Salvo
Kayıtlı Üye
1. GİRİŞ
Ekonomik anlamda bağcılık, dünya üzerinde genel olarak 10-20 0C izotermlerine karşılık gelen 30-50 0C kuzey ve güney enlemleri arasındaki ılıman iklim kuşağı üzerinde yapılmaktadır.
Anadolu, asmanın anavatanı olarak bilinen bölgeler içerisinde yer alan, hem çeşit zenginliğine, hem de geniş bağ alanlarına ve üzüm üretimine sahip dünya üzerindeki önemli bağcılık merkezlerinden birisidir. Asma ise; üzüm verimi bakımından ekonomik, çeşit zenginliği ile de genetik materyal açısından yurdumuzun önemli bir bitkisidir. Bu tarım dalı bu nedenlerle Anadolu'da yaşayan insan topluluklarının binlerce yıldır baş uğraşlarından biri olmuş ve olmaya devam etmektedir. 2001 yılı verilerine göre; aşılı ve aşısız asma fidanı yıllık üretimimiz 5.155.072 adettir (ANONİM, 2000). Ülkemizde 1998 verilerine göre 541 000 hektar bağ alanından 3 600 000 ton yaş üzüm üretimi yapılmıştır. Bağcılığımız bu değerleri ile Rusya hariç dünyada alan bakımından 4., üretim bakımından ise 5. sıradadır. Ülkemiz bağ alanı genel işlenebilir tarım alanları içerisinde % 2.09, bağ bahçe tarımı yapılan alanlar içerisinde ise %19.12 'lik bir paya sahiptir (KELEN, 1995; ANONİM 1999).
Ülkemiz tarımında bu kadar kendine has bir yeri olan bağcılığımız, özellikle üretim ve yetiştiricilikle ilgili konularda bir çok problemlerle karşı karşıyadır. Kuşkusuz bu problemlerin başında ülkemiz bağcılığının alt yapısı durumunda olan fidan üretiminde karşılaşılan sorunlar gelmektedir.
Asma bir çok kültür bitkisi gibi hem vegetatif, hem de generatif metotlarla çoğaltılabilmektedir. Ancak generatif çoğaltma da heterozigotik bir kalıtsal yapıya sahip olması nedeniyle yüksek oranda açılan göstermekte ve çelik ile çoğalmaya nazaran 2-3 sene gibi daha fazla bir zaman istemektedir. Bu nedenle bağcılıkta ıslah çalışmaları dışında tohumla çoğaltma tercih edilmemektedir. Vegetif yolla asma fidanı elde edilmesinde ise çelik, aşı, daldırma gibi metotlar uygulanmaktadır (FİDAN ve Ark.,1998; KELEN, 1994).
Ancak ülkemizin bağ alanlarının büyük bir kısmı floksera ve nematod zararlılarıyla bulaşık durumdadır. Bu iki zararlı asma köklerini emmek suretiyle hem besin maddelerine ortak olmakta, hem de köklerde yaralar meydana getirerek asmaların gelişmelerini önlemektedirler.
Bu zararlıların yayılma alanı hızla artmaktadır. Günümüzde ise, bölgeler arasında yaşanan yoğun bir materyal nakli, bilinçsiz uygulamalar ve karantina işlemlerinin yetersizliği gibi nedenlerden dolayı bağ alanlarımızın tamamının floksera ile bulaşık veya bulaşma potansiyelinde olduğu kabul edilmektedir (ÇELİK, 1984).
Flokseralı bağ alanlarında ise yerli üzüm çeşitlerinden alınan çeliklerin doğrudan köklendirilmeleri yoluyla ekonomik anlamda bağ kurulması mümkün olmamaktadır. Çünkü Vitis vinifera L. Asma türüne ait üzüm çeşitlerinin kökleri floksera zararlısına karşı çok duyarlıdır. Günümüze kadar bu zararlıya karşı uygulama değeri olan kimyasal bir korunma metodu ise henüz geliştirilememiştir. Floksera ve nematodlara karşı en iyi çare ise dayanıklı Amerikan asma anaçlarının kullanılmasıdır. Bu nedenle floksera ile bulaşık alanlarda bağcılığın yapılabilmesi için yerli çeşitlerin bu zararlıya karşı dayanıklı Amerikan asma anaçları üzerine aşılanmaları veya bu aşılama sonucu elde edilen aşılı-köklü asma fidanlarının kullanılmaları zorunludur. İlk kez 1867 yılında Fransız bağcılarından La Liman tarafından ortaya atılarak uygulamasından başarılı sonuçlar alınan bu yönteme “Yeni Bağcılık” adı verilmektedir (ÇELİK, 1992).
Bu çalışma ile aşılı asma fidanı üretiminin tüm aşamalarının ortaya konulması ve konuya ilgi duyanların kolaylıkla ulaşabileceği bir kaynak oluşturulması amaçlanmıştır.
2. ÜLKEMİZDE ASMA FİDANI ÜRETİMİNİN BUGÜNKÜ DURUMU
Floksera zararlısının 20. Yüzyılın başlarında ülkemize girmesi ve eski bağcılığın yapılmaz duruma gelmesi sonucu ülkemizde asma fidanı üretimi 1930’lu yıllarda devlet eliyle kurulan birkaç “Amerikan Asma Fidanlıkları” ile başlamışlar (KOCAMAZ, 1991). O yılların teknolojisiyle sadece aşısız Amerikan asma fidanı ile başlayan üretimi, mevcut koşullara yeni ilaveler dışında aynı şekil de devam ede gelmiştir. Ancak uzun bir aradan sonra 1960’lı yılların sonunda aşılı-köklü asma üretiminde başlanabilmiştir. Diğer taraftan asma fidanı üretimi başlangıçtan bugüne kadar özel sektörün ilgi alanına istenildiği şekliyle bir türlü girmemiştir. Günümüzde asma fidanı üretimi yapan özel üreticiler küçük işletmeler halinde olup sayıların 100 kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Klasik fidan üretimi asma fidanı ihtiyacını karşılamaktan uzaktadır. Bir dekar Amerikan asma anaçlığından ortalama olarak 1.500-10.000 metre çubuk ve 4.500-20.000 adet çelik alınır. Bilimsel toplantılarda ülkemizin Yıllık fidan üretiminin ortalama 5 milyon adet olduğu, oysa yıllık 50-60 milyon aşılı-köklü asma fidanına ihtiyaç bulunduğu söylenmektedir. Bu sayıda fidanı elde etmek için 5-10 bin dekar Amerikan asma anaçlığında ihtiyaç olduğu ortaya çıkar. Bu ise bugünün Türkiye’sinde mümkün olmayacak bir tesistir. Bu nedenle Aşılı asma fidanı elde edilmesinde daha çok çeliğin daha az alanda elde edilmesinde imkan veren metotların uygulanması gerekir (ECEVİT, 1991).
Ekonomik anlamda bağcılık yapabilmek için Aşılı Bağların 40 yılda bir yenilenmesi gerektiği gerçeği göz önüne alınacak olursa (576000/40) 14.400 ha’lık bir lanın her yılı yenilenmesi gerektiği ve bunun içinde 3 x 2 m. dikim aralıklarıyla yaklaşık 24.000.000 kadar asma fidanına ihtiyaç duyulacağı ortaya çıkmaktadır. Bu hesaplama tüm bağ alanlarımızın verimli ve ekonomik olduğu hesabına göre yapılmıştır. Halbuki bağlarımızın önemli bir kısmı modern yetiştirme tekniğine göre kurulmamış; yaşlılık, hastalık ve zararlılardan dolayı hemen hemen elden çıkmış durumdadır. Bütün bunlara ilave olarak; Anadolu’da modern yetiştirme tekniklerine uygun bir şekilde Bağların yenilenmesini mümkün kılacak önlemlerin alınmasında geç kalınmış ve bunun sonucu olarak, bağcılığın önemli bir yer tuttuğu Orta Anadolu ve bu bölgenin Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri ile geçit yörelerindeki yerli bağla hızla yok olmaya başlamıştır.
Aynı durum halen büyük ölçüde yerli bağcılığın sürdürülmekte olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Akdeniz yöresi içinde söz konusudur. Adı geçen bölgelerimizde bağların hızla tahrip olarak elden çıkması ülkemiz bağcılığında gerek alan gerekse üretim yönünden istatistiklere tam olarak yansımayan ciddi bir gerilemeye neden olmuştur. (AĞAOĞLU ve ÇELİK, 1986;ÇELİK Ark.1987)
Bütün bu değerlendirmeler, ülkemizdeki asma fidan üretiminin yetersizliğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu sorunlara çözüm bulunmazsa bağ alanlarımızdaki azalışlar önümüzdeki yıllarda da devam edecek gibi görünmektedir. (KELEN 1994)
Ekonomik anlamda bağcılık, dünya üzerinde genel olarak 10-20 0C izotermlerine karşılık gelen 30-50 0C kuzey ve güney enlemleri arasındaki ılıman iklim kuşağı üzerinde yapılmaktadır.
Anadolu, asmanın anavatanı olarak bilinen bölgeler içerisinde yer alan, hem çeşit zenginliğine, hem de geniş bağ alanlarına ve üzüm üretimine sahip dünya üzerindeki önemli bağcılık merkezlerinden birisidir. Asma ise; üzüm verimi bakımından ekonomik, çeşit zenginliği ile de genetik materyal açısından yurdumuzun önemli bir bitkisidir. Bu tarım dalı bu nedenlerle Anadolu'da yaşayan insan topluluklarının binlerce yıldır baş uğraşlarından biri olmuş ve olmaya devam etmektedir. 2001 yılı verilerine göre; aşılı ve aşısız asma fidanı yıllık üretimimiz 5.155.072 adettir (ANONİM, 2000). Ülkemizde 1998 verilerine göre 541 000 hektar bağ alanından 3 600 000 ton yaş üzüm üretimi yapılmıştır. Bağcılığımız bu değerleri ile Rusya hariç dünyada alan bakımından 4., üretim bakımından ise 5. sıradadır. Ülkemiz bağ alanı genel işlenebilir tarım alanları içerisinde % 2.09, bağ bahçe tarımı yapılan alanlar içerisinde ise %19.12 'lik bir paya sahiptir (KELEN, 1995; ANONİM 1999).
Ülkemiz tarımında bu kadar kendine has bir yeri olan bağcılığımız, özellikle üretim ve yetiştiricilikle ilgili konularda bir çok problemlerle karşı karşıyadır. Kuşkusuz bu problemlerin başında ülkemiz bağcılığının alt yapısı durumunda olan fidan üretiminde karşılaşılan sorunlar gelmektedir.
Asma bir çok kültür bitkisi gibi hem vegetatif, hem de generatif metotlarla çoğaltılabilmektedir. Ancak generatif çoğaltma da heterozigotik bir kalıtsal yapıya sahip olması nedeniyle yüksek oranda açılan göstermekte ve çelik ile çoğalmaya nazaran 2-3 sene gibi daha fazla bir zaman istemektedir. Bu nedenle bağcılıkta ıslah çalışmaları dışında tohumla çoğaltma tercih edilmemektedir. Vegetif yolla asma fidanı elde edilmesinde ise çelik, aşı, daldırma gibi metotlar uygulanmaktadır (FİDAN ve Ark.,1998; KELEN, 1994).
Ancak ülkemizin bağ alanlarının büyük bir kısmı floksera ve nematod zararlılarıyla bulaşık durumdadır. Bu iki zararlı asma köklerini emmek suretiyle hem besin maddelerine ortak olmakta, hem de köklerde yaralar meydana getirerek asmaların gelişmelerini önlemektedirler.
Bu zararlıların yayılma alanı hızla artmaktadır. Günümüzde ise, bölgeler arasında yaşanan yoğun bir materyal nakli, bilinçsiz uygulamalar ve karantina işlemlerinin yetersizliği gibi nedenlerden dolayı bağ alanlarımızın tamamının floksera ile bulaşık veya bulaşma potansiyelinde olduğu kabul edilmektedir (ÇELİK, 1984).
Flokseralı bağ alanlarında ise yerli üzüm çeşitlerinden alınan çeliklerin doğrudan köklendirilmeleri yoluyla ekonomik anlamda bağ kurulması mümkün olmamaktadır. Çünkü Vitis vinifera L. Asma türüne ait üzüm çeşitlerinin kökleri floksera zararlısına karşı çok duyarlıdır. Günümüze kadar bu zararlıya karşı uygulama değeri olan kimyasal bir korunma metodu ise henüz geliştirilememiştir. Floksera ve nematodlara karşı en iyi çare ise dayanıklı Amerikan asma anaçlarının kullanılmasıdır. Bu nedenle floksera ile bulaşık alanlarda bağcılığın yapılabilmesi için yerli çeşitlerin bu zararlıya karşı dayanıklı Amerikan asma anaçları üzerine aşılanmaları veya bu aşılama sonucu elde edilen aşılı-köklü asma fidanlarının kullanılmaları zorunludur. İlk kez 1867 yılında Fransız bağcılarından La Liman tarafından ortaya atılarak uygulamasından başarılı sonuçlar alınan bu yönteme “Yeni Bağcılık” adı verilmektedir (ÇELİK, 1992).
Bu çalışma ile aşılı asma fidanı üretiminin tüm aşamalarının ortaya konulması ve konuya ilgi duyanların kolaylıkla ulaşabileceği bir kaynak oluşturulması amaçlanmıştır.
2. ÜLKEMİZDE ASMA FİDANI ÜRETİMİNİN BUGÜNKÜ DURUMU
Floksera zararlısının 20. Yüzyılın başlarında ülkemize girmesi ve eski bağcılığın yapılmaz duruma gelmesi sonucu ülkemizde asma fidanı üretimi 1930’lu yıllarda devlet eliyle kurulan birkaç “Amerikan Asma Fidanlıkları” ile başlamışlar (KOCAMAZ, 1991). O yılların teknolojisiyle sadece aşısız Amerikan asma fidanı ile başlayan üretimi, mevcut koşullara yeni ilaveler dışında aynı şekil de devam ede gelmiştir. Ancak uzun bir aradan sonra 1960’lı yılların sonunda aşılı-köklü asma üretiminde başlanabilmiştir. Diğer taraftan asma fidanı üretimi başlangıçtan bugüne kadar özel sektörün ilgi alanına istenildiği şekliyle bir türlü girmemiştir. Günümüzde asma fidanı üretimi yapan özel üreticiler küçük işletmeler halinde olup sayıların 100 kadar olduğu tahmin edilmektedir.
Klasik fidan üretimi asma fidanı ihtiyacını karşılamaktan uzaktadır. Bir dekar Amerikan asma anaçlığından ortalama olarak 1.500-10.000 metre çubuk ve 4.500-20.000 adet çelik alınır. Bilimsel toplantılarda ülkemizin Yıllık fidan üretiminin ortalama 5 milyon adet olduğu, oysa yıllık 50-60 milyon aşılı-köklü asma fidanına ihtiyaç bulunduğu söylenmektedir. Bu sayıda fidanı elde etmek için 5-10 bin dekar Amerikan asma anaçlığında ihtiyaç olduğu ortaya çıkar. Bu ise bugünün Türkiye’sinde mümkün olmayacak bir tesistir. Bu nedenle Aşılı asma fidanı elde edilmesinde daha çok çeliğin daha az alanda elde edilmesinde imkan veren metotların uygulanması gerekir (ECEVİT, 1991).
Ekonomik anlamda bağcılık yapabilmek için Aşılı Bağların 40 yılda bir yenilenmesi gerektiği gerçeği göz önüne alınacak olursa (576000/40) 14.400 ha’lık bir lanın her yılı yenilenmesi gerektiği ve bunun içinde 3 x 2 m. dikim aralıklarıyla yaklaşık 24.000.000 kadar asma fidanına ihtiyaç duyulacağı ortaya çıkmaktadır. Bu hesaplama tüm bağ alanlarımızın verimli ve ekonomik olduğu hesabına göre yapılmıştır. Halbuki bağlarımızın önemli bir kısmı modern yetiştirme tekniğine göre kurulmamış; yaşlılık, hastalık ve zararlılardan dolayı hemen hemen elden çıkmış durumdadır. Bütün bunlara ilave olarak; Anadolu’da modern yetiştirme tekniklerine uygun bir şekilde Bağların yenilenmesini mümkün kılacak önlemlerin alınmasında geç kalınmış ve bunun sonucu olarak, bağcılığın önemli bir yer tuttuğu Orta Anadolu ve bu bölgenin Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri ile geçit yörelerindeki yerli bağla hızla yok olmaya başlamıştır.
Aynı durum halen büyük ölçüde yerli bağcılığın sürdürülmekte olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Akdeniz yöresi içinde söz konusudur. Adı geçen bölgelerimizde bağların hızla tahrip olarak elden çıkması ülkemiz bağcılığında gerek alan gerekse üretim yönünden istatistiklere tam olarak yansımayan ciddi bir gerilemeye neden olmuştur. (AĞAOĞLU ve ÇELİK, 1986;ÇELİK Ark.1987)
Bütün bu değerlendirmeler, ülkemizdeki asma fidan üretiminin yetersizliğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu sorunlara çözüm bulunmazsa bağ alanlarımızdaki azalışlar önümüzdeki yıllarda da devam edecek gibi görünmektedir. (KELEN 1994)