12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (24 Ocak 2014)

Silencio

Kayıtlı Üye
125197.jpg


Bir STEVE McQUEEN Filmi !

- 12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (2014) -

Vizyon Tarihi: 24 Ocak 2014
Yapımı : 2013 - ABD , Yeni Zelanda
Tür : Biyografi , Dram , Tarih
Süre: 134 Dak.
Yönetmen : Steve McQueen
Oyuncular : Brad Pitt , Michael Fassbender , Chiwetel Ejiofor , Paul Giamatti , Paul Dano
Senaryo : Steve McQueen , John Ridley
Yapımcı : Brad Pitt , Steve McQueen

12-yillik-esaret-12-years-a-slave-full-hd-film-izle--.jpg


1841'de New York'ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış siyahi bir adamdır. Ailesiyle birlikte yaşayan Solomon, özgür yaşayan ve istediği şeyleri yapabildiği için mutlu bir adamdır. Fakat bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve çalışmak için Washington'a gider. İnandığı medeni dünya alt üst olur çünkü kendisini kaçırıp Güney'de bir çiflikte köle olarak çalışması için satarlar. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan br grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır. Sevdiklerini ve hayatını geri almak için ne yapması gerektiğini kesinlikle bulmuştur...

İngiliz sinemacı Steve McQueen'in yönetmenliğini ve John Ridley ile birlikte senaristliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Michael Fassbender'ın yanı sıra Brad Pitt, Benedict Cumberbatch, Paul Giamatti gibi yıldızlar da yer alıyor.

 
Son düzenleme:
---> 12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (24 Ocak 2014)

İlk filmi Açlık ile sinemaseverlerin çoğunluğunu kendine hayran bırakan Steve McQueen ikinci filmi Utanç ile kanımca son zamanların en sarsıcı filminin altına imzasını atarak midemize sağlam bir yumruk indirmişti. Bu iki filmin ardından 12 Yıllık Esaret’in ilk bilgileri gelmeye başladığı andan itibaren kafamda oluşan tek bir soru işareti vardı: “Steve McQueen’in Oscar’a oynayıp oynamayacağı?” Sosyal medyada da birçok kez dile getirdiğim gibi McQueen’in aynı isimli eserden uyarladığı bu filmin Oscar kazanmak için yapılmış bir iş olduğunu düşünüyordum. Lakin 12 Yıllık Esaret, Oscar’ın en büyük adaylarından biri olarak öne çıkıyor olmasına rağmen yönetmenin, herkesin cesaret edemeyeceği sahneleri çekmek konusunda geri adım atmadığını ve tarzından “beklediğim kadar” ödün vermediğini söyleyebilirim.

1841’de özgür bir adam olarak hayatına devam eden Solomon Northup’ın kaçırılıp, köle olarak satılmasını ve bu süreçte verdiği özgürlük mücadelesini konu alan 12 Yıllık Esaret, tamamen bu on iki yıllık döneme odaklanıyor. Öyle ki, Solomon Northup’ın müzisyen ve iyi bir aile babası olması dışında neredeyse hiçbir bilgi verilmeden hızlıca kölelik dönemine geçiş yapılıyor, Solomon’un hayatına dair ufak detaylar da flashbacklerle veriliyor. Nitekim bu esaret altında geçen on iki yıllık süreç birbirinden sarsıcı olaylarla geçerken McQueen bunu beyazperdeye yansıtma konusunda Shame’de olduğu kadar seyirciyi sarsmayı ne yazık ki beceremiyor. Peki, ilk iki filminden alışık olduğumuz McQueen’e has sahnelerden bu filmde yok mu? Tabii ki var. Zaten ilk paragrafta bahsettiğim ödün verme konusundaki fikirlerimi değiştiren de bu “birkaç” sahne oldu. Özellikle Solomon’un boynundan asılarak saatlerce can çekiştiği sahne her yönetmenin çekmeye cesaret edebileceği türden değil. Yönetmenin filmlerinden alışık olduğumuz uzun çekimlere de iyi bir örnek olan bu sahne, izleyiciyi son derece rahatsız eden bir bakış açısıyla sunuluyor.

12-years-a-slave-filmloverss.jpg


Filmin adından yola çıkılmadığı takdirde Solomon’un köle olarak geçirdiği sürecin on iki yıl olduğunu hissetmek pek mümkün değil. Bu on iki yıllık süreci Solomon karakteri üzerinden sorgulamaktan ziyade kendisini satın alan sahipleri üzerinden değerlendirmek, dönemin koşullarını anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır. Bu doğrultuda kendisini ilk satın alan Ford’un (Benedict Cumberbatch) dönemin koşullarına göre her ne kadar daha hoşgörülü olduğunu görsek de kendisinin de işine gelen bu koşullara karşı çıkmadığını ve sistemin bir parçası olmaktan bir şekilde memnun olduğunu görüyoruz. Oysa Ford’un, Solomon’u satmasıyla birlikte bu sisteme ayak uyduran bir karakter değil sisteme inanan, onun için yaşayan Edwin Epps (Michael Fassbender) ile tanışıyoruz. Epps her açıdan kendisinin üstün olduğunu ve sahiplerinin kölelerini cezalandırmasının da dinin bir gerekliliği olduğuna inanırken filmin en gerçekçi karakteri olmayı başarıyor.

En önemlisi senaryonun sağlam, müziklerin, yönetmenliğin ve oyunculukların tek tek iyi olduğu bir film var karşımızda. Chiwetel Ejiofor’un performansı zaten iyiyken, kendisine eşlik eden her oyuncunun performansı da aynı derecede başarılı. Ancak, tüm bu performanslar birçok filmdeki kadar “iyi”. Kısacası her şeyden biraz olan film, ne yazık ki benim gözümde hiçbir konuda tam anlamıyla mükemmelliğe erişemiyor. Tam da bu sebepten karşımızda iyi olduğunu inkar edemeyeceğimiz bir film olsa da kesinlikle bir başyapıt değil. Hele ki henüz üç filmden oluşan McQueen filmografisinin zirvesinde hiç değil.

Yalnızca ABD’nin kısa tarihinin değil, dünya tarihinin de kara lekesi olan köleliğin beyazperdede sorgulanması kaçınılmaz. Özellikle her siyahi yönetmenin kendi kökenlerine saygı gösterisinde bulunmak istemesi de kesinlikle saygı duyulması gereken bir durum. Tüm bu sebepler dolayısıyla McQueen’in ben oldum dedikten hemen sonra bu konuyu işleyen bir film çekmiş olması da çok fazla yadırganmamalı. Oscar için adı geçiyor, şu an ki durum da filmin bir adım önde olduğunu gösteriyor fakat gerçekçi olmak gerekirse bu sene 12 Yıllık Esaret’ten çok daha iyi filmler, Chiwetel Ejiofor’un göstermiş olduğu performanstan çok daha iyi oyunculuklar seyrettik.

İyi seyirler…

- Utku Ögetürk -​
 
---> 12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (24 Ocak 2014)

12-years-a-slave.jpg


İlk filmi Hunger (Açlık) ile çoğu sinemasevere göre uzun metraj sinemaya çarpıcı bir giriş yapan Steve McQueen, iki sene önce çektiği Shame (Utanç) ile de çıtasının seviyesini korumayı başarmıştı. Her iki eserinde de sanat kaygısının ağır bastığını düşündüğümüzde, yönetmenin üçüncü ve en yeni filmi olan 12 Years a Slave’in (12 Yıllık Esaret) ödül kazanmak uğruna hazırlanmış bir yapım olacağını düşünmek fazla karamsar olurdu. Elbette bu düşünce yapısı artık kendini karamsarlıktan mutlaklığa dönüştürdü: McQueen’in büyük ses getiren son filmi buram buram Amerikanlık ve (bağımsız yapım olmasına karşın) Hollywood kültürü kokan, daha çok Amerikan halkının zayıflıklarından faydalanmak üzerine kurulu tarihi bir kölelik dramı.

12-years-a-slave-2.jpg


Gerçek bir olayı anlatan 12 Years a Slave, ailesiyle birlikte Washington’da özgür bir adam olarak yaşayan Solomon’un (Chiwetel Ejiofor) eğlence sektöründeki insanlar tarafından kandırılıp kaçırılarak Güney’de köle olarak satılması ve (filmin isminden de anlaşılacağı üzere) 12 yıl boyunca esir tutulup çalıştırılmasını anlatıyor. 12 Years a Slave için yönetmen McQueen, seyirciyi esaret öncesiyle fazla oyalamamak adına oldukça hızlı bir girizgah kurguluyor fakat bu hızı devam ettirmede sonraları güçlük yaşıyor. Film ilerledikçe, McQueen gibi yaratıcı ve evrensel seyircinin kolaylıkla kabullenip kavrayabileceği bir anlatım stili edinmiş bir yönetmenin Amerikan kültürü ve sosyal yapısı odaklı bir film yapmış olması başlarda duyduğumuz “bu sefer çizgisinden kayabilir” kaygısını git gide doğrular bir niteliğe bürünüyor. Her ne kadar 12 Years a Slave, Solomon Nortup’ın bundan on yıllar önce yazdığı anılarına dayanan bir beyazperde uyarlaması olsa da sinemayı ayrı kriterlerle değerlendirmenin doğru olacağını bildiğimizden, McQueen’in evrensel dilini alışılmış Amerikan klişeleriyle kısıtladığını söylemek fazlasıyla mümkün gözüküyor. Baş karakterin kaçırıldığı andan itibaren kendini hissettiren bu olgu, seyir devam ettikçe dozunu yükselten ve zaman zaman rahatsızlık verici bir forma dönüşüyor. Sinemanın ve yönetmenin evrensel anlatımını kısıtlayan bu durum, filmin dramatik yapısından beslendiği için içinden çıkılmaz bir kaosa dönüşebiliyor. Elbette her film herkese hitap edemez, etmemeli; fakat dünya sineması göz önünde bulundurulduğunda yerel ve yöresel olguların filmlere yedirilme biçimlerini değerlendirdiğimizde Hollywood kültürünün (biraz da fazla maruziyetten ötürü) fazlasıyla göze battığını söyleyebiliriz. McQueen’in Hunger ve Shame’de pek fazla üstünde durmadığı bu fenomenin seyirci için rahatsızlık verebileceği nokta, 12 Years a Slave’de kendini fazlasıyla hissettirmesi noktasında başlıyor. Öte yandan McQueen’in ve senarist John Ridley’nin on iki yıllık bir süreci, zaman çizgisini seyirciye hissettirmeden anlatmaya çalışması iki yönlü bir fikir bulutunu doğuruyor. Bir yandan birkaç aylık bir süreç gibi hissettirilmesi dolayısıyla olay örgüsünün önemli handikaplarından birini oluştururken öte yandan bazı seyirciler için filmin yakalanabilirlik seviyesini arttırabiliyor. 12 sene olduğuna zar zor kanaat getirdiğimiz bu süre boyunca Solomon’un hikayesine katılan karakterler ise McQueen ve Ridley ikilisinin beyazperdeye uyarlarken esas kaygılarından kaydıklarını yakalamada önemli detayları barındırıyor. Benedict Cumberbatch’in hayat verdiği Efendi Ford arada kalmışlığı simgeleyerek seyirci için asıl çarpıcı bölümlere bir hazırlık niteliği taşırken Tibeats (Paul Dano) karakteri ise işin dramatik boyutunun tohumlarını filizlendiren itici ve kötüyü tasvir eden tiplemeyi temsil ediyor. Artık uyarlanan hikayenin özünden midir bilinmez ama film boyunca Solomon’a eşlik eden kadın karakterlere yeterince önem yüklemeyen yönetmen, erkek egemen anlatımına Brad Pitt’in hayat verdiği ve 12 Years a Slave için en absürt karakteriyle ciddi bir hataya düşüyor. Bass isimli bir marangoz olan söz konusu tipleme, vicdanları rahatlatmada ve doğruluğu, etiği simgelemesi; üstelik bunları yaklaşık 5 dakikalık bir sürede, olabilecek en açık şekilde seyirciye empoze etmesi sebebiyle bahsettiğim tuhaflığı simgeliyor. Hollywood’un çok sevdiği ve neredeyse hobi olarak ekmeğini yediği soykırım, ayrımcılık, esaret temalı filmlerin hemen hemen hepsinde karşımıza çıkan bu tipleme, yaptığı bir eylemle hikayenin akışını değiştirmesi dışında bir duygu sömürüsüne açık kapı bırakması amacıyla filme şöyle bir dahil edilmiş hissi yaratıyor. Olmazsa olmazımız, cani ve acımasız Efendi Epps ise 12 Years a Slave’in -beklendiği üzere- en unutulmaz karakteri oluyor. Hazır yeri gelmişken Epps’e hayat veren Michael Fassbender’ın 12 Years a Slave’in oyuncu performansları itibariyle en kayda değer işine imza attığını belirtelim.

McQueen’in hikaye anlatmada sekteye uğradığına inandığım bu son filminde önceki iki eserini yakaladığı en önemli nokta ise hiç şüphe yok ki işin teknik kısmı. Açık hava çekimlerinin bol olmasından fazlasıyla yararlanan yönetmen, ışık oyunları ve doğanın saf görüntüsünü kullanarak fotografik bir bütün elde etmekte zorlanmıyor. Hans Zimmer tarafından bestelenen müzikler ise hiç şüphe yok ki 12 Years a Slave’in en takdir edilesi yönlerinden biri. Film genel anlamda durağan seyretse dahi Zimmer’ın vuruşlarındaki stili gereği harmanladığı çarpıcı besteler, 12 Years a Slave’in işlenişi ile kişide tatminkar bir kulak doygunluğu bırakacak bir tezat oluşturuyor.

axla9h.png


- Burak Hazine -​
 
---> 12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (24 Ocak 2014)

- Oscar (Akademi) Ödülü Adaylıkları -

"En İyi Film" - "En İyi Yönetmen" - "En İyi Erkek Oyuncu" - "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" - "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" - "En İyi Uyarlama Senaryo" - "En İyi Kostüm Tasarımı" - "En İyi Kurgu" - "En İyi Yapım Tasarımı"

EN İYİ FİLM : " 12 YEARS A SLAVE / 12 YILLIK ESARET "

EN İYİ UYARLAMA SENARYO : " JOHN RİDLEY - 12 YEARS A SLAVE / 12 YILLIK ESARET "

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU : " LUPİTA NYONG’O – 12 YEARS A SLAVE / 12 YILLIK ESARET "
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst