açma süresi içinde dava açabilecektir.[4]
2577 sayılı Kanunun 14.maddesi uyarınca yapılacak ilk incelemede, ilk inceleme konularının sırasıyla inceleneceği, bu durumda görev ve yetki hususlarından başka idari işlemin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem olup olmadığı hususunun incelenmeden davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinde isabet yoktur.[5]
İdareye yapılan başvuru üzerine tesis edilen işlemin tarih ve sayısı da gösterilerek, dava açma süresini başlatacak yeni bir işlem tesis edileceği ya da başka bir bildirimde de bulunulacağı belirtilmeden yapılan yazılı bildirim üzerine ilgililerin belli bir süre içinde idari dava açması gerektiğine ilişkin yasal düzenlemeler karşısında, dava açması, bildirimin yasal ve zorunlu bir sonucudur. Söz konusu bildirimin idareyi temsil yetkisi olmakla birlikte kendisine Yasa ile açıkça Kurul kararları sonucunun bildirimine ilişkin görev verilmemiş kamu görevlisince yapılması, davacının aleyhine sonuç doğuracak şekilde yorumlanacak bir durum değil, davanın esası incelenirken işlemin yargısal denetiminde tartışılacak bir sorundur. Aksi halde idarenin herhangi bir işlem tesis etmesi gerekmemesine karşın tesis edilen işlemlerin yargısal denetiminin bu nedenle yapılmamasının ilgililerin hak kaybına yol açacağı açıktır.
[6]
İdari işlemin ilgilisine bildirimi üzerine başlayacak olan ve dava süresini altmış gün durduracak olan itirazla ilgili kurallar Yasanın 11. maddesinde; daha önce bir idari işlem yok iken, yönetimi karar almaya yönlendiren başvuruyla ilgili kurallar ise 10.maddede düzenlenmiştir.Belirtilen yasa kurallarından da anlaşılacağı gibi, idari işlemler, ilgililerin önceden bir girişimleri olmadan ya da bireylerin başvuruları üzerine oluşmaktadır.
İdari işlemler kimi zaman da, idarece yapılan duyurulardan sonra ilgili istekleri değerlendirilmek suretiyle halka işlemler oluşturulacağına göre bu tür davalarda süre durumunu farklı şekilde ele almak gerekir.Örneğin, Rektör onayıyla kesinleşecek bir dizi işlemden oluşan zincir işlemlerin yapılması söz konusu olması halinde zinciri oluşturan sıra işlemlerin alınması için ilgili yönetmelikte öngörülen süreler, olası sürüncemelerin önüne geçilmesi amacıyla konulmuş olup idari dava süresine esas alınamazlar. Bu durumda sürelerin geçtiği varsayılarak, başvurunun reddedildiği sonucuna varmak, idari işlem kuramı ile geliştirilmiş idare hukuku ilkeleriyle bağdaşmaz. Söz konusu süreler geçtikten sonra da halka işlemler oluşturulabilir. Bu durumda, başvuru sürecinden ve bir dizi işlemin alınmasından sonra oluşacak olan işlem ile ilgili kesin ve son işlemin oluşum süreci ve biçimi dışına çıkılarak; zincir işlemi oluşturan bazı ön işlemlerin alınışıyla ilgili sürelerin geçtiğinden söz edilip, idari işlemin oluştuğu varsayılarak, dava açılmadan önceki idari itiraz yoluna değinilerek dava süresinin dolduğu sonucuna varmaya hukuken olanaklı değildir.
[7]
İdareye belli konuda işlem tesisi için yükümlülük getiren yasa kuralına karşın, idarenin bu yükümlülüğünü yerine getirmeyerek hareketsiz kaldığı durumlarda ya da belli bir göreve veya kadroya atanma gibi zaman içerisinde maddi ve/veya hukuksal koşulların değişmesi nedeniyle idarenin yeni bir değerlendirme yapmasını gerektiren konularda, ilgililerin ileriye dönük şekilde hukuki sonuçlarından yararlanmak üzere 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesi uyarınca haklarında yasanın öngördüğü işlemin yapılması için her zaman idareye başvurmaları ve isteklerinin reddedilmesi halinde de 10. maddede öngörülen usule uygun olarak idari yargıda dava açmaları mümkün bulunduğu [8]
Ecrimisil ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 60 günlük idari dava açma süresi içinde dava açabileceği gibi, bir ay içerisinde söz konusu ecrimisili ödemek ya da yine bir ay içerisinde düzeltilmesi istemiyle tebliği yapan idareye başvurabilme imkanına sahip oldukları, eğer ilgililer ecrimisil ihbarnamesinin düzeltilmesi isteğiyle ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde başvuruda bulunması üzerine ancak ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin davacı adına düzenlenip tebliğ edilmesi ile ecrimisil alacağı tahakkuk ettirilmiş olacağından dava konusu olayda düzeltme ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren kamu alacağının tahakkuk etmiş olduğunun kabulü gerektiği, bu nedenle ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin düzenlendiği tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır.
[9]
İdare ve Vergi Mahkemelerinin bulunmadığı illerde, idari yönden ayrı adliye teşkilatı kurulmuş bulunması halinde, asliye hukuk hakimliklerine, idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına gönderilmek üzere verilen dilekçelerin asliye hukuk mahkemesine kayda geçtiği tarihte dava açılmış sayılacaktır.[10]
Vergi Mahkemesince çözümlenmesi gereken bir davanın esastan incelenebilmesi için davanın tebligata nazaran 30 günlük süre içinde açılması şarttır. Bu şart, sadece doğrudan vergi mahkemesinde açılan davalar için geçerli olmayıp, idare mahkemesinde açılmakla beraber görev ve yetki yönünden reddedilerek görevli ve yetkili vergi mahkemesine gönderilen davalar için de geçerlidir.
