Doğadaki Mühendisler

meridyen2

Kayıtlı Üye
Doğadaki Mühendisler

dogadaki_muhendisler_tr.jpg


Çok farklı dallara ayrılan mühendisliğin amacı, insan yaşamını daha konforlu, daha güvenli hale getirmek ve günlük hayatı kolaylaştırmaktır. Köprülerin güvenliğinden, ulaşım araçlarının konfor ve hızına, evde kullanılan basit mutfak aletlerinden, savaş teknolojisine kadar insan hayatında yer alan pek çok detay mühendislik tasarımlarının ürünüdür. Bu tasarımlar eğitimli ve deneyimli mühendislerin yıllar süren araştırmaları, birikimleri ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkar.

Örneğin, kullandığınız buzdolabı bir mühendislik tasarımıdır, televizyonunuz, müzik setiniz, asansörünüz, saatiniz, arabanız, bilgisayarınız, endüstri makineleri, uydular, uzay mekikleri… Bunların tümü ince planların ve hassas hesaplamaların, konusunda uzman çok sayıda insanın iş ve beyin gücünün ürünüdür.

Tıpkı bizim hayatımızı kolaylaştıran bu tasarımlar gibi, doğadaki canlıların bedenlerinde de sayısız mühendislik tasarımları bulunur: Şok emici mekanik tasarımları, özel güvenlik tertibatlı pompalar, enerji dönüştürücü hareket sistemleri, kusursuz optik tasarımlar, zehirleri etkisiz kılan kimyasallar bunlardan sadece birkaçıdır.

Canlılardaki bu tür mükemmel tasarımlar ile teknolojiyle paralel olarak gelişen insan yapımı tasarımlar karşılaştırıldığında ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıkmaktadır: Tasarlanan ürünlerin hemen hepsi doğanın birer taklidi olmaktan öteye gidememekte, hatta çoğu zaman canlılardaki üstün tasarımın seviyesine ulaşamamaktadır.

Küçücük bir böceğin, bir balığın ya da bir kuşun vücudunda insanoğlunun planlayabileceğinden çok daha üstün tasarımlar bulunması tek bir gerçeği bize gösterir. Canlılardaki mükemmel teknolojiler, yaratılmış olduklarının delilleridir. Doğadaki mühendislik tasarımları Yüce Allah'ın eseridir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:

De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin Yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır." (Rad Suresi, 16)

Bu makale ile amaçlanan da doğada milyonlarca yıldır aynı şekilde var olan mükemmel mühendislik tasarımlarını bir kere daha, farklı bir yönden gözler önüne sererek Allah'ın gücünün sınırsızlığının anlaşılmasına bir vesile olmaktır.

Ağaçkakanın Kafatasındaki Mekanik Tasarım

Ağaçkakanlar, yuva yapmak ve yiyecek bulmak için ağaç kabuklarına seri vuruşlar yaparlar. Bazı ağaçkakanlar bir saniyede 15-20 vuruş yapar. Kuşun iki vuruşu arasındaki zaman farkı, bir saniyeden çok daha azdır.

Kuşun gagası her ağaca çarptığında kafası büyük bir sarsıntıya uğrar. Fakat kiraz büyüklüğündeki beyin bu sarsıntılardan etkilenmez. Ağaçkakanın sırrı, boyun kaslarındadır. Vurmaya başlayınca, baş ve gaga tam bir doğru üzerine gelirler. En küçük bir sapma, beyinde yırtılma yapabilir.

Bu denli hızlı bir vuruşun betona kafa atmaktan bir farkı yoktur. Kuşun beyninin hiçbir hasara uğramaması ise ancak olağanüstü bir tasarımla mümkündür.

Kuşların büyük çoğunluğunda kafatası kemikleri birbirine yapışıktır. Gaga ise çenenin hareketiyle açılır.

Oysa ağaçkakanlarda gaga ve kafatası, vuruş sırasında oluşan şoku emen süngerimsi bir madde ile birbirinden ayrılmıştır. Bu esnek madde, otomobil amortisörlerindekinden çok daha iyidir. Bu üstünlüğü, çok kısa aralıklarla oluşan şokları da emebilmesinden ileri gelir. Bu madde her vuruşta oluşan şoku emip bir sonraki şoku karşılayacak duruma gelebilir. Üstelik bunu saniyede 10'u aşan vuruşun yapıldığı şartlarda başarır. Bu madde modern teknolojinin geliştirdiği tüm benzerlerinden üstündür. Ağaçkakanın kafatası ve üst gagasının olağandışı bir yöntemle bağlanmış olması, her vuruşta beyninin bulunduğu bölümün gagadan uzaklaşmasını, böylece şok emici ikinci bir mekanizma oluşmasını sağlar.

Zürafanın Pompası

Zürafa beş metreye varan boyuyla karada yaşayan en büyük hayvanlardandır. Hayvanın yaşayabilmesi için kalbinden iki metre yukarıdaki beynine kan göndermesi şarttır. Bunun içinse olağanüstü güçlü bir kalbe ihtiyacı vardır. Nitekim zürafanın kalbi 350 mmHg.'lik bir basınçla kan pompalayacak kadar güçlüdür.

Normalde bir insanı öldürebilecek kadar güçlü olan bu sistem, özel bir haznenin içinde bulunur. Hazne, basıncın bu ölümcül etkisini kaldırabilmek için küçük damarlarla kuşatılmıştır.

Baştan kalbe kadar giden bölümde; yukarı çıkan ve aşağı inen damarların oluşturduğu bir U sistemi bulunur. Ters yönde akan kan damarları toplam basıncı sıfırlar, böylece hayvan ani kanamalara neden olacak iç basınçtan kurtulmuş olur.

Kalpten aşağıda olan kısımda ise, fazla kalın olmadığından bacakların ve ayağın da özel bir korumaya ihtiyacı vardır. Zürafanın bacak ve ayaklarını saran derinin son derece kalın olması onu kan basıncının kötü etkilerinden korur. Ayrıca damarlarının içinde, şiddetli kan akışını durdurarak basıncı kontrol altına alan kapakçıklar da bulunur.

Asıl büyük tehlike ise, hayvan su içmek için başını yere kadar indirdiğinde ortaya çıkar. Normalde beyin kanamasına sebep olacak kadar şiddetli olan kan basıncı, bu durumda çok daha artar. Ama bu tehlike karşısında kusursuz bir önlem alınmıştır. Vücutta salgılanan "sefaloraşidien" adlı sıvı devreye girer ve kalp hacmini küçülterek pompalanan kanı azaltır. Öte yandan, hayvanın boynunda, başını aşağı eğdiğinde devreye giren özel kapakçıklar vardır. Bu kapakçıklar kanın akışını büyük ölçüde azaltır ve böylece zürafa güven içinde su içip tekrar başını yukarı kaldırabilir. Zürafanın kat kat olan damarlarının kalınlığı da, yine bu yüksek basınç tehlikesine karşı alınmış bir tedbirdir.

Penguenler Ve Potansiyel Enerji - Kinetik Enerji Dönüşümü

İmparator penguenler kuluçka dönemi ve sonrasında yavrularına bakabilmek için oldukça uzun süren yürüyüşlere çıkarlar. Bu yürüyüşte şaşkınlık verici bir durum vardır. Penguenler büyük gövdeli olmalarına karşın, yürüyüşlerini zorlaştıracak kadar küçük bacaklara sahiptirler. Bu ise normal şartlar altında daha fazla enerji harcamalarına neden olacaktır. Sınırlı miktarda bir yedek besinle uzun bir yolculuğa çıkan penguenler için böyle bir durum mutlak bir ölüm demektir.

Peki öyleyse bu dezavantaj gibi görünen duruma rağmen nasıl olup da penguenler kilometrelerce yolu yürüyebilmektedirler?

Penguenler sağa sola sallanarak yürürler. Bu sarkaç benzeri ilginç yürüyüşün nedeni son derece önemlidir. Bu yürüyüş sayesinde penguenler önemli derecede enerji tasarrufu yapmaktadırlar. Penguenlerin bacakları aşırı kısadır. Ancak penguenler, yana doğru adımlar atarak bu kısalığın dezavantajlarını ortadan kaldırır ve kaslarının daha az yorulmasını sağlarlar. Hatta her adımın sonunda bir sonraki adım için enerji depolamış olurlar.

Yana doğru adımlar atarak değil de düz yürümüş olsalardı penguenlerin kendi boyutlarındaki bir hayvandan iki kat daha fazla enerji harcamaları gerekirdi. Ancak bu özel yürüyüş şekli sayesinde penguen sadece yürümeye başlarken enerji harcar, bir de dururken. Kısıtlı olan besininin denize ulaşmaya çalışan penguene yetmesi için en isabetli yöntem budur.

Enerji tasarrufu sağlayacak bir yürüyüş şekli elbette ki penguenin kendi başına keşfettiği bir kolaylık değildir. Üstelik bunu tek bir penguen değil bütün penguenler böyle yapmaktadırlar.

Ağır kış şartlarında yaşamalarını sağlayacak bu kolaylığı penguenler ilk doğdukları andan itibaren bilir ve uygularlar. Aksi bir davranış ölümlerine neden olacak kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Dondurucu soğukta penguenin en az enerji harcamak için neler yapması gerektiğini denemesi ve en sonunda bu yürüyüşte karar kılması söz konusu değildir.

Penguenlerin bu yürüyüş şekilleri Allah'ın canlılar üzerindeki şefkat ve merhametinin delillerinden biridir. Penguenleri yaratan ve nasıl hareket edeceklerini onlara ilham eden Allah'tır. Allah tüm canlıları benzersiz şekillerde suretlendirmiş ve onları en mükemmel özellikler ile birlikte yaratmıştır.

Geckodaki Üstün Tutunma Tekniği

Gecko kertenkelesinin ayaklarında başka hiçbir canlıda bulunmayan çok güçlü bir yapışma sistemi vardır. Geckonun mucizevi yapışma sistemi hiçbir kimyasal içermez, yani ayakların altında tutkalımsı bir madde yoktur. Üstelik hayvanın ayaklarında vantuz benzeri bir yapı da mevcut değildir. Araştırmalar Geckonun ayaklarındaki mekanizmanın üstün bir mühendislik örneği olduğunu ortaya çıkarmıştır. Gerçekten de bu sürüngenin ayak yapısı tırmanmak için tasarlanmıştır.

Portland'taki Lewis & Clark Lisesi'nden çevre fizyoloğu Kellar Autumn ve California Berkeley Üniversitesi'nden bio-mühendis Robert Full tarafından kurulan ve Massatchusetts IS Robotics tarafından desteklenen bir ekip Geckonun nasıl tırmandığını mikroskobik açılardan incelemişlerdir.

Elde edilen sonuç bizlere bilimin gelişmesi sayesinde açığa çıkan bir yaratılış harikası ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiştir. Geckonun ayaklarında, belki de sadece nükleer fizikçilerin haberdar olabilecekleri bir kuvvet mevcuttur.

Yapışmayı sağlayan faktör ayakların altında bulunan çok sayıda mikroskobik tüycüktür.

Geckonun tek bir ayağında yaklaşık 2 milyon kalın tüy vardır. Bu kalın tüylerin her biri bir ağacın dallara ayrılması gibi, çok daha minik 1000 tane tüycüğe ayrılır. Böylece geckonun ayağındaki tüycüklerin sayısı 2 milyara ulaşır.

Bir insanın kafasında ise ortalama 100.000 adet saç teli vardır. Eğer saç tellerimizin sayısı geckodaki tüycüklerin sayısına eşit olsaydı tüm bu saçlar ancak bir futbol sahası büyüklüğünde bir alana sığabilirdi. Tüycüklerin bu kadar çok sayıda olması kertenkelenin yüzeylere yapışması için özel olarak ayarlanmıştır. Eğer sayıları az olsaydı kertenkele yüzeylere yapışamazdı. Çünkü tüycükler kertenkelenin bastığı yüzeyle hiçbir boşluk bırakmayan bir temas sağlar. Böylece geckonun ayağıyla yüzey arasındaki temas o kadar yakın olur ki ortaya moleküler bir çekim kuvveti çıkar.

Uzmanlar bir geckonun tam 120 kiloluk yapışma kuvveti oluşturduğunu hesaplamışlardır. Bu kuvvet geckonun kendi ağırlığının tam 1200 katına eşittir. Bu durum 75 kiloluk bir insanın 90 tonluk bir kuvvetle tavana yapışabilmesi anlamına gelmektedir. Eğer bir insanın ellerinde geckonun ayaklarındaki sistem olsaydı, hiçbir tutunma yeri olmayan bir tavana avuçlarıyla yapışarak, 9 tonluk bir kamyondan tam 10 tanesini taşıyabilirdi.

Gecko kertenkelesi koşarken saniyede 15 defa ayaklarını yapıştırıp kaldırır. Yani bir ayak saniyenin onbeşte birinde bu müthiş kuvveti oluşturup tekrar serbest bırakabiliyor. Geckonun ayaklarının yapışmak için özel olarak tasarlandığı açıktır. Yapışmada kullanılan tüycükler tam da olması gereken sayıda ve tam da olması gereken yerdedir. Tırnaklarımızın sadece parmak uçlarında olması gibi tüycükler de geckonun sadece ayak parmaklarının altındadır. Elbette bu mükemmel tasarım ne doğanın ne geckonun eseri olabilir. Şüphesizdir ki, bu yaratılış göklerin, yerin ve ikisi arasındaki tüm canlıların Yaratıcısı Yüce Allah'a aittir.

Istakozun Gözündeki Optik Tasarım

Canlılar dünyasında birbirinden çok farklı göz tipleri vardır. Biz genellikle omurgalılara has olan "kamera tipi göz" yapısını biliriz. Bu yapı ışığın kırılması prensibiyle çalışır. Dışarıdan gelen ışık, gözün ön kısmındaki mercekten kırılarak geçer ve bu sayede gözün arka kısmında odaklanır.

Ancak bazı canlıların gözlerinin tasarımı, çok daha farklı sistemlerle işler. Bunlardan biri, ıstakozun gözünde vardır. Istakoz gözü, "kırılma" değil, "yansıma" prensibiyle çalışır.

Istakoz gözünün ilk dikkat çeken özelliği, yüzeyinin çok sayıda kareden oluşmasıdır. Bu kareler, resimde görüldüğü gibi, son derece düzgündür.

Istakoz gözü üzerindeki bu düzgün kareler, aslında birer kare prizmanın ön yüzeyidir. Bu yapı, arıların peteklerine benzetilebilir. Bir peteği gördüğünüzde önce sadece altıgen bir yüzeyle karşılaşırsınız. Ancak bu altıgen yüzeyler, aslında içeri doğru derinliği olan altıgen prizmaların yüzeyleridir. Istakoz gözünün farkı, şeklin altıgen değil, kare oluşudur.

İşin daha da ilginç yanı ise, ıstakoz gözündeki bu kare prizmaların her birinin iç yüzeyinin "ayna" yapısında olmasıdır. Bu ayna benzeri yüzeyler ışığı kuvvetli biçimde yansıtır. Bu tasarımın en önemli noktası ise, bu ayna yüzeylerden yansıyan ışığın, daha arka taraftaki retina üzerine kusursuz bir biçimde yansıtmasıdır. Gözün içindeki bu prizmalar öyle bir açıyla yerleştirilmiştir ki, hepsi ışığı hatasız bir biçimde tek bir noktada toplanmasını sağlar.

Buradaki tasarımın ne denli olağanüstü olduğu sanırız açıkça ortadadır. Hepsi kusursuz birer kare prizma olan hücrelerin içi, ayna özelliği gösteren bir doku ile kaplıdır. Dahası bu hücrelerin her biri, ışığı aynı noktaya yansıtmak üzere çok ince bir geometrik hesapla yerlerine yerleştirilmiştir.

İstakozun gözündeki petekli yapı

Istakoz gözündeki bu tasarımın evrim teorisi adına çok büyük bir sorun oluşturduğu ise açıktır. Öncelikle, göz, "indirgenemez komplekslik" özelliğine sahiptir. Eğer bu gözün ön kısmındaki kare hücreler olmasa, ya da bu hücrelerin yansıtma özelliği olmasa veya arkadaki retina tabakası bulunmasa, göz hiçbir şekilde işlev görmeyecektir. Dolayısıyla ıstakoz gözünün "kademe kademe" oluştuğu ileri sürülemez. Bu denli mükemmel bir tasarımın bir anda tesadüfen oluştuğunu öne sürmek ise, tümüyle akıl dışıdır. Açıktır ki, ıstakozun gözündeki bu mükemmel sistemi Allah eksiksiz olarak yaratmıştır.

Istakoz gözünün evrim iddiasını geçersiz kılan başka özellikleri de vardır. Bu gözün hangi canlılarda bulunduğunu incelediğimizde, çok ilginç bir tablo ile karşılaşırız. Istakoz örneği üzerinde incelediğimiz "yansıtma tipi göz yapısı", sadece "kabuklular sınıfı" olarak bilinen deniz canlılarının "uzun önayaklılar" olarak bilinen ailesinde bulunur. Bu ailede ıstakozlar ve karidesler vardır.

Kabuklular sınıfının diğer üyelerinde ise, "yansıtma tipi göz yapısı"ndan tümüyle farklı bir prensiple çalışan "kırılma tipi göz yapısı"na rastlanır. Bu göz yapısında gözün içinde yüzlerce küçük petek vardır. Ama petekler ıstakoz gözündeki gibi kare değil, altıgen ya da yuvarlaktır. Daha da önemlisi, bu peteklerin içinde ışığı yansıtan değil, kıran merceklerin bulunmasıdır. Mercekler ışığı kırarak, arkadaki retina tabakası üzerinde odaklar.

Kabuklular sınıfındaki türlerin çok büyük bölümünde, söz konusu "kırılma tipi" mercekli göz yapısı vardır. Kabukluların sadece iki türü, ıstakoz ve karideste ise, az önce incelediğimiz "yansıtma tipi" aynalı göz vardır. Oysa evrimcilerin kabulüne göre, kabuklular sınıfına dahil edilen tüm canlıların ortak bir atadan evrimleşmiş olmaları gerekir. Eğer bu iddiayı kabul edecek olursak, "yansıtma tipi" aynalı göz yapısının da "kırılma tipi" mercekli göz yapısından evrimleştiğini kabul etmek durumunda kalırız.

Ancak böyle bir dönüşüm imkansızdır. Çünkü her iki göz yapısı da kendi sistemleri içinde mükemmel çalışmaktadır ve hiçbir "ara" aşama işe yaramayacaktır. Kabuklu bir canlının gözlerindeki merceğin yavaş yavaş yok olması ve eskiden merceğin bulunduğu yerde aynalı yüzeylerin oluşması, canlıyı henüz ilk aşamada görme yeteneğinden yoksun bırakacak ve dolasıyla doğal seleksiyon mekanizmasında elenmesine neden olacaktır.

Açıktır ki, her iki göz yapısı iki ayrı plan üzerine tasarlanmış ve ayrı ayrı yaratılmıştır. Bu gözlerde öylesine kusursuz bir geometrik düzen vardır ki, bunun yanında "tesadüf" olasılığını düşünmek bile saçma kalmaktadır. Istakozun gözü, diğer tüm yaratılış mucizeleri gibi, bizlere Yaratıcı'nın ne denli sınırsız ve kusursuz bir yaratma gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Allah'ın sonsuz bilgisinin, aklının ve kudretinin bir tecellisidir bu. Canlılar dünyasının her ne yönüne baksak, bu gibi yaratılış mucizeleri ile karşı karşıya geliriz.

Macawların Kimya Bilgileri Nereden Geliyor?

Güney Amerika'da yaşayan bir çeşit papağan türü, zehirli olmalarına rağmen bu tohumlar ile beslenmeyi başarır. Papağanın bu davranışı çok hayret vericidir. Çünkü diğer canlılar tohumlara yaklaşamazken ısrarla zehirli tohumları yiyen bu kuşlara nasıl hiçbir şey olmamaktadır?

Macaw adı verilen bu papağanlar besleyici değeri yüksek olan bu zehirli tohumları yedikten hemen sonra bir kayalığa doğru uçarlar. Oraya vardıklarında burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Bu, rastgele yapılan bir hareket değildir. Killi kaya parçalarının özelliği, tohumların içindeki zehri emmeleridir. İşte bu sayede kuş, herhangi bir rahatsızlık hissetmeden tohumları sindirebilmektedir.

Bu hayvan, tohumun zehirleyici etkisini teşhis edecek tıp bilgisine nasıl sahip olmuştur? Peki bu etkiyi nasıl ortadan kaldıracağını nereden bilmektedir? Zehri etkisiz hale getirecek bir maddenin killi kayaların içinde bulunduğunu bilmesini sağlayacak kadar eczacılık eğitimi almış olabilir mi? Elbette ki bunların hiçbiri olamaz.

Bir insan tohumların zehirli olup olmadığını bakarak anlayamaz. Tohumun zehrini nasıl etkisiz hale getireceğini ise tahmin bile edemez. Bunun için ya bir eğitim almış olması ya da bilen birilerine danışmış olması şarttır. Bu durumda hiçbir akla ve şuura sahip olmayan bir kuşun, uzun kimyasal tahlil ve incelemeler sonucunda böyle bir şeyi keşfettiği elbette ki söylenemez. İnsanların uzun süren bir uzmanlık eğitiminden sonra ulaştığı bilgilere, Macawların tesadüfen ulaşması da imkânsızdır. Bu bilgiyi Macawlara herşeyi kusursuz olarak yaratan ve herşeyi bilen Allah öğretmiştir.

Bu tür örnekler üzerinde derinlemesine düşünmek canlıların davranışlarının tesadüfen ortaya çıkamayacağını anlamak için yeterlidir. Bütün canlılar ihtiyaçları olan bilgilere Allah'ın kendilerine ilham etmesi, öğretmesi sayesinde kavuşurlar. Hiçbir canlı başıboş, sahipsiz ve sözde tesadüflerin akışına bırakılmamıştır. Bir Kuran ayetinde Allah'ın tüm canlılar üzerindeki mutlak kontrol ve hakimiyeti şöyle haber verilir

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir." (Hud Suresi, 56)

Altın Yağmur Kuşundaki Kusursuz Uçuş Tasarımı

Boeing 737-100 tipi bir yolcu uçağı, 3000 km.lik Alaska-Hawaii uçuşunu yakıt ikmali yapmadan gerçekleştirebilir mi? Soruya cevap vermeden önce bu uçak hakkında biraz bilgi verelim. Bu uçağın yakıt deposuna en fazla 14.2 ton yakıt koyabilirsiniz. Oysa Alaska Hawaii uçuşu için 30 ton uçak yakıtına ihtiyaç vardır. Yani bu uçakla hiç durmadan Hawaii'ye uçmaya kalkışsaydınız yarı yolda denize düşerdiniz. Oysa bu mesafeyi kesintisiz uçarak kat edebilmek mümkündür. Ne var ki bunu yapan tonlarca ağırlıktaki bir uçak değil, vücut ağırlığı sadece 200 gr. olan bir kuş.

Altın yağmur kuşu, her yıl Alaska'dan Hawaii'ye kadar 4000 km'lik bir yolu, 88 saat (3,5 gün) boyunca hiç durmadan kanat çırparak katediyor. Bilim adamları kuşun böyle bir yolculuk için yakıt olarak kullanacağı 82 gr. yağının olması gerektiğini hesaplamışlar. Oysa, altın yağmur kuşunun sadece 70 gram yağı vardır. Buna rağmen hiçbir altın yağmur kuşu yakıtı bittiği için denize düşmez. Peki bu kuştaki kusursuz işleyen uçuş stratejisinin sırrı nedir?

Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçarlar. Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli oluştururlar. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık % 23'lük bir enerji tasarrufu sağlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Bu artan yağ ise gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak yedek yakıttır.

Bu olağanüstü durum karşısında şu soruları sormak gerekir:



Uçuş için ne kadar yağ gerektiğini kuş nereden bilir?


Bu kadar yağı tam yolculuk öncesi nasıl ayarlayabilir?


Uçuş mesafesini ve tam olarak ne kadar yakıt tüketileceğini nasıl hesaplar?


Kuş Hawai'nin Alaska'dan daha iyi koşullarda olduğunu nereden bilir?


Bu hesaplardaki kusursuzluk ve şaşmazlık, yön bulmadaki beceri, toplu uçuş yapabilme kabiliyeti, hiç şüphesiz kuşların kendi iradeleriyle gerçekleştirdikleri başarılar olamaz. Bunların hepsi, her canlıyı ihtiyacı olduğu sistemlerle donatan Allah'ın ilhamıyla gerçekleşir. Nitekim Kuran'da "dizi dizi uçan kuşlar"a dikkat çekilmekte ve bu canlıların Allah'ın kudretiyle uçabildikleri haber verilmektedir:

"Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir." (Mülk Suresi, 19)

Doğadaki Mühendisler Bize Ne Anlatıyor?

Günlük hayatınızda size hemen her fırsatta verilmeye çalışılan bir telkin vardır: Canlıların evrimleştikleri telkini! Çevrenizdeki iman hakikatlerini görmek, her yerde gerçekten de hayranlık uyandırıcı sanat eserleriyle karşılaşmak, temeli yalnızca tesadüflere dayanan evrim teorisinin geçersizliğini anlamanıza neden olacaktır.

Peki bunu anlamak size ne kazandırır?

Evrim teorisinin geçersizliğini görmeniz, yaratılışı inkar etmek için gösterilen bütün çabaların -tüm imkanlar seferber edilmiş olmasına rağmen- ne kadar boş ve akıl dışı olduğunu, hiçbir zaman da bir sonuca ulaşamayacağını görmenize vesile olur.

Çevrenizdeki tasarımları keşfederek elde edeceğiniz ikinci kazanç ise size sunulan güzelliklerden zevk almaya başlamanız olacaktır. n Hayatınız, etrafınızda var olan şeylerin mükemmelliklerini gördükçe güzelleşecek, anlam kazanacaktır. Belki de her gün görüp, hiç düşünmeden geçtiğiniz detaylar, bu bakış açısını kazanmanızla birlikte, "sıradan" olmaktan çıkacak ve sizin için büyük bir heyecan ve coşku kaynağı olacaktır.

Bunlar sizin ilk planda karşılaşacağınız nimet ve güzelliklerdir.

Tüm bunların ötesinde, sahip olduğu tasarımı öğrendiğiniz ve üzerinde düşünüp tefekkür ettiğiniz "tek bir canlının" size getireceği öyle bir kazanç vardır ki, bunu dünyadaki herhangi bir değerle kıyaslamak mümkün değildir. Siz, bir karıncanın olağanüstü bir kimya laboratuvarına sahip olduğunu öğrenince aslında son derece büyük ve önemli bir gerçekle karşılaşırsınız: Bu canlının bedeninde gizli bir "akıl" hakimdir. Her parçasında, insanın zekası, bilgisi ve tecrübesiyle ulaşamayacağı bir "kusursuzluk" ve mükemmellik hakimdir. Her parçası o kadar kompleks yapılara ve sistemlere sahiptir ki, değil benzerlerini yapmak, yalnızca bunların sırlarını çözebilmek dahi insanlık tarihinin binlerce yıllık teknoloji ve bilgi birikimi sonucunda olmuştur. Dahası, canlılıkta henüz günümüz bilim ve teknolojisiyle dahi keşfedilmemiş sayısız mucizeler gizlidir. Sonuçta, siz canlılardaki bu mükemmel yaratılış örneklerini keşfettikçe Allah'ın şüphe götürmez varlığını, sonsuz ve üstün sıfatlarını daha yakından müşahade edeceksiniz.

Şu çok önemli gerçeği de fark edeceksiniz ki kendi yaratılışınız da boşuna değildir. Yeryüzündeki varlığınızın bir amacı vardır. O halde, eğer yeryüzündeki her şey -siz de dahil- bu kapsamlı yaratılışın bir parçası olduğuna ve size tüm bunları anlayacak bir ruh ve anlayış da verildiğine göre, bunları veren Allah'a karşı sorumlusunuz demektir. Tek bir karınca örneğine bakarak çıkarabileceğiniz bu sonuç işte sizin için en büyük kazançtır. Artık bundan sonra yeryüzünde Allah'ın eserlerini, yaratmasındaki mucizeleri izleyecek, tüm bunlardan zevk alacak, çevrenizdeki insanları değil yalnızca Allah'ı razı etmeye çalışacaksınız. Dolayısıyla dünyaya ait endişe ve zorlukların etkisinde kalmayacaksınız. Kaderi anlayacak, ahirete inanacak ve dünya hayatının sadece bir imtihan için yaratıldığını anlayacaksınız. Dünyaya ait her türlü beklentinin, nefsi övüp yüceltmenin, hırs yapıp öfkelenmenin size hiçbir şey kazandırmayacağını kavrayacaksınız. Asıl yaşanacak yerin sadece ve sadece "ahiret" olduğunu büyük bir heyecanla fark edeceksiniz.

Fark ettiğiniz bu gerçek, bu dünyadaki yaşamınızı sonsuz olan ahiret hayatına yönelik düzenlemenizi sağlayacaktır. Ahirete yöneldiğiniz ve bunun için Allah'a inanıp O'nu razı etmeye çalıştığınız sürece, size eşsiz güzellikler ve bitip tükenmeyen nimetleriyle cennet vaat edilmiştir. Orada 100 sene değil, 1000 sene değil, 1 milyon sene değil, "sonsuza kadar" kalacaksınız. Size, sonsuza kadar güzellikler, nimetler sunulacak, nefsinizin istediği "herşey" sonsuza kadar sizin olacaktır. Herşeyden önemlisi orada sizi bekleyen en büyük karşılık, Rabbimiz'in rızasıdır.

İşte tek bir karınca üzerinde biraz düşünmeniz bile bu büyük gerçeği kavramanızı ve hayatınızı bu gerçekler doğrultusunda düzenleyip bunun sonsuz mükafatını kazanmanızı sağlayabilir. Dünyadayken bu gerçeğin farkına varmak kişiye sonsuz kazanç getirir. Farkına varamamak ya da bu büyük gerçeği görmezden gelmek ve büyüklenmek ise, hiçbir şekilde geri dönüşü olmayan büyük bir pişmanlığın başlangıcı olacaktır.

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran Suresi, 185) (makale harun yahya)

 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst