---> 2012-2013 11. Sınıf türk edebiyatı kitabı cevapları (biryay)
Mehmet Murat’ın “Turfanda mı Turfa mı?” adlı eserini okuyunuz. Daha önceki yıllarda
öğrendiğiniz anlatmaya bağlı edebî metinleri inceleme yöntemine göre eseri inceleyiniz.
I- GİRİŞ
Turfanda Mı Yoksa Turfa Mı? adlı roman Tanzimat sonu romancılardan Mizancı Mehmet Murat tarafından kaleme alınmıştır.
Yazar, hiç kuşkusuz romanda yaşadığı dönemi anlatır. Roman kahramanı da Mizancı Mehmet Murat’ın kişiliğini anlatmaktadır. Bu yüzden romanın ağır ahlâkçı havası, yol gösterici olması, bulunduğu ortamı eleştirmesi yadırganmamalıdır.
Turfanda Mı Yoksa Turfa Mı? adlı romandaki pozitif şahsiyetlere geçmeden önce kısaca romanı tanıyalım:
Romanın kahramanı Mansur, yüzyıllar boyunca Cezayir’de yaşamış bir Osmanlı ailenin oğludur. Cezayir, Fransız sömürgesi haline geldiğinde Fransa’ya tıp öğrenimini yapmaya yollanmıştır. Roman, Mansur’un öğrenimini tamamlayıp İstanbul’a ayak basmasıyla başlar. Mansur, İstanbul’da amcası Şeyh Salih Efendi’yi bulur ve orada kalır. Daha sonra Mansur, bir devlet dairesinde doktor ve tercüman olarak işe başlar.
Mansur’un amcası Şeyh Salih Efendi’nin iki karısı ve iki çocuğu vardır. “Çocuk” dediğimiz yirmi beş yaşında evli ve oğlu İsmail Rüştü Bey ile on dokuz yaşını tamamlamış kızı Sabiha Hanım’dır. İkinci karısının hain bir kardeşi vardır. Adı Raşid’dir. Raşid Efendi, bütün mirasçıları aradan çıkarıp servetin tamamını kız kardeşi yoluyla almak için uğraşır ancak Mansur, Sabiha’nın oyunlarına gelmez. Çünkü Mansur, her şeyden önce kendini devlete adamıştır. Eğer evlenecek olsa bu kişi Sabiha değil, Zehra olacaktır.
Plân kurmakla ve bunları gerçekleştirmekle meşgul olan Raşid Efendi, Sabiha’yı ilaçlarla yatağa düşürür. Salih Efendi’nin oğlu İsmail’i öldürtür. Sonra da konağı yakar. Bunları anlayan Mansur, Raşid Efendi’yi cezalandırır.
Romanın sonunda birbirlerine âşık oldukları anlayan Zehra ve Mansur evlenir. Sonra da Mansur, Rus Savaşı’na (1878) gönüllü olarak katılır ancak dürüstlüğü yüzünden Şam’a sürülür. Karısından ve oğlundan uzakta, hastalanarak ölür.
II- Pozitif Şahsiyetler
II. a Mansur
II. a. a Milliyetçi
Mansur, milliyet ilkesini benimsemiş birisidir. Maddî ve manevî açılardan milletinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaktadır. İstanbul’a geldiğinde ister konuşma dilinde olsun ister yazı dilinde Türkçe kelimeler yerine yabancı (Fransızca) kelimelerle karşılaşınca hem şaşırır hem üzülür. Mansur’un bu ruh hali şu örneklerde daha iyi anlaşılmaktadır:
“Komisyoncunun sözlerinden yalnız ‘beş frank’ sözü Mansur Bey’in hoşuna gitmedi. Beş frankın azlığından yahut çokluğundan değildi. Halife limanında ‘frank’ yerine ‘kuruş’ sözünü duymayı arzu etmesindendi.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 14)
“Mansur Bey hotelin kapısına geldiği zaman üzerinde yalnız Fransızca olarak Hötel d’Amerique’i gördü. Türkçe yazıdan, rakamdan eser göremedi…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 17)
II. a. b Boyun Eğmeyen
Cezayir’de amcası Ahmed en-Nasr’ın yanında kalırken eve geç geldiği ve İstanbul’a gitmek istediği için amcasından azar işitir. Gururlu olan ve kimseye boyun eğmeyen Mansur cesaretini toplayarak amcası ile açıkça konuşur. Onun evinde kalmasına rağmen ona boyun eğmez. Aşağıdaki örnekte de Mansur’un bu yönü açıkça görülür:
“Gece saat beş sularında yatağına girmek üzere bulunan Mansur, amcası tarafından çağrılmış, ağırca azar işitmişti.
Mansur azar altında ezilmeyip:
- ‘Amcacığım. Annem de İstanbul’a gidecek. Ben de gideceğim. Başka bir yere değil. Salih amcamıza gideceğiz.’ demeye cesaret etmişti.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 32)
-
Mansur, Salih Efendi ile konuşmasında amcasının sunmuş olduğu ev ve iş teklifine sırf boyun eğmemek, kimseye muhtaç olmamak için reddetmiştir. Yine aşağıda verilen şu örnek Mansur’un bu halini çok iyi bir şekilde açıklamaktadır:
“Mansur- Burada anlaşılmayacak ne var? Evvelâ bir kimseye yük olmaktan kaçınmak, ikinci olarak kimseye muhtaç olmadan ekmeğini kazanmak arzusundayım. Bunlar doğal hareketler değil midir?” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 53)
II. a. c Bilgili ve Okumaya Hevesli
Bilgili, araştıran, okumaya hevesli biri olan Mansur, kendisine verilen gezme zamanlarını bile okuyarak geçirir. Mansur, bu yönüyle örnek bir insandır. Bu davranışı aşağıdaki örnekte görülür:
“Pazar günleri gezmek için verilen altı saatlik mezuniyet müddetini aralıksız okuma salonunda gazete mütalaasına ayırırdı…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 34)
II. a. d Alçakgönüllü
Mansur hizmetçileri, uşak yahut halayık diye ayırt etmeksizin efendileriyle eşit tutar. Onlara göstermiş olduğu hassasiyetin aynısını hizmetçilere de gösterir. Hatta hizmetkâr Bilal’in yatağı başında gece gündüz bekler. Mansur’un bu davranışıyla ne kadar alçakgönüllü olduğu ortaya çıkıyor:
“Mansur hizmetçilerden hastalanmış olanları uşak yahut halayık demeksizin efendilere edilen hizmet ve itinanın aynını sarf ederek hepsinin kalbini kazanmıştı. Hatta tifoya tutulmuş olan hizmetkâr Bilal’in yatağı başında iki gün iki gece ayrılmaksızın kalmış ve her hizmetini bizzat görmüştü…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 90-91)
II. a. e Milliyetçi ve Reformcu
Mansur, başarısızlığı kabullenemeyen bir insandır. Başarı için sebepler yaratmak gerektiğini daha sonra yeniliğe açık olmak ve eğitime önem vermek gerektiğini vurgular. Mansur’a göre ise bunun gerçekleşmesi ancak milli okulların varlığı ile mümkün olur:
“Mansur cevap verdi. Başarı için sebepler yaratmak gerektiğini söyledi. Müslümanlar için kutsal halifeliğin korunması ve bu amaçla çalışılması gerektiğini anlattı: Kısacası yabancı yönetiminde bulunan dindaşlarımıza hizmet etmek isterseniz içlerinden mümkün mertebe çok vaizler, mu‘allimler, çiftçiler, tabibler, mühendisler yetiştirmeye çalışın. Mektepler mi yapacaksınız, yoksa yabancı okullarına öğrenci mi göndereceksiniz bilemem, ama iyi öğrenciler milli okullarından çıkarlar…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 133)
II. a. g İdealist ve Yenilikçi
İdealist ve yenilikçi olan Mansur özellikle eğitime verdiği önemi, maaşlarını kendisi vermek suretiyle getirttiği öğretmenlerle kanıtlıyor. Bu sarıklı öğretmenler yeni yöntem öğretimini zor da olsa kabullenirler ve aldığı verimi görünce daha çok işe sarılırlar. Bunu da şu örnekte açıkça görüyoruz:
“Manisa’dan iki öğretmen getirtti. Maaşlarını kendisi vererek iki okul açtırdı. Sarıklı öğretmenler Mansur’un yeni yöntem öğretimini biraz geççe ve güççe kabul ettiler ise de âkıbet ettiler ve hüsn-i semerelerini görünce memnunen sarıldılar.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 247)
II. a. h Çalışkan
Mansur, insan için, toplum için hizmette bulunma derdindedir. Çalışmak, başarmak, topluma hizmette bulunmak Mansur’a göre insanın hayvandan farkıdır. Bunu Mansur’un şu konuşmasından anlıyoruz:
“Mansur, insan için hizmetsiz durmanın zor olduğunu bildirdikten sonra, ‘Çünkü devlete, topluma hizmeti olmayan insanın hayvandan farkı kalmaz. Zor olduğunu teslim ederim, fakat hizmette bulunmak lâzım olduğunu da unutamam. Doğrudur ben dışişlerinde duramadım, çıktım. Mektepte dışarıda yine hizmet-i devlet ve cemiyette bulunurum, hatta daha doğrusu isterseniz uygun bir yer bulduğum zaman kalem hizmetinde çalışmaya hazırım.’ Diye konuştu.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 125)
II. a. ı Eğitimci
Mansur, eğitime çok önem verir. Ona göre çocuklara güzel yolu göstermek eğitimden geçer. Bir şeyler ancak eğitimle değiştirebildiği için devlet memurlarını yeniden eğitmekle memlekette birçok sorunun çözülebileceğini düşünür. Aşağıdaki örnekte de bu çok açık bir şekilde anlaşılır:
“Size iki sözle arz edeyim: Eğitim ve edep. Bu ikisi gerçekten önemlidir. Fakat halkımızın yaratılış özelliği midir bilmiyorum, bunu sadeleştiriyor. Milletin çocuklarına haber vermeli, onlara güzel yolun ne olduğunu göstermeli. Bu sebeple devlet memurlarını yeniden elif badan başlatmak lazımdır…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 126)
II. a. i Sabırlı
Mansur, annesinden aldığı Türkçe derslerine önem verirken diğer dersleri aksatır. Amcasının çocuklarını ise hiç sevmez. Bunu fark eden öğretmen de Mansur’u düşman olarak hedef alır. Bu durumda ve bu yaşta Mansur sabırlı davranır. Aşağıdaki örnekte de bunu görürüz:
“… Mansur amcasının üç çocuğunu da sevmezdi. Bunu müşahede eden öğretmenler, bilhassa matmazel, karşılık olarak Mansur’u husumete hedef etmek için özellikle seçmişti. Kibirli Mansur çareyi sabır ve tahammül ve vazifesinde taklit suretiyle bulmuştu.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 26)
II. a j Mutlu ve Dayanıklı
Mansur annesi ölmeden önce İstanbul’a gitmeyi planlar. Ancak annesi vefat edip Mansur’u büsbütün öksüz bırakır. Böyle bir durumda bile umutlu ve dayanıklı olan Mansur hayalinden asla vaz geçmez. Bu, aşağıdaki örnekte daha iyi anlaşılır:
“Mansur Bey akan gözyaşlarını silmek için yattığı yerden eliyle mendilini aradı, karanlıkta mendili bulamayınca karyoladan kalkıp bir mum yaktı.
Artık tekrar yatağa girmedi. Odada gezinerek yine hayalinde macera dolu hayatını takip etmeye devam etti…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 33)
II. a. k Entelektüel
Mansur tıp öğrencisi olmasına rağmen sadece ders ve tıpla ilgilenmez. Bunların yanında birçok dalda kendini geliştirir. Aşağıdaki örnek de bunu gösterir:
“Fazla olarak yaratılıştan gelen yeteneği sayesinde ders için pek az vakit ayırarak diğer vaktini tarihe, uluslar arası incelemeye, hukuka ve genel olarak siyasal bilimlere yönelik eserler okumaya ayırmıştı.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 38)
II. a. l Hassas
Bir arada bulunduğu arkadaşlarına göz gezdiren Mansur, onlarda azim, arzu, gayret gibi vasıflar bulamaz. Bunun yerine kendisine karşı haset ve düşmanlık gibi duyguların beslendiğini görür. Hassas olan Mansur da bundan dolayı üzüntü duyar. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi:
“Mansur kahveyi reddettiği gibi sigara yapılmak üzere uzatılan teneke tütün tabakasını da kabul etmedi. Henüz çalışmadığını söyledi, izin alıp gitmeden sağına solundaki arkadaşlarına göz gezdirdi. Gözlerinde azim ve metaneti, hâllerinde arzu-yı gayreti göremediği gibi kendisine karşı haset ve düşmanlık görerek üzüldü.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 69)
II. a. m Mânevîyatı Güçlü
Maaş ve rütbeyi reddeden Mansur kendisini hizmete adamıştır. Maddî kazancı sadece yorgunluktur ancak Mansur mânevîyata önem verir. Bu sonucu aşağıdaki paragraftan çıkartabiliriz:
“ ‘Maddi kazancı kastediyorsanız yorgunluktan ibaretti. Fakat mânevi istifadem çoktur. İnsanları, usulü, eksip olup muhtaç olduğumuzu öğrendim…’ ” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 126)
II. b Zehra
II. b. a Namuslu
Ahlak kurallarına uygun davranan, namusuna laf getirmeyen Zehra ilk defa olarak Sabiha ve gelin hanımlar ile sokağa çıkar. Sokakta sergilenen edepsiz hareketler karşısında şaşırır, öfkelenir. Zehra, bu ahlaksızlar karşısında renkten renge girer. Aşağıdaki örnekle bunu daha iyi anlayacağız:
“-Benim neme lâzım mı? Bana ne oluyor mu, buyurdunuz? Haydi şimdiki rezaletimizi bırakalım. Umumiyet itibariyle kadınlarda namus ve haysiyet kalmazsa ne yüzle kadın sıfatıyla sokağa çıkıp âlemin yüzüne bakacağız? Biz kendi edebimizle arabada otururken – görmediniz mi- kaç çapkın işaretler ederek yılıştılar? Demek ki bu edepsizlikler ortalığın haline bakarak dünyada bir namuslu kalmamış zannediyorlar. Yoksa buraya yalnız fenalar mı gelir? Ya bizim şu mektup işi? Bunu hangi edep ve namus kabul eder? Zehra’nın yüzüne kan hücum etti.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 95)
II. b. b Bilgili
Zehra, Sabiha gibi evde boş oturan, gezmeyi seven, boşa vakit geçiren bir insan değildir. Zehra, çok yönlü bir insandır. Kitap sayesinde dünyada olup bitenleri öğrenmiş bir kişidir. Bunu da şu örnekten anlıyoruz:
“Zehra kitap mütalaası sayesinde dünyanın bütün yönlerini öğrenmiş bir hanımdır. Bunları taktir etmemek elde değildir…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 115)
II. b. c Fedekâr
Zehra, aslında Mansur’u çok sevmektedir ancak Mansur’u memleketine faydalı olması için rahat bırakmayı düşünür çünkü halledilmesi gereken ülke sorunları bulunmaktadır. Zehra da karşılıklı sevgisine rağmen fedekâr davranarak Mansur’u özgür bırakmayı düşünür. Bunu da Fatma ile arasında geçen konuşmadan anlıyoruz:
“Hükmünde acele etmemesi gerektiğini söyledi: ‘Ben zihnimde karar verdim. Mansur Bey’i hür bırakmayı memleketin faydası için yapacağım.’” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 209)
II. c Mehmet Efendi
II. c. a Yardımsever ve Dürüst
Mehmet Efendi, kendisine “şunu yap!” dedikleri zaman hemen iş başına koşar ama yapamayacağı bir iş ise bunu doğruca söyler. Aşağıda verilen örnek bunu açıkça kanıtlar:
“… Kendisine ‘- Mehmet Efendi şunu yap!’ dedikleri zaman, nasıl ve ne şekilde yapılıp yapılmayacağını düşünmez ve hemen iş başına koşar, çalışırdı. İş erbabı bulunduğu için yapılacak bir iş ise bitirir gelirdi. Değilse yapamadığını doğruca söylerdi…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 72)
II. c. b Hoşgörülü ve Mutlu
Her şeyden kendisine bir mutluluk payı çıkaran Mehmet Efendi hayatta hiçbir şeyden şikâyet etmez, var olanla yetinmesini bilir. Kendisine haksızlık yapılsa bile bunu anlayışla karşılayabilen bir kişidir. Hayata hep umutla bakar. Aşağıdaki örnek Mehmet Efendi’nin ruh halini bize anlatır:
“…Herkes için ‘Bizim Mehmet Efendi’ yahut ‘Koca Türk’tü. Bütün amacı işini görmek, vaktini hoş geçirmekti. Belki de kendisini dünyanın en bahtiyar adamı sayardı. Maaşça, rütbece kendisini mağdur etseler hakkını başka birine verseler, Mehmet Efendi yine üzülmezdi. İlk defa haber alınca:
‘-Ya! Öyle mi uygun görülmüş? ‘Pekalâ!’ der ve işine devam ederdi…” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 72)
II. c. c Sevgi Dolu
Kalbinde herkese karşı beslediği iyi niyet ve sevgiden dolayı diğer insanlardan ayrılan Mehmet Efendi herkese yardımcı olmak için uğraşır. Büyük ile büyük, küçük ile küçük olan Mehmet Efendi herkesi sever. Aşağıdaki örnekte de Mehmet Efendi’nin bu sevgi dolu kalbi açıkça görülür:
“… Ağustos gecesi gibi berrak gözleri sevimli ve açık olan kalbinde herkes için birer sevgi köşesi bulunduğunu söylerdi.
Büyük ile büyük, küçük ile küçük olan güzel bir adamdı. Herkesin işini görmek, kim olursa olsun birine iyilik etmek için can atardı. O da aferin almak için değil, yalnız vicdanını tatmin için yapardı.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 71)
II. c. ç Dinine Bağlı
Mehmet Efendi tıp fakültesinde birinci olup da Paris’e gönderildiği zamanki hal ve kıyafetleriyle hiç değişmeden geri döner. Kişiliği oturmuş olan Mehmet Efendi dinine bağlıdır ve beş vakit namazını kaçırmaz. Bunu da şu paragraftan anlayabiliyoruz:
“Mehmet Efendi tıp fakültesinde birinci olmuştu. Hatta mükâfat olarak hükümet tarafından Paris’e gönderilip iki sene kadar Paris’te bulunmuştu. Mehmet Efendi Paris’e ne kıyafette, ne tavır ve iddiada gitmiş ise yine aynı kıyafet ve tavırda dönmüştü. Mehmet Efendi mütedeyyindi. Beş vakit namazı bırakmazdı.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 72)
II. ç. Fatma
II. ç. a Namuslu ve Dürüst
Fatma, Zehra ile Mansur’un birlikte olma taraftarıdır ancak Zehra’ya vermiş olduğu bir söz vardır. Mansur’a bu konuda yardımcı olamamaktadır. Fatma, namus üzerine verilen bu sözü bozmaktansa başını kestirmeyi yeğlerdi. Ender bulunan insanlardan olan Fatma’nın bu davranışı aşağıdaki örnekte açıkça görülür:
“…Fatma bunların birbirleri için yaratıldığını düşünüyordu. Ne çare? Uymak zorunda olduğu bir emir vardı ve yardım gibi konulardan yasaklanmıştı. Engel oluşturan yalnız bir sözse de Fatma namus üzerine verilmiş sözü bozmamak için gerekirse başını bile kestirirdi.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 146)
II. ç. b Fedakâr
Bir hizmetlinin görevi sadece efendisinin dediklerini yapmakken Fatma, görevi dışında Zehra’yı mutlu etmeye de çalışır. Başucundan ayrılmaz. Onun için kitap okur, onunla konuşur, onu eğlendirmeye çalışır. Fatma’nın bu erdemli davranışı aşağıda şu şekilde örneklendirilmiştir:
“Ertesi gün Zehra’nın durumuna meraklanan Fatma geldi: ‘Elmas kızcağız! Âlemin derdine sen yanıyorsun, herkesi idare edeceğim diye sen kendi bedenine zarar veriyorsun!’
İçinden bunları geçiren Fatma anneye özgü bir saygı ve dikkatle başucundan ayrılmıyor, kitap okumak, aralıksız ve genel geçer konularda konuşarak Zehra’yı eğlendirmeye çalışıyordu.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 189-190)
II. d. Nesrin
II. d. A Terbiyeli ve Ahlaklı
Mansur ile Zehra’nın konaktaki diğer insanlardan farklı olduğunu ve birbirleri için yaratıldığını düşünür. Ancak terbiyeli ve namuslu olmasından dolayı bir şey söyleyemez, hatta aşağıdaki örnekte olduğu gibi ima bile edemez:
“Saf gönlü bu iki mükemmel mahlûkun birbirlerine mal olmalarını isterdi. Lâkin Nesrin pek edepli, terbiyeli, vazifeşinas bir halayık idi. Onun için yarı kelime, ima etmekten bile ihtiras ederdi.” (Mizancı Mehmet Murat, 2004: 118)
III. Sonuç
Mizancı Mehmet Murat’ Turfanda Mı Yoksa Turfa Mı? romanı diğer romanlara göre –Sergüzeşt, Zehra vb- daha gerçekçi olmasına rağmen, ilgisiz kalmıştır. Roman boyunca insan ilişkileri gerçekçi bir düzeyde işlenmiştir.
Yazar, romanda yaşadığı toplumu aile, yönetim, askerlik, ahlak, iş etiği vb. açısından eleştirir. Olayda aile çöküntüsü, aşk, ihanet, Türk-Rus savaşının sebep olduğu değişiklikler gibi ana temalar etrafında sade bir dille, realist bir biçimde anlatılır.
İdealist, ileriyi görebilen, dindar, dürüst, vatanperver, entelektüel, kararlı, ahlaklı kısacası her yönüyle topluma örnek olan bir insandır. Toplum her zaman Mansur gibi şahsiyetlere ihtiyaç duymuştur. Bu idealize edilmiş tipteki insanlar ülkesine ve milletine her zaman faydalı olur ve Zehra da bu romanda Mansur’un hemcinsi olmuştur. Zehra, Mansur’un destekleyicisidir. Mehmet Efendi, Fatma, Nesrin de diğer olumlu, örnek insanlardır.
KAYNAK
Mizancı Mehmet Murat, Turfanda Mı Yoksa Turfa Mı?, Klas Yayınları, İstanbul, 2004.