Vergi mahkemesince çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın ilgili encümen kararı ve düzeltme müracaatının reddine ilişkin tebligata nazaran 30 günlük dava süresi geçirildikten sonra idare mahkemesinde açılan davanın görev ve yetki yönünden reddi ile vergi mahkemesine gönderilmesi üzerine vergi mahkemesince süreden reddi gerekir.[11]
Sözü edilen 7'nci maddede, vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu açıklanan dava açma süresi, davanın açıldığı idare mahkemesi için altmış gün olarak öngörülmüştür. Davanın açılmasından sonra, idare mahkemesince görevsizlik kararı verilerek, dosyanın vergi mahkemesine gönderilmesi halinde; yukarıda açıklandığı üzere, yasal düzenleme gereği İdari Yargı'nın özel görevli mahkemeleri olan vergi mahkemelerinin görevine girmeyen ve bu nedenle genel görevli idare mahkemeleri için öngörülen altmış günlük süreye tabi bulunan davaya ait dosyanın yeni içtihat uyarınca görevli ve yetkili görülen vergi mahkemesine gönderilmesinin, davasını yasal düzenlemeye uygun olarak süresi içerisinde açan davacının, bu nedenle hak kaybına uğraması sonucunu yaratacağından hak ve nesafet ilkeleriyle bağdaşır nitelikte değildir.
[12]
Vergi Usul Kanununun 116.maddesinde, vergiye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar nedeniyle haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi ya da alınması, vergi hatası kabul edilmiş ve izleyen maddelerde hataların tanımı yapıldıktan sonra hataların meydana çıkarılması, istem üzerine veya resen düzeltmenin nasıl yapılacağı, düzeltmeye yetkili idari merci ve talebin incelenmesi hakkında düzenlemeler yapılmıştır.
Düzeltmenin kapsamını belirleyen 125.maddede, vergi mahkemesi, bölge idare mahkemesi ve Danıştay'dan geçmiş olan muamelelerde hata bulunduğu takdirde, hata hakkında bu yerlerce karar verilmemiş olmak koşuluyla söz konusu kararlar kesinleşmiş olsa dahi aynı hükümlere göre düzeltilebileceği kabul edilmiş, 126.maddede ise vergi hatalarının tarh zamanaşımı süresi dolmadan düzeltilmesi öngörüldükten sonra düzeltme zamanaşımının özel hallerine yer verilmiştir.
Kanunun Altıncı Kısmının Üçüncü Bölümünde yapılan bu düzenlemelerde, düzeltme zamanaşımı ile ilgili süre dışında, ilgililerin düzeltme ve şikayet yollarına belli sürelerde başvurmalarını zorunlu kılan herhangi bir kurala yer verilmemiştir.
Yöntemi Vergi Usul Kanununda düzenlenmiş bulunan vergi hatalarının düzeltilmesi ile ilgili başvurularla ilgili olarak kurulan işlemlere karşı açılacak davalarda, 2577 sayılı Kanunun 7.maddesinde öngörülen başlatılması gerekmektedir. Olayda geliştiği gibi şikayet başvurusu üzerine ilk defa kurulan olumsuz yanıt nedeniyle açılan davada bu işlemin yeni bir işlem olduğu gözardı edilerek, İdari Yargılama Usulü Kanununun idari makamların sükutu ve üst makamlara başvurmayı öngören 10 ve 11.maddelerinin uygulanması yerinde görülmemiştir.
[13]
Dava açma süresinin gün olarak belli edilmesi halinde, sürenin hesabında tebliğ gününün dikkate alınmayacağı hk.[14]Vergi Usul Kanununda ayrıca süre öngörülmediğinden Maliye ve Gümrük Bakanlığı işlemlerine karşı açılan davalarda İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesindeki sürenin uygulanacağı hk.[15]
213 sayılı Vergi Usul Kanununun tebliğlerle ilgili ve tebliğ esaslarını belirleyen hükümler getiren 93 ve müteakip maddelerinde, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden tüm belgelerin adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtası ile taahhütlü olarak tebliğ edileceği ve posta ile tebliğde, tebliğ edilecek belgelerin kapalı bir zarf içine konulacağı, bilinen adrese gönderilen mektupların, posta idaresince muhatabına teslim edildiği tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı belirtilmiş ve 102. maddesinde de, “Tebliğ olunacak evraka muhtevi zarf posta idaresince muhatabına verilir ve keyfiyet muhatap ile posta memuru tarafından taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunur.” hükme yer almaktadır.
Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere posta ile tebliğ yapılan hallerde tebliğ tarihini, posta memuru ile muhatabın birlikte atacakları imza sırasında yazılmakta veya yazılmış olması gerekmektedir. Bir başka ifade ile, muhatabın ya imzalarken tebliğ tarihini de yazacağı ya da tarih yazılmış zarfı imzalayacağı kabul edilmektedir. Bu nedenlerle, ilgililerin tebliğ zarfındaki tarihin sonradan yazılmış olabileceği, bu konuda bir tespit yaptırılması gerektiği ve birden çok ihbarnamenin aynı zarf içinde tebliğinin usulsüz olduğu yolundaki iddialarda yasal açıdan yerindelik görülmemektedir.[16]
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